NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ دَاوُدَ
حَدَّثَنَا
شَرِيكٌ ح و
حَدَّثَنَا
الْعَبَّاسُ
الْعَنْبَرِيُّ
حَدَّثَنَا
يَزِيدُ بْنُ
هَارُونَ
أَخْبَرَنَا
شَرِيكٌ عَنْ
الْعَبَّاسِ
بْنِ ذَرِيحٍ
عَنْ
الشَّعْبِيِّ
قَالَ
الْعَبَّاسُ
عَنْ أَنَسٍ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَا رُقْيَةَ
إِلَّا مِنْ
عَيْنٍ أَوْ
حُمَةٍ أَوْ دَمٍ
يَرْقَأُ
لَمْ
يَذْكُرْ
الْعَبَّاسُ الْعَيْنَ
وَهَذَا
لَفْظُ
سُلَيْمَانَ
بْنِ دَاوُدَ
Enes (r.a)'den rivayet olunduğuna
göre; Rasûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
"Okuyup üflemekle
tedavi etme (nin), göz değmesinin, (zehirli böceklerin sokmasıyla meydana
gelen) zehirlenmenin ve kanamanın dışında (bu hastalıklardaki kadar tesiri)
yoktur. (Okuyup üfleme kanamayı) keser."
(Ebû Dâvûd dedi ki: Bu
hadisi bana rivayet eden iki raviden biri olan) el-Abbas, (metinde geçen) göz
değmesini rivayet etmedi. (Benim naklettiğim) bu (hadisteki sözler) Süleyman b.
Davud'un (bana rivayet ettiği hadisin sözleridir.
İzah:
Buharî, tıb; Müslim,
iman, selâm; Tirmizî, tıb; İbn Mâce, tıb; Ahmed b. Hanbel, I, 271, III, 118,
119, 127, 486, IV, 436, 438, 446.
3885 numaralı hadis-i
şerifin şerhinde açıkladığımız gibi, bu hadisler Hz. Nebi'in okuyup liflemek
suretiyle hastaları tedavi etmenin caizliğine delâlet etmektedir. Ancak bu
cevaz; okunacak duaların içerisinde manası anlaşılmayan veya söyleyeni şirke
düşüren ve dinî esaslara aykırı olan sözlerin bulunmamasına bağlıdır.
Kurtubî'nin
açıklamasına göre; okunup üflemekle yapılan tedavi üç çeşittir:
1- Allah'ın kelâmını ve
isimlerini okumak suretiyle yapılan tedaviler. Bunlar meşrudur.
2- Hz. Nebi tarafından
şifa niyetiyle okunan âyet ve dualarla yapılan tedaviler.Bunları yapmak
müstehaptır.
3- Anlamı bilinmeyen,
küfür ve şirk ifade etmeleri ihtimali bulunan sözleri okuyup üflemek suretiyle
yapılan tedaviler. Bunlardan kaçınmak farzdır.
Kendilerine saygı
duyulan melek, arş, kurs? gibi mukaddes varlıkların isimlerini okuyarak tedavi
yapmakta bir sakınca bulunmamakla beraber, içinde Allah'a sığınmak ve iltica
etmek bulunmadığı için yapılmaması daha iyidir.[Mevâhib-i Ledünniye Tercümesi,
II, 288.]
3887 numaralı hadis-i
şerifte geçen "nemle" sözlükte karınca manasına gelir. Ancak burada
insanın özellikle yan taraflarında çıkan çıbanlar anlamında kullanılmıştır. Bu
çıbanlar okunup üflenince Allah'ın izni ile kaybolurlar.
Bu dua cahiliye
döneminde arap kadınları tarafından bilinen ve hastalıklarında tedavisi için
okunan bir takım sözlerden ibaretmiş. Aslında bir geline hitaben söylenmiş bu
sözler, "Sen düğüne derneğe gidebilirsin, kına yakınabilirsin. Ama kocana
karşı gelemezsin" anlamına gelen sözlerden oluşmaktadır.
Rasûl-i Zîşan Efendimiz
Şifâ (r.anha)'ya, "Sen bu sözleri Hafsa'ya öğret" demekle bu sözlerin
fevkalâde faydalı ve makbul sözler olduğunu söylemek istemiş değildir. Hz.
