NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
النُّفَيْلِيُّ
وَقُتَيْبَةُ
قَالَا
حَدَّثَنَا
دَاوُدُ بْنُ
عَبْدِ الرَّحْمَنِ
الْعَطَّارُ
عَنْ عَمْرِو
بْنِ دِينَارٍ
عَنْ
عِكْرِمَةَ
عَنْ ابْنِ
عَبَّاسٍ
قَالَ
اعْتَمَرَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَرْبَعَ
عُمَرٍ
عُمْرَةَ
الْحُدَيْبِيَةِ
وَالثَّانِيَةَ
حِينَ
تَوَاطَئُوا
عَلَى عُمْرَةٍ
مَنْ قَابِلٍ
وَالثَّالِثَةَ
مِنْ الْجِعْرَانَةِ
وَالرَّابِعَةَ
الَّتِي قَرَنَ
مَعَ
حَجَّتِهِ
İbn Abbâs (r.a.)'dan; demiştir
ki:
Resûlullah (s.a.v.) dört
defa umre yaptı: (Birincisi) Hudeybiye, ikincisi, (gelecek sene) umre yapmak
üzere (Kuryşlilerle) anlaştıkları zaman (alınan karara uygun olarak yaptığı
umre); üçüncüsü, Ci'râne'den (ihrama girerek yaptığı) umre; dördüncüsü de
(Veda) Haccıyla birlikte (yaptığı umre)dir.
İzah:
Müslim, hac; Buhârî,
meğâzî; Tirmizî, hac; İbn Mâce, menâsik; Darimî, menâsik; Ahmed b. Hanbel, I,
246, 321; II, 39; III, 134, 256; IV, 297.
Hicretin altıncı senesinde
müslümanlarla Mekke'li müşrikler
arasında Mekke'nin
varoşlarındaki Hudeybiye'de bir
anlaşma yapılmıştır. Bu senede Hz. Peygamber Hendek Savaşından sonra
Mekke'lilerle barış teşebbüslerine girişti. Hac ziyareti için Mekke'ye
gideceğini açıkladı. Zilkâ'de ayının başında 1500 kadar ashabıyla Medîne'den
çıktı. Savaş gayesi olmadığından yanlarına hafif silâhlar aldılar. Müslümanlar
mekke'ye yaklaşırlarken Mekke'liler Hudeybiye'de toplandılar, müslümanlar da
buraya vardılar. Yoğun bir siyasî faaliyet başladı Hz. Peygamber ne pahasına
olursa olsun barış yapmak için gelmişti. Çünkü barış özellikle müslümanlann
artık kolonilerine komşu oldukları İrana ve Hayber yahudilerine karşı olan
durumlarını güçlendirecekti.
Mekke'İiler
müslümanları sürekli olarak tahrik ediyorlardı. Hz. Peygamber bunları soğuk
kanlılıkla karşıladı. Sonunda Hz. Peygamber, Mekke'nin başkanı Ebû Süfyan'la
olan akrabalığını düşünerek Hz. Osman'ı elçi sıfatıyla Mekke'ye gönderdi. Fakat
şehirde kargaşalık hâkimdi. Ebû Süfyan Mekke'nin dışında gezide idi. Mekke'nin
diğer önde gelenleri ise ne yapacaklarım bilemiyorlardı. Bunun için Hz. Osman'ı
Mekke'de hapsettiler. Müslümanlar arasında ise, öldürüldüğüne dâir bir şayia
çıktı. Bu büyük bir heyecan ve üzüntü yarattı. Hz. Peygamber bir ağacın altında
bütün sahâbilerinden ölünceye kadar savaşmak üzere söz aldı. Bu söze
"Bey'a'tü'r-Rıdvân" adı verilir.
Mekkeliler durumun
vehâmetini anlamakta gecikmediler. Bu defa onlar bir heyeti anlaşma yetkisiyle
birlikte Hz. Peygamber'ın huzuruna gönderdiler. Bu heyet önce Hz. Osman'ın sağ
olduğuna dair te'minat verdi. Hepsi de Mekke'lilerin tekliflerinden oluşan
Hudeybiye Anlaşmasının barış şartlan şunlardı:
1. Müslümanlar Kabe'yi
ziyaret etmeden geri döneceklerdir. Bir sene sonra ise, ziyaret edebilecekler,
fakat üç günden fazla kalamayacaklardır.
