SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

CENAİZ BAHSİ

<< 3233 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا حَفْصُ بْنُ عُمَرَ حَدَّثَنَا شُعْبَةُ عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ عَامِرٍ عَنْ عَامِرِ بْنِ سَعْدٍ عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ قَالَ مَرُّوا عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ بِجَنَازَةٍ فَأَثْنَوْا عَلَيْهَا خَيْرًا فَقَالَ وَجَبَتْ ثُمَّ مَرُّوا بِأُخْرَى فَأَثْنَوْا عَلَيْهَا شَرًّا فَقَالَ وَجَبَتْ ثُمَّ قَالَ إِنَّ بَعْضَكُمْ عَلَى بَعْضٍ شُهَدَاءُ

 

Ebû Hureyre'den demiştir ki;

 

(Halk) Rasûlullah (s.a.v.)'in yanından bir cenaze geçirdiler (o sırada, orada bulunan bazı kimseler) ölüyü hayırla andılar. Bunun üzerine (Rasûl-ü Ekrem Efendimiz):

 

"Vacib oldu" buyurdu. (Bir süre) sonra (halk Rasûl-ü Zişan Efendimizin yanından) başka (bir cenaze daha) geçirdiler. (O sırada orada bulunan bazı kimseler) de bu ölüyü şerle andılar. Bunun üzerine (Nebi Efendimiz yine):

 

"Vacib oldu" dedi. Sonra "Siz(ler) birbirinize şahitlersiniz" buyurdu.

 

 

İzah:

Buhari, cenâiz, şehâdât; Müslim, cenâiz; Tirmizî, cenâiz; Nesâî, cenâiz; İbn Mâce, cenâiz; Ahmed b.Hanbel I, 23, 30, 45, 46, 54, II, 261, 466, 470, 498, 528, III, 179, 186, 197, 211, 245, 286.

 

Bu hadis-i şerif Hakim'in Müstedrek'inde şu manâya gelen lafızlarla rivayet edilmiştir:

 

"Enes'den rivayet edilmiştir: Dedi ki: Ben (bir gün) Nebi (s.a.v.)'in yanında oturuyordum. Oradan bir cenaze geçti. "Bu cenaze kimindir?" di­ye sordu. "Falan kabileden falancanın cenazesidir. Allah'ı ve Rasûlünü (çok) severdi. Allah'a taat yolunda çaba sarfederdi" dediler. (Onun cennete gir­mesi ve Allah'ın mağfiretine erişmesi) "kesinleşti" buyurdu. (Sonra) yanın­dan bir cenaze daha geçti. Rasûlullah (s.a.v.) "Bu cenaze kimindir?" diye sor­du, (oradakiler) "Falan kabileden falancanın cenazesidir. Allah'a ve Rasû-lüne (devamlı) buğz eder ve bu yolda çaba sarfederdi" cevabını verdiler. Ra­sûlullah (s.a.v.) de: (Cehenneme girmesi) "kesinleşti" buyurdu. Ashab-ı Kiram "Ey Allah'ın Rasûlü cenaze ve ona yapılan sena hakkında ne buyurursun? Birinci cenaze hayırla, ikincisi de şerle anıldı. Sen ikisi hakkında da "kesinleşti" buyurdun, dediler. Rasûlullah (s.a.v.) de:

 

"Evet ya Eba Bekir! Gerçekten Allah'ın birtakım melekleri vardır ki bunlar Ademoğullarının dilinde onda bulunan hayır ve şer (le) ri söylerler." buyurdu.

 

Metinde geçen "vecebe" kelimesi "sübut buldu, kesinlik kazandı" ma­nâlarında kullanılmıştır. Yoksa "farz oldu" manâsında kullanılmış değil­dir. Çünkü herhangi bir kulu cennete veya cehenneme sokmayı Allah üzerine farz kılacak hiçbir kuvvet yoktur. Aslında yüce Allah kullarını cennete veya cehenneme sokmaya mecbur değildir. İstediğini adaletle cehenneme koyar, istediğini de lütfuyla cennete koyar. Bu sebeple biz bu kelimeyi "kesinleşti" şeklinde tercüme ettik.

