SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-VESAYA

<< 1168 >>

DEVAM: 1. VASİYETLER VE NEBİ S.A.V.'İN "KİŞİNİN VASİYETİ BAŞUCUNDA YAZILIDIR" BUYRUĞU

 

حدثنا خلاد بن يحيى: حدثنا مالك، هو ابن مغول: حدثنا طلحة ابن مصرف قال:  سألت عبد الله بن أبي أوفى رضي الله عنهما: هل كان النبي صلى الله عليه وسلم أوصى؟ فقال: لا، فقلت: كيف كتب على الناس الوصية، أو أمروا بالوصية؟ قال: أوصى بكتاب الله.

 

[-2740-] Talha İbn Musarrif'ten nakledilmiştir: Abdullah İbn Ebu Evfa r.a.'a  "Allah Resulü Sallallahu aleyhi ve sellem vasiyet etmiş miydi?" diye sordum.  "Hayır" dedi. "İnsanların vasiyet etmeleri nasıl farz kılındı?" diye sordum. "Allah'ın Kitabını vasiyet etti" dedi.

 

Tekrar: 4460, 5022

 

 

حدثنا عمرو بن زرارة: أخبرنا إسماعيل، عن عون، عن إبراهيم، عن الأسود قال: ذكروا عند عائشة: أن عليا - رضي الله عنهما - كان وصيا، فقالت: متى أوصى إليه، وقد كنت مسندته إلى صدري، أو قالت: حجري، فدعا بالطست، فلقد انخنث في حجري، فما شعرت أنه قد مات، فمتى أوصى إليه؟.

 

[-2741-] Esved'den nakledilmiştir: Hz. Aişe r.anha'nın yanında Hz. Nebi'in Hz. Ali'ye vasiyet ettiği konuşulmuştu. "Ne zaman vasiyet etmiş. Ben onu göğsüme dayamıştım. Bir tas su istedi. Sonra kucağıma uzandı. Ben onun öldüğünü bile sezmedim. Ne zaman vasiyet etmiş?" dedi.

 

 

AÇIKLAMA:     İbn Hacer Buharı’nin konu başlığında geçen "Kişinin vasiyeti başucunda yazılıdır" buyruğu ile ilgili şöyle der: Ben aynen bu ifadeyle bir hadise rastlamadım. Herhalde Buhari bunu manen rivayet etmiştir. .... lafzı, "adam" demektir. Fakat bu, bir genellemedir. Yoksa vasiyet konusunda kadınla erkek arasında fark yoktur. Müslüman olmak, reşit olmak, evlilik geçirmiş olmak ve kocasının iznini almak da şart değildir. Vasiyetin geçerli olması için vasiyet edecek kişinin aklı dengesi yerinde ve ergenlik çağına girmiş olması şartı aranır. Mümeyyiz küçüğün vasiyetinin geçerliliği konusu ise tartışmalıdır. Hanefiler ve sahih nakle göre Şafii bunu geçerli saymamıştır. İmam Malik, imam Ahmed ve bir nakle göre İmam Şafii geçerli saymıştır.

 

İlgili ayette geçen "geriye mal bırakıyorsa" ifadesi, mal bırakmadan ölecek kişinin mal vasiyet etmesinin farz olmadığını gösterir. (Mal diye çevirdiğimiz) .... sözcüğü ile "çok mal" anlamının kastedildiği görüşü de vardır. Buna göre az malı olan kişinin vasiyet etmesi gerekmez.

 

İbn Abdilberr "Az miktarda malı olan kişinin vasiyet etmesinin mendup olmadığı konusunda görüş birliği edildi" demiştir. Ancak bu konuda görüş birliği olduğu doğru değildir. Çünkü Zührı'nin "Kişinin malı az veya çok olsun Allah vasiyet etmekle yükümlü tuttu" dediği nakledilmiştir. Şafii mezhebinde de, az ve çok mal arasında ayırım yapılmaksızın vasiyetin mendup olduğu belirtilmiştir. Ancak Şafii fıkıh bilginlerinden Ebü'l-ferec Serahsı "Malı az, aile fertleri kalabalıksa malının tamamını onlara bırakması müstehaptır" demiştir.

