SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU SIFATU’S-SALAT

<< 423 >>

DEVAM: 95. İmam'ın Ve Cemaat'in Bütün Namazlarda -Yolculukta Ve Mukim İken Kılınan Namazlar İle Gizli Ve Açık Okunan Namazların Hepsinde (Kur'an) Okumasının Gerekliliği

 

حدثنا محمد بن بشار قال: حدثنا يحيى، عن عبيد الله قال: حدثني سعيد بن أبي سعيد، عن أبيه، عن أبي هريرة: أن رسول الله صلى الله عليه وسلم دخل المسجد، فدخل رجل فصلى، فسلم على النبي صلى الله عليه وسلم فرد، وقال: (ارجع فصل، فإنك لم تصل). فرجع يصلي كما صلى، ثم جاء، فسلم على النبي صلى الله عليه وسلم، فقال: (ارجع فصل فإنك لم تصل). ثلاثا، فقال: والذي بعثك بالحق، ما أحسن غيره، فعلمني؟ فقال: (إذا قمت إلى الصلاة فكبر، ثم اقرأ ما تيسر معك من القراَن، ثم اركع حتى تطمئن راكعا، ثم ارفع حتى تعتدل قائما، ثم اسجد حتى تطمئن ساجدا، ثم ارفع حتى تطمئن جالسا، وافعل ذلك في صلاتك كلها).

 

[-757-] Ebu Hureyre (r.a.)'in şöyle dediği nakledilmiştir: "Birgün Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem mescide girip oturdu. Onun ardından birisi gelip namaza durdu. Namazını bitirince Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e selam verdi. Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun selamına mukabelede bulunduktan sonra; 'Git ve namazını tekrar kıl, çünkü sen namaz kılmadın' buyurdu. Adam gidip daha önceki kıldığı gibi namazını tekrar etti. Sonra gelip Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e selam verdi. Resul-i Ekrem Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem yine; 'Git ve namazını tekrar kıl, çünkü sen namaz kılmadın' buyurdu. Bu durum üç defa tekrarlandı. Sonunda adam; 'Seni hak ile gönderen Allah'a yemin ederim ki, ben bundan daha iyisini yapamıyorum. Bana doğrusunu öğretiniz' dedi. Bunun üzerine Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu; Namaza duracağın zaman önce tekbir getir. Sonra ezberinde bu-lunan ve kolayına gelen kısımlarından Kuran oku. Ardından vücudun tam anlamıyla hareketsiz kalacak şekilde rükuya var. Sonra rükudan doğrul ve dimdik dur. Ardından secdeye git ve kemiklerin eklem yerle­rine iyice oturacak şekilde secde et. Sonra doğrul ve yine kemiklerin eklem yerlerine iyice oturacak şekilde otur. Namazının geri kalan kıs­mında da bu söylediklerimin  tamamını aynen yap!

 

Tekrar: 793, 6251, 6252 ve 6667.

 

 

 

[-758-] Cabir İbn Semure'nİn naklettiği bir rivayete göre Sa'd İbn Ebu Vakkas şöyle demiştir: "Ben Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem öğle ve ikindi namazlarını nasıl kıldırdıysa, hçbir şey eksiltmeden öyle namaz kıldırıyordum; öğle ve ikindi namazlarının ilk iki rekatında kıraati biraz uzatıyorum ve kıyamda fazla duruyorum ancak son iki rekatı kısa tutuyorum."

 

Bunun üzerine Ömer (r.a.) 'Zaten biz de senin söylediğin gibi doğru davrandığını düşünüyorduk' dedi.

 

 

AÇIKLAMA:     Halife Hz. Ömer Ammar bin Yasir'i namaz kıldırması için, Abdullah İbn Mes'ud'u devlet hazinesini (beytulmal) idare etmesi için ve Osman İbn Hanîfi de arazilerin yüzölçümlerinin tesbiti için görevlendirmişti.

 

Ebu İshak, Sa'd îbn Ebi Vakkas'ın künyesidir. Çocuklarından en büyüğü­nün ismiyle künyelenmiştir. Hz. Ömer'in bu şekilde hitap etmesi onu önemsediğibi, ona büyük değer verdiğini gösterir. Ayrıca bu hitap tarzı, Hz. Ömer'in Kufdiler'in şikayetini çok fazla dikkate almadığını, söz konusu şikayetlerin Sa'd aleyhinde düşünmesine İmkan verecek bir şüphe uyandırmadığını da göster­mektedir.

 

"Zaten biz de senin söylediğin gibi doğru davrandığını düşünüyorduk" cüm­lesinden önce Sa'd'ın: "Namazın nasıl kılınacağını bana şu bedeviler mi öğretecekmiş?" dediğini Müs'ir, Abdülmelik ile İbn Avn'dan rivayet etmiştir. İmam Müslim'in naklettiği bu rivayet Sa'd'i şikayet edenlerin ilimden yoksun cahil in­sanlar olduğunu göstermektedir.

