DEVAM: 28. Ezanın
Nasıl Okunacağı
حَدَّثَنَا
عَمْرُو بْنُ
مَرْزُوقٍ
أَخْبَرَنَا
شُعْبَةُ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ مُرَّةَ
قَالَ
سَمِعْتُ
ابْنَ أَبِي
لَيْلَى ح و
حَدَّثَنَا
ابْنُ
الْمُثَنَّى
حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ
بْنُ
جَعْفَرٍ
عَنْ
شُعْبَةَ عَنْ
عَمْرِو بْنِ
مُرَّةَ
سَمِعْتُ
ابْنَ أَبِي
لَيْلَى
قَالَ
أُحِيلَتْ
الصَّلَاةُ
ثَلَاثَةَ
أَحْوَالٍ
قَالَ
وَحَدَّثَنَا
أَصْحَابُنَا
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ لَقَدْ أَعْجَبَنِي
أَنْ تَكُونَ
صَلَاةُ
الْمُسْلِمِينَ
أَوْ قَالَ
الْمُؤْمِنِينَ
وَاحِدَةً
حَتَّى لَقَدْ
هَمَمْتُ
أَنْ أَبُثَّ
رِجَالًا فِي
الدُّورِ
يُنَادُونَ
النَّاسَ
بِحِينِ
الصَّلَاةِ
وَحَتَّى
هَمَمْتُ
أَنْ آمُرَ
رِجَالًا
يَقُومُونَ
عَلَى
الْآطَامِ
يُنَادُونَ
الْمُسْلِمِينَ
بِحِينِ
الصَّلَاةِ
حَتَّى
نَقَسُوا
أَوْ كَادُوا
أَنْ
يَنْقُسُوا
قَالَ
فَجَاءَ رَجُلٌ
مِنْ
الْأَنْصَارِ
فَقَالَ يَا
رَسُولَ
اللَّهِ
إِنِّي
لَمَّا
رَجَعْتُ
لِمَا رَأَيْتُ
مِنْ
اهْتِمَامِكَ
رَأَيْتُ
رَجُلًا
كَأَنَّ
عَلَيْهِ
ثَوْبَيْنِ
أَخْضَرَيْنِ
فَقَامَ عَلَى
الْمَسْجِدِ
فَأَذَّنَ
ثُمَّ قَعَدَ
قَعْدَةً
ثُمَّ قَامَ
فَقَالَ
مِثْلَهَا
إِلَّا
أَنَّهُ
يَقُولُ قَدْ
قَامَتْ
الصَّلَاةُ
وَلَوْلَا
أَنْ يَقُولَ
النَّاسُ
قَالَ ابْنُ
الْمُثَنَّى
أَنْ
تَقُولُوا
لَقُلْتُ
إِنِّي
كُنْتُ
يَقْظَانَ
غَيْرَ نَائِمٍ
فَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَقَالَ
ابْنُ
الْمُثَنَّى
لَقَدْ أَرَاكَ
اللَّهُ
عَزَّ
وَجَلَّ
خَيْرًا وَلَمْ
يَقُلْ
عَمْرٌو
لَقَدْ
أَرَاكَ
اللَّهُ خَيْرًا
فَمُرْ
بِلَالًا
فَلْيُؤَذِّنْ
قَالَ
فَقَالَ
عُمَرُ أَمَا
إِنِّي قَدْ
رَأَيْتُ
مِثْلَ الَّذِي
رَأَى
وَلَكِنِّي
لَمَّا
سُبِقْتُ اسْتَحْيَيْتُ
قَالَ
وَحَدَّثَنَا
أَصْحَابُنَا
قَالَ
وَكَانَ
الرَّجُلُ
إِذَا جَاءَ
يَسْأَلُ
فَيُخْبَرُ
بِمَا سُبِقَ
مِنْ صَلَاتِهِ
وَإِنَّهُمْ
قَامُوا مَعَ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
مِنْ بَيْنِ قَائِمٍ
وَرَاكِعٍ
وَقَاعِدٍ
وَمُصَلٍّ مَعَ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ ابْنُ
الْمُثَنَّى
قَالَ
عَمْرٌو
وَحَدَّثَنِي
بِهَا
حُصَيْنٌ عَنْ
ابْنِ أَبِي
لَيْلَى
حَتَّى جَاءَ
مُعَاذٌ
قَالَ
شُعْبَةُ
وَقَدْ
سَمِعْتُهَا
مِنْ
حُصَيْنٍ فَقَالَ
لَا أَرَاهُ
عَلَى حَالٍ
إِلَى قَوْلِهِ
كَذَلِكَ
فَافْعَلُوا
قَالَ أَبُو
دَاوُد ثُمَّ
رَجَعْتُ
إِلَى
حَدِيثِ
عَمْرِو بْنِ
مَرْزُوقٍ
قَالَ
فَجَاءَ
مُعَاذٌ فَأَشَارُوا
إِلَيْهِ
قَالَ
شُعْبَةُ
وَهَذِهِ