 

Hakim'in bu rivayetinde ashab-ı kiramın sözü geçen ölüler hakkında hayır ve şer olarak sarf ettikleri sözler açıklanmıştır. Burada-, Rasûlullah (s.a.v.), ''Ölülerinizin iyiliklerini anınız, kötülüklerini anmayınız."[Tirmizî, cenâiz] "Bir arkada­şınız vefat ettiği zaman onu (kendi haline) bırakınız, onun üzerine düşmeyi­niz."[4899 numaralı hadis.] buyurduğu fialde, nasıl olmuş dayanından geçmekte olan bir ce­nazenin kötülüklerinin sayılmasına izin vermiş diye bir soru akla gelebilir. Buna şöyle cevap verilmiştir:

 

Hz. Nebiin kötülüklerinin zikredilmesini yasakladığı ölüler, kâ­fir, münafık, günahları açıktan işleyen ve bi'dat ehli olmayan ölülerdir.

 

Bu özellikleri taşıyan ölülerin kötülüklerini zikretmekte bir sakınca yok­tur. Çünkü bu ölülerin kötülükleri arkalarından anılınca müslümanlar bun­dan ibret alır ve kendilerini onların kötü akıbetinden korumak imkânı bu­lurlar. Nitekim "Ölülerinize sövmeyiniz."[Buhari, cenâiz] mealindeki hadis-i şerifte ge­çen kelimesinin başında bulunan ve ahd için olan "el" takısı, kö­tülüklerinin sayılması yasaklanan .ölülerin her ölü olmayıp, belli ölüler ol­duğunu ortaya koyduğu gibi tercümesini sunduğumuz Tirmizî hadisinde ge­çen "ölüleriniz", terkibindeki "mevta-ölüler" kelimesinin "kum = siz" kelimesine izafe edilişi de bu ölülerin müslümanların ölüleri ol­duğunu ortaya koyar. Ayrıca mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerifin yukarı­da tercümesini sunduğumuz hadis-i şeriflerle tahsis edilmiş olduğu da söyle­nebilir. Cumhur ulemaya göre, bir fasıkın ölmeden önce tevbe etmiş olması ihtimali mevcut olduğundan fasık bile olsa hiçbir müslümanın ölümünden sonra kötülüklerini zikretmek caiz değildir.

 

Hz. Nebiin, kötülüklerinin sayılmasına engel olmadığı cenaze yu­karıda tercümesini sunduğumuz Hakim'in rivayetinde açıklandığı üzere mü'min değil münafık idi.

 

Metinde geçen "siz(ler) birbirinize şahitlersiniz" cümlesi Buhârî'nin Sa-hih'inde "Sizler Allah'ın yeryüzündeki şahitlersiniz." manâsına gelen lafız­larla rivayet olunmuştur. Bu cümle "Allah'ın mü'minlerin birbirleri hakkında yapacakları şahitliği kabul edeceği" manâsına gelir. Ancak Allah'ın yeryü­zünde şahidi olan kimselerin tüm müslümanlar olmayıp sadece sahabiler ol­ması ihtimali de vardır. Çünkü, sahabe-i kiramın hepsi adaletli idi, her za­man doğruyu söylerler ve hikmetle konuşurlardı. Bu bakımdan Allah'ın yer­yüzünde şahidi olmaya en layık kimseler bunlardır. Onların yolunda gidip onların sıfatını taşıyan takva sahibi müslümanların da aynen onlar gibi Al­lah'ın yeryüzündeki şahidleri olduklarında şüphe yoktur. İslâm ulemasının bu mevzuda itimad ettikleri görüş şudur: Allah'ın yeryüzünde şahidleri olan kimseler müslümanlardan ehl-i fazl, ehl-i salah ve ehl-i emanet olan kimse­lerdir. Müslümanların fasıklarına gelince, bunların dünyada fasıkları öğüp, salihleri yerdikleri bilinen bir gerçek olduğundan, Allah'ın yeryüzündeki şa­hitleri olmaları düşünülemez. Çünkü "Böyle sizi orta (ifrat ve tefrite düş­meyen herşeyde mutedil olan, hak ve adaletten ayrılmayan) bir ümmet yap­tık ki insanlara şahit olasınız, Nebi de size şahit olsun..."[Bakara 143] mealin­deki âyet-i kerimede bu ümmet için şahitlik vasfı olarak hak, adalet, ifrat ve tefritten uzak olma anlamlarına gelen 'Vasat = orta" özelliği zikredilmiştir.