 

Sa'd İbn Ebi Vakkas'ın adama bu üç bedduayı etmesindeki incelik ve hik­met şudur: Bu adam Sa'd İbn Ebu Vakkas'ın üç temel erdemden yoksun oldu­ğunu iddia etmişti; Cesaret, iffet ve hikmet. Zira cihada katılmamak cesaretsizlik, dağıtımda hakkaniyete riayet etmemek iffetsizlik ve hüküm verirken adaleti gözetmemek hikmetten yoksun olmak anlamına gelir. Bu üç temel erdemin can, ve din ile ilgili olduğu açıktır. Bu yüzden Sa'd da ona beddua ederken söz konusu üç hususu gözönüne almıştır. Ömrünün uzun olmasını istemesi can ile, devamlı fakirlik / yoksulluk çekmesini istemesi mal ile ve çeşitli fitnelere düşme­sini dilemesi de din ile İlgilidir. Adamın söylediği ilk iki husus bir takım mazeret­ler sebebiyle tam olarak yerine getirile meyebilir ancak üçüncü husus için böyle bir durum söz konusu olamaz; bu yönüyle Üsame'nin söylediği ilk iki husus dünyevî iken sonuncu iftirası Sa'd'ın dini yaşayışıyla ilgilidir. Gerçekten de ada­mın "o cihada giden birliklere katılmaz" şeklindeki sözünün doğru olma ihtimali vardır. Ancak Sa'd'ın bazı savaşlara gitmemesi şehir halkının ve savaşçıların yararlarını korumak gibi bir takım maslahatları göz önünde bulundurmasından veya Kadisîye savaşında olduğu gibi bazı haklı mazeretlerden kaynaklanmıştır. Üsame'nin "istihkakımızı eşit şekilde paylaştırmaz" şeklindeki sözünün de doğru olması mümkündür. Zira devlet başkanı veya yetkili kıldığı görevli savaşlarda yararlılık gösterenlere ve halkın maslahatına olan İşler yapanlara başkalarına göre daha fazla pay verebilir. Fakat son sözü ise doğru olması mümkün olma­yan acımasız ve ağır bir iftiradır. Çünkü Sa'd'ın karar verirken adil davranmadığmı söyleyerek onun adaletten yoksun bir adam olduğunu iddia etmektedir. Bu da Sa'd'ın dinine yönelik bir karalamadır. İşte Sa'd bu yüzden Üsame'ye ikisi dünya ve biri din ile ilgili üç bedduada bulunmuştur.

 

Burada insanı hayretlere düşüren en dikkat çekici nokta ise Sa'd'ın aşırı de­recede öfkelenmesine ve tüm bu iftiralara uğramasına rağmen insafı ve adaleti elden bırakmamasıdır. Sa'd o kızgın halinde bile beddua ederken bir takım şart­lar ileri sürmüştür; Eğer yalan söylüyorsa ve bu yalanı söylemeye sürükleyen saik dünyevî bir amaç ise onun ömrünü uzat, fakirliğini çoğalt ve kendisini fit­nelere uğrat.

 

Sa'd İbn Ebu Vakkas duası makbul bir sahabî idi. Taberanî, Şa'bî senediyle şöyle bir rivayet nakletmiştir: "Sa'd İbn Ebu Vakkas'a ne zamandan beri duaları­nın makbul olduğunu sordular. O da Bedir savaşından beri deyip ekledi; O gün Resulullah Allah'ım, Sa'd'ın dualarına icabet et' diye dua bu­yurmuştu."

 

Hadislerden Çıkarılan Sonuçlar

 

1. Devlet başkanı, görevlendirmiş olduğu kişileri haklarında şikayet varsa görevinden azledebilir. Hatta yapılan araştırmalar sonucunda söz konusu görevli aleyhine herhangi bir kanıt bulunamasa bile maslahat ve kamu yararı dikkate alınarak görevine son verilebilir.

 

İmam Malik şöyle demiştir: "Sa'd İbn Ebu Vakkas kendisinden sonra kıya­mete kadar gelecek bütün insanların en adili olmasına rağmen Hz. Ömer tara­fından görevden alınmıştır."

 

Öyle anlaşılıyor ki Hz. Ömer'in Sa'd'ı görevden almasının sebebi ortaya çı­kabilecek fitneleri ve kargaşaları önlemek düşüncesidir. Nitekim Seyfin naklettiği rivayette Hz. Ömer şöyle demiştir: "Tek düşüncem ortaya çıkabilecek kargaşalar için önceden tedbir almak ve Sa'd gibi değerli bir yöneticiyi korumaktır. Böyle bir düşüncem olmasaydı onun görevine asla son vermezdim."

 

Hz. Ömer'in Sa'd'ın görevine son vermesiyle ilgili olarak şu değerlendirme de yapılmıştır; Sa'd İbn Ebu Vakkas, problemli durumlarda görüşüne başvurula­cak değerli bir danışman olduğu için Hz. Ömer tarafından özellikle görevden alınmıştır. Hz. Ömer'in amacı onu yanına alarak gerektiğinde kendisinden isti­fade etmektir.

 

2.  Devlet başkanı tarafından belli görevlere atanan kimseler gerektiğinde sorguya çekilebilir; böylece haklarında İleri sürülen iddiaları cevaplamak için^söz hakkı bulurlar.

