بَاب
الْمَسْحِ
عَلَى
الْخُفَّيْنِ
60. Mestler Üzerine
Meshetmek
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
عَبْدُ
اللَّهِ بْنُ
وَهْبٍ
أَخْبَرَنِي
يُونُسُ بْنُ
يَزِيدَ عَنْ
ابْنِ شِهَابٍ
حَدَّثَنِي
عَبَّادُ
بْنُ زِيَادٍ
أَنَّ
عُرْوَةَ بْنَ
الْمُغِيرَةِ
بْنِ
شُعْبَةَ
أَخْبَرَهُ
أَنَّهُ
سَمِعَ
أَبَاهُ
الْمُغِيرَةَ
يَقُولُ
عَدَلَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَأَنَا
مَعَهُ فِي
غَزْوَةِ
تَبُوكَ
قَبْلَ
الْفَجْرِ
فَعَدَلْتُ
مَعَهُ فَأَنَاخَ
النَّبِيُّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَتَبَرَّزَ
ثُمَّ جَاءَ فَسَكَبْتُ
عَلَى يَدِهِ
مِنْ
الْإِدَاوَةِ
فَغَسَلَ
كَفَّيْهِ
ثُمَّ غَسَلَ
وَجْهَهُ
ثُمَّ حَسَرَ
عَنْ
ذِرَاعَيْهِ
فَضَاقَ كُمَّا
جُبَّتِهِ
فَأَدْخَلَ
يَدَيْهِ فَأَخْرَجَهُمَا
مِنْ تَحْتِ
الْجُبَّةِ
فَغَسَلَهُمَا
إِلَى الْمِرْفَقِ
وَمَسَحَ
بِرَأْسِهِ
ثُمَّ تَوَضَّأَ
عَلَى
خُفَّيْهِ
ثُمَّ رَكِبَ
فَأَقْبَلْنَا
نَسِيرُ
حَتَّى
نَجِدَ
النَّاسَ فِي
الصَّلَاةِ
قَدْ
قَدَّمُوا
عَبْدَ الرَّحْمَنِ
بْنَ عَوْفٍ
فَصَلَّى
بِهِمْ حِينَ
كَانَ وَقْتُ
الصَّلَاةِ
وَوَجَدْنَا
عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
وَقَدْ
رَكَعَ
بِهِمْ
رَكْعَةً
مِنْ صَلَاةِ
الْفَجْرِ
فَقَامَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَصَفَّ مَعَ
الْمُسْلِمِينَ
فَصَلَّى
وَرَاءَ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
بْنِ عَوْفٍ
الرَّكْعَةَ
الثَّانِيَةَ
ثُمَّ
سَلَّمَ
عَبْدُ
الرَّحْمَنِ
فَقَامَ رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فِي
صَلَاتِهِ
فَفَزِعَ
الْمُسْلِمُونَ
فَأَكْثَرُوا
التَّسْبِيحَ
لِأَنَّهُمْ
سَبَقُوا
النَّبِيَّ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
بِالصَّلَاةِ
فَلَمَّا
سَلَّمَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ لَهُمْ
قَدْ
أَصَبْتُمْ
أَوْ قَدْ
أَحْسَنْتُمْ
149....Urve, babası
el-Muğire b. Şu'be'nin şöyle dediğini işitmiştir: "Tebuk gazvesinde ben
Rasulullah (s.a.v.)'in yanında bulunuyordum.
Rasulullah (sallallahu
aleyhi ve sellem) sabah namazından evvel yolunu değiştirdi. Ben de değiştirdim.
