SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

BUYU’ ve İCARE BAHSİ

<< 3336 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا عُبَيْدُ اللَّهِ بْنُ مُعَاذٍ حَدَّثَنَا أَبِي حَدَّثَنَا سُفْيَانُ عَنْ سِمَاكِ بْنِ حَرْبٍ حَدَّثَنِي سُوَيْدُ بْنُ قَيْسٍ قَالَ جَلَبْتُ أَنَا وَمَخْرَفَةُ الْعَبْدِيُّ بَزًّا مِنْ هَجَرَ فَأَتَيْنَا بِهِ مَكَّةَ فَجَاءَنَا رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَمْشِي فَسَاوَمَنَا بِسَرَاوِيلَ فَبِعْنَاهُ وَثَمَّ رَجُلٌ يَزِنُ بِالْأَجْرِ فَقَالَ لَهُ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ زِنْ وَأَرْجِحْ

 

Süveyd b. Kays (r.a)'in şöyle dediği rivayet edilir:

 

Mahrafe el-Abdî ile birlikte Hecer'den bez alıp, Mekke'ye getirdik. Rasûlullah (s.a.v.), yürüyerek yanımıza geldi ve bizimle bir iç don pazarlığı yaptı. Orada ücretle tartan bir adam vardı. Rasûlullah (s.a.v.) bu adama:

 

"Tart ve (biraz) ağır tut" buyurdu.

 

 

İzah:

Tirmizî, buyu'; İbn Mâce, ticârât; Nesâî, buyu'; Dârimî, buyu'; Ahmed b. Hanbel, IV, 352.

 

Tirmizî hadis için "Hasen-sahih" demiştir.

 

Hadisin izahına girişmeden önce, metindeki birkaç kelime üze­rinde durmak istiyoruz:

 

Bez: Âsim Efendim'nin Kamus tercemesinde bildirdiğine göre, mutlak olarak "elbise" manasına gelir. Yani insanın üzerine giydiği tüm giysiler ge­nelde "bez" kelimesinin şumülü içindedir. Ayrıca kumaştan olan ev eşyası­na da bez denilir. Bu kelime dilimize de geçmiştir. Fakat bizde daha çok, dikilmemiş, kaput, humayın gibi düz kumaşlara denilmektedir.

 

Hadiste, Hz. Nebi'in satın aldığı iç donunun, getirilen bezlerin arasında sayılması, bez tabirinin dikili giysiler için de kullanıldığını gösterir.

 

Serâvîl: Farsçadan Arapçaya geçmiş bir kelimedir. Farsça aslı "şalvar'-'dır. İç donu manasına gelir. Türkçemize ise, geniş pantolon karşılığı olarak geçmiştir.

 

Hecer: Bahreyn'deki bir şehrin adıdır. Medine'nin köyleri arasında da Hecer adında bir köy vardı.

 

Bu hadiste, iki sahâbînin Hz. Nebi (s.a.v.)'e bir iç donu sattıkları ve pazarlığın sonunda alacakları bedelin ücretle tartildiğı ve Hz. Peygam­ber'in satıcıya, kendi vereceğini biraz ağır tartmasını emrettiği belirtilmek­tedir. Hadisin Nesâî'deki rivayetinde bu alım satımın Mina'da gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Buna göre, hâdisenin hicretten evvel vuku bulmuş olması gerekir.

 

Bundan sonra gelecek olan rivayette, Ebû Safvân b. Umeyra, Hz. Nebi'e hicretten önce Mekke'de bir iç don sattığını söylemektedir. Avnu'l-Ma'bûd sahibinin nakline göre, Hakim, Ebü Safvân ile önceki rivayetin ra-visi Süveyd b. Kays'ın aynı şahıs olduklarını, isimlerinden birinin adı diğeri­nin de künyesi olduğunu söyler. Buna göre Hz. Pcygamber'in iç don alması hâdisesinin hicretten önce olduğu muhakkaktır.

 

Rivayetlerde, Hz. Nebi'in satın aldığı iç dona mukabil verdiği şe­ye dair bir kayıt mevcut değildir. Ancak bunun, tartılır cinsten bir şey oldu­ğu anlaşılmaktadır. O zaman, kullanılan paralar altın, ve gümüş olduğu ve bunların tartı ile el değiştirdiği gözününe alınırsa, Hz. Nebi'in dona bedel verdiği şeyin gümüş para ya da başka bir mal olmasının mümkün ol­duğu söylenebilir.

