SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

BUYU’ ve İCARE BAHSİ

<< 3463 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ بْنُ مُحَمَّدٍ النُّفَيْلِيُّ حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ ابْنِ أَبِي نَجِيحٍ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ كَثِيرٍ عَنْ أَبِي الْمِنْهَالِ عَنْ ابْنِ عَبَّاسٍ قَالَ قَدِمَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ الْمَدِينَةَ وَهُمْ يُسْلِفُونَ فِي التَّمْرِ السَّنَةَ وَالسَّنَتَيْنِ وَالثَّلَاثَةَ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ أَسْلَفَ فِي تَمْرٍ فَلْيُسْلِفْ فِي كَيْلٍ مَعْلُومٍ وَوَزْنٍ مَعْلُومٍ إِلَى أَجَلٍ مَعْلُومٍ

 

İbn Abbas (r.a.a) şöyle demiştir: Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Medine'ye geldiğinde Medineliler hurmada bir, iki ve üç seneliğine selem yapıyorlardı. Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hurmada selem yapan kişi; belli ölçüde belli ağırlıkta ve belli zaman'a kadar selem yapsın" buyurdu.

 

 

Diğer tahric: Buhari, selem; Müslim, müsâkât; Tirmizî, buyu'; Nesâî, buyu'; İbn Mâce, ticârât; Dârimî, buyu'; Ahmed b.Hanbel, I, 217, 222, 282.

 

AÇIKLAMA:

 

Buhari ve Müslim'in rivayetlerinde; "H/. Nebi (s.a.v.), Medine'ye geldiğinde onlar meyvede selem yapıyorlardı" denilmektedir. Yani hurma yerine meyve kelimesi kullanılmıştır. Yine Müslim'in bir rivayetinde, "belli bir zamana kadar" kısmı yer almamıştır. Buharî'nin bir rivayetinde ise, "Bir şeyde selem yapan..." şeklindedir.

 

"Selem", sözlükte; takdim ve teslim manasınadır.

 

"Selef "de; geçmiş zamanda gelip geçmek demektir.

 

Selem ve selef kelimelerinin ifade ettiği terim mana aynıdır. Yani ıstılah olarak bu iki kelime aynı manada kullanılır. Âlimlerimizin bu ıstılahı ifade­de kullandıkları tabirler farklıdır. Ama hepsi aynı manaya gelir.

 

Selem veya selef; alım satım akillerinden bir çeşittir. Macelle'nin 122. maddesinde: "Müecceli muaccele mukabil satmaktır, yani peşin para ile ve­resiye mal satmaktır" şeklinde tarif edilir.

 

Bu tarifi biraz açıklayalım:

 

Selem; parayı peşin verip malı daha sonra leslim almak üzere yapılan bir akiddir. Alıcı (müslim) satıcıya (müslemün ileyh) gider ve selem için ge­rekli olan şartlara rivayet ederek ondan mal satın alır ve parayı teslim eder. Satıcı (müslemün ileyh) de anlaştıkları vade dolunca taahhüd ettiği malı tes­lim eder. İşte bu muameleye selem denir. Yalnız şunu hatırlatalım ki; selem akdinde malın vadeli olması şartı Hanefîlerin görüşüdür. Şâfiîler, malın (müs­lemün fîh) peşin de olabileceği görüşündedirler.

 

Selem oldukça geniş bir konudur. Ulemanın selemle ilgili görüşleri ara­sında da oldukça ayrılıklar vardır. Bizim tüm görüşleri bütün ayrıntıları ile buraya aktarmamız mümkün değildir. Onun İçin Hanefî mezhebini esas alarak ana hatları ile bu akdi tanıtmaya çalışacağız. Çok önemli konularda Şâfiîleıin laikli görüşüne de temas edeceğiz.

 

 

SELEM AKDİNİN HÜKMÜ:

 

Selem akdinin-kıyasa göre caiz olmaması gerekir. Çünkü akid yapıldığı zaman mal (müslemün fih) elde m'evcut değildir. Olmayan bir şeyin satılma­sı ise caiz değildir. Ahmed b. Hanbel'in Müsned'indeki bir hadiste.Hz. Pey­gamber (s.a.v.): "Kişinin, sahip olmadığı kadını boşaması, malik olmadığı köleyi azad ermesi ve malik olmadığı malı satması caiz değildir." buyurmuştur. Bu esas Mecelle'de; "Ma'dıımüri (olmayan bir şeyin).bey'i (satışı) bâtıldır." şek­linde maddeleştirilmiştir. Ama selem, kıyasa aykırı olmasına rağmen kitap, sünnet ve icma ile caiz görülmüştür.

 

Bu akdin caiz oluşunun Kur'an'daki delili, müdâyene âyeti diye bilinen, Bakara sûresinin 282. âyetidir. Abdullah İbn Abbas (r.anhüma), bu âyetten muradın selem olduğunu söylemiştir.

 

Selemin caiz oluşunun sünnet delili, üzerinde durduğumuz hadis ve bu babda gelecek olan diğer hadislerdir. Bu hadiste belirtildiği üzere; Hz. Pey­gamber (s.a.v.)'in Medine'ye geldiği zaman onların selem muamelesi yaptıkla­rını gördüğü halde, onları bu muameleden menetmemesi, bu muamelenin caiz olduğunun delilidir.

 

Yukarıda işaret ettiğimiz gibi; selemin caiz oluşunda İslâm âlimleri gö­rüş birliğindedirler.

 

 

Selemin Sahih Olması İçin Gerekli Olan Şartlar:

 

1- Tüm akitlerde olduğu gibi bu akidde de akdi yapan taraflar akıllı, mümeyyiz ve hür olmalıdırlar.