Hemen devesini çöktürdü, ayak yoluna çıktı. Biraz sonra döndü. Ben de mataradan
eline su döktüm, (önce) ellerini, sonra yüzünü yıkadı ve kollarını sıva (maya
çalış) dı, cübbenin yenleri dar gelince ellerini (yenlerin) içine çekip
cübbenin altından çıkardı ve dirseklerine kadar yıkadı. Sonra da başına mesh
etti, daha sonra da, mestleri üzerine mesh verdi. Hayvanına bindi. Biz de yola
düştük. Halkı namazda bulduk. Namaz vakti girdiğinden Abdurrahman b. Avf'ı öne
geçirmişler onlara namaz kıldırıyordu. Abdurrahman'ı onlara sabah namazının bir
rekatını kıldırmış halde bulduk. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
namaza durup mü'minlerle beraber saf oldu. Abdurrahman b. Avf‘ın arkasında
ikinci rekatı kıldı. Abdurrahman b. Avf selam verince Nebiyy (sallallahu aleyhi
ve sellem) kalkıp namazına devam etti. Müslümanlar telaşlanıp
"sübhanellah" deyip durmaya başladılar. Çünkü namaza Rasulullah’dan
(s.a.v.) evvel başlamışlardı. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) selam
verince "doğru hareket ettiniz" veya "ne iyi ettiniz!"
dedi.
Diğer tahric: Buhari,
vudu; Müslim, tahare, Nesai, tahare; İbn Mace, tahare. Tirmizî, tahare
AÇIKLAMA: Hadiste geçen "Tebuk seferi"
hicretin dokuzuncu senesinde (Miladi: 630) Medine'ye Bizanslıların harp
hazırhkları yaptığına dair endişe verici haberler gelince Efendimizin de otuz
bin kişilik bir orduyla Medine'den çıkarak Tebuk denilen yere hareket etmesiyle
başlar. Tebuk, Hicaz'ın kuzeyinde Medine ile Şam arasında bir yerdir. İslam
ordusu burada yirmi gün kadar kaldı. Fakat düşmandan hiçbir hareket
görülmeyince geri dönüldü. Tebuk seferinden önceki bir yılda mühim
değişiklikler olmuştu. Sadece Mekke ve Taif değil Basra sahilleri gibi uzak
bölgeler bile bu zaman içerisinde İslam devletinin sınırlarına katılmışlardı.
Tebuk
seferi, Bizanslıların müslümanlara karşı, özellikle Gassanileri kullanarak,
besledikleri düşmanca niyetlerin bertaraf edilmesi bakımından mühimdir.
Bu
seferin hem şiddetli sıcakların hüküm sürdüğü yaz mevsimine ve hurma toplama
vaktine rastlaması, hem gidilecek yerin uzak ve düşman kuvvetlerinin, müslüman
kuvvetlere kıyaslanmayacak kadar üstün olması gibi sebeplerle halkta bir
isteksizliğin belirmesi üzerine Kur'an-ı Kerim'in şu ayetleri nazil oldu:
"Ey
iman edenler, ne oldu size ki, Allah yolunda hep beraber gazaya çıkın denilince
yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahireti bırakıp ta dünya hayatına mı razı oldunuz?
Fakat bu dünya hayatının kar'ı, ahiretin yanında pek az bir şeydir. Eğer (bu
gazaya) hep beraber çıkmazsanız Allah sizi pek acıklı bir azaba uğratır.
Yerinize de başka itaatli bir kavmi getirir. Siz o'nu (Nebi'yi) hiçbir şeyle
zarara uğratamazsınız. Allah her şeye hakkıyla güç yetirendir."[Tevbe, 38,
39]
Bu
ayetler ashabın maneviyatı üzerinde çok olumlu etki yaptı. Halk harekete geçti.
Mü'minler bütün engelleri aştılar. Asker için pek çok bağış toplandı. Hz. Osman
ordunun üçte birinin teçhiz edilmesini üzerine aldı. Üstelik bin dinar altın
verdi. Hz. Ebu Bekr, ancak dörtbin dirhem getirdi. Bu onun bütün servetiydi.
Evinde sadece Allah ve Rasulünün aşkını bıraktığını söyleyince diğer ashap da
derece derece yardımlarda bulundular. Hatta kadınlar bile küpelerini,
bileziklerini v.s. mücevherlerini orduya hediye ettiler.
Tebuk'a
varılınca etrafa müfrezeler gönderildi. Çünkü düşman askeri ortalarda yoktu,
çevreden birçok heyet gelip Hz. Nebi (s.a.v.)'e biat ettiler. Tebuk'ta yirmi
gün kalındıktan sonra Medineye dönüldü. Savaş kaçaklarından mazeretsiz
olanların af istekleri kabul edilmedi, kendileriyle elli gün kimse konuşmadı.