 

Mevzumuzu teşkil eden bu hadis-i şeriften Hz. Nebiin bu ümme­ti tezkiye ettiği, onların şahitliklerinin lehinde veya aleyhinde şahitlik yap­tıkları kimseler için geçerli ve makbul olduğu anlaşılmaktadır. Rasûl-ü Ek­rem Efendimizin yanından geçmekte olan bir cenazenin kötülüklerini sayan sahabileri "vecabet^ kesinleşti" sözüyle tasdik ettiği gibi diğer bir cenaze­nin iyiliklerini zikreden sahabileri de yine "vecebet = kesinleşti" sözüyle tas­dik etmesi de bunu ifade eder. Nitekim Rasûlullah (s.a.v.):

 

“Herhangi bir müslüman ölür de dört kişi onun hakkında hayırla şa­hitlik ederse, Allah onu cennete sokar." buyurdu. Biz de:

 

"Ey Allah'ın Rasûlü, üç kişi şahidlik ederse yine böyle midir?" diye sorduk. Rasûl-ü Ekrem:

 

Üç kişi şahitlik ederse yine böyledir," buyurdu. Sonra iki kişi şahitlik ederse de böyle midir? diye sorduk:

 

"İki kişi şahitlik ederse de böyledir" buyurdu. Bundan sonra biz, ken­disinden bir şahidin durumunu sormadık."[Buhârî, cenâiz, şehadat; Nesaî, cenâiz; Ahmed b. Hanbel I, 22, 30, 46.] mealindeki hadis-i şerif de bu gerçeği teyid etmektedir.

 

Mirkat yazarının rivayet ettiği bir hadis-i şerif şu mealdedir: "Halk bir cenazenin iyiliklerini dile getirdiler de o sırada Cebrail aleyhisselam gelip: Ey Muhammedi Ölen bu arkadaşın halkın dedikleri gibi (iyi bir insan) değil­di. Onun açıktan işlediği iyi amelleri olduğu gibi gizlice işlediği kötü amelle­ri de vardı. Fakat Allah bu arkadaşlarını bağışlayarak onları tasdik etti."

 

Mirkat yazarı bu hadis-i şerifi naklettikten sonra şu görüşlere yer veriyor: "Yüce Allah insanlarla ilgili gerçekleri insanların diliyle açık­lar bu- cenaze hakkında sadece kendisinin bildiği bazı sırları da bu şe­kilde kullara söyletir. Binaenaleyh bu hadis-i şerifte aslında cehennem­lik olan bir kimsenin kulların lehindeki şehadetlerinden dolayı, cennet­lik olacağı cennetlik olan bir kimsenin de kulların aleyhinde şahitlik etmelerinden dolayı cehennemlik olacağı ifade edilmek istenmiyor. Sadece  kulların  cenaze  hakkındaki  lehte  veya  aleyhteki   şahitliklerinin genellikle o kişinin ahiretteki haline tercüman olduğu ve ona muvafık düştüğü ifade edilmek isteniyor. Aslında halk genellikle sağlığında iyiliğim gördükleri kişilerin lehinde, kötülüğünü gördükleri kişilerin de aleyhinde şa­hitlik ettikleri için onların bir cenaze hakkındaki şahitlikleri genellikle ger­çeğin ifadesinden başka bir şey değildir."[Aliyyü'l-Karî, Mirkatü'l-Mefatih, 11-360.]

 

İmam Nevevî de bu mevzuda şöyle diyor: "Âlimlerden bazıları, müslümanların lehinde şahitlik ettiği bir cenazenin cennetlik olması hükmü bütün müslüman cenazeleri için geçerlidir. Yüce Allah insanlara yahut insanların ekserisine ölen bir kimsenin lehinde şehadet etmeyi ilham etmişse bu onun cennetlik olduğuna delildir. Bu hususta onun amellerinin şöyle veya böyle olması arasında bir fark yoktur. Amelleri cennetlik olmasını gerektirmese bile bu böyledir. Çünkü Allah fiillerinden dolayı onu cezalandırmaya mec­bur değildir. Binaenaleyh Allah halka bir cenaze hakkında medhü senada bulunmayı ilham etti mi? Biz o kulun günahlarının bağışlanacağım anlarız."

 

Hafız İbn Hacer, Fethu'1-Bari isimli eserinde İmam Ahmed'in Hz. Enes'-ten rivayet ettiği "Müslüman bir kul Ölür de yakın komşularından dört kişi onun lehinde şahitlik ederse Allahü Teâlâ onlara hitaben -Ben sizin (bu ku­lum hakkındaki) şahitliğinizi kabul ettim. Onun bilmediğiniz günahlarım da bağışladım" mealindeki merfu hadisi, ölünün lehine yapılan şahitliklerin kabul edileceğine dair bir delil olarak zikrettikten sonra şöyle diyor: "Ölünün aley­hine yapılan şahitliklere gelince; bunlar, Allafi katında her ölü için geçerli değildir. Sadece kötülükleri iyiliklerinden daha çok olan kimseler için geçer­lidir."[İbn Hacer, Fethu'l-Bari, III, 474 Mısır 1959.]