2. Medine
müslümanlarmdan Mekke'ye sığınanlar iade edilmeyecek, fakat Medine'ye gelen
Mekke'liyi, bu şahsın büyüğü istediği takdirde iade edilecekti.
3. Barış on sene
sürecektir. Bunu imzalayan tarafların müttefikleri de bu anlaşmaya bağlıdırlar.
Bu müddet içinde taraftarların topraklarından birbirlerine barış maksadıyla
serbest geçiş hakkı tanınmıştı.
b. Bu anlaşmadan sonra
Müslümanlar tıraş olarak ve yanlarında bulunan kurbanlıklarını keserek ihramdan
çıktılar. Her ne kadar bu umre yarım kalmışsa da İslâm Tarihine Hudeybiye
Umresi diye geçmiştir. Hudeybiye Antlaşmasından bir sene sonra yapılan umreye
de "Kaza Umresi" denilir. 1997 numaralı hadisin şerhinde de
açıkladığımız gibi İmam Mâlik'e ve Şafiî'ye göre, buradaki kaza kelimesi yarım
kalan Hudeybiye Umresinin kaza edilmesi anlamında değildir. Bu kelime hüküm ve
karar anlamında kullanılmıştır. Hudeybiye antlaşmasında varılan hüküm ve karar
neticesinde yapıldığı için söz konusu umre bu ismi almıştır.[Beyhâkî,
es-Siinenü'l-kübrâ, V, 219.] Çünkü Allah teâla ve tekaddes hazretleri Kur'an-ı
Keriminde "Hürmetli ay, hürmetli aya kısastır (mukabildir). Hürmetler
karşılıklıdır. O halde size tecavüz edene size tecavüz ettikleri gibi siz de
karşılık veriniz."[Bakara 194] buyurmakla "bu yılın Zilkadesi ye
umresinin geçen senenin Zilkadesine ve umresine bedel olduğunu"
bildirmiştir. Bu âyet-i kerimede kısas tâbiri geçmektedir. Kısas "hakkı
almak" demektir. Hicretin yedinci yılı Zilkadesinde müslümanlar umre
yapmakla sanki haklarım almış gibi olduklarından o sene bu umreyi yaptılar. Bu
umrede tarihe "Kaza UMresi" adıyla geçmiş oldu. Hanefi ulemâsına göre
ise bu umre, Hudeybiye yılında yarım kalan umrenin yerine kaza olarak
yapıldığı için bu ismi almıştır. Bu görüş İmam Ahmed'den de rivayet edil
niştir.
c. Resûl-i Ekrem
(s.a.Vin yaptığı üçüncü umre Ci'râne Umresidir. Bilindiği gibi Ci'râne, Mekke
ile Tâif arasında bir yerdir. Mekke'ye daha yakındır. Resûl-i Ekrem üçüncü
umresini yaparken ihrama buradan girdiği için bu umre Ci'râne Umresi diye
isimlendirilmiştir.
Bu umre müslümanlara
hücum hazırlıkları içinde bulunan Hevazin Kabilesini vurmak üzere Şevval ayında
çıkılan Huneyn Gazvesinden sonra yapıldığı için 1991 numaralı hadiste bu
umreden "Şevval ayında yapılan umre" diye bahsedilmekte ise de
aslında hicretin 8. yılı Zilkadesinde yapılmıştır.
d. Resul-i EKrem'in
yaptığı dördüncü umre Veda Haccmda yapmış olduğu umredir. Sözü geçen umre için
Zilkade ayının sonlarında ihrama girilmiş fakat umre Zilhicce ayında
yapılmıştır. Ama bu umre başlı başına müstakil bir umre olmadığı için bazıları
Resûl-i Ekrem'in bu umresini saymaya lüzum görmemişlerdir.