SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’Z-ZEKAT

<< 743 >>

باب: أخذ الصدقة من الأغنياء، وترد في الفقراء حيث كانوا.

63. Zekatın, Zenginlerden Alınıp Aynı Yerdeki Fakirlere Verilmesi

 

حدثنا محمد: أخبرنا عبد الله: أخبرنا زكرياء بن إسحق، عن يحيى بن عبد الله بن صيفي، عن أبي معبد، مولى ابن عباس، عن ابن عباس رضي الله عنهما قال:

 قال رسول الله صلى الله عليه وسلم لمعاذ بن جبل، حين بعثه إلى اليمن: (إنك ستأتي قوما أهل كتاب، فإذا جئتهم فادعهم إلى: أن يشهدوا أن لا إله إلا الله، وأن محمدا رسول الله، فإن هم أطاعوا لك بذلك فأخبرهم أن الله قد فرض عليهم خمس صلوات في كل يوم وليلة، فإن هم أطاعوا لك بذلك، فأخبرهم أن الله قد فرض عليهم صدقة، تؤخذ من أغنيائهم فترد على فقرائهم، فإن هم أطاعوا لك بذلك، فإياك وكرائم أموالهم، واتق دعوة المظلوم، فإنه ليس بينه وبين الله حجاب).

 

[-1496-] İbn Abbas r.a. şöyle anlatır: Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Muaz İbn Cebel'i Yemen'e gönderirken ona şöyle buyurdu: "Sen ehl-i kitap olan bir topluluğa gidiyorsun. Yanlarına varınca onları "Allah'tan başka ilah olmadığına ve Muhammed'in onun Resulü olduğuna" şahitlikte bulunmaya davet et. Bu konuda sana itaat ederlerse onlara, Allah'ın günde beş vakit namaz kılmayı farz kıldığını haber ver. Bu konuda da sana itaat ederlerse onlara, Allah'ın, zenginlerden alınıp fakirlere verilmek üzere zekatı farz kıldığını haber ver. Eğer bu konuda da sana itaat ederlerse mallarının en değerli olanlarını almaktan sakın. Mazlumun duasından da kork. Çünkü mazlum ile Allah arasında hiçbir perde yoktur."

 

 

AÇIKLAMA:     İsmailî şöyle demiştir: Hadisten ilk anlaşılan, zekatın, alındığı yerin fakirlerine verilmesi gerektiği­dir.

 

İbnü'l-Müneyyir şöyle der: "Buharı, zekatın, toplandığı beldeden başka bir yere naklinin caiz olduğu görüşündedir. Çünkü "fakirlerine" denilirken kastedilen "Müslümanların fakirleri"dir. Zekat, hangi Müslüman fakire verilmiş olursa olsun, buradaki hadisin genel anlamına uygun düşer."

 

Hadisten ilk akla gelen, zekatın, başka bir beldeye aktarılmaması gerektiği­dir. "Onların fakirlerine" ifadesindeki zamir, muhataplara yönelik olduğu için sadece o beldenin fakirlerine verilmesi lazımdır.

 

Fakat İbn Dakîkü'l-îd birinci görüşü tercih ederek, "Her ne kadar akla ilk ge­len görüş bu olmasa da şu husus (zekatın başka beldelere nakledilebileceğini) güçlendirmektedir: Genel şer'i kurallar bakımından muayyen şahıslar dikkate alınmaz. Dolayısıyla ne namaz, ne de zekat konusunda şahıslar dikkate alınmaz, konuşma bakımından onlara yönelinmiş olsa da, verilen hüküm sadece mu­hataplara aittir denemez" demiştir.

 

Alimler, zekatın başka bir yere nakli konusunda ihtilaf etmiştir:

 

Leys, Ebu Hanîfe ve mezhep arkadaşları bunun caiz olduğu görüşündedir. Ibnü'l-Münzir Şafiîden aynı görüşü nakletmiş ve kendisi de bunu tercih etmiştir.