 

3. Şikayet edilen görevliler hakkında halkın neler düşündüğünü anlamak için onların çalıştıkları bölgelere müfettişler gönderilip nabız yoklaması yaptırıla­bilir.

 

4. Faziletli ve erdem sahibi görevlilerin soruşturması kısa tutulabilir.

5. Şahitlerin ne kadar güvenilir ve adil olduklarını anlamak için araştırma yapılırken onlara en yakın kimselerin görüşlerine başvurmak gerekir.

 

6. Makamı ve kadri yüce insanlara künyeleriyle hitap edilebilir.

7. Şikayet edilen kişinin suçsuz olduğuna inanan fakat görevi dolayısıyla bu şikayetlerin nedenini araştırmak durumunda kalan bir kimse (kusura bakma görevimiz olduğu için bu işi yapmak zorundayız gibi ifadelerle) muhatabından özür dileyebilir.

 

8. Kişinin dînî hayatı ile ilgili eksikliği bulunduğunu söyleyip iftira eden za­lim / haksız kimselere beddua edilebilir. Bu beddua onun günaha ve isyana düşmesini istemek anlamında değil, onu cezalandırmak ve zulmüne karşılık vermek anlamında olmalıdır.

 

9. Gerekli durumlarda insanların tanıklığına başvurmak gerekir. Hatta bir kafir ile bir müslümanın davasında kafirin haklı çıkmasına sebep olsa bile bu tanıklığı aramak gereklidir.

 

10. Dua veya beddua ederken ölçüyü aşmamak ve Allah korkusu ile hareket etmek gerekir.

11. Dört rekatlı namazların ilk iki rekatı uzunluk bakımından eşit olmalıdır.

 

Kur'an'ın ilk suresi olan Fatihatü'l-Kitab'ı okumayan bir kimsenin namazı olmaz." Burada kasdedilen Fatiha suresinin kılınmakta olan namaz içinde okunmamasıdır.

 

Kadî İyaz şöyle demiştir: "Burada Resulullah'ın namazı ol­maz' şeklindeki sözü, namazın hem kendisinin hem de sıfatlarının olmayacağı I anlamındadır."

 

İsmaîlî'nin, İmam Buharî'nin hocalarından Abbas İbnü'l-Velîd yoluyla Süfyan-ı Sevrî'den aynı senedle naklettiği ancak lafzı farklı olan şu rivayet de bu Igörüşü desteklemektedir: "İçinde Fatihatü'l-Kitab okunmayan hiçbir namaz ge-jçer/i olmaz"

 

Hanefîler'e göre namazda Fatiha suresinin okunması vaciptir, ancak namazın sıhhat şartı değildir. Çünkü Fatiha suresinin namazda okunmasının vacip oÎduğunu gösteren delil sünnettir. Sünnetle sabit olan bir hüküm Kur'an'ın ifade ettiği hükme ek (ziyade) bir hüküm getiriyorsa bunun farz olması mümkün değîldir. Zira Hanefîler'e göre farz hükmü Kur'an'a ek bir hüküm getiren bir delille sabit olmaz. Buna karşılık namazın ancak kendisiyle tamam olacağı temel unsurlar farzdır. Kur'an'ın farz kıldığı hüküm ise "Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun! [[Müzzemmil, 20]] ayeti gereğince kişinin ezberinde bulunan ve kolayına gelen Kur'an ayetlerini okumasıdır. İşte Fatiha suresinin okunmasının gerekliliği hadisle sabit oldugu için buna vacib hükmü verilir. Namazda Fatiha suresini okumayan bir kimse günahkar olur, ama namazı geçerlidir.

 

Alimlerin çoğuna göre Fatiha suresi namazda mutlaka okunmalıdır, namaz olmaz. Onlar bu görüşlerinin delili olarak namazı doğru kılamayan sahabîye Resulullah'ın Kur'an okumasını emrettikten sonra namazının geri kalan kısmında da bu söylediklerimin tamamını aynen yap!" demesini gösterirler. Ahmed İbn Hanbel ile İbn Hibban'ın naklettiği rivayette ise Resulullah'ın bu sözü şu lafızlarla zikredilmiştir: "Sonra namazın bütün rekatlarında bu söylediklerimi aynen yap!"

 

Belki de İmam Buharî'nin Ubade hadisinin ardından bu rivayete yer vermesinin sebebi budur; o bu İnce noktayı düşünerek bu rivayeti nakletmiş olabilir. Hatta imam ister açıktan okusun ister içinden okusun cemaatin Fatiha suresini okumasının farz olduğunu göstermek için bu rivayete yer verdiğini de düşünebiliriz. Cemaatin her durumda Fatiha suresini okuması gerekir. Çünkü gerçekte namaz cemaatin kıldığı namazdır. Bu yüzden kıraat olmadığı zaman namaz da olmaz. Bu genel hüküm vazgeçebilmemiz için cemaatin namazının Fatiha suresi okunmadan da geçerli olacağını gösteren tahsis edici bir delil bulunmalıdır. Ancak bu durumda tahsis eden delil esas alınabilir.