EK SAYFA – 1168-2
باب: أن
يترك ورثته
أغنياء خير من
أن يتكففوا الناس.
2. KİŞİNİN MİRASÇILARINI ZENGİN BIRAKMASI İNSANLARA EL
AÇMALARINDAN DAHA İYİDİR
حدثنا
أبو نعيم:
حدثنا سفيان،
عن سعد بن
إبراهيم، عن
عامر ابن سعد،
عن سعد بن أبي
وقاص رضي الله
عنه قال:
جاء
النبي صلى
الله عليه
وسلم يعودني
وأنا بمكة،
وهو يكره أن
يموت بالأرض
التي هاجر
منها، قال:
(يرحم الله
ابن عفراء).
قلت: يا رسول
الله، أوصي
بمالي كله؟
قال: (لا). قلت:
فالشطر؟ قال:
(لا). قلت:
الثلث؟ قال:
(فالثلث
والثلث كثير،
إنك إن تدع
ورثتك
أغنياء، خير
من أن
تدعهم عالة
يتكففون
الناس في
أيديهم، وإنك
مهما أنفقت من
نفقة فإنها
صدقة، حتى
اللقمة التي
ترفعها إلى في
امرأتك، وعسى
الله أن يرفعك،
فينتفع بك ناس
ويضر بك
آخرون). ولم
يكن له يومئذ
إلا ابنة.
[-2742-] Sa'd İbn Ebi Vakkas r.a.'dan nakledilmiştir: Ben Mekke'de hastalanmıştım. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem beni
ziyarete geldi. -Kendisinden hicret ettiği toprakta
vefat etmek istemiyordu.-
Hz. Nebi "Allah Afra'nın oğluna
rahmet etsin" buyurdu. "Ey Allah'ın Resulü! Malımın tamamını vasiyet
edeyim (mi? ne dersin)" dedim. "Hayır" buyurdu. "Peki yarısını?" dedim. "Hayır" buyurdu.
"Üçte birini?" dedim. "Üçte bir olur. Üçte bir bile çok (ya).
Senin aileni zengin bırakman insanlara el açar bir vaziyette fakir bırakmandan
daha iyidir. Senin ailene yaptığın her türlü harcama da sadakadır. Hanımının
ağzına koyduğun lokma var ya o bile. Umarım ki Allah seni hasta döşeğinden
kaldırır da bazı insanlar senden faydalanır, kimileri de zarar görür"
buyurdu.
O gün Sad İbn Ebi Vakkas'ın tek bir kızı vardı.
AÇIKLAMA: Eş nafakası ile ilgili hükümler
"Nafakalar" bölümünde gelecektir.
Aileye yapılan harcamanın vasiyet konusu ile ilgisi şudur: Sa'd'ın sorusundan malını sadaka olarak vasiyet ederek
sevabını artırmak istediği anlaşılmaktadır. Hz. Nebi Sallallahu
aleyhi ve sellem onun vasiyetinin üçte biri aşmasını
yasaklayınca onun gönlünü hoş etmek amacıyla "Senin malından verdiğin her
türlü sadaka ve farz olsa bile eşine ödediği n nafaka, Allah'ın rızasını
diliyorsan sana sevap kazandırır" demiştir. Hz. Nebi burada özellikle
kadının nafakasından söz etmiştir. Çünkü onun nafakası düzenli ve süreklidir.
Diğer nafakalar ise böyle değildir.
İbn Dakiki'l-İyd
şöyle der: Bu hadis, nafakadan sevap kazanmak için niyet etmek ve Allah
rızasını dilemenin şart olduğunu gösterir. Kadına ödenen nafakada Allah
rızasını dilemek zor bir iştir. Çünkü Allah rızasının karşısında, cinsel arzu
(şehvet) saiki vardır. Kişi, Allah rızasını
dilemedikçe ve bu amacını, diğer amaçlardan arındırmadıkça sevap kazanamaz. Bu
hadis, yükümlülükler, Allah rızası istenerek yapıldığında sevap alınacağını da
gösterir.