سَمِعْتُهَا
مِنْ
حُصَيْنٍ
قَالَ فَقَالَ
مُعَاذٌ لَا أَرَاهُ
عَلَى حَالٍ
إِلَّا
كُنْتُ
عَلَيْهَا
قَالَ
فَقَالَ
إِنَّ
مُعَاذًا
قَدْ سَنَّ
لَكُمْ
سُنَّةً
كَذَلِكَ
فَافْعَلُوا
قَالَ و
حَدَّثَنَا
أَصْحَابُنَا
أَنَّ رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَمَّا
قَدِمَ
الْمَدِينَةَ
أَمَرَهُمْ
بِصِيَامِ ثَلَاثَةِ
أَيَّامٍ
ثُمَّ
أُنْزِلَ
رَمَضَانُ
وَكَانُوا
قَوْمًا لَمْ
يَتَعَوَّدُوا
الصِّيَامَ
وَكَانَ
الصِّيَامُ
عَلَيْهِمْ
شَدِيدًا
فَكَانَ مَنْ
لَمْ يَصُمْ
أَطْعَمَ
مِسْكِينًا
فَنَزَلَتْ
هَذِهِ الْآيَةُ
فَمَنْ
شَهِدَ
مِنْكُمْ
الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ
فَكَانَتْ
الرُّخْصَةُ
لِلْمَرِيضِ
وَالْمُسَافِرِ
فَأُمِرُوا
بِالصِّيَامِ
قَالَ و حَدَّثَنَا
أَصْحَابُنَا
قَالَ
وَكَانَ
الرَّجُلُ
إِذَا
أَفْطَرَ
فَنَامَ
قَبْلَ أَنْ
يَأْكُلَ
لَمْ
يَأْكُلْ
حَتَّى
يُصْبِحَ قَالَ
فَجَاءَ
عُمَرُ بْنُ
الْخَطَّابِ
فَأَرَادَ
امْرَأَتَهُ
فَقَالَتْ
إِنِّي قَدْ
نِمْتُ
فَظَنَّ أَنَّهَا
تَعْتَلُّ
فَأَتَاهَا
فَجَاءَ
رَجُلٌ مِنْ
الْأَنْصَارِ
فَأَرَادَ
الطَّعَامَ
فَقَالُوا
حَتَّى
نُسَخِّنَ
لَكَ شَيْئًا
فَنَامَ
فَلَمَّا
أَصْبَحُوا
أُنْزِلَتْ
عَلَيْهِ
هَذِهِ
الْآيَةُ
أُحِلَّ
لَكُمْ
لَيْلَةَ
الصِّيَامِ
الرَّفَثُ
إِلَى
نِسَائِكُمْ
Amr b. Murre, "İbn
Ebî Leyla'yı (şöyle derken) işittim" demiştir: Namaz üç kere değişiklik
geçirmiştir. Sahabe(-i kiram efendilerimiz bize (şunları) naklettiler:
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu (ki); "(Bütün)
müslumanların yahut müzminlerin namazının tek (cemaatte kılınmış) olması beni
memnun eder. Hatta bütün evlere namaz vakit(inin girdiği)ni ilan edecek adamlar
göndermeyi (bile) düşündüm. Ve hatta (bazı) kişilere damların üzerine dikilip
namaz vakti(nin girdiği)ni ilan etmelerini emretmeyi kalbimden geçirdim."
Hatta (neredeyse bu maksatla) çan çalacaklardı.
(İbn Ebî Leyla) der ki:
Ensardan bir adam geliverdi: Ya Resulallah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) seni
tasalı olarak gördüğümden dolayı eve döndüğümde (rü'yamda) üzerinde sanki iki
yeşil elbise bulunan bir adam gördüm mescidin üzerine dikilip ezan okudu, sonra
birazcık oturup (tekrar) ayağa kalktı, aynı şeyleri söyledi. Ancak (bu defa
fazladan olarak) namaz başladı diyordu. Eğer insanlar(ın bu yalancıdır)
demeleri (korkusu) olmasaydı" muhakkak ki ben uykuda değildim, uyanıktım
derdim dedi.
