SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’S SALAT

<< 227 >>

باب: كيف فرضت الصلوات في الإسراء.

1. İsrâ Gecesi Namaz Nasıl Farz Kılındı?

 

-وقال ابن عباس: حدثني أبو سفيان في حديث هرقل فقال: يأمرنا - يعني النبي صلى الله عليه وسلم - بالصلاة والصدق والعفاف.

İbn Abbâs şöyle demiştir: Ebu Süfyân, bana Herakleios ile olan konuşmasını şu şekilde anlattı: "Nebi s.a.v. bize namazı, doğruluğu ve iffetli olmayı emretti."

 

حدثنا يحيى بن بكير قال: حدثنا الليث، عن يونس، عن ابن شهاب، عن أنس بن مالك قال: كان أبو ذر يحدث:

 أن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال: (فرج عن سقف بيتي وأنا بمكة، فنزل جبريل، ففرج صدري، ثم غسله بماء زمزم، ثم جاء بطست من ذهب، ممتلىء حكمة وإيمانا، فأفرغه في صدري، ثم أطبقه، ثم أخذ بيدي فعرج بي إلى السماء الدنيا، فلما جئت إلى السماء الدنيا، قال جبريل لخازن السماء: افتح، قال: من هذا؟ قال: هذا جبريل، قال: هل معك أحد؟ قال: نعم، معي محمد صلى الله عليه وسلم، فقال: أرسل إليه؟ قال: نعم. فلما فتح علونا السماء الدنيا، فإذا رجل قاعد، على يمينه أسودة، وعلى يساره أسودة، إذا نظر قبل يمينه ضحك، وإذا نظر قبل يساره بكى، فقال: مرحبا بالنبي الصالح والابن الصالح، قلت لجبريل: من هذا؟ قال: هذا آدم، وهذه الأسودة عن يمينه وعن شماله نسم بنيه، فأهل اليمين منهم أهل الجنة، والأسودة التي عن شماله أهل النار، فإذا نظر عن يمينه ضحك، وإذا نظر قبل شماله بكى، حتى عرج بي إلى السماء الثانية، فقال لخازنها: افتح، (فقال له خازنها مثل ما قال الأول، ففتح). قال أنس: فذكر: أنه وجد في السماوات آدم، وإدريس، وموسى، وعيسى، وإبراهيم، صلوات الله عليهم، ولم يثبت كيف منازلهم، غير أنه ذكر: أنه وجد آدم في السماء الدنيا، وإبراهيم في السماء السادسة، قال أنس: فلما مر جبريل بالنبي صلى الله عليه وسلم بإدريس، قال: مرحبا بالنبي الصالح والأخ الصالح. (فقلت: من هذا؟ قال: هذا إدريس، ثم مررت بموسى، فقال: مرحبا بالنبي الصالح والأخ الصالح، قلت: من هذا؟ قال: هذا موسى، ثم مررت بعيسى، فقال: مرحبا بالأخ الصالح والنبي الصالح، قلت: من هذا؟ قال: هذا عيسى، ثم مررت بإبراهيم، فقال: مرحبا بالنبي الصالح والابن الصالح، قلت: من هذا؟ قال: هذا إبراهيم صلى الله عليه وسلم).

قال ابن شهاب فأخبرني ابن حزم: أن ابن عباس وأبا حبة الأنصاري: كانا يقولان: قال النبي صلى الله عليه وسلم: (ثم عرج بي حتى ظهرت لمستوى أسمع فيه صريف الأقلام). قال ابن حزم وأنس بن مالك: قال النبي صلى الله عليه وسلم: (ففرض الله على أمتي خمسين صلاة، فرجعت بذلك، حتى مررت على موسى، فقال: ما فرض الله لك على أمتك؟ قلت: فرض خمسين صلاة، قال: فارجع إلى ربك، فإن أمتك لا تطيق ذلك، فراجعني فوضع شطرها، فرجعت إلى موسى، قلت: وضع شطرها، فقال: راجع ربك، فإن أمتك لا تطيق، فراجعت فوضع شطرها، فرجعت إليه، فقال ارجع إلى ربك، فإن أمتك لا تطيق ذلك، فراجعته، فقال: هي خمس، وهي خمسون، لا يبدل القول لدي، فرجعت إلى موسى، فقال: راجع ربك، فقلت: استحييت من ربي، ثم انطلق بي، حتى انتهى بي إلى سدرة المنتهى، وغشيها ألوان لا أدري ما هي، ثم أدخلت الجنة، فإذا فيها حبايل اللؤلؤ، وإذا ترابها المسك

 

[-349-] Enes b. Mâlik, Ebu Zer' 'in Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)’in şöyle buyurduğunu anlattığını nakletmiştir: "Ben Mekke'deyken evimin tavanı açıldı ve Cebrail indi. Göğsümü yardı, sonra (kalbimi) zemzem suyu ile yıkadı. Daha sonra, hikmet ve iman dolu altın bir kap getirip içindekileri göğsüme boşalttı. En sonunda göğsümü kapadı.

 

Daha sonra elimden tutup beni yakın semaya doğru çıkardı. Yakın semaya geldiğim zaman, Cebrail semanın bekçisine: 'Aç' dedi. Bekçi 'Kim o?' diye sordu. Melek 'Cebrail diye cevap verdi. Bu defa bekçi, Yanında biri var mı?' diye sordu. Cebrail, 'Evet, yanımda Muhammed var' diye yanıt verdi. Bekçi, 'ona vahiy verildi mi?' diye sordu. Cebrail, 'Evet' dedi. Bekçi kapıyı açınca yakın semanın üzerine çıktık. Birden karşıma oturan bir adam çıktı. Sağ ve sol tarafında karaltılar vardı. Sağına baktığı zaman gülümsüyor, soluna baktığı zaman ise ağlıyordu. (Bana:) 'Hoş geldin salih Nebi ve salih oğul' dedi. Cebrail'e: 'Bu kim?' diye sordum. O da, 'Bu Adem'dir, sağındaki ve solundaki karaltılar da, evlatlarının ruhudur. Sağında yer alanlar, cennet ehli, solunda yer alanlar ise, cehennem ehlidir. Sağına baktığı zaman gülümser, soluna baktığı zaman ise ağlar' dedi. Sonra beni, ikinci semaya çıkardı. Bekçisine, 'Aç' dedi. O da, daha önceki bekçi gibi davrandı, sonra kapıyı açtı." Enes bu olayı anlatmaya şu şekilde devam etti: "Ebu Zerr şöyle dedi: Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Adem, İdris, Musa, İsa ve ibrahim Nebileri gördüğünden bahsetti. Ancak, onların derecelerinden söz etmedi. Sadece Hz. Adem'i yakın semada, Hz. ibrahim'i ise, altıncı semada gördüğünü belirtti. Cebrail, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i İdris aleyhisselam'ın yanına getirdi. İdris Nebi ona,

 

'hoş geldin salih Nebi, salih kardeş' dedi. Cebrail'e 'bu kim?' diye sordum. O da, Bu İdris diye cevap verdi. Sonra Musa Nebi'in yanına geldim. O da, 'Hoş geldin, salih Nebi, salih kardeş' dedi. Cebrail'e, 'Bu kim?' diye sordum, o da, 'Musa' dîye cevap verdi. Sonra İsa Nebi'in yanına vardım. Bana, 'hoş geldin, salih Nebi, salih kardeş' dedi. Cebrail'e 'Bu kim?' diye sordum, o da, 'İsa' diye ce­vap verdi. Nihayet ibrahim Nebi'in yanına geldim. Bana,

 

'hoş geldin, salih Nebi, salih oğul dedi. Cebrail e 'Bu kim?' diye sor­dum, o da İbrahim' diye cevap verdi" İbn Şihâb, İbn Hazm kanalıyla İbn Abbâs ve Ebu Habbe'nin Nebi s.a.v.'in Şöyle buyurduğunu söylediklerini nakletmiştir:

 

"Sonra Cebrail, beni yukarı çıkardı. Nihayet öyle bir noktaya geldim ki, (kaza ve kaderi yazan) kalemlerin çıkardığı sesi duyuyordum."

 

İbn Hazm ile Enes b. Malik şöyle demiştir: "Allah Teâlâ, ümmetime, namazı elli vakit olarak farz kıldı. Bu farz ile dönerken Musa peygamberle karşılaştım. Bana

 

'Hak Teâlâ ümmetine neyi farz kıldı?' diye sordu. Ben de 'elli vakit namazı farz kıldı' dedim. Bunun üzerine

 

'Rabbine dön (ve bunu azaltmasını dile!) Zira, ümmetin buna güç yetiremez' dedi. Ben de gidip müracaatta bulundum. Bunun üzerine Rabbim yarısını indirdi. Tekrar Musa peygamber'e döndüm ve Yarısını indirdi' dedim. Yine bana Rabbine dön (ve bunun azaltılmasını dile!) Zira, ümmetin buna güç yetiremez' dedi. Ben de gidip müracaatta bulundum. Rabbim yarısını daha indirdi. Tekrar Musa peygamber'e gittim. Yine Rabbine dön (ve bunun azaltılmasını dile!) Zira, ümmetin buna güç yetiremez' dedi. Bende Rabbim'e müracaatta bulundum. Nihayet Allah Teâlâ,  'Onlar beştir, aynı zaman da ellidir de. Benim katımda söz değişmez' buyurdu. Musa peygamber'e döndüm. Yine Rabbine dön (ve bunun azaltılmasını dile!) dedi. Ben de, 'Rabbimden utanır oldum' diye karşılık verdim.

 

Sonra Cebrail sidretü'l-müntehâ'ya kadar beni götürdü. Burayı bilmediğim renkler kaplamıştı. Daha sonra cennete girdirildim. Orada inciden gerdanlıklar vardı. Toprağı da misk idi."

 

 

AÇIKLAMA:     (İsrâ Gecesi Namaz Nasıl Farz Kılındı?) İmam Buharı bu şekilde başlık at­mak suretiyle, miracın isrâ gecesinde gerçekleştiğini belirtmek istemiştir. Ancak bu konuda ihtilaf vardır. Anlatıldığına göre isrâ ile miraç, Nebi s.a.v.'in uyanık olduğu bir sırada, aynı gecede gerçekleşmiştir. Ço­ğunluk nezdinde meşhur olan görüş de, budur. Beyt-i Makdis'e olan isrânın Nebi s.a.v.'in uyanık halinde meydana geldiği konusunda İhtilaf olmaması gerekir. Çünkü Kur'an'ın zahiri bunu göstermektedir. Ayrıca Kureyşliler bu olayı yalanlamışlardı. Eğer isrâ, rüyada gerçekleşmiş olsaydı, bu durumu, hatta bundan daha olağanüstü durumları yalanlamazlardı.

 

Namazın neden miraç gecesi farz kılındığının hikmeti şu şekilde izah edilir: Nebi s.a.v. hikmet dolu zemzem suyuyla yıka­nınca hem zahiren hem de batınen arındırılmıştı. Namaz için de, mutlaka temiz­liğin olması gerekir. Hal böyle olunca Nebi s.a.v.'in bu durumu, namazın farz kılınmasına uygun oldu. Ayrıca onun değerinin melei a'lâ'da ortaya çıkması ve burada bulunan melekler ile peygamberlere namaz kıldırması münasip oldu. Bir de Rabbine münacatta bulunması uygun oldu. Nitekim namaz kılan kişi Rabbine münacatta bulunuyor demektir.

 

İbn Abbâs'tan gelen hadisin bâb başlığı ile ilgisi: Hadise göre namaz, hic­retten önce Mekke döneminde farz kılınmıştır. Çünkü Ebu Süfyan Herakleios'la görüştüğü zamana kadar Nebi (s.a.v.) ile  hiç karşılaşmamıştı. Bu durumda, gerçekten Nebi s.a.v.'in ona, bir takım hususları emreden konumunda olması mümkün değildir. İsrânın hicretten önce gerçekleştiği konusunda zaten ihtilaf yoktur. Dolayısıyla burada namazın ne zaman farz kılındığı belirtilmiştir. Bunun da, namazın ne şekilde farz kılındığı ile bir ilgisi yoktur. Fakat ondan önce meydana gelen hadiselerden biridir. Nitekim İmam Buhârî'nin buna benzer bir uygulaması "Vahiy Nasıl Başladı" başlığı al­tında geçmişti. Orada da, gayesiyle ilgili meseleleri zikretmişti. Bu şekilde, bu rivayetin bab başlığı ile uyumu ortaya çıkar.