Nebi Sallallahu aleyhi ve sellem bu hadiste Sad b. Ebi Vakkas/ın
uzun süre yaşayacağına da işaret etmiş ve öyle de olmuştur. Bu olaydan sonra
kırk yılı aşkın bir süre, hatta elli yıla yakın yaşamış ve h. 55 yılında, bir
rivayete göre -ki meşhur olan budur- h. 58 yılında vefat etmiştir. Buna göre Sad b. Ebu Vakkas
(olayın gerçekleştiği) Veda haccından sonra kırk beş veya kırk sekiz yıl yaşamıştır.
"Kimi insanlar senden yararlanacak, kimi de zarar
görecekler": Yani senin elinde Allah birçok ülkenin fethini nasip edecek
ve müslümanlar elde ettiğin ganimetlerden
yararlanacaklar, senin elinle ölecek müşrikler ise senden zarar görecekler.
Hadisten Çıkan
Sonuçlar
Bu hadisten yukarıda geçenler dışında şu sonuçlar çıkarılabilir:
1- Devlet başkanının ve diğerlerinin hasta ziyaret etmesi
meşrudur.
2- Hastalığın ağırlığına göre bu meşruiyet de güçlenir.
3- Hasta ziyaret edenin, elini hastanın alnına koyması, yüzünü okşaması,
ağrıyan organına dokunması ve "daha uzun süre yaşarsın" diye moral
vermesi iyidir.
4- Hastanın, hastalığının ağırlığını ve çok acı duyduğunu
söylemesi caizdir. Ancak bunun hastalıktan şikayet ve
rıza göstermeme tavrıyla değil, dua ve tedavi istemek amacıyla olması gerekir.
Hatta bu, yerine göre müstehap bile olabilir. Onun
böyle yapması, sabırsızlık değildir.
5- Bu, hastalık sırasında caiz olduğuna göre iyileştikten sonra
bunu haber vermek haydi haydi caizdir.
6- Bazı iyilikleri yapma fırsatı kaçırıldığı zaman diğer
iyilikler onların yerini tutar, hatta sevabı daha çok da olabilir. Çünkü Sad, hicret ettiği toprakta ölüp de hicret sevabının bir
kısmını kaybetmekten endişe ediyordu. Hz. Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem ona hicret ettiği topraktan ayrılıp
hac ve cihad gibi hayırlı işler yapması durumunda
diğer taraftan kaybettiği sevabı bu taraftan kazanabileceğini haber verdi.
7- Gereğini yerine getirmek şartıyla, mal biriktirmek mübahtır. Çünkü hadiste geçen .....
ifadesindeki tenvin çokluk
ifade eder. Nitekim hadisin bazı rivayetlerinde ..... ifadesi de yer alır.
8- Bu hadiste, sıla-i rahim ve akrabaya iyilik etmeye teşvik
vardır.
9- Yakın akrabaya iyilik, uzak akrabaya iyilikten daha güzeldir.
10- İyi işler için harcama yapmaya teşvik vardır. Çünkü mübah bir şeyle, Allah’ın rızası kastedildiğinde yapılan
şey ibadete dönüşür. Hz. Nebi (s.a.v.) buna günlük hayattan sıradan bir örnek
verir. Bu, kişinin eşinin ağzına lokma koymasıdır. Bu gibi şeyler, genellikle'
oynaşırken ve şakalaşırken olur. Bununla birlikte bunu yapan kişinin güzel bir
amacı varsa sevap kazanır. 3öyle sıradan işlerde bile sevap kazanıldığına göre
bundan çok daha önemli 'şleri varın siz düşünün.
11- Bu hadis, cenazeyi öldüğü yerden başka yere taşımanın da
yasak olduğunu gösterir. Çünkü bu caiz olsaydı Hz. Nebi (s.a.v.) Sa'd İbn Havle'nin
götürülmesini emrederdi. Bunu Hattabi söylemiştir.
12- Bu hadis, sedd-i zerıaya da delildir. Çünkü Hz. Nebi (s.a.v.), içlerinden
biri, vatan sevgisi ağır basıp da hastalığını buna bahane etmesin diye "Allahım! Ashabımı gerisin geriye döndürme" diye dua
etmiştir. Bunu İbn Abdilberr
söylemiştir.
13- Bu hadis, Kuran'daki mutlak ifadenin sünnetle
kayıtlanabileceğini de gösterir. Çünkü Allah (c.c.) "Edilen bir vasiyetten
sonra ... " buyurarak vasiyete bir sınır
koymamıştır. Sünnet ise vasiyeti malın üçte biriyle sınırlamıştır.
