NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
قَالَ
أَبُو دَاوُد
وَجَدْتُ فِي
كِتَابِي عَنْ
شَيْبَانَ
وَلَمْ
أَسْمَعْهُ
مِنْهُ
فَحَدَّثَنَاهُ
أَبُو بَكْرٍ
صَاحِبٌ
لَنَا ثِقَةٌ
قَالَ حَدَّثَنَا
شَيْبَانُ
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدٌ
يَعْنِي
ابْنَ
رَاشِدٍ عَنْ
سُلَيْمَانَ
يَعْنِي
ابْنَ مُوسَى
عَنْ عَمْرِو
بْنِ شُعَيْبٍ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ جَدِّهِ
قَالَ كَانَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يُقَوِّمُ
دِيَةَ
الْخَطَإِ
عَلَى أَهْلِ
الْقُرَى
أَرْبَعَ
مِائَةِ
دِينَارٍ أَوْ
عَدْلَهَا
مِنْ
الْوَرِقِ
وَيُقَوِّمُهَا
عَلَى
أَثْمَانِ
الْإِبِلِ
فَإِذَا غَلَتْ
رَفَعَ فِي
قِيمَتِهَا
وَإِذَا
هَاجَتْ
رُخْصًا
نَقَصَ مِنْ
قِيمَتِهَا
وَبَلَغَتْ
عَلَى عَهْدِ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
مَا بَيْنَ
أَرْبَعِ
مِائَةِ دِينَارٍ
إِلَى
ثَمَانِ
مِائَةِ
دِينَارٍ وَعَدْلُهَا
مِنْ
الْوَرِقِ
ثَمَانِيَةُ
آلَافِ
دِرْهَمٍ
وَقَضَى
رَسُولُ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
عَلَى أَهْلِ
الْبَقَرِ مِائَتَيْ
بَقَرَةٍ
وَمَنْ كَانَ
دِيَةُ عَقْلِهِ
فِي الشَّاءِ
فَأَلْفَيْ
شَاةٍ قَالَ
وَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
إِنَّ
الْعَقْلَ
مِيرَاثٌ
بَيْنَ
وَرَثَةِ
الْقَتِيلِ
عَلَى قَرَابَتِهِمْ
فَمَا فَضَلَ
فَلِلْعَصَبَةِ
قَالَ
وَقَضَى رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
فِي
الْأَنْفِ
إِذَا جُدِعَ
الدِّيَةَ
كَامِلَةً
وَإِذَا
جُدِعَتْ
ثَنْدُوَتُهُ
فَنِصْفُ
الْعَقْلِ
خَمْسُونَ
مِنْ الْإِبِلِ
أَوْ
عَدْلُهَا
مِنْ
الذَّهَبِ أَوْ
الْوَرِقِ أَوْ
مِائَةُ
بَقَرَةٍ
أَوْ أَلْفُ
شَاةٍ وَفِي
الْيَدِ
إِذَا
قُطِعَتْ
نِصْفُ
الْعَقْلِ
وَفِي
الرِّجْلِ
نِصْفُ
الْعَقْلِ
وَفِي
الْمَأْمُومَةِ
ثُلُثُ
الْعَقْلِ
ثَلَاثٌ
وَثَلَاثُونَ
مِنْ
الْإِبِلِ
وَثُلُثٌ أَوْ
قِيمَتُهَا
مِنْ
الذَّهَبِ
أَوْ الْوَرِقِ
أَوْ الْبَقَرِ
أَوْ
الشَّاءِ
وَالْجَائِفَةُ
مِثْلُ
ذَلِكَ وَفِي
الْأَصَابِعِ
فِي كُلِّ أُصْبُعٍ
عَشْرٌ مِنْ
الْإِبِلِ
وَفِي الْأَسْنَانِ
فِي كُلِّ
سِنٍّ خَمْسٌ
مِنْ الْإِبِلِ
وَقَضَى
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
أَنَّ عَقْلَ
الْمَرْأَةِ
بَيْنَ عَصَبَتِهَا
مَنْ كَانُوا
لَا
يَرِثُونَ مِنْهَا
شَيْئًا
إِلَّا مَا
فَضَلَ عَنْ
وَرَثَتِهَا
وَإِنْ
قُتِلَتْ
فَعَقْلُهَا
بَيْنَ
وَرَثَتِهَا
وَهُمْ
يَقْتُلُونَ
قَاتِلَهُمْ
وَقَالَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
لَيْسَ
لِلْقَاتِلِ
شَيْءٌ وَإِنْ
لَمْ يَكُنْ
لَهُ وَارِثٌ
فَوَارِثُهُ
أَقْرَبُ
النَّاسِ
إِلَيْهِ
وَلَا يَرِثُ
الْقَاتِلُ
شَيْئًا
قَالَ
مُحَمَّدٌ
هَذَا
كُلُّهُ
حَدَّثَنِي
بِهِ
سُلَيْمَانُ
بْنُ مُوسَى
عَنْ عَمْرِو
بْنِ
شُعَيْبٍ
عَنْ أَبِيهِ
عَنْ جَدِّهِ
عَنْ
النَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ
أَبُو دَاوُد
مُحَمَّدُ
بْنُ رَاشِدٍ
مِنْ أَهْلِ
دِمَشْقَ
هَرَبَ إِلَى
الْبَصْرَةِ
مِنْ
الْقَتْلِ
Ebü Davud şöyle der:
(Şu rivayeti) Şeyban'dan
yazdığım kitabımda bulduğum halde kendisinden işitmedim. Onu bize güvenilir bir
dostumuz olan Ebû Bekir haber verdi. O şöyle dedi: Bize Şeyban haber verdi,
bize Muhammed -yani îbn Raşid- Süleyman'dan- yani İbn Musa'dan- haber verdi. O,
Amr b. Şuayb'dan, Amr de babası vasıtasıyla dedesinden şöyle rivayet etti:
"Rasûlullah (s.â.v)
hatâen öldürmenin diyetini köylülere dört yüz dinar altın veya ona mukabil
gümüş olarak takdir ederdi. Onu takdir ederken deve fiyatlarını esas alırdı.
Deve pahalanınca diyeti (altın ve gümüş olarak) artırır, ucuzladığında da
azaltırdı. Rasûlullah zamanında (deve fiyatları) dört yüz dinarla sekizyüz
dinar arasında oynuyordu. Onun gümüşten karşılığı da sekizbin dirhemdi.
Rasûlullah (s.a.v) sığır
sahiplerine (tam diyeti) ikiyüz sığır olarak takdir etti. Diyeti koyundan
ödeyenler de iki bin koyun verirler.
Rasûlullah (s.a.v.)
"Diyet, maktulün varisleri arasında, yakınlık derecesine göre mirastır.
Artan olursa (farz sahiplerinden artarsa) o asabeye aittir." buyurdu.
Rasