NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مَحْبُوبُ
بْنُ مُوسَى
أَبُو صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
أَبُو
إِسْحَقَ
الْفَزَارِيُّ
عَنْ
زَائِدَةَ
عَنْ
الْأَعْمَشِ عَنْ
الْمُخْتَارِ
بْنِ
صَيْفِيٍّ
عَنْ يَزِيدَ
بْنِ
هُرْمُزَ
قَالَ كَتَبَ
نَجْدَةُ
إِلَى ابْنِ
عَبَّاسٍ
يَسْأَلُهُ
عَنْ كَذَا
وَكَذَا
وَذَكَرَ
أَشْيَاءَ
وَعَنْ
الْمَمْلُوكِ
أَلَهُ فِي
الْفَيْءِ
شَيْءٌ
وَعَنْ
النِّسَاءِ هَلْ
كُنَّ
يَخْرُجْنَ
مَعَ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
وَهَلْ لَهُنَّ
نَصِيبٌ
فَقَالَ
ابْنُ
عَبَّاسٍ لَوْلَا
أَنْ يَأْتِيَ
أُحْمُوقَةً
مَا كَتَبْتُ
إِلَيْهِ أَمَّا
الْمَمْلُوكُ
فَكَانَ
يُحْذَى
وَأَمَّا
النِّسَاءُ
فَقَدْ كُنَّ
يُدَاوِينَ الْجَرْحَى
وَيَسْقِينَ
الْمَاءَ
Yezid b. Hürmüz'den
rivayet olunmuştur ki:
(Haricilerin başkanı)
Necdet (b. Amir el-Harûrî), İbn Abbas'a (bir mektup) yazarak ona bazı şeylerle
birlikte köle'nin de ganimette bir hakkı olup olmadığını, kadınların da
peygamber (S.A.V.)le birlikte (savaş'a) çıkıp çıkmadıklarını ve onların da
ganimette bir hakkı bulunup bulunmadığını sordu. İbn Abbas (r.a) da:
(Eğer bu adam'ın)
Ahmakça bir iş yapmayacağından emin olsaydım, ona mektupla cevap vermezdim-
dedi (ve mektubunda ona şunları yazdı)
"Kölelere gelince
(onlara da ganimet'ten pay) verilirdi. Kadınlarsa onlar yaralıları tedavi
ederler ve su verirlerdi."
İzah:
Ahmed b. Hanbel, I,
294-308; Müslim, cihâd
Metinde geçen
"Eğer (bu adamın) ahmakça bir iş yapmayacağından emin
olsaydım ona mektupla cevap
vermezdim." anlamındaki cümle, Müslim'de "... Bir ilmi gizlemiş olma
durumuna düşmesem buna (cevap) yazmazdım..."[Müslim, cihâd] anlamına
gelen lafızlarla rivayet edilmiştir.
Yine Müslim'in
rivayetinden öğrendiğimize göre, Haricilerin reislerinden olan Necdet'in, îbn
Abbas'a gönderdiği mektupta kendisine şu beş soru yöneltilmiştir:
1. Rasûlullah (s.a.v.)
kadınlarla birlikte savaşa gider miydi?
2. Onlara da ganimetten
hisse ayırır mı idi?
3. Çocukları öldürür
müydü?
4. Yetimin yetimlik
müddeti ne zaman sona erer?
5. Beştebir kimin
hakkıdır?
Hz. İbn Abbas da ona şu
cevabı vermiştir:
"Bana mektup
yazarak; Rasûlullah (sallallahü Aleyhi ve sellem) kadınlarla birlikte gaza
eder mi idi? diye sordun. (Evet) Onlarla birlikte gaza ediyordu. Onlar da
yaralıları tedavi ediyor; kendilerine ganimetten bir şeyler veriliyordu.
Hisseye gelince; onlara hisse ayırmamışlar, şüphesiz Rasûlullah sallallahü
aleyhi ve sellem çocukları da öldürmezdi. O halde sen de çocukları öldürme!
Bana yazarak; yetimin
yetimlik müddeti ne zaman sona erer? diye sordun. Ömrüme yemin ederim ki adam
vardır, sakalı biter de halâ kendi hakkını almaktan zayıf, kendi namına
vermekten acizdir. İşte kendisi için başkalarının aldığının elverişlisini
almaya başladı mı artık ondan yetimlik gitti demektir.
