SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

TALAK BAHSİ

<< 2203 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا مُسَدَّدٌ حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ عَنْ الْأَعْمَشِ عَنْ أَبِي الضُّحَى عَنْ مَسْرُوقٍ عَنْ عَائِشَةَ قَالَتْ خَيَّرَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فَاخْتَرْنَاهُ فَلَمْ يَعُدَّ ذَلِكَ شَيْئًا

 

Âişe (r. anha)'den demiştir ki:

 

"Rasülullah (s.a.v.), bizi muhayyer bıraktı. Biz de onu seçtik. Bunu (talaktan) bir şey saymadı."

 

 

İzah:

Buharî, talak; Müslim, talak, reda; Tirmizî, talak; Nesaî, nikah; İbn Mâce, talak; Dârimî, talak; Ahmed b. Hanbel, VI, 45, 47, 48, 153, 171, 173,  185, 202, 205, 239, 240, 248, 264, 274.

 

Bir erkeğin karısını muhayyer bırakması demek, boşama işini kadına vermesi ve onu boşanıp boşanmamakta serbest bırakması demektir. Muhayyer bırakmak genellikle "işin elinde­dir", "kendini seç" gibi tâbirlerle olur.

 

"Bunu (talaktan) bir şey saymadı" sözü, Müslim'in Sahih inde "Bu­nu talak saymadı"[Müslim, talak] şeklinde, imam Ahmed'in Müsned'inde de, "biz bu­nu talak kabul etmedik"[eI-Fethü'r-rabbânî, XVII, 8.] şeklinde geçmektedir. Musannif Ebû Dâvud bu hadisi rivayet etmekle;

 

"Ey Nebi! Eşlerine de ki; "Eğer isiz dünya hayatım ve zinetini isliyorsanız, gelin size mut'a (denilen bağışı) vereyim ve güzellikle salıvere­yim. Eğer Allah'ı, Rasûlünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız (bilin ki) Al­lah, içinizden güzel amellerde bulunanlar için büyük ecir hazırlamıştır."[Ahzâb 28-29] âyet-i kerimelerinde anlatılmak istenen hadiseye işaret etmek istemiştir. Müslim'in rivayet ettiği bir hadis-i şerifte bu âyet-i kerimelerin inişi şöyle anlatılıyor: "Ebu Bekr, Rasûlullah (s.a.v.)'ın yanına girmek için izin isteme­ye girdi. Fakat bir çok kimseleri, kapıda otururlarken buldu. Bunların hiçbirine izin verilmemişti. Müteakiben Ebu Bekr'e izin verilerek içeri gir­di. Sonra Ömer gelerek izin istedi. Ona da izin verildi. Ömer Nebi (s.a.v.)'i etrafında kadınları olduğu halde kederli kederli susmuş otururken bulmuş. Bunun üzerine (kendi kendine) mutlaka bir şey söyleyip Peygam­ber (s.a.v.)'i güldürmeüyim, diyerek şunu söylemiş:

 

Ya Rasûlullah! Hârice'nin kızını bir görseydin! Benden nafaka iste­di. Ben de kalktım onun boğazını sıktım.

 

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v.) gülmüş ve:

 

Bunlar da etrafımda gördüğün gibi benden nafaka istiyorlar," bu­yurmuş. Derken Ebu Bekr Aişe'nin boğıazmı, Ömer'de Hafsa'nın boğazı­nı sıkmağa kalkmışlar, ikisi de: "Siz Rasûlallah (s.a.v.)'den, onda olmayan bir şeyi istiyorsunuz, ha!" diyorlarmiş. Aişe ile Hafsa; "Vallahi Rasûlul­lah (s.a.v.)'de olmayan birşeyi ebediyyen istemeyeceğiz," demişler. Sonra Nebi (s.a-) onlardan bir ay yahut yirmi dokuz gün uzaklaştı. Bilâhere kendisine şu âyet indi: "Ey Nebi! Zevcelerine söyle..." âyeti tâ: "...Allah sizlerin iyi hareketlerde bulunanlarınıza pek büyük ecir ha­zırladı..." kavl-î kerimine kadar varıyordu. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) Aişe'den başlayarak:

 

"Ya Aişe, ben sana bir şey arzetmek isterim, (ama) ebeveyninle isti­şare etmeden cevap hususunda acele etmemeni dilerim," demiş, Aişe:

 

Nedir o, ya Rasûlullah? diye sormuş. O da kendisine bu âyeti oku­muş, Aişe:

 

Ebeveynimle senin hakkında mı istişare edecekmişim, ya Rasûlallah! Hayır ben Allah ile Rasûlünü ve dar-i âhireti iltizam ederim. Ama benim bu söylediğimi kadınlarından hiç birine haber vermemeni isterim, demiş. Rasûlallah (s.a.v.):

 

"Onlardan biri bana sormaya görsün, hemen kendisine haber veri­rim. Çünkü Allah beni zorlaştırıcı ve şaşırtıcı değil, lâkin öğretici ve ko­laylaştırıcı olarak gönderdi." buyurmuştur.[Müslim, talak]