NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ يُونُسَ
حَدَّثَنَا
ابْنُ أَبِي
ذِئْبٍ عَنْ
الْحَارِثِ بْنِ
عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
عَنْ أَبِي
سَلَمَةَ
عَنْ عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ
عَمْرٍو
قَالَ لَعَنَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
الرَّاشِي
وَالْمُرْتَشِي
Abdullah b. Amr'dan, demiştir
ki:
Rasûlullah (s.a.v.),
rüşvet verene de alana da lanet etti.
İzah:
Tirmizî, ahkâm; İbn
Mâce, ahkâm; Ahmed b. Hanbel, II, 164, 190, 194, 212, 387, 388, V, 279.
Arapçada rüşvet verene
"râşi" alana "mürteşi" ve rüşveti verenle alan arasında aracılık yapana da
"râiş" denir.
İbn Esîr'in en-Nihâye
isimli eserinde; bir kimsenin hakkını elde etmek veya bir haksızlığı önlemek
için verdiği paranın rüşvet olmadığı ifade edilmektedir. Nitekim Habeşistan'da
bir zorlukla karşılaşan İbn Mes'ud'un, iki dinar vererek kendini kurtardığı
ifade edilmektedir.
Aliyy'ül-Kârî'nin,
Mirkat şerhinde; rüşvetin hakkı iptal, bâtılı ikâme etmek için verilen menfaat
olduğu ifade edilmekte; hakka erişmek, zulmü önlemek için bir menfaat vermekte sakınca
olmadığı belirtilmektedir. Yine aynı eserde, bir kimsenin bir hakkı sahibine
vermek uğrunda sarfetmek üzere rüşvet alınmasında bir sakınca olmadığı
kaydediliyor. Fakat bu meselede rüşveti alan kimsenin bu davayı halletmek üzere
görevlendirilmiş bir hâkim veya bir yetkili olmaması gerekir. Çünkü bu davayı
adaletli bir şekilde neticelendirmek onların aslî görevi olduğundan bu iş için
rüşvet almaları caiz olmaz. Nitekim Hanefî ulemasından İbn Melek de bu
görüştedir.[Mübârekfurî, Tuhfetul-Ahvezî, IV, 565-566; Aliyyü'1-Kârî,
Mirkâtü'l-Mefâtih, IV, 153.]
Aliyyül-Kârî bu görüşü
ifade ettikten sonra, bütün bu görüşleri aslında Hattâbî'den naklettiğini
belirterek şöyle diyor: "Hattâbî'nin; bir kimsenin bir hakkı sahibine
vermek uğrunda harcamak üzere rüşvet almasında bir sakınca olmadığını
söylemesi aslında; "Mü'min kardeşinin işinin görülmesi için aracı olan
kimse bu yardımından dolayı kendisine gönderilmiş olan hediyeyi kabul ederse
faiz kapılarından büyük bir kapıya gelmiş olur" mealindeki 3541 numaralı
hadisin zahirine aykırıdır."
Mecmau'l-Bihâr isimli
eserde de; bir kimsenin kendi hakkını elde etmesi ya da bir haksızlığı
önlemesi için verdiği malın rüşvet olmadığı ifade edilmektedir.
Ancak Şevkânî;
Mecmau'l-Bihâr'da zikredilen bu görüşün bir delile dayanmadığını
söylemektedir.[Neylül-Evtâr, VIII, 302.]
Bu mevzuya Hanefî
ulemasından Bedreddin Aynî'nin şu sözleriyle son veriyoruz:
"Rüşvet dört
kısımdır:
1- Alınması da
verilmesi de haram olan rüşvet. Hâkimlik görevini elde edebilmek için verilen
rüşvet gibi.
2- Hâkimin görevi
başında vereceği bir hüküm için aldığı rüşvet. Bu rüşvetin hem alınması, hem
verilmesi haramdır.
3- Bir kişinin malını
veya canını kurtarmak için verdiği rüşvet. Bu sınıfa giren rüşveti almak
haramsa da vermek haram değildir.
4- Sultan katında
halledilmesi gereken fakat çıkmaza giren bir işin halledilmesi için verilen
rüşvet. Bu sınıfa giren rüşvetin de alınması haram, verilmesi
helâldir.[el-Binâye fi Şerhi'l-Hidâye, VII, 7.]