(İbn Müsenna (bu
cümleyi); "sizin "bu yalancıdır" demeniz korkusu olmasaydı"
(şeklinde rivayet etmiştir) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) buyurdu
ki; "Vallahi Allah (c.c.) Sana hayrı göstermiştir". (Bu cümleyi) İbn
Müsenna rivayet etmiştir. (Diğer ravi) Amr ise, mevzuu bahis (etmemiştir)
Resulullah, "Bilal'e öğret ezan okusun" buyurdu.
(Yine İbn Ebî Leyla) der
ki: "Ömer onun gördüğünün benzerini ben de gördüm lakin (haber vermekte)
geciktiğim için (söylemeye) utandım" dedi.
Sahabelerimiz(in) bize
haber verdiğine göre (önceleri) bir adam (cemaate) geldiği zaman (namazın
imamla kaç rekatinin kılındığını) sorardı ve kendisine namazdan (kaç rekate)
geç kaldığı haber verilirdi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile
beraber namaz kılan cemaat(ın kimisi) kıyamda, (kimisi) rükuda, (kimisi)
oturuşta, (kimisi de) Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile aynı halde
olurdu.
İbnu'l-Müsenna, dedi ki;
Amr "Bana bunu (bu rivayeti) bir de Husayn İbn Ebî Leyla'dan
nakletti" demiştir.
(Derken bir gün) Muaz
(cemaate) çıkageldi ve (-Şu'be der ki, ben bunu bir de Hüsayn'den dinlemiştim-)
Muaz'ın, "Ben Resulullah'ı (namazda) hangi halde görürsem... (diye
başlayan)", Resulullah'ın "siz de böyle yapınız" demesine kadar
devam eden sözünü nakletti.
Ebu Davud dedi ki: Sonra
Amr b. Merzuk hadisine dönüyorum (bu rivayette) İbn Ebi Leyla diyor ki: (Bir
gün) Muaz (cemaate) geldi, -daha önce cemaatle kaç rekat namazın kılınmış olduğunu-
kendisine işaret ettiler. (Şu'be der ki, ben bunu bir de Husayn'dan
dinlemiştim.)
(İbn Ebî Leyla
rivayetine devamla) dedi ki: Muaz (r.a.); "Ben O'nu (Resulullahı) hangi
halde görürsem göreyim o haline uyarım" dedi. Resulullah da (s.a) buyurdu
ki: "Muaz sizin için bir yol açtı, siz de böyle yapınız."
Sahabe(lerimiz)in bize
naklettiğine göre: Resulullah Medine'ye gelince müslümanlara (her ay) üç gün
oruç tutmayı emretti. Sonra Ramazanın (orucuyla ilgili ayet-i kerime)
indirildi. (Medine'li müslümanlar) oruca alışmamış bir toplum idiler, oruç
onlara çok zor geliyordu. (Bu yüzden) oruç tutamayan kimse (tutamadığı gün
için) bir fakiri doyuruyordu. Sonra "Sîz mü'minlerden her kim bu (mübarek)
ayda hazır bulunursa (veya bu mübarek aya şahid olursa) bunda oruç
tutsun"[Bakara 185] ayeti nazil olunca oruç tutma ruhsatı sadece müsafir
ve hastalar için (geçerli) oldu. (Bunun dışındakiler) oruç tutmakla
emrolundular.
İbn Ebî Leyla der ki;
(Bazı) sahabelerimiz (r.a.) bize rivayet etti ki; (başlangıçta) bir kimse iftar
zamanına erişir de yemek yemeden önce uyuyakalırsa bir daha yiyemez, oruçlu
halde sabahlardı.
(Yine bir sahabe şöyle)
dedi: Ömer (r.a.) (eve) gelip karısını(n yatağına gelmesini) istedi. O da; (ben
yemek yemeden) uyudum, dedi. Ömer karısının bahane uydurduğunu zannederek
kendisine yaklaştı. (Bir de) ensardan bir adam (evine) geldi (iftar vakti)
yemek istedi (ev halkı) "sana birşey ısıtana kadar (bekle)" dediler,
o da (yemeden) uyuyakaldı. Bunun üzerine Resulullah'a şu ayet-i kerime indi:
"Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal kılındı.”[Bakara 187]
AÇIKLAMA: Bu hadis-i şerifte,
namaz ve orucun son şeklini almadan üç
kere değişikliğe uğradıkları ifade edilmektedir.
Namazın
Geçirdiği Değişiklikler:
1.