Bana yazarak;
beştebirin kime verileceğini sordun. Biz: Bu bizim hakkımızdır, derdik, fakat
kavmimiz bunu kabul etmedi." Aslında Hz. tbn Abbas Necdet'in bu mektubuna
cevap vermek istememiştir. Çünkü bu zat, İslam. alemine saçtıkları fitne
tohumları ve ortaya attıkları bid'atlerle, İslam dairesinden çıkan ve sonu
gelmez tartışma ve fitnelerin öncülüğünü yapan haricilerin liderlerinden di.
Fakat, -'Kim bildiği
bir meseleyi kendisine soran bir kimseye açıklamaktan kaçınırsa kıyamet
gününde onun ağzına ateşten gem vurulacaktır.”[bk. Ebû Dâvûd, ilim; Tirmizi,
ilim; İbn Mâce, mukaddime; Ahmed b. Hanbel II, 263, 305, 344, 353, 490.]
hadis-i şerifindeki tehdide hedef olmaktan korktuğu ve Necdet'in de açıkladığı
gibi ahmakça bir uygulama yaparak, yeni birtakım bid'atlere yol açacağından
çekindiği için, ona cevap vermeyi daha uygun görmüştür. Konumuzla ilgili bu
hadis-i şerifte kölelere ganimetten bir şeyler verildiği ifade edilmekte ise
de, bunun mikdarı ve mahiyeti hakkında kesin bir açıklama olmadığı gibi,
kadınlar hakkında da bu hususta bir açıklama yoktur. Ancak yukarıda tercümesini
sunduğumuz Müslim'in rivayetinde ise; kadınlara ganimetten hisse mikdarına
erişmeyen birşeyler verildiği açıklanmaktadır. Daha sonra gelecek olan 2728
numaralı hadis-i şerifte, kadınlara ganimetten verilen bu mikdarın razh denilen
bir miktar olduğu ifade edilmektedir.
Ömer Nasuhi Bilmen Razh
kelimesini şöyle açıklıyor: "Harpte hizmetleri görülen kadınlara,
çocuklara, kölelere ve ziminilere ganimet mallarından verilen bir mikdar
maldır. Savaşanların paylarından eksiltilir. Bu mik-darı tayin veliyyü'1-emre
aittir.
Razh kelimesi; lügatte
az birşey vermek ve az bir mikdarda verilen şey manasındadır. Kendileri savaşçı
ve mücahidlerden sayılmadıklan halde harpte, bazı hizmetleri görüldüğünde
dolayı ganimet mallarından razh namıyla birer mikdar mal alan kimselere de
Ehl-i razh denilir.[bk. Hukuk-u İslamiyye Kamusu, Ömer Nasuhi Bilmen, III,
349.] Müslim'in rivayet ettiği diğer bir hadis-i şerifte de "... Ganimet
mallarının başında bulunan kölelerle kadınlara sade bir mikdar hediyye
verileceği..."[bk. Müslim, cihad] ifade edildiğinden Hanefi âlimleri,
ganimet mallarının başında bulunan kölelere, kadınlara ganimet mallarından bir
hisse verilemeyeceğini, sadece "razh" adıyla bir hediyye
verilebileceğini söylemişlerdir. Burhaneddin el-Merğınani el-Hidaye isimli
eserinde, Hanefî âlimlerin bu meseledeki görüşünü şöyle ifade ediyor:
"Köle ile kadına, çocuğa ve zimmiye ganimet mallarından bir hisse verilemez.
Onlara ancak razh verilebilir. Razh'ın mikdarını da ancak devlet reisi tayin
eder. Çünkü Hz. Peygamber, sözü geçen sınıflara, ganimetten bir hisse
ayırma-mıştır. Zira cihad bir ibadettir. Zimmi ise ibadet ehlinden değildir.
Çocukla kadına gelince, bunlar cihad etmekten acizdirler. Ancak köle savaşacak
olursa, kadınlar da yaralıları tedavi edip hastalara bakacak olurlarsa,
kendilerine razh denilen bir hediye verilir.[İbn Humam, Fethu'l-Kadir, IV,
326-327.] İbn Humam'm beyanına göre "Hanefi âlimleri bu Razh ganimetlerden
Allah ve Rasulü için ayrılacak olan humus çıkarılmadan önce, sahiplerine
verileceğini söylemişlerdir.
İmam Şafiî ile imam
Ahmed (r.a) bu görüştedirler. İmam-ı Ahmed'den gelen diğer bir rivayete göre de,
razh ganimetlerden humus çıkarıldıktan sonra kalandan alınır, tmam Şafiî'nin
diğer bir görüşüne göre de humusun beşte birinden alınır.[İbnü'l-Humam,
Fethu'l-Kadir, IV, 326.] İmam Malik'e göre ise bunlara nimetten hiçbir şey
verilmez.[Bezlü'l-Mechûd, XII, 324.]