 

Biraz önce işaret etmiştik; selem akdinde satıcı durumunda olan tarafa; "müslemün ileyh", alıcıya "müslim" veya "rabbü's-selem", akde konu olan mala "müslemün fîh", para alarak verilen bedele de "re'sül-mâl" denilir.

 

2- Akit yapılırken kullanılan tabirlerin (icab-kabul) geçmiş zaman siga-sı ile olmaları gerekir.

 

3- İcab ve kabul aynı mecliste.olmalıdır.

 

4- Akid kesin olmalıdır. Taraflardan birisi veya her ikisi için muhay­yerlik şartı koşulamaz. Mâlikîler, mutlak alım satım akdinde olduğu gibi se­lemde de üç güne kadar muhayyerlik, şartının koşulabileceğini söylerler.

 

5- Re'sül-mâ] (para olarak verilen bedel)'in cinsi, nevi ve" vasfının belli olması gerekir. Bu şart; birden fazla para biriminin revaçta bulunduğu yer­ler veya para yerine başka mallar verildiği hallerde söz konusudur.

 

6- Re'sül-mâlin mikdan belli edilmelidir. İmam Mâlik, Ahmed b. Hanbel, İmam Şafiî, Ebû Yusuf ve İmam Muhammed'c göre; rc'sül-mâl, işaret edilerek tayin edilmişse ayrıca miktarını belli etmek şart değildir.

 

7- Re'sül-mâlin akit meclisinde müslemün ileyhe teslim edilmesi gere­kir. Mâlİkîlere göre bu şart değildir.

 

8- Müslemün fîh (akde konu olan mal)'in; özellikleri tayin edilebilen ve mikdarının bilinmesi mümkün olan mallardan olması gerekir. Bu şart Ha-nefîlere aittir. Şarta göre; ölçekle ölçülen, tartı ile alınıp satılan, uzunluk öl­çüleri ile miktarı tayin edilen ve her bir tanesi birbirine çok yakın olan (adedi mütekarib) mallarda selem caizdir. Bu bütün mezheplerde aynıdır.

 

Taneleri birbirinden çok farklı olan (kavun, karpuz gibi) mallarda se­lem; Hanefîlere göre caiz değildir. Şâfiîlere göre; (tane ile değil) tartı ile caizdir.

 

Sayı itibariyle tayin edilebildiği halde, özellik yönünden tam olarak zap-tedilemiyen mallarda (hayvanda olduğu gibi) selem, Hanelilere göre caiz değil, Mâliki ve Şâfiîlere göre caizdir.

 

Ev, arsa, dükkan gibi borç olarak zimmete geçmeyen mallarda selem, ittifakla caiz değildir.

 

9- Müslemün fîhin; cinsi (buğday, arpa gibi), nevi (kıraç buğdayı, sulak buğdayı gibi), kalitesi ve miktarının akit esnasında belirtilmesi gerekir.

 

10- Müslemün fîhin cinsinin piyasada bulunmasrlâzımdir. Ancak ma­lın; akid yapıldığı zaman mı, mal teslim edileceği zaman mı, yoksa akit anında teslim zamanına kadarki müddetin tümünde mi şart olduğu mezhepler ara­sında ihtilaflıdır. Uzun süreceği için bu ihtilâfa girmek istemiyoruz.

 

11- Müslemün fîhin teslimi için bir vade şart koşulmah ve vadenin müd­deti belli edilmelidir. Buna göre; müslemün fih peşin olamaz.

 

İmam Şafiî'ye göre, selemde müslemün fîhin tesliminin vadeli olması şart değildir. Peşin de olabilir.

 

12- Müslemün fîh; taşınması külfet ve meşakkati gerektiren cinsten bir mal ise, malın teslim edileceği yer belirtilmelidir. Bu şart; İmam A'zam'a göredir. Ebû Yusuf ve Muhammed bu şartı koşmazlar.

 

13- Müslemün fîhin; (falan tarlanın buğdayı, şu elbise gibi) muayyen bir mal olmaması lâzımdır. Çünkü o muayyen malın telef olması ve müsle­mün ileyhin taahhüdünü yerine getirememesi muhtemeldir.

 

Selemin sıhhati için gerekli olan şartlar, ana hatları ile bunlardır. Bu kitap bir fıkıh kitabı olmadığı için, selemle ilgili tüm meseleleri ele alıp ince­lememiz mümkün değildir. Onun için; vadesi dolduğu halde, malın teslim edilememesi durumunda yapılabilecek işleme de tem-as edip konuyu kapat­mak istiyoruz:

 

Mal, normal olarak tayin edilen vadede piyasada bulunan cinsten oldu­ğu halde, herhangi bir sebepten dolayı vadesinde teslimi mümkün olmazsa;

 

a) Müslim (rabbü's-selem) akdi feshedip, verdiği parayı geri alabilir,

 

b) Vadeyi, malın piyasaya gelmesi muhtemel bir zamana kadar uzatabilir.

 

Müslemün fîhin başka bir malla değiştirilmesi caiz değildir. Meselâ, pi­rinç için selem yapılmışsa teslime kadir olunamadığı için yerine mercimek alınamaz.

 

Selem akdi; a) Müslemün fîhin teslimi, b) Müslemün ileyhin teslimden aciz duruma düşmesi, c) Hâkimin akdi feshetmesi, d) Müslemün ileyhin ölümü 'rabbü's-selem ölürse vârisleri onun yerine geçerek akdi devam ettirirler), e) İkâle (tarafların kendi rızaları ile-akde son vermeleri) yollarından biri ile so­na erer.