14- Yine bu hadis, Allah için bir şey bırakan kişinin tamamen
veya kısmen bundan vazgeçmesinin doğru olmadığını gösterir.
15- Yine bu hadis, sevap getirecek bir şeyi yapamamaktan dolayı
üzülmek gerektiğini gösterir. Bu konuda Hz. Nebi (s.a.v.) "Yaptığı bir
kötülüğe üzülmek, iyiliğine sevinmek Müslüman olmanın işaretidir"
buyurmuştur.
16- Yine bu hadis, bir iyiliği yapma fırsatını kaçıran kişinin
bunu başka yollardan telafi etmeye çalışmasının güzelolduğunu
gösterir.
17- Yine bu hadis, herhangi bir fırsatı kaçıran kişiyi daha
önemli şeyleri elde ettiğini (veya edeceğini) hatırlatarak teselli etmek
gerektiğini gösterir. Çünkü Hz. Nebi (s.a.v.) Sa'd'a
daha sonra yapacağı iyi işleri hatırlatmıştır.
18- Sabretmeyi bilen ve nafakasını vereceği kimsesi bulunmayan
kişilerin mallarının tamamını sadaka etmelerinin caiz olduğu anlaşılmaktadır.
Nitekim bu konu da "Zekat" bölümünde
geçmiştir.
19- Yine bu hadis, mirasçıların yararını düşünmenin gerektiğini
gösterir.
20- Mirasçılar arasında adaleti gözetmek gerektiğini gösterir.
21- Malın üçte birinin vasiyet için çok olduğuna işaret vardır.
Bazı fakihler bunu vasiyet dışındaki konularda da dikkate almışlardır.
باب:
الوصية
بالثلث.
3. MALINıN ÜÇTE BİRİNİ VASİYET ETMEK
وقال الحسن:
لا يجوز للذمي
وصية إلا
الثلث.وقال
الله تعالى:
{وأن احكم
بينهم بما
أنزل الله}
/المائدة: 49/.
Hasen-i Basri, "Zimmet vatandaşının
malının üçte birinden çoğunu vasiyet etmesi caiz olmaz" demiştir. Allah Teala, "Onların arasında Allah’ın indirdiği ile
hükmet" [Maide 49] buyurmuştur.
حدثنا
قتيبة بن سعيد:
حدثنا سفيان،
عن هشام بن
عروة، عن
أبيه، عن ابن
عباس رضي الله
عنهما قال: لو
غض الناس إلى
الربع، لأن
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم قال:
(الثلث،
والثلث كثير،
أو كبير).
[-2743-] Abdullah İbn Abbas’ın "Keşke
insanlar (vasiyeti) dörtte bire indirseler. Çünkü Nebi Sallallahu
Aleyhi ve Sellem "Üçte bir olur. Gerçi üçte bir
de çok (ya)" buyuruyor" dediği nakledilmiştir.
حدثنا
محمد بن عبد
الرحيم: حدثنا
زكرياء بن عدي:
حدثنا مروان،
عن هاشم بن
هاشم، عن عامر
بن سعد، عن
أبيه رضي الله
عنه قال: مرضت،
فعادني النبي
صلى الله عليه
وسلم، فقلت:
يا رسول الله،
ادع الله لي
أن لا يردني
على عقبي،
قال: (لعل الله
يرفعك، وينفع
بك ناسا). قلت:
أريد أن أوصي،
وإنما لي
ابنة، قلت:
أوصي بالنصف؟
قال: (النصف
كثير). قلت:
فالثلث؟ قال:
(الثلث،
والثلث كثير،
أو كبير). قال: فأوصى
الناس
بالثلث، فجاز
ذلك لهم.
[-2744-] Amir İbn Said,
babasından nakletmiştir: Hastalanmıştım. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Selleın beni
ziyarete geldi. "Ey Allah’ın Resulü! Dua buyursan da Allah beni gerisin
geriye çevirmese" dedim. "Umarım ki Allah seni hasta döşeğinden kaldırır
da insanları senden yararlandınrIf buyurdu. "Vasiyet
etmek istiyorum. Bir tek kızım var .... Malımın
yarısını vasiyet edeyim mi?" dedim."Yarısl
çok olur" buyurdu. "Peki üçte birini vasiyet
etsem olur mu?" dedim. "Üçte bir olur. Aslında o da çok (ya)"
buyurdu.
