SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

HARAC – İMARA – FEY’ BAHSİ

<< 3059 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا حَفْصُ بْنُ عُمَرَ حَدَّثَنَا جَامِعُ بْنُ مَطَرٍ عَنْ عَلْقَمَةَ بْنِ وَائِلٍ بِإِسْنَادِهِ مِثْلَهُ

 

(Bir önceki 3058. hadisin) bir benzeri de aynı senetle (yine) Alkame'den (rivayet olunmuştur.)

 

 

İzah:

Ikta: Lugatta; bir kimseyi delil ve burhanla ilzam etmek, inan-dırmaktır. Aslı, kesmek, parçalamak, kesime vermek manâ­larına gelen kataa fülindendir. Istılahta: Devlet reisinin, beytü'1-mâle ait ara­ziden bir şahsa bir mikdar toprağı mukataa yoluyla vermesi demektir. Yapılan bu işleme Ikta’ (= kesime verme), bu şekilde verilen araziyi mukataa-lî( = kesime verilen) arazi, katıa, denilir. Katianın çoğulu "katayi" gelir. Ve7 rene Muktı* ( = kesime veren), verilen sahsa da "Muktaunleh" denir.[Doç. Dr. Şafak Ali, İslam Arazi Hukuku, 195.]

 

Merhum Ö. Nasuhi Bilmen Efendi, îkta'ı şöyle ta'rif etmiştir: "Arazi­yi memleketten bazı parçaların (= çiftliklerin) vergilerini beytü'l-malden va­zife almaya mustahik olan Zevata Veliyyü'l-emrin tevcih ve tahsis etmesi­dir. Bu halde bunların vergilerini toplama salahiyeti o zatlara ait olur.[Bilmen Ö. Nasuhi, Hukuki İslâmiyye ve Istılahati Fıkhiyye Kamusu, IV-75.] Kısaca mukataa ıstılahta: Özel kesim eliyle işletilen ve devlete belli bir pay ödeyen devlet işletmeleri anlamına gelir. Devlet reisi beytülmale ait olan bu toprakları belirli bir kesime verirken daima ammenin menfaatini gözönünde bulundurur. Amme menafaati de;

 

1. Arazinin işlenmesi,

 

2. Beytülmalin gelir kaynaklarından biri haline gelmesi,

 

3. Şahsın amme yararına olan bir işi başarması karşılığı mükafat ola­rak verilmesi veya

 

4. Böyle bir işe teşvik için önceden ıkta'da bulunması şekillerinde karşı­mıza çıkar.[Şafak Ali, İslâm Arazi Hukuku 194.]

 

Hanefî Ulemasından, el-Kâsânî, Hanefî âlimlerinin bu mevzudaki gö­rüşlerini açıklarken şöyle diyor:

 

"Arazi,

 

1. araziy-i memluke (mülk arazi)

 

2. Mülk olmayan mubah arazi olmak üzere iki kısma ayrılır. Ayrıca mülk arazi

 

a. Ma'mur,

 

b. Harab olmak üzere iki kısma ayrıldığı gibi mülk olmayan mubah arazide

 

1. Beldeye bitişik olupta halkın yakacağım temin etmesi ve hayvanların otlatılması için tahsis edilen arazi

 

2. Beldeye bitişik olmayan ölü arazi kısımlarına ayrılır.

 

Ma'mur olan mülk arazide sahibinin izni olmadan hiçbir kimse tasar­rufta bulunamaz. Çünkü sahibinin onun üzerindeki mülkiyet hakkı başka­sının onun üzerinde tasarrufta bulunmasına manidir.

 

Belde sınırları dışında bulunan ölü arazi ise, kimsenin mülkü değildir. Belde sınırlan içerisinde kalan arazinin hepsi mülk arazi olduğundan belde sınırları içerisinde ölü arazi bulunamayacağı gibi.

 

Beldenin dışında bulunan ormanlık yada mera olan mubah arazi üze­rinde de hiç kimsenin tasarruf hakkı yoktur. Bu bakımdan ammenin maşla hatı söz konusu olmadıkça devlet başkanı bile buraları parselleyip şahsın emrine tahsis edemez. Ancak Devlet başkanı müslümanların yararına olan hu­suslarda ölü arazi üzerinde tasarrufta bulunabilir. Ve şartlar dahilinde ölü araziyi parselleyip özel kişilere verebilir.

 

Bu cümleden olarak devlet başkanı beldenin imarı için ölü arazi üzerin­de bulunan nehirleri, özel kişilere kiraya verip onların geliriyle köprüleri ta­mir edebilir. Bu durumda o arazi ölü arazi olmaktan çıkıp mülk arazisi olur.

 

Devlet başkanı müslümanların maslahatı veya beldenin imarı gibi bir maksada mebni olarak ölü bir araziyi parselleyip özel kişilerin tasarrufuna verir. O kişilerde bu araziyi üç sene mühmel bırakırlarsa o arazi tekrar ölü arazi haline dönüşür. Bu sebeple onu p şahıslardan alıp bir başka şahsa ve­rir. Çünkü Nebi (s.a.v.) -Bir arazinin etrafını çeviren bir kimsenin (o ara­ziyi işletmediği takdirde) onun üzerinde üç seneden fazla mülkiyet hakkı yoktur- buyurmuştur.

 

Tirmizî'nin Sünen'inde mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifi'in so­nunda şu manâya gelen bir ilave yer almaktadır: "Mahmûd dedi ki! Ennadr, bu hadisi bize Şu'be'den -O toprağı kesip kendisine vermesi için Muaviye'yi de onunla beraber gönderdi-" ilavesiyle rivayet etti.

 

Hadisi sarihlerinin açıklamasına göre buradaki Muaviye'den maksat Hz. Muaviye b. Ebi Süfyân (r.a)Mır.