 

"Evin tavanı açıldı" derken buradaki hikmet, meleğin gökyüzünden bir anda herhangi bir şeye iltifat etmeden aniden evin içine düşer gibi dalmasıdır. Böyle olmasının nedeni Cebrail'in Allah'a münacatta mübalağa etmek ve bu konudaki İsteğin daha önceden söz konusu olmayan bir şey olduğu hususunda bir uyarı olmasıydı. Bundaki sır ve hikmet İsraya bir giriş mahiyetinde olan Resûlullah'ın göğsünün yarılmasıyla yapılan hazırlık da olabilir. Sanki Me­lek, evin tavanının aniden açılması ve tekrar aniden kapanmasıyla, göğsünün yarılmasını gerçekleştirmeden önce Resulullah'a olan şefkati ve O'nu sakinleştir­meyi hedeflediğini göstermek istemişti.

 

(Göğsümü yardı); Kâdî Iyâz, burada bahsi geçen Nebi s.a.v.'in göğsünün yarılma hadisesinin, küçükken süt annesi Halime'nin yanında olduğu sırada gerçekleştiği şekilde ileri sürülen görüşü tercih etmiştir. An­cak Süheylî buna itiraz ederek, Nebi s.a.v.'in göğsünün iki defa açıldığını ifade etmiştir. Doğru olan da budur. "Kitâbu't-tevhîd'in Tevhid Bölümünde Şüreyk'ten gelen hadisi açıklarken, bu meseleyi ayrıntılı bir şekilde ele alacağız. Burada özetle ifade edelim ki, göğsün ilk kez yarılması, olay sıra­sında kendisine "Bu, şeytanın sendeki payı" denen parçanın alınması için Nebi s.a.v.'in hazır hale getirilmesi gayesine yönelikti. İkinci kez yarılması ise, o gecede gerçekleşecek buluşmaya hazır hale gelmesi İçindi.

 

(iman ve hikmetle) Nevevî şöyle demiştir: "Hikmetin tarifi hakkında birbi­riyle çelişen pek çok görüş vardır. Bize göre en isabetlisi şudur: Hikmet, Allah'ı bilmeye dair ne varsa hepsini kapsayan ilimdir. Tabiî bu ilimle birlikte kişinin, hakkı İyice öğrenip onunla amel edip, onun dışındakilere bulaşmaması, nefsini güzel özelliklerle süslemesi ve basiretli davranması da gerekir. Hikmetli kişi ise, bu vasıfları taşıyan kimsedir." Kur'ân'a da, hikmet denir. Çünkü Kur'an, bu anla­tılanları tamamen içerir. Aynı şekilde peygamberliğe de, hikmet denir. Bazen sadece İlim için, bazen sadece marifet İçin ve bazen de bunlara benzer şeyler için, hikmet lafzı kullanılır.

 

(aç) Bu ifade kapının kapalı olduğunu gösterir. İbnü'l-Müneyyir şöyle de­miştir: "Kapının kapalı olmasındaki hikmet, semanın kapısının ancak Hz. Pey­gamber için açıldığının kesin olarak bilinmesidir. Eğer Allah Resulü (s.a.v.) kapıyı açık bulsaydı, böyle bir mana ortaya çıkmazdı,"

 

(Cebrail' diye cevap verdi) Burada içeri girmek için izin isteyen kimsenin ne şekilde davranması gerektiğinin bir örneği vardır. Zira hadiste izin isteyen melek, başkalarıyla karıştırılmasın diye kendi ismini söylemiştir.

 

(kaza ve kaderi yazan) kalemlerin çıkardığı sesi duyuyordum) Hz. Peygam­ber kalemlerin yazarken çıkardığı sesi itmiştir. Burada melek­lerin Allah Teâlâ'nın takdir ettiği kaza ve kaderi yazdıkları kasdedilmiştir.

 

İbnü'l-Müneyyir, Nebi s.a.v.'in namaz beş vakte in­dikten sonra kendisinden tekrar Rabbi'ne müracaat etmesini isteyen Hz. Musa'ya 'Rabbimden utanır oldum' demesi hakkında çok güzel bir açıklama yapmıştır: Muhtemelen Allah Resulü namaz vakitlerinin beşer beşer azaltılmasına bakarak, namazın beş vakit haline gelmesinden sonra yeni bir tahfif istemesi, namazın kalkması anlamına geldiği için utanmıştır."

 

(inciden gerdanlıklar) Bu ifade ile, cennette inciden yapılmış kolyeler ve gerdanlıkların bulunduğu kasdedilmiştir.