 

Hattâbî, hadisin bazı şeylerin caiz olduğuna delil teşkil ettiğini söyler:

 

a) Bölüşülmemiş ortak maldaki hissenin hibe edilmesi caizdir. Çünkü, Hz. Nebi'in kendi malından fazla olarak tartılmasını istediği bölüm, satıcıya hibedir ve verilen paradan ayrılmış değildir.

 

b) Ölçme ve tartma mukabilinde ücret almak caizdir. Mal taksim edici ve hesap yapıcı için de hüküm aynıdır.

 

Saîd b. Müseyyeb, mal taksimi mukabilinde ücret almayı men eder, Ahmed b. Hanbel de bunu mekruh sayardı.

 

Hattâbî daha sonra şöyle der:

 

"Hz. Nebi'in, tartıcı ile konuşması ve ona semeni tartmasını [Satın alman mala mukabil olarak verilen bedele "semen", satılan mala da "müsmen" veya "mebî" denir.] emretmesi, semen tartıcısının ücretinin alıcıya ait olduğuna delil gibidir. Se­meni ödemek onun vazifesi olduğu için, tartmak müşteriye ait olunca, tart­ma ücretinin de kendisine ait olması gerekir. Buna kıyasla satılan mal (mcbî) in tartılma ücreti de satıcıya ait olur."

 

Hanefî fıkıh kitaplarında da, semen tartıcısının ücretinin müşteriye; mebîi tartan, ölçen veya sayanın ücretinin ise satıcıya ait olduğu belirtilmektedir.

 

Sarihler, Hz. Nebi'in iç don satın aldığının kesin olmakla birlik­te, giyip giymediğinde ihtilâf olduğunu söylerler.

 

Aliyyü'1-Kârî, Şemail Şerhi'nde bu ihtilâfları zikreder. Bezlü'l-Mechûd'un ta'likında, Beycûrî'nin Hz. Nebi'in iç don giymediği görüşünü tercih ettiğini, Cem'ul-Fevâid'de ise giydiği açıkça belli imiş gibi takdim edildiği söylenir. Cevâhiru'l-Muzıyye'de de, Ebû Hanîfe'-den; "Bence Hz. Nebi'in iç don giydiği sahih değildir." dediği nakle­dilmiştir.

 

Konu ile ilgili olarak, Avnu'l-Ma'bûd'da da şu malumata rastlan­maktadır:

 

Süyutî; bazılarının Hz. Nebi'in iç don aldığını belirttiklerini fa­kat giymediğini, söylemektedir.

 

İbnü'l-Kayyim el-Cevziye ise, Zadii'l-Meâd fi Hedyi Hayri'l-İbâd'da;

 

"giymiştir" der. Zâdü'I-Meâd'daki bu ifadenin bir kalem hatası olduğu söy­lenir. Ancak, Ebû Ya'lâ'nın Müsned'inde ve Taberânî'nin Mu'cemu'l-Vasît'inde Ebû Hureyre'den, zayıf bir isnadla şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Bir gün Hz. Nebi'le birlikte çarşıya girdik, manifaturacıların ya­nına otundu ve dört dirheme bir (şalvar) iç don satın aldı.

 

Ya Rasûlallah, sen iç don giyiyor musun? dedim.

 

Evet, seferde de, hazarda da, gece de gündüz de giyiyorum. Şüphesiz ben örtünme ile emrolundum ve bundan daha iyi örten bir şey de bulama­dım, buyurdu."[Mecmau'z-Zevâid, V, 122.]

 

Günümüzün insanı belki bu münakaşayı yadırgar. Çünkü bugün her­kes iç don giymekte ve bu bir mesele olmamaktadır, Fakat Hz. Nebi zamanında erkeklerden kimi bir entari, kimi bir cübbe giyebiliyor, kimi de sadece bir peştemal sarabiliyordu. Belli ki iç don giyme âdeti pek yoktu. Ebû Hureyre'nin sorusu da bunu göstermektedir. İşte âlimler bunun için Hz. Pey­gamber'in iç don giyip giymediğini tam olarak tesbit edememişlerdir.