Said İbn Ebi Vakkas diyor ki: İnsanlar bu olaydan sonra mallarının üçte
birini vasiyet ettiler ve bu onlar için caiz oldu.
AÇIKLAMA: Malın üçte birinden fazlasını vasiyet etmenin
caiz olmadığı konusunda görüş birliği vardır. Fakat mirasçısı olan ve olmayan
kişilerin vasiyeti konusunda görüş ayrılıkları vardır. "Mirasçıya vasiyet
yoktur" konusunda mirasçısı olanlarla ilgili açıklama gelecektir
.
Belirli bir mirasçısı olmayan kişinin malının üçte birinden
çoğunu vasiyet etmesine gelince alimlerin geneli bunu
da caiz görmemişlerdir. Hanefiler, İshak İbn Rahuye, Şerik, bir rivayete göre Ahmed
İbn Hanbel ise bunu caiz
görmüşlerdir. Hz. Ali'nin ve İbn Mes'ud'un
görüşü de budur.
Onlar bu görüşlerini şöyle temellendirmişlerdir. Ayette vasiyet
için herhangi bir sınırlama yoktur. Sünnet ise mirasçısı olan kişi için bunu
üçte birle sınırlamıştır. Bu durumda mirasçısı olmayan kişinin vasiyet i ile
ilgili hüküm ayetteki gibi kalır. Bundan bir önceki konuda bu görüş, başka bir
tarzda daha açıklanmıştır.
Bir diğer tartışma konusu da vasiyet sırasındaki malın mı, yoksa
öldüğünde sahip olduğu malın mı üçte birinin dikkate alınacağı konusudur. Bu
konuda iki görüş vardır. Şafii mezhebinde- her iki görüşü savunanlar da vardır.
Ancak sahih olan ikincisidir. Malik ve Irak fakihlerinin çoğunluğu ise birinci
görüşü tercih etmişlerdir. İbrahim en-Nehai'nin ve
Ömer İbn Abdülaziz'in görüşü de budur. Ebu Hanife, Ahmed İbn Hanbel ve diğer fakihler ise
ikinci görüşü benimsemişlerdir. Hz. Ali'nin ve Tabiın'den
bir grubun görüşü de budur.
باب: قول
الموصي لوصيه:
تعاهد ولدي،
وما يجوز للوصي
من الدعوى.
4. KİŞİNİN VASİYETİNE "ÇOCUĞUMU GÖZET" DEMESİ VE VASiYE CAİZ OLAN DAVALAR
حدثنا
عبد الله بن
مسلمة، عن
مالك، عن ابن
شهاب، عن عروة
ابن الزبير،
عن عائشة رضي
الله عنها،
زوج النبي صلى
الله عليه
وسلم، أنها
قالت:
كان
عتبة بن أبي
وقاص عهد إلى
أخيه سعد بن
أبي وقاص: أن
ابن وليدة
زمعة مني،
فاقبضه إليك،
فلما كان عام
الفتح أخذه سعد،
فقال: ابن أخي
قد كان عهد
إلي فيه، فقام
عبد بن زمعة
فقال: أخي
وابن أمة أبي،
ولد على فراشه،
فتساوقا إلى
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم، فقال
سعد: يا رسول
الله، ابن
أخي، كان عهد
إلي فيه، فقال
عبد بن زمعة:
أخي وابن
وليدة أبي، وقال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم: (هو لك يا
عبد بن ومعة،
الولد للفراش
وللعاهر الحجر).
ثم قال لسودة
بنت زمعة:
(احتجبي منه).
لما رأى من
شبهه بعتبة،
فما رآها حتى
لقي الله.
[-2745-] Aişe r.anha'dan
nakledilmiştir: Utbe İbn Ebi Vakkas, kardeşi Sa'd b. Ebi Vakkas'a
"Zemianın cariyesinin oğlu bendendir. Onu yanına
al" diye vasiyet etmişti. Fetih yılında Said onu
yanına aldı ve "Bu benim kardeşimin oğludur. Bana onu koruyup gözetmemi
vasiyet etmişti" dedi. Bunun üzerine Abdullah İbn
Zem'a kalktı ve "Bu benim kardeşimdir ve babamın
cariyesinin oğludur. Onun yatağında doğdu" dedi. Bunun üzerine doğruca
Allah Resulü'nün yolunu tuttular. Sa'd: "Ey Allah'ın Resulü! Bu, kardeşimin oğludur.