Nebi'in maksadı, bu sözlerin içinde geçen "kocana karşı gelemezsin"
anlamındaki sözcüklerin Hz. Hafsa'ya hatırlatılması idi. Çünkü, "Nebi
eşlerinden birine gizli bir söz söylemişti, fakat eşi o sözü (saklamayıp
başkasına) haber verdi"[Tahrim 3] âyet-i kerimesinde açıklandığı üzere
Hafsa, Hz. Nebi'in kendisine verdiği bir sırrı ifşa etmişti. Hz. Nebi karınca
duasındaki çok meşhur olan bu sözü Hz. Hafsa'ya hatırlatarak ona tarizde
bulunmak istemişti.
Hadis sarihlerinin
dediği gibi, hadis-i şerifte geçen "yazı yazmayı öğrettiğin gibi"
anlamındaki sözler, kadınlara okuma yazma öğretmenin caiz olduğuna delâlet
etmektedir.
Nitekim şu hadis-i
şerif de buna delâlet ediyor:
"Ben Hz. Âişe
(r.anha)'nın himayesinde idim. Ona her şehirden insanlar gelirdi. Onun yanında
benim mevkiim bulunduğundan yaşlılar da sıra ile bana gelirlerdi. Gençler de
beni kardeş edinirlerdi ve bana hediye verirlerdi. Şehirlerden bana mektup
yazarlardı. Hz. Âişe'ye derdim ki:
Teyzeciğim, bu falanın
mektubu ve hediyesidir. Hz. Âişe de bana şöyle derdi:
Kızcağızım, ona cevap
ver ve ona mukabelede bulun. Eğer sende verecek mükâfat (hediye) yoksa ben
sana veririm.
Talha kızı demiştir ki:
Hz. Âişe bana (hediyelik) verirdi."[Ahlâk Hadisleri, II, 482-483.]
Her ne kadar bazıları
"onlara yazı öğretmeyiniz"[Râmuzu'l-I hadis, III, 480.] mealinde bir
mevkuf hadis rivayet etmişlerse de, bu hadisin senedinde hadis uydurmada meşhur
Muhammed b. İbrahim eş-Şâmî isimli bir ravi bulunduğundan muhakkik âlimler bu
hadisin aslı olmadığını söylemişlerdir. Özellikle Ebu't-Tayyib Şemsü'1-Hak
el-Azîmâbâdî, Avnü'l-Ma'bûd isimli eserinde sözü geçen hadisin asılsızlığını
isbat etmiş ve kadınlara yazı öğretmenin cevazını ve lüzumunu ispatlayan özel
bir risale de hazırladığını ifade etmiştir.
3888 numaralı hadis-i
şerifte anlatılan hâdise ise daha önce 3880 numaralı hadis-i şerifte anlatılan
göz değmesi ile ilgili hadisedir.
Bu hâdise İmam Mâlik'in
bir rivayetinde şöyle anlatılıyor:
"Babam Sehl b.
Huneyf, Harrâr'da gusl yaptı. Üzerindeki cübbeİerini çıkarmıştı. Âmir b. Rabîa
da bakıyordu. Sehl cildi güzel, beyaz bir adamdı.
Âmir b. Rabîa ona;
"Bakirelerin cildi bile bugünkü gördüğüm gibi değildi" deyince sehl
olduğu yere yıkıldı, elem ve acılan şiddetlendi. Rasû-lullah (s.a.v.)'a:
"Sehl rahatsızlandı, seninle gidemeyecek" dediler. Bunun üzerine
Rasûluilah (s.a.v.) Sehl'in yanına gelince, Sehl ona Âmir'in kendisine bakışım
ve dediklerini anlattı. Rasûluilah (s.a.v.) da (Âmir'e hitaben):
"Sizden biri
kardeşini neden öldürüyor? Allah mübarek kılsın, demeliydin. Göz değmesi
vakidir. Onun için (yani Sehl için) abdest al" dedi. Âmir de onun
(iyileşmesi) için abdest alınca Sehl Rasûluilah (s.a.v.) ile beraber gitti.
Hiçbir şikâyeti kalmadı ve rahatladı."[Buharî, tıb; Muvalta, ayn; İbn
Mâce, tıb]
Bütün bunlar gösteriyor
ki, göz değmesi olayı gerçekten vardır. Göz değmesi, zehirli böcek sokması,
kanama gibi rahatsızlıklarda duanın tedavi edici tesiri diğer hastalıklardaki
tesirinden daha çok ve çabuktur. 3888 ve 3889 numaralı hadis-i şeriflerden
anlaşılan budur.
Gözdeki bu tesiri
yaratan Allah olduğuna göre, O'nun ve Rasûlü'nün öğrettiği dualarla bu
hastalığı tedavi etmenin mümkün olacağını kabul etmek son derece makuldür. Bunu
akıl sahibi her insanın kabul etmesi gerekir.