NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُوسَى بْنُ
إِسْمَعِيلَ
حَدَّثَنَا
وُهَيْبٌ
حَدَّثَنَا
أَيُّوبُ عَنْ
عِكْرِمَةَ
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ
قَالَ لَيْسَ
ص مِنْ
عَزَائِمِ
السُّجُودِ
وَقَدْ
رَأَيْتُ
رَسُولَ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ يَسْجُدُ
فِيهَا
İbn Abbâs (r.a.)'dan;
demiştir ki:
Sâd süresindeki secde
azâim-i sücûd (vazgeçilmeyecek secdeler)den değildir.Ama ben ResuluIIah
(s.a.v.)'i o sûrede secde ederken gördüm.
İzah:
Buhârî,
sücûdu'l-Kur'ân, enbiyâ; Ahmed b. Hanbel, I, 360; Dârimî, salât
Kelimesi cem'idir.
Azimet lügatte; kalbin bir şeye azmetmesi demektir. Fukahâ ise, bu kelimeyi
"asaleten sabit olan hüküm" karşılığı olarak ve farzlar ve sünnetler
hakkında kullanmışlardır. Farzlar için kullanılması daha fazladır.
Yukarıdaki izahattan
anlaşılacağı üzere azâim-i sücûd terkibinin mânâsı, tilâvet secdesini vâcib
kabul edenlere göre daki secde vâcib secdelerden değildir," sünnet
olduğunu söyleyenlere göre de, "sünneti müekkede olanlardan değildir"
şeklinde olmuş olur.
Bu hadis-i şeriften
"Sâd" süresindeki secdenin tilâvet secdesi olmadığını anlamak da
mümkündür. Şafiîler ve meşhur rivayetinde îmam Ahmed bu görüştedir. Bunlar bu
sûredeki secdenin şükür secdesi olduğunu söylerler. Aynı görüş Atâ ve
Alkâme'den de nakledilmiştir. Nesâî'nin İbn Abbâs'-tan rivayet ettiği şu haber
de bu görüşün delillerindendir: ResûluIIah (s.a.v.) Sâd Sûresi'nde secde yapıp,
"Dâvûd bu secdeyi tevbe için yapmıştır, biz de şükür için yapıyoruz"
buyurdu.
Hanefîler, İmam Mâlik,
Süfyân es-Sevrî, Îbnu'l-Mübârek, İshâk ve ulemânın çoğunluğuna göre ise, bu
süredeki secde tilâvet secdesidir. Tahavî'-nin Ebû Said el-Hudrî'den rivayet
ettiği; "ResûluIIah (s.a.v.) Sâd suresinde secde
yaptı”[Şerhu'l-Me'âni'I-âsâr, I, 360.] mealindeki hadis, bu görüşün delilidir.
Bu görüş sahipleri,
üzerinde durduğumuz rivayetteki "Sâd (süresindeki secde) azâim-i siicûdden
değildir" sözünün Hz. Peygamber'e değil, İbn Ab-bâs'a ait olduğunu
hatırlatarak, Hz. Peygamberin fiiline mukabil sahâbi sözüne itibar
edilemeyeceğini söylerler. Nesaî'nin rivayeti hakkındaki görüşlerini de Tahâvî
şöyle ifâde eder: "Bir secdenin tevbe ve şükür için olması, onun tilâvet
için olmasına mânı değildir. Çünkü bütün ibâdetler Allah'a şükür içindir.
Bundan anlaşılmış oluyor ki, Hz. Peygamber'in yaptığı bu secde mücerred bir
şükür secdesinden ibaret değildir. Aksine aynı zamanda hem tilâvet hem de şükür
secdesidir. Zira bunlar biri birine aykırı değildirler."
Ayrıca Beyhakî,
Nesaî'nin bu rivayetini zayıf kabul etmiştir.