Ezan meşru kılınmadan önce namaz vaktinin girdiğini, "namaz , namaz!"
nidalarıyla birbirlerine haber verirlerdi. Resulullah (S.A.V.) bazı kimselerin
evlerin damları üstüne çıkarak namaz vaktinin girdiğini yüksek sesle ilan
etmelerini, bütün mü'minlerin namazlarını bir cemaatle kılmaları için bir çare
olarak düşündüğü gibi, namaz vaktinin bir çan çalınarak ilan edilmesini bile
emretmeyi tasarlamıştı. Derken ensardan Abdullah b. Zeyd ve Muhacirlerden Hz.
Ömer (r.a.) sözü geçen rü'yayı sadıkayı görmüşler, bundan sonra da ezan meşru
kılınmıştır.
2.
Bir kimse cemaatle namaz kılmak için mescide geldiğinde cemaat Resulullah ile
beraber namazın bir kısmını kılmış idiyse sonradan gelen kimse daha önce kaç
rekat kılınmış olduğunu sorardı, onlar da şayet namazda iseler, işaretle daha
iftitah tekbiri almamışlarsa sözle cevap verirlerdi. Çünkü halk Resulullah'ın
arkasında namaz kılarlarken kıldıkları rekatların farklı olması dolayısıyla,
kimisi rükuda kimisi kıyamda kimisi kuudda bulunurdu. Bir kısmı da,
Resulullah^a uymuş vaziyette namaz kılardı. Buna göre, mescide sonradan
gelenler kaç rekatı kaçırdıklarını öğrenirler, önce bunu ya Resul-i Ekrem'le
beraber namaz kılanların safına katılarak veya safın dışında kalarak kılarlar,
ondan sonra Resul-i Ekrem'e uyarlardı. Bu bakımdan dışardan gelen bir kimse
camideki cemaatin kimisini kıyamda, kimisini de rükuda bulur ve kaç rekatı
kaçırdığını onlara sorardı. Yukarıdaki izahta beyan edildiği şekilde cevap
verirlerdi.
Cemaatle
namazlar bu şekilde kılınırken, bir gün Muaz (r.a.) gecikmişti. Mescide
girdiğinde, cemaatin Resul-i Ekrem'in arkasında namazın ayrı ayrı rükünlerini
eda etmekte olduğunu görmüş ve kendisine namazın kaç rekatını kaçırdığı haber
verilmişse de o bu işaretlere değer vermemiş "Ben Resul-i Ekrem'i (S.A.V.)
hangi halde bulursam, mutlaka, o anda O'na uyarım" demiş ve Resul-i
Ekrem'e uymuştur. Resul-i Ekrem de bu davranış ve ifadeyi tasvib ederek,
memnuniyetini izhar etmiş, "Muaz sizin için çok güzel bir yol açmıştır. Artık
siz de onun gibi hareket edin" buyurmuştur. Yukarıda görüldüğü gibi, Muaz
(r.a.) hazretlerinin mescide gelmesi ve Resul-i Ekrem'e (S.A.V.) hemen uyması
açıklanırken, birden bire (Şu'be der ki) diye başlayan hadisin senediyle ilgili
bir cümle araya giriyor. İşte söz esnasında bir parantez içerisine alınacak
şekilde, araya sıkıştırılan böyle cümlelere cümle-i mu-tarıza denir. Ayrıca
metinde bu hadisin ravilerinden Amr b. Murre'nin bu hadisi bir kere doğrudan
doğruya İbn Ebî Leyla'dan, bir kere de Husayn vasıtasıyla İbn Ebi Leyla'dan
aldığına işaret edilmiştir.
Yine
aynı şekilde bu hadisin diğer ravisi Şu'be'nin de bu hadisi bir kere Amr b.
Murre'den, bir kere de Husayn’ dan
duyduğuna müellif Ebu Davud işaret etmiştir. Ve nihayet Ebu Davud
hadisin, Muaz'ın (r.a.) davranışını ayrıntılarıyla ifade eden, Amr b.
Merzuk'un Husayn'dan ve Şu'be'nin de yine Husayn'dan rivayet ettiği şeklini ele
alarak bunların farklı taraflarına işaret etmiştir.
Resul-i
Ekrem (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in Muaz (r.a.) hazretlerinin davranışını
tasvib ve takrir etmesiyle namazın ikinci dönemi de tamamlanmış oldu. Artık bundan
sonra müslümanlar cemaate geç kaldıklarında imamı namazın hangi rüknünde
bulurlarsa hemen ona uyuyorlar, imam namazı bitirip selamı verince de yetişemediklerini
tamamlıyorlardı.
