NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ حَرْبٍ
حَدَّثَنَا
حَمَّادُ
بْنُ زَيْدٍ
عَنْ سَعِيدِ
بْنِ يَزِيدَ
أَبِي مَسْلَمَةَ
عَنْ أَبِي
نَضْرَةَ
عَنْ جَابِرٍ
قَالَ دُفِنَ
مَعَ أَبِي
رَجُلٌ
فَكَانَ فِي
نَفْسِي مِنْ
ذَلِكَ
حَاجَةٌ
فَأَخْرَجْتُهُ
بَعْدَ
سِتَّةِ
أَشْهُرٍ
فَمَا أَنْكَرْتُ
مِنْهُ
شَيْئًا
إِلَّا
شُعَيْرَاتٍ
كُنَّ فِي لِحْيَتِهِ
مِمَّا يَلِي
الْأَرْضَ
Cabir (r.a)'den, demiştir
ki:
(Uhud savaşında şehid
düşen) bir adam (yine orada şehid düşen) babamla birlikte (bir kabre)
defnedilmişti. Bu yüzden içimde bir rahatsızlık hasıl oldu. Bunun üzerine o
kimseyi (kabre konduğu günden) altı ay sonra (kabir'den) çıkardım. Sakalından
yere gelen çok az sayıdaki kılların dışında o'nun cesedinden bozulmuş hiçbir
şey görmedim.
İzah:
Buhari, cenâiz; Nesâî,
cenâiz
Hz. Cabir'in babasıyla
birlikte bir kabre defnedilen zat, Amr b. el-Cümuh b. Zeyd b. Haram
el-Ensarfdir. Çünkü bu zat, Hz. Cabir'in babası Abdullah b. Amr'ın samimi
arkadaşı idi. Bu sebeple Hz. Nebi, Uhud savaşında şehid düşen bu iki arkadaşın
bir kabre konulmalarını emretmiş ve bu emir üzerine de ikisi bir kabre defn
edilmişlerdi. Buhârî ile Nesâî'nin rivayetlerinde ifade edildiği üzere, Hz.
Cabir zamanla babasının bir kabre yalnız başına konulmayıp başka bir adamla
beraber defnedilmesinden rahatsızlık duymaya başlamış ve defnden altı ay sonra
babasını o kabirden çıkararak müstakil bir kabre nakletmiştir. İbn İshak'ın el-Meğazi
İsimli eserinde Hz. Cabir'in babasının sözü geçen şehidle birlikte bir kabre
konmasının Hz. Nebiin emriyle olduğundan bahsedilirken Hz. Cabir'in babası
Abdullah'ı o kabirden çıkarıp başka pir kabre taşımasını, Hz. Nebiin emrine
aykırı bir hareket olarak değerlendirmek doğru olamaz. Çünkü Hz. Nebi, Uhut
şehidlerini ikişer, üçer kişilik gruplar halinde defnederken, bunu isteyerek
yapmamış, zaruretlerin zorlamasıyla yapmıştır. O gün gömülmesi gereken şehid
sayısı hayli kabarık olmasına rağmen onları defnetmek için hazırlanmış kabir
olmadığı gibi, sarmak için yeterli kefen de yoktu. Bu sebeple onları ikişer,
üçer kişilik gruplar halinde defnetmek mecburiyeti hasıl oldu. Ancak zamanla
şartlar değişti, bu zaruret ortadan kalktı, her şehidi müstakil bir kabre
koyma imkanı doğdu, dolayısıyla gruplar halinde defnedilen şehitleri eski
kabirlerinde tutmayı gerekli kılan hiç bir şey kalmadı. Eğer Hz. Nebi Uhut
şehitlerini isteyerek bu şekilde gruplar halinde defnetmiş olsaydı o zaman Hz.
Cabir'in babasını eski kabrinden yeni bir kabre nakletmesi Hz. Nebiin emrine
muhalefet sayılırdı. Fakat burada böyle bir durum yoktur.
Hz. Cabir'in ilk
kabrine defnedilmesiyle ikinci kabrine defnedilmesi arasından altı ay
geçtiğini ifade eden ve mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şerifle, iki defin
arasında geçen sürenin 46 sene olduğunu ifade eden hadis [Muvatta, cihad]
arasında zahiren bir çelişki görülüyorsa da aslında bunun önemi yoktur. Çünkü
Muvatta'daki bu hadis mevzumuzu teşkil eden hadis kadar sağlam olmadığından
mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerif karşısında dikkate alınacak bir ehemmiyeti
haiz değildir. Çünkü söz konusu kabir nakledilme hadisesinin, Muvatta hadisinin
ravisi Abdurrahman'ın kulağına erişmesi, hadiseden ne kadar zaman sonra olduğu
meçhuldür. Bir hadiseyi yıllarca sonra duyup da rivayet eden bir kimsenin
rivâyetiyle bizzat hadisenin içinde yaşayan kimsenin rivayetinin bir
tutulamayacağı muhakkaktır.