NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٍ
حَدَّثَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
قَالَ
أَخْبَرَنِي
عِيَاضُ بْنُ
عَبْدِ
اللَّهِ عَنْ
مَخْرَمَةَ بْنِ
سُلَيْمَانَ
عَنْ
كُرَيْبٍ
عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ
قَالَ
حَدَّثَتْنِي
أُمُّ هَانِئٍ
بِنْتُ أَبِي
طَالِبٍ
أَنَّهَا
أَجَارَتْ
رَجُلًا مِنْ
الْمُشْرِكِينَ
يَوْمَ
الْفَتْحِ فَأَتَتْ
النَّبِيَّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَذَكَرَتْ
ذَلِكَ لَهُ
فَقَالَ قَدْ
أَجَرْنَا
مَنْ
أَجَرْتِ
وَأَمَّنَّا
مَنْ
أَمَّنْتِ
İbn Abbas'dan demiştir
ki:
Ebû Talib'in kızı Ümmü
Hanî, kendisine (gelerek) -Fetih günü müşriklerden birini himayesine aldığını
ve Peygamber (S.A.V.)'e varıp bunu haber verdiğini (Hz. Peygamberin de)
"Senin himayene aldığın
kimseyi biz de himayemize almışızdır. Senin eman verdiğin kimseye biz de eman
vermişizdir." buyurduğunu söylemiştir.
İzah:
Buharî, cizye, Salat,
edeb; Müslim, müsafirin; Tirmizî, siyer; Darimî, salat, siyer; Muvatta sefer;
Ahmet b. Hanbel, VI, 341, 343, 423, 425.
Hz. Ümmü Hani'nin
himayesine aldığı kimse Haris b. Hişam b. Muğire el-Mahzumi'dir.
Eman: Güvene ulaşması
hususunda düşmana verilen söz veya yapılan işaretten ibarettir.[bk. Hukuk-u
İslamiye Kamusu, Bilmen Ömer Nasuhi III, 336.] Emanın rüknü, emanı bildiren
şeylerdir. Bu cihetten eman üç kısma ayrılır:
1. Eman-ı sarih (sarih
eman): Bir kimseye karşı "Sana eman verdim", "Siz
eminsiniz", "Size bir zarar yoktur" gibi bir tabirle verilen
emandır.
2. Eman bilkitâbe
(yazıyla verilen eman): Ehl-i harbe emanname gönderilmek suretiyle verilen
emandır.
Şu kadar var ki: Bu
emannameyi gönderen zatın emin, müslüman, diğer şartlan taşıyan kimse olduğu
malum olmalıdır. Bunlar delilleriyle bilinmedikçe eman tahakkuk etmiş olmaz.
3. Eman bilkinâye (kinaye
ile eman) Emanı işrab ve ifnam eden bir tabir veya bir işaretle verilen
emandır. "Geliniz" "korkmayınız" diye kendilerine
hitabedilen şahıslar, bunun eman olduğuna zahib bulundukları takdirde emana
nail olmuş olurlar.
Bu mevzuda
Dürrü'1-Muhtarda şöyle deniyor: "Hür erkeğin veya kadının, her ne kadar
fasık, yahut kör, yahut ihtiyar olsa bile, yahut cihad için kendilerine izin
verilmiş çocuk veya köle de olsa, eman verdiği kafirler öldürülemez.
Müslümanlar, emanı bildikten sonra her ne kadar kafirler o lisanı bilmeseler
bile öldürülemezler. Ancak kafirlerin emanı müslümanlardan işitmeleri şarttır.
Kafirler müslümanlardan uzak bir yerde oldukları için emanı işitmezlerse, bu
emana itibar edilmez.[bk. İbn Abidin, Terceme, Davudoğlu, A. VIII, 391.]