NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
قُتَيْبَةُ
بْنُ سَعِيدٍ
قَالَ قُرِئَ
عَلَى مَالِكٍ
وَأَنَا
حَاضِرٌ
قَالَ
مَالِكٌ
عَرَضَ
عَلَيَّ
نَافِعٌ عَنْ
ابْنِ عُمَرَ
أَنَّ عَائِشَةَ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهَا
أُمَّ الْمُؤْمِنِينَ
أَرَادَتْ
أَنْ
تَشْتَرِيَ
جَارِيَةً
تَعْتِقُهَا
فَقَالَ
أَهْلُهَا
نَبِيعُكِهَا
عَلَى أَنَّ
وَلَاءَهَا
لَنَا
فَذَكَرَتْ عَائِشَةُ
ذَاكَ
لِرَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَقَالَ لَا يَمْنَعُكِ
ذَلِكَ
فَإِنَّ
الْوَلَاءَ
لِمَنْ
أَعْتَقَ
İbn Ömer'den (r.a)-
(rivayet olunduğuna göre) Mü'minlerin annesi Aişe (r.anha) hürriyetine
kavuşturmak için bir câriye satın almak istemiş de (cariyenin) sahihleri
"Biz Onu sana ancak
velâsı bize ait olmak üzere satarız" demişler. Hz. Aişe bunu Rasülullah
(s.a.v.)'e anlatmış. Hz. Peygamber de
" Bu sana mâni
değildir. Çünkü velâsı âzad edene aittir." buyurmuştur.
İzah:
Buhârî, salat, şürût,
et'ime, ferâiz, talak, keffârat, nikah, zekat, mekâtib, buyu'; Müslim, İtk; Ebû
Dâvud feraiz, ıtak; Tirmizî, feraiz, vesaya, velâ; Nesâî, zekat, talak, buyu' ;
İbn Mâce, talak, Dârimî, talak, feraiz; Muvatta, talak, İtk; Ahmed b. Hanbel
I-28I, 361, 11-28, 100, 113, 144, 153, 156, IV-33, 42, 46, 82, 103, 121, 135,
161, 172, 175, 178, 180, 186, 190, 213, 272.
Velâ: Dostluk ve yardım
demektir. Miras hukukunda iki çeşıt vela vardır:
1. Köle azad etmeden
doğan velâ (velaü'l-ıtiaka)
2. Akitleşmeden doğan
velâ (velâül-müvalât)
Bu hadiste söz konusu
edilen velâjköle azad etmeden doğan velâdır.
İçtimaî, iktisâdı
siyasî ve tarihî bir köke dayanan kölelik müessesin]'kaldırmaya mütemayil
bulunan İslâm bu sahada da tedriç metodunu kullanmış, bir taraftan kölelere
insanca yaşama hakkı bahşederken diğer taraftan köle sahiplerini çeşitli
tedbirlerle - onları hürriyete kavuşturmaya teşvik eylemiştir. "Azad
edilen kölenin asabe ve farz (pay) sahibi varisi bulunmazsa azad eden
(mevle'l-ıtaka) onun varisidir" kaidesi işte bu teşvik tedbirlerinden
biridir.[Hayreddin Karaman, Mukayeseli İslam Hukuku 368.]
Bir köleyi hürriyetine
kavuşturan kimse, eğer kölenin bir varisi yoksa o köleye varis olur. Bu hak
başkasına intikal edemez, cumhur ulemasının görüşü budur.
İbn Mâçe'nin
rivayetinde de açıklandığı üzere Hz. Aişe'nin hürriyetine kavuşturmak istediği
câriye Hz. Berire'dir. Berire (r.a.) 360 dirhem ödedikten sonra hürriyetine
kavuşmak üzere efendileriyle anlaşmaya vardı. Fakat bu parayı temin edebilmek
için Hz. Aişe'ye başvurdu. Hz. Aişe istenilen parayı Berire'nin efendilerine
vererek onu hürriyetine kavuşturmağa karar verdi. Berire'nin efendileri ancak
Berire'nin velâ hakkının kendilerine ait olmak üzere bu teklifi kabul
edebileceklerini söylediler.
Hz. Aişe onların bu
teklifini Hz. Peygamber'e arz edince Rasûl-ü Zişan efendimiz "sen onların bu
şartlarına uyarak istenilen parayı ver ve Beriye'yi hürriyetine kavuştur.
Onların bu şartı Berire'nin velâ hakkının sana ait olmasına mani değildir.
Anlamında "bu sana mani değildir. Çünkü velâ azad edene aittir"
buyurdu.[İbn Mâce, itk]
Bunun üzerine Hz. Aişe
Berire'yi satın alıp azat etti. Alış-verişlerde iki taraftan birine menfaat
sağlayan bir şart fasit sayıldığı böyle bir şarta bağlı olarak yapılan
alışveriş batıl sayıldığı ve böyle bir alışverişin bizzat Hz. Peygamber
tarafından yasaklandığı halde, Peygamber Efendimizin Berire'yi efendilerinin
onu satarken kendilerine menfaat sağlayacak fasit bir şartı ileri sürmelerine
nasıl cevaz verdiği meselesi bu hadisin çözülmesi gereken önemli meseledir.
Âlimler meseleyi çeşitli şekillerde açıklamışlardır. Bunlardan bazıları
şunlardır:
a. Bu iznin Hz.
Peygamberin bu çeşit şartlara bağlı kalınarak yapılan alışverişleri
yasaklamadan önce verilmiş bir izin olması mümkündür. Bir başka ifadeyle
hadis-i şerifte anlatılan hadise sözü geçen yasaklamadan önce geçmiş olabilir.
b. Eğer bu olayın sözü
geçen yasaklamadan önce vuku bulduğu kabul edilecek olursa, o zaman Hz.
PeygamberMn yasaklamasından sonra cariye sahiplerinin böyle yasak bir şartı
ileri sürmelerine izin vermesi aslında "de ki! Hak (bu Kur'ân) Rabbinizdendir.
Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin."[Kehf 29] ayetindeki tehdîd
kabilinden bir tehdiddir.
c. Bu iznin umumî
olmayıp yalnız hadiseye mahsus olması da mümkündür. Bazan büyük bir maslahat
te'mini için küçük bir mefsedete tahammül edilebilir.
Hattâbî bu konuda şöyle
diyor: "İbn Ömer hadisi kölenin hürriyetine kavuşturulması şartıyla
satılması caiz olduğuna ve velânın köleyi azad eden kimseden başkasına ait
olması için ileri sürülecek bir şartın da geçersiz olduğuna delalet
etmektedir."