SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

TALAK BAHSİ

<< 2235 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا ابْنُ كَثِيرٍ أَخْبَرَنَا سُفْيَانُ عَنْ مَنْصُورٍ عَنْ إِبْرَاهِيمَ عَنْ الْأَسْوَدِ عَنْ عَائِشَةَ أَنَّ زَوْجَ بَرِيرَةَ كَانَ حُرًّا حِينَ أُعْتِقَتْ وَأَنَّهَا خُيِّرَتْ فَقَالَتْ مَا أُحِبُّ أَنْ أَكُونَ مَعَهُ وَأَنَّ لِي كَذَا وَكَذَا

 

Aişe (r.a.)'den rivayet olunduğuna göre,

 

Berire hürriyetine kavuşturulduğu zaman, kocası hürmüş. Berire (kocasının nikahı altında kalıp kalmama hususunda) muhayyer bırakılmış, bunun üzerine,:

 

"Benim için şu kadar (imkan sağlamış bile) olsa (yine de) onunla birlikte olmayı arzu etmem" demiş.

 

 

İzah:

Buhari, talak; Tirmizî, reda'; Nesaî, talak; İbn Mâce, talak

 

Metinde geçen "Berire'nin  kocası hür idi" ifâdesi Hz.Aişe'ye değil,  bu hadisin râvilerinden el-Esved (b.  Ye-zid)e aittir.[Beyhakî, es-Sünenü'I-kübra, VII, 223.]

 

Mevzumuzu teşkil eden bu Ebu Davud hadisi, hür bir kimse ile evli iken hürriyetine kavuşan bir cariyenin nikahını feshedip etmemekte mu­hayyer olduğunu söyleyen Hanefi uleması ile Hammâd b. Süleyman'ın delilini teşkil etmektedir., Bu görüşte olan ulemaya göre bir önceki babda yer alan hadislerde geçen Hz. Berire'nin kocasının köle olduğuna dair ifâ­deler, Hz. Berire'nin evliliğinin ilk yıllarıyla ilgilidir. Onun hürriyetine ka­vuşmasına tekaddüm eden yıllarda kocası Muğis de hürriyetine kavuşmuş­tu.[Aynî, Umdetu'l-Kâri, II, 267.] İmam Mâlik ile İmam-Şâfiî, Ahmed ve cumhuru ulemaya göre ise hür bir kimseyle evli iken hürriyete kavuşan bir câriye, nikahı feshetmek hakkına sahip değildir. Çünkü aralarında nikahın lüzumu için şart olan denklik (kefâet) mevcuttur. Kadının zarara uğramak, horlanmak, ayıplan­mak gibi bir duruma düşmesi sözkonusu değildir. Dolayısıyla bu durumda olan bir kadın muhayyer olamaz. Çünkü din, sebepsiz yere kimseye nika­hı feshetme hakkını vermemektedir.[Nevevî, Şerhü'l-Müslim, X,  141.]

 

Hafız İbn Hacer'e göre "Ebû Davud'un bu hadisinde geçen, Hz. Be-rire'nin kocasının hür olduğuna dair rivayetin, Hz. Aişe'ye ait olup olma­dığı ihtilaflıdır, İmam Ahmed'in ifadesinden bu rivayetin sadece el-Esved b. Yezid'e ait olduğu anlaşılmaktadır.

 

İbn Abbas ve diğer râvilerin sahih rivayetleri ise Hz. Berire'nin koca­sının köle olduğunu ifade etmektedir. Esasen Hz. Berîre'nin kocasının kö­le olduğunu rivayet eden râvilerin hepsi de Medinelidir. Bilindiği gibi Me­dine ulemasının hem rivayet hem de amel ettiği bir hadis en sağlam hadis kabul edilir. Binaenaleyh hür bir kimseyle evli iken hürriyyetine kavuşan bir cariyenin nikahını feshedip etmemekte muhayyer olmadığını ifâde eden hadislerin1 sıhhatinde ittifak varsa da muhayyer olduğunu ifade eden hadis­lerin sıhhatinde ittifak değil, ihtilaf vardır. Bu durumda sıhhatinde ittifak bulunan hadislerin, ihtilaflı hadislere tercih edilmesi gerekir. Hanefi ule­ması bu rivayetlerin arasını telife çalışmışlarsa da buna lüzum yoktur. Çünkü bilindiği gibi hadislerin arasım te'lif etmek, ancak hadislerin birini diğeri­ne tercih etmek durumu olmadığı zaman söz konusudur. Burada ise uygu­lanması gereken usul tercih usûlüdür. Bu bakımdan cumhur hanefi ule­masının bu telifine itibar etmemişlerdir.[İbn Hacer, Fethü'1-Bâri, XI, 331.]

 

Bu mevzuda Hattabî de Hz. Berîre'nin kocasının köle olduğunu ifâde eden 2233 ve 2234 numaralı hadisleri, onun hür olduğunu ifade eden ve mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerife tercih etmiştir. Gerekçesi ise, Hz. Aişe 2233 numaralı hadisi kendisinden rivayet eden Urve'nin teyzesi, 2234 numaralı hadisi rivayet eden el-Kasım'ın da halasıdır. Bilindiği gibi muzdarib hadislerden birini diğerine tercih edebilmek için râvilerin hadis aldık­ları kişiye olan yakınlıkları önem kazanır. Bu bir tercih sebebi olur. Bezlü'l-mechûd sahibi es-Sehârenfûrî de "Hadisler arasında asıl olan ihtilâftır. İhtilâf arızî bir durumdur. Binaenaleyh önce hadislerin arasının te'lifi yo­luna gidilmelidir. Hadisin birini diğerine tercih ederek diğerinin terki yolu­na gidilmemelidir. Hadisin birini diğerine tercih ederek, diğerini şâz ilan etmek, hadisler arasındaki ihtilâfı asıl, i'tilâfı ise arızî bir durum olarak kabul etmek mânâsına gelir" diyerek Hanefi ulemanın bu meseledeki tu­tumunu müdafaa etmektedir.