3.
Namazın uğradığı üçüncü değişiklik de kıble ile ilgilidir. Ancak bu meseleye
üzerinde durduğumuz bu hadis-i şerifte temas edilmemiştir. Bu husus Ahmed b
Hanbel’in Müsned'inde, el-Mes'udî, Amr b. Mürre, Abdurrah-man b. Ebî Leyla ve
Muaz senediyle gelen hadis-i şerifte nakledilmektedir. Buna göre müsiümanlar,
Medine-i Münevverede 18 ay, Beyt-i Makdîs'e (Kudüs'e) doğru namaz
kılmışlardır. Sonra Bakara 144. ayet-i kerimesinin inmesiyle, Kabe-i Muazzama
mü'minlerin kıblesi haline getirilince, namazla ilgili üçüncü değişiklik de
gerçekleştirilmiştir.
Oruç
İle İlgili Hükümlerdeki Değişmeler
Oruç
da namaz gibi üç kere değişikliğe uğramıştır:
1.
Resul-i Ekrem (S.A.V.)'ın her ay üç gün oruç tutmak adet-i seniyyeleri idi.
Medine-i Münevvere'yi teşrif ettiği zaman mü'minlere de bu orucu ve aşure
orucunu tutmayı emretmişti. İşte müslümanların ilk oruçları bundan ibaretti.
2.
Sure-i Bakara'nın 185. ayet-i kerimesinin inmesiyle bütün müslümanların ramazan
orucunu tutmaları emredildi. Ancak emredilmekle beraber oruca tahammül
edemeyen kimselere de tutamadıkları her gün için bir fakir doyurmalarına da
izin veriidi. Yani müsiümanlar oruç tutmakla fidye vermek arasında muhayyer
bırakıldılar. Bu da orucun ikinci dönemini teşkil etmektedir.
3.
Başlangıçta müslümanlar iftar vaktinden sonra uyudular mı bir daha uyandıktan
sonra yemek yiyemez, su içemez, orucu bozacak bir davranışta bulunamazlardı.
Nihayet
hadiste anlatıldığı gibi Hz. Ömer'in ve ensardan bir kimsenin başlarına gelen
hadiseler üzerine "Oruç gecesi kadınlarınıza yaklaşmanız size helal
kılındı"[Bakara 187] ayet-i kerimesi nazil oldu. Artık bundan sonra
müslü-manların daha önceki sünnete istinad eden uygulamaları neshedildi.
Ramazan geceleri mü'minlerin iftar vaktinden itibaren, şafak sökünceye, tan
yeri ağarıncaya kadar yiyip içmelerine ve ailelerine yaklaşmalarına izin
verildi."Sizden her kim bu ayda şuhudda (yani hazarda) ise onu
tutsun."[Bakara 185] ayetiyle de daha evvelki oruç tutmakla fidye vermek
arasındaki muhayyerlik kaldırılmıştır. Her müslümanın mutlak surette oruç
tutması emrolunmuştur. Hasta ve misafirlere sonradan tutmaları şartı ile izin
verilmiştir.
Bazı
Hükümler
1.
Bir toplumun reisi durumunda bulunan kimse o toplumun dini ve dünyevi
menfaatlerini gözetmeli ve onların hayrına olacak tedbirler almalıdır.
2.
Bir kimsenin toplum için faydalı ve ehemmiyetli gördüğü bir işi başka durumda
bulunan kimseye haber vermesi müstehabtır.
3.
Ezan ve ikamet meşrudur.
4.
Namaz son şeklini alıncaya kadar bazı değişikliklere uğramıştır. Bazı dini
hükümlerin böyle değişikliğe uğramasındaki en büyük hikmet, mü'minin münafıktan
ayrılmasıdır. Çünkü böyle dini hükümlerin her değişikliğe uğramasında yeni
hükme, mü'minler taptaze bir imanla sarılırlarken imanlarının tazelenip,
yeniden kuvvet bulduğunu hissederlerken, münafıkların da kalbinde küfür ve
şekavet duyguları kabarır. Neticede küfürlerini dışarı vururlardı.
5.
Oruç da bir takım değişikliklere uğramıştır. Ancak orucun değişikliğe uğramasındaki
hikmet, mü'minlerin oruca alışmalarında kolaylık sağlamak, zorluğu kaldırmak
hikmeti olsa gerekir. Doğrusunu Cenab-ı Allah bilir.