 

Şafiîlerdeki sahih olan görüşe, Malİkİler ve cumhura göre zekatı toplandığı yerden başka bir yere nakletmemek gerekir.

 

Eğer nakledilirse, Malikilerde sağlam olan görüşe göre zekat yerine verilmiş sayılır. Şafiîlerdeki sahih olan görüşe göre ise zekat yerine verilmiş sayılmaz. Fa­kat zekatın toplandığı yerde zekat almaya ehil kimseler yoksa nakledilebilir. Buharî'nin de bu görüşü tercih ettiğini söylemek çok uzak bir görüş olmaz. Çün­kü başlıkta, "oradaki" şeklinde tercüme ettiğimiz, ifadesi, zekat toplanı­lan yerde, zekat almaya ehil kimseler varsa nakledilmemesİ gerektiğini îma et­mektedir.

 

Ravh İbnü'l-Kasım'ın rivayetinde, "İlk davet edeceğin şey Allah'a ibadet-ol­sun. Allah'ı tanırlarsa .." şeklindedir. el-Fadl İbnü'l-Ala'ın rivayetinde ise, "Allah'ı tek olarak kabul etmeye (tevhide), eğer bunu kabul ederlerse .." şeklindedir.

 

Bu rivayetler şöyle te'lif edilebilir: Allah'a ibadetten kastedilen onu "bir" ka­bul etmektir (tevhid). Tevhidden kasıt ise, Allah'a (varlık ve birliğine) ve Resulünün peygamberliğine şahitlikte bulunmaktır.

 

Dinin temeli olduğu için Allah'tan başka ilah olmaması ve Muhammed'in onun Resulü olması ile başlanmıştır. Bu ikisini kabul etmeden yapılan hiçbir amel sahih olmaz.

 

Tevhid inancına sahip olmayanlardan, hem Allah'tan başka ilah olmadığına hem de Muhammed'in onun Resulü olduğuna dair şahitlik yapmaları istenir.

 

Tevhid inancında olanlardan ise, bunun yanında Muhammed'in peygamber olduğunu da kabul etmesi istenir.

 

Şirke girenden veya Uzeyr'in Allah'ın oğlu olduğuna inanmak gibi şirki gerektiren şeylere inananlardan ya da Allah'ı başka şeylere benzetenlerden ise, sahip oldukları inançları ortadan kaldıracak şekilde tevhide yönelmeleri istenir.

 

Bazı alimler bu hadisi delil olarak kullanarak, "(Müslüman olmak için) İslam'a aykırı olan her türlü inançtan sıyrılmak şart değildir" demiştir. Bu görüş, "Bir şeyi inkar eden, başka bir şeye inanıyor demektir. Dolayısıyla kafirliğine sebep olan şeyleri terketmedikçe İslam'a girmiş olmaz" şeklindeki anlayışın tersidir.

 

Bu iddiaya şöyle cevap verilebilir: Kelime-i şehadet, Allah'a teşbihte bulunmayı, Uzeyr'in Allah'ın oğlu olduğu­nu kabul etmeyi vb. hususları terketmeyi gerektirir. Dolayısıyla bunlarla yetinile-bilir. Bu görüşe delil olarak, sadece Allah'tan başka ilah olmadığına dair şahitlikte bulunmanın yeterli sayılmayıp, Hz. Muhammed'in Allah Resulü olduğunu kabul etmenin de istenmesi gösterilmiştir. Cumhur da bu görüştedir.

 

Bazı alimler, birinci şahitlikle (tevhid) Müslüman olunur. Daha sonra ikinci şahitliği (risalet-peygamberlik) de yapması istenir, demiştir. Bu görüş ayrılığının neticesi, riddet {dinden dönme) konusunda ortaya çıkmaktadır.

