SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

CENAİZ BAHSİ

<< 3212 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا عُثْمَانُ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ حَدَّثَنَا جَرِيرٌ عَنْ الْأَعْمَشِ عَنْ الْمِنْهَالِ بْنِ عَمْرٍو عَنْ زَاذَانَ عَنْ الْبَرَاءِ بْنِ عَازِبٍ قَالَ خَرَجْنَا مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ فِي جَنَازَةِ رَجُلٍ مِنْ الْأَنْصَارِ فَانْتَهَيْنَا إِلَى الْقَبْرِ وَلَمْ يُلْحَدْ بَعْدُ فَجَلَسَ النَّبِيُّ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مُسْتَقْبِلَ الْقِبْلَةِ وَجَلَسْنَا مَعَهُ

 

el-Bera b. Azib'den (rivayet olunmuştur) dedi ki:

 

Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte Ensardan bir adam'ın cenazesine gitmiştik. Kabr'e vardığımızda henüz kabr'in kazılması sona ermemişti. Bunun üzerine Nebi (s.a.v.) kıbleye dönerek kabr'in yanma oturdu. Onunla birlikte biz de oturduk.

 

 

İzah:

Ebû Dâvud; Nesaî, cenâiz; İbn Mace, cenâiz; Ahmed b. Hanbel IV-287, 288, 297.

 

Bu hadis-i şerif Nesaî'nin Sünen'inde şu manâya gelen lafılarla rivayet edilmiştir: "Rasûlullah (s.a.v.) ile birlikte bir cena-ze(yi defnetmek) için çıkmıştık. Kabre vardığımızda, henüz kabrin kazılma­sı sona ermemişti. Rasûlullah (s.a.v.) oturdu. Biz de başlarımızın üzerinde bir takım kuş(Iar) varmış gibi onun etrafına oturduk." Nesaî'nin rivâyetindeki "Başlarımızın üzerinde kuş(lar) varmış gibi onun etrafında oturduk" mea­lindeki cümle cenaze defnedilirken aranan sükunet, sessizlik ve edepten ki­nayedir. Esasen ashab-ı kiram Rasûl-ü Zişan Efendimiz her meclisinde bu adaba riayet ederlerdi. Bu mevzuda Mevlana Şıbli şunları kaydediyor:

 

"Hz. Nebiin meclisi, hizmetçiler ve maiyet halkı ile çevrili bir sa­ray değildi. Hatta Nebiin evinin kapısı bile yoktu. Fakat O'nun Pey­gamberlik vakarı herkesin kalbine haşyet verirdi. O'nu gören her insan, kal­binde bir titreyiş hissederdi. Hadis kitablarının ifadesine göre halk, Peygam­berin huzurunda o kadar sakin ve sessiz otururlardı ki, insan cemaattan her birini, başına konan bir kuşu ürkütmek istemiyormuş zannederdi. Rasûl-i Ekrem'in huzurunda söz söylemek isteyenlere söz verilirken haseb ve neseb, servet ve nüfuz itibariyle elde ettikleri mevki değil, ancak ilim ve fazilet iti­bariyle haiz oldukları liyakat nazar-ı itibare alınırdı. Rasûl-i Ekrem'in ade­ti, önce muhtaç ve fakir olanları dinlemek, onların ihtiyaçlarını temin et­mekti."

 

"Hz. Nebi, hiç bir kimsenin sözünü kesmez, şayet söylenen söz­ler O'nu memnun etmeyecek bir mahiyette ise bu sözleri ihmal ederdi. Bir mesele bahis mevzuu olduğu zaman Rasûl-i Ekrem de fikrini ileri sürer, mü­nakaşa veya müzakere esnasında bir nükte söylenirse o da neş'elenir, o da bu nüktelere mukabele ederdi."[Doğrul, Ömer Rıza, Asr-ı Saadet, 11-23.]