Bunu bana vasiyet etmişti" dedi. Abdullah İbn Zem'a ise "Kardeşimdir ve babamın cariyesinin
oğludur" dedi. Bunun üzerine Allah Resulü Sallallahu
Aleyhi ve Sellem "Abdullah! Bu senindir. Çocuk
meşru ilişki sahibine aittir. Gayrimeşru ilişkiye girene ise taş vardır"
buyurdu. Sonra, çocuğun Utbe'ye benzediğini görünce, Sevde binti Zem'a'ya
"Onun yanında örtün" buyurdu. Bu olaydan sonra bu çocuk, Sevde vefat edinceye kadar onu görmedi.
باب: إذا
أومأ المريض
برأسه إشارة
بينة جازت.
5. HASTA, BİR ŞAHİT OLARAK BAŞIYLA İŞARET ETSE CAİZ OLUR
حدثنا
حسان بن أبي
عباد: حدثنا
همام، عن
قتادة، عن أنس
رضي الله عنه: أن
يهوديا رض
جارية بين
حجرين، فقيل
لها: من فعل
بك، أفلان، أو
فلان، حتى سمي
اليهودي،
فأومأت برأسها،
فجيء به، فلم
يزل حتى
اعترف، فأمر
النبي صلى
الله عليه
وسلم فرض رأسه
بالحجارة.
[-2746-] Enes r.a.'den nakledilmiştir: Bir Yahudi, bir cariyenin başını iki
taşla sıkıştırıp yaralamıştı. Cariyeye "bunu sana kim yaptı? Falanca mı,
falanca mı?" diye bazı isimler sıraladılar. Yahudinin
adı geçince başını sallayarak onayladı. Yahudi getirildi ve çok geçmeden suçunu
itiraf etti. Nebi s.a.v.'in emri üzerine onun başı da taşla yaralandı.
Not: Bununla ilgili geniş açıklama "Kısas"
bölümünde gelecektir. İNŞAALLAH
باب: لا
وصية لوارث.
6. MİRASÇIYA VASİYET YOKTUR
حدثن
محمد بن يوسف،
عن ورقاء، عن
ابن أبي نجيح،
عن عطاء، عن
ابن عباس رضي
الله عنهما
قال: كان
المال للولد،
وكانت الوصية
للوالدين، فنسخ
الله من ذلك
ما أحب، فجعل
للذكر مثل حظ
الأنثيين،
وجعل للأبوين
لكل واحد
منهما السدس،
وجعل للمرأة
الثمن
والربع،
وللزوج الشطر
والربع.
[-2747-] Abdullah İbn Abbas r.a.'dan nakledilmiştir: Ölenin malı çocuğa kalırdı. Vasiyet de
anne babaya olurdu. Allah bunlardan bir kısmını dilediği şekilde neshetti ve erkek çocuğa kız çocuğun iki katı pay verdi.
Anne-babadan her birine de altıda bir pay belirledi. Ölenin eşine sekizde bir
veya dörtte bir pay belirledi. Kocaya ise dörtte bir veya yarı pay belirledi.
Tekrar: 4578, 6739
AÇIKLAMA: "Mirasçıya vasiyet yoktur" hadisi şu
hükümler için delil olarak kullanılmıştır:
1- Mirasçıya vasiyet etmek geçerli olmaz.
2- Üçte birlik bölümde geçerli sayılsa bile ne mirasçıya, ne de
mirasçı olmayana, diğer mirasçılar onaylasa bile üçte bir üzerinde vasiyet
geçerli olmaz. Müzeni'nin ve Davud
ez-Zahiri'nin görüşü budur. Subki de bu görüşü
desteklemiş ve İmran İbn Husayn'ın
rivayet ettiği altı köle azadı ile ilgili hadisi buna delil getirmiştir. Çünkü
bu hadisin Sahih-i Müslim'deki rivayetinde "Hz. Nebi bunu yapan kişiye çok
ağır konuştu" buyurduğu nakledilmiştir. Bu hadiste geçen "ağır
söz" bir başka rivayette "Sen Hz. Nebi'in
ne dediğini duysaydın onun namazını bile kılmazdın" denilerek
açıklanmıştır.