Günleri evlerinde büyük üzüntü ile geçirdiler. Sonunda tevbeleri kabul
edildi.[bakınız: Tevbe suresi 117,118. ayetler.]
Bu
Hadisten Resul-i Ekrem (s.a.v.)'ın mestler üzerine meshettiği anlaşılıyor.
Ancak, İmamiyye, Hariciler ve Davud-u Zahiri, Rasulullah'ın abdest öğrettiği
bir kişiye "Ayaklarıını yıka yoksa namazın kabul olmaz" sözü ile
Maide Suresi'nin abdest ayetlerini, ve, "Vay o topukların ateşten başına
geleceklere" mealindeki 97 numaralı hadisi de delil getiriyorlar ve
"meshin caiz olduğuna dair gelen Hadisler mensuhtur" diyorlar.
Halbuki ulema'nın büyük çoğunluğu meshin caiz olduğu görüşündedirler. Bu
hususta ibn Humam Fethulkadir'de "Mest üzerine meshedileceğine dair mevcut
hadisler müstefizdirler. Yani hiçbir devirde ravilerinin sayısı ikiden aşağı
düşmemiştir."
Ebu
Hanife (r.a.) ise, "Bana erişen mesh hadisleri gündüz aydınlığı kadar
açık, kesin ve parlak olmadıkça onların üzerinde bir şey söylemedim. Meshi caiz
görmeyenlerin küfre düşeceklerinden korkarım. Zira mesh hadisleri hemen hemen
mütevatir hadis derecesinde kuvvetli (müstefiz) hadislerdir." demiştir.
Ebu
Yusuf (r.a.) ise, Mesihle ilgili hadisler, meşhur hadisler olduğu için onlarla
ayetin hükmü bile nesh edilebilir der. Yine hanefi ulemasından Ayni, "Mesh
hadislerini ancak sapık bid'atçılar inkar ederler" demiştir. Hasen-i Basri
de (r.a.) "Ben yetmiş kadar sahabiye yetiştim hepsi de mest üzerine
meshederlerdi" demektedir. Bu sebepledir ki: imam Ebu Hanife (r.a.) hazretleri
meshin caiz olduğunu kabul etmeyi Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'ten olmanın şiarı
kabul etmiş ve "Biz Hz. Ebu Bekr (r.a.) ve Ömer (r.a.)'i diğer sahabiden
üstün sayarız cenab-ı Nebi (s.a.v.)'in iki damadını (Hz. Osman ve Ali (r.a.)
severiz; mest üzerine meshin caiz olduğuna inanırız" demiştir. Büyük Şafii
alimi İmam Nevevi de "kendilerine güvenilen ulema mest üzerine meshin caiz
olduğunda hazarda (ikamet yerinde) ve seferde kadın ve erkek için bu cevazın
geçerli olacağında icma’ (görüş birliği) etmişlerdir." diyor.
Nebi
(s.a.v.)in "ayaklarını yıka" hadisindeki emri ise, "abdest ancak
yıkamakla olur." anlamına gelmez, meshin cevazını ifade eden hadisler de
bunu göstermektedir.
Buna
rağmen mest üzerine meshin caiz olmadığını söyleyenler varsa da bunların
iddiaları yersiz ve tutarsızdır. Mesela mesihle ilgili hadislerin hükümleri
abdest ayetleriyle neshedilmiştir, şeklindeki iddiaları doğru değildir. Çünkü
abdest ayetleri Müreysi Gazvesinde, hicretin 5. yılında nazil olmuşken üzerinde
durduğumuz hadiste mevzuu bahs edilen ayaklara meshetme hadisesi Tebuk
Seferinde hicretin 9. yılında vuku bulmuştur. 154. hadiste gelecek olan meshin
caiz olduğuna dair Cerir'in sözlerini, "bu sözler Maide suresinden evvel
söylenmiştir" diye te'vil ederek meshi inkar etmeleri de doğru değildir.