 

Hadisteki "İtaat ederlerse" ifadesi, şahitlik edip boyun eğerlerse anla­mındadır. Çünkü ehl-i kitap, her ne kadar Allah'a İbadet edip onu tanıdıklarını göstermiş olsalar bile buna şahitlikte bulunmuyorlardı.

 

İlim sahibi kelamcılar şöyle demiştir: Allah'ı, yaratıklarına benzeterek (teş­bih) tanıyan, ona el, oğul gibi şeyler İzafe eden kimseler, hakikatte, her ne kadar kendileri tersini söylese bile onların ma'bûdu Allah değil, ibadet ettikleri diğer varlıklardır.

 

Yukarıdaki hadis, kafirlerin İslam'ın fürû hükümleriyle muhatap olmadığı görüşüne delil olarak getirilmiştir. Çünkü önce imana, sonra amele davet edil­mişlerdir.

 

Hadiste "beş vakit" namazdan bahsedilmesi, vitir namazının farz olmadığına delil olarak getirilmiştir. Bu konudaki geniş açıklama ilgili bölümde yer almıştı.

 

"Zenginlerinden alınır" ifadesi, zekatı, devlet başkanının almakla sorumlu olduğunu gösterir. Ya bizzat ya da temsilcisi vasıtasıyla bu görevi yerine getirir. Zekat vermek istemeyen kimselerden zorla alır.

 

Zekat toplanırken en değerli malların ahnmamasındaki nükte şudur: Zekat, fakirler için bir lütuf ve iyilik olması için vardır. Bundan dolayı razı olmaları du­rumu hariç, zekat toplarken, zenginlerin malına zarar vermek uygun düşmez.

 

"Mazlumun bedduasından sakın" şu anlama gelir: Zulümden kaçın ki, maz­lum sana beddua etmesin. Hadis, zulmün her çeşidinden kaçınılması gerektiğine işaret etmektedir.

 

Zekatın, en İyi mallardan alınması yasaklandıktan sonra "mazlumun beddu­asından sakının" denilmesi, böyle yapılması halinde bunun bir zulüm olduğunu işaret etmek içindir.

 

Allah ile zulme uğrayan kimse arasında "perde" olmaması, duanın kabul olunması için bir engel bulunmaması anlamındadır. Bu ifade ile günahkar bir kimse bile olsa, mazlumun duasının makbul olduğu anlatılmak istenmiştir. Nite­kim Ahmed'in Ebû Hureyre'den merfû olarak naklettiği sahih senetli bir hadiste, "Zulme uğrayan kimsenin yaptığı dua makbuldür. Günahkar bile olsa, günahı kendi sorumluluğunda olan bir husustur" buyurmuştur. Hadiste, insanlar ile Allah arasında bir perde bulunduğu, bu perdenin Allah'ı insanlardan gizlediği gibi bir kasıt söz konusu değildir.

 

 

Hadisten Çıkarılan Sonuçlar

 

Bir toplulukla savaşmadan önce onları Allah'ı tek olarak kabul etmeye (tevhid) davet etmek gerekir.

 

Devlet başkanı, görevlilerine, ihtiyaç duydukları hüküm ve diğer konularda tavsiyelerde bulunmalıdır.

 

Zekat toplamak üzere memur gönderilebilir. Haber-i vahid İle amel etmek gereklidir.

 

Çocuk ve delinin malından zekat almak vaciptir. Çünkü "zenginlerinden" ifadesi geneldir. Bu görüşü Kadı Iyaz belirtmiştir.

 

"Zenginlerine" ifadesindeki zamir, Müslümanlar için kullanılmıştır. Dola­yısıyla ister, zekat toplanan beldede ister başka bir yerde olsun, kafirlere zekat verilemez.

 

Fakirler zekat vermekle yükümlü değildir.

 

 

3.CİLT BİTTİ.

4.CİLT BİR SONRAKİ SAYFA İLE BAŞLIYOR.