 

Vasiyet, mal dışında bir şeye yönelik de olabilir. Örneğin çocuklarının bakımını üstlenecek birini belirleyebilir veya çocuklarına, din ve dünyada kendileri için yararlı olacak bazı şeyler yapmalarını vasiyet edebilir. Hiç kimse bunun mendup olduğuna karşı çıkmaz.

 

Vasiyet konusunda malın çokluğunun ölçüsünün ne olduğu konusu da tartışmalıdır. Hz. Ali'den yedi yüz (dirhemin), bir rivayete göre ise sekiz yüz (dirhemin) az olduğu nakledilmiştir. İbn Abbas'tan da bunun aynısı nakledilmiştir. Hz. Aişe'nin ise "Kalabalık bir aile bırakan için üç bin (dirhem) çok değildir" dediği nakledilmiştir. Özetle bu, kişiden kişiye, durumdan duruma değişen göreceli bir husustur.

 

Nebi s.a.v.'in vasiyet edecek kişiyi Müslüman vasfı ile nitelemesi bir genelleme olup, Müslüman olmayanın vasiyet etmesinin gerekmediğini göstermez. Ya da vasiyet etmeyen kişinin Müslümanlığının kalktığını sezdiren bir ifade kullanarak vasiyet emrini ivedilikle yerine getirmelerini teşvik etmek istemiştir. Yoksa gayrimüslimin yaptığı vasiyet de, ayrıntıları bir yana koyarsak geçerlidir. İbnü'l-Münzir bu konuda görüş birliği olduğunu nakletmiştir.

 

Sübkı bunu biraz irdeleyerek vasiyetin kişinin iyi işlerini artırmak amacıyla meşru kılındığını, gayrimüslimin ise ölümünden sonra hayırlı bir amelinin olamayacağını belirtmiş, sonra da alimlerin, vasiyeti azat etme gibi gördüklerini söyleyerek cevap vermiştir. Zimmet vatandaşlarının ve harp ülkesi vatandaşlarının ise kölelerini azat etmeleri geçerlidir.

 

Buhari, bu hadisle ayetin ilk bakışta anlaşılan (zahir) anlamını destekleyerek bunları vasiyetin farz olduğuna delil getirmiştir. Zühri'nin, İbn Miclez'in, Ata'nın ve Talha İbn Musarrif'in görüşleri de budur. Beyhakı Şafii'nin eski görüşünün de (kavl-i kadim) böyle olduğunu nakleder. İshak İbn Rahuye ve Davud ez-Zahirı'nin görüşleri de böyledir. Ebu Avane el-İsferaını, İbn Cerır (et-Taberı) ve diğer bazı fakihler de bu görüşü tercih etmişlerdir.

 

İbn Abdilberr ise, şazz kalan bir iki kişi dışında, vasiyetin farz olmadığı konusunda icma edildiğini nakletmiş ve bunu şu aklı delille desteklemiştir: Çünkü kişi vasiyet etmese bütün malı icma ile mirasçıları arasında paylaştırılır. Vasiyet farz olsaydı malından vasiyet yerine geçecek bir pay da ayrılırdı.

 

Vasiyetin farz olduğunu savunanların çoğu vasiyetin genelolarak farz kılınmış olduğunu söylerken, Tavus, Katade, Hasen-i Basri ve Cabir İbn Zeyd gibi bazı alimler mirastan özel bir payalamayan yakınlara vasiyet etmenin farz olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre kişi, yakını olmayan kişilere vasiyet etmişse bu vasiyet geçerli olmaz ve malının üçte birinin tamamı yakınlarına verilir.

 

Bu görüştekilere karşı ileri sürülecek en güçlü delil, Şafii'nin delil getirdiği İmran İbn Husayn hadisidir. Şöyle ki birisi, ölümüne yakın, altı kölesini azat etmişti, başka malı da yoktu. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem O köleleri çağırdı ve onları altı paya ayırarak iki payı azat etti, dört payın ise köle olarak kaldığına hükmetti. Şafii diyor ki: "Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem bu kişinin hastalığında gerçekleştirdiği bu azadı vasiyet saydı."

 

Konunun ilk hadisi, Abdullah İbn Ömer'in, Hz. Nebi'in sözlerine uymak için gayret ettiğini ve bu hususta devamlılığı olduğunu gösterir.

 

Yine bu hadis, ölüme hazırlık yapmanın mendup olduğunu ve fırsat elden kaçmadan değerlendirmek gerektiğini gösterir. Çünkü kişi kendisine ölümün ne zaman geleceğini bilemez. Zira her yaşta çok sayıda insanın öldüğü malumdur. Her bir kişinin içinde bulunduğu anda ölmesi mümkündür. Dolayısıyla buna hazırlıklı olması gerekir. Bu sebeple vasiyetini yazılı bulundurur. Vasiyetinde kendisine sevap getirecek, Allah haklarından ve kul haklarından kurtulmasını sağlayacak şeylere yer verir.

 

Abdullah İbn Ebi Evfa "Hz. Nebi vasiyet etmiş miydi?" sorusuna sadece "Hayır" diye cevap vermiştir. Çünkü sorunun özel bir vasiyetle ilgili olduğunu anlamıştır. Yoksa Hz. Nebi'in hiçbir vasiyetinin bulunmadığı anlamında genel bir cevap vermiş değildir. Çünkü daha sonra "Hz. Nebi Allah'ın Kitabını vasiyet etti" demiştir.

 

Nebi s.a.v.'in yapmadığı bir şey, Müslümanlara nasıl farz kılınır? Nevevı der ki: "Bu hadiste İbn Ebu Evfa'nın söylemek istediği herhalde şudur: Hz. Nebi malının üçte birini vasiyet etmedi. Çünkü mal bırakmadı.

 

Sahip olduğu toprakları hayatta iken Allah yoluna bağışlamıştı. Silah, katır vb. birkaç malının ise miras olamayacağını, bıraktığı her şeyin sadaka olduğunu haber verdi. Dolayısıyla geriye malolarak vasiyet edilecek bir şey kalmadı. İbn Ebu Svfa, "Hayır" derken bunun dışındaki vasiyetlerinin olmadığını kastetmedi."

 

Burada kastedilen, Hz. Nebi'in Ali'ye halifelikle ilgili bir vasiyetinin olmadığını açıklamak da olabilir. Nitekim bir sonraki Aişe hadisinde bu açıkça belirtilmiştir.

 

İbn Ebu Evfa'nın "O, Allah'ın Kitabını vasiyet etti" sözü Allah'ın Kitabına tutunmayı ve onu uygulamayı vasiyet etti, anlamındadır. Herhalde o, Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in "Size, kendisine tutunduğunuzda asla yoldan çıkmayacağınız bir şeyi bırakıyorum: Allah'ın Kitabı" buyruğuna işaret etmiştir. Sahih-i Müs/im ve diğer hadis literatüründe nakledilen "Nebi s.a.v. vefat edeceği sırada üç şeyi vasiyet etti: Arap Yarımadasında iki din kalmasın -bir diğer rivayette "Yahudileri Arap Yarımadasından çıkartın"-; gelen heyetlere benim izin verdiğim gibi izin verin". Hadisin ravisi üçüncü vasiyetini söylememiştir. Nesai'de de "Hz. Nebi'in son konuştuğu şey namaz ve köleler olmuştu" diye nakledilir. Bunun dışında hadisler de vardır. Görünüşe göre İbn Ebu Evfa bunların olmadığını söylemek istemiş olmayıp, büyük ihtimalle en büyük ve en önemli vasiyet olması itibarıyla Allah'ın Kitabını vasiyet ettiğini söylemekle yetinmiştir. Ayrıca Kuran-ı Kerim'den açıkça veya ictihad yoluyla her şeye dair bilgi elde edilir. İnsanlar Kitaptakileri araştırdıklarında Hz. Nebi'in bütün emirleriyle de amel ederler. Çünkü Kuran-ı Kerim'de "Nebi size ne verirse onu alın" buyrulmuştur.

 

Hz. Ali’nin Halife Olarak Tayin Edilip Edilmediği Tartışması Kurtubi der ki: Şia, Hz. Nebi'in Hz. Ali'yi halife olarak atadığına dair bazı hadisler uydurmuşlardı. Sahabeden ve onlardan sonra gelenlerden bir grup bu hadisleri reddetti. Hz. Aişe'nin bu sözü de onlardan biridir. Bunu destekleyen bir diğer delil, Hz. Ali'nin halife olduktan sonra bile, kendi adına böyle bir iddiada bulunmamış olmasıdır. İnsanların halife seçimi için bir araya geldikleri Sakife gününde orada bulunan sahabeden hiçbiri de böyle bir konuya temas etmemiştir. Şia fırkası, bunu yaparak Hz. Ali'yi yüceltmek isterken aslında onu küçük düşürmektedir. Çünkü -büyük yiğitlik ve sağlam bir dini inanç sahibi olduğu halde- onun yağcılık ve takiye yaptığını, gücü olmasına rağmen kendi hakkını istemekten yüz çevirdiğini söylerler.

 

Ahmed İbn Hanbel ve İbn Mace sağlam bir senetle, İbn Abbas'ın da sahih gördüğü şu hadisi naklederler: Hz. Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hastalığında Ebu Bekir'e insanlara namazı kıldırmasını emretmişti ... Bu hadisin sonunda şu ifade yer alır: "Hz. Nebi s.a.v. hiçbir şey vasiyet etmeden vefat etti." Hz. Nebi'in vefatı ile ilgili Hz. Ömer'in "Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem halife tayin etmeden vefat etti" dediğine dair rivayet de ileride gelecektir.

 

Halifelik dışındaki konularla ilgili vasiyetlere dair hadisler ise vardır. Örneğin Ahmed İbn Hanbel'in Hz. Aişe'den rivayet ettiği bir hadise göre Hz. Nebi s.a.v. vefat ettiği hastalığında "Küçük altın parçasını ne yaptın" diye sormuş, "yanımda duruyor" cevabını almasının üzerine "onu birisine sadaka olarak ver" buyurmuştu.

 

İbn İshak'ın el-Meğazfsinde Ubeydullah İbn Abdullah İbn Utbe'nin şöyle dediği nakledilir: Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefatına yakın, şu üç şeyden başka bir şeyi vasiyet etmemiştir: "Darı, Rehavı ve Eşarı kabilelerinden her birine Hayber'den yüzer ve sk hurma verilsin. Arap Yarımadasında iki din kalmasın. Üsame ordusu hazırlanıp gönderilsin."

 

Müslim'in, İbn Abbas'tan rivayet ettiği hadisteki ifade, "Gelen heyetlere benim izin verdiğim gibi siz de izin verin" şeklindedir.

 

Bundan bir önce geçen İbn Ebu Evfa hadisinde ise "Hz. Nebi s.a.v. Allah'ın Kitabını vasiyet etti" ifadesi yer alır.

 

Nesai'nin, Ahmed İbn Hanbel'in ve İbn Sa'd'ın rivayet ettiği bir hadiste ise -ki ifade bu sonuncusuna aittir- "Hz. Nebi'in vefatına yakın vasiyet ettiği şeyler, namaz ve kölelerdi" ifadesi yer alır.