Çünkü Cerir'in kendi ifadesinden Maide suresinin nüzulünden sonra müslüman
olduğu anlaşılmaktadır.
Keza
bunların "mesh.abdest ayetleriyle neshedilmiştir" demeleri de
yanlıştır. Abdest ayetlerinin meshi neshedici bir yönü yoktur. Ancak yıkamak
mı, yoksa mesh mi daha faziletlidir, meselesi üzerinde ihtilaf vardır. Bu
mevzuda imam-ı Azam, Malik, Şafii hazretleri yıkamanın daha faziletli olduğu
görüşündedirler. Çünkü, yıkamak asıldır.
Sahabiden
bir cemaatin ve Ömer b. el-Hattab, İbn-i Ömer, Ebu Eyyub el-Ensari (r.a.)
hazretlerinin de aynı görüşte olduğu bilinmektedir. Diğer bir cemaatte, meshin
daha faziletli olduğu görüşündedir ki, Şa'bi, el-Hakim ve Hammad da bu
görüştedir. Ahmed b. Hanbel'den bu mevzuda iki görüş vardır:
1)
Mesh daha faziletlidir. 2) İkisi de
müsavi (eşit) dir.
Müslümanların
korkup, telaşa kapılmalarının sebebi ise, Resul-i Ekrem (s.a.v.)'i beklemeden
namaz'a durmalarındandır. Rasulullah (s.a.v.) gelince onlar birinci rekatı eda
etmişlerdi. Bu yüzden efendimiz gelince imam'a haber vermek maksadıyla
"sübhanellah" demeye başlamışlardır. İkinci bir ihtimale göre ise:
Namazı bitirip te Rasul-i zi-şan'ı görünce durumu anlayıp
"sübhanellah" demekten kendilerini alamamışlardır. Hadisteki
"doğru hareket ettiniz" veya "ne iyi ettiniz"
ifadelerindeki şüphe ifade eden "veya" sözü Resul-i Ekrem'in değil,
ravinindir. Burada hadis şarihlerinin (açıklamacılarının) üzerinde durdukları
mühim bir hadise de Resul-i Ekrem (s.a.v.) gelince Abdurrahman b. Avf (r.a.)'ın
namaza devam edip Rasulullah (s.a.v.)'i öne geçirmek için geriye
çekilmemesidir. Halbuki, aynı hadise Hz. Ebu Bekr es-Sıddık'ın başına da gelmiş
fakat o geriye çekilerek Resul-i Ekrem (s.a.v.)'i öne geçirmişti. Bu iki
hadiseyi izah için bazıları, bu iki hadise tamamen farklıdır. Çünkü, Rasulullah
(s.a.v.) Ebu Bekr (r.a.)'i namaz kıldırırken bulduğunda daha birinci rekatı
bitirmemişti. Halbuki Abdurrahman (r.a.) birinci rekatı bitirmişti. Resul-i
Ekrem öne geçseydi, birinci rekatı kılarken öbürleri ikinci rekatı kılacak
dolayısıyla bir kargaşalık meydana gelecekti. Bu yüzden Rasulullah öne geçmedi,
demişlerse de, Bezlu'l-mechud sahibi bu izah tarzını uygun görmeyerek kendisi
şöyle bir izah getirmiştir: "Rasulullah (s.a.v.) Hz. Ebu Bekr' (r.a.)'e
geriye çekilmemesini işaret ettiği gibi Abdurrahman b. Avf (r.a.)'e de işaret
etmiştir. Böyleyken Ebu Bekr (r.a.) geriye çekilmiş. Abdurrahman (r.a.) ise
çekilmemiştir. Hz. Ebu Bekr bu işarete uymanın farz olmadığına, fakat geriye
çekilmenin ise, edeb icabı olduğuna bu gibi hallerde edebin gözetilmesinin
lüzumuna inanmış ve öyle hareket etmiştir. Abdurrahman (r.a.) ise Resul-i
Ekrem'in işaretine uymanın farz olduğuna inanmış ve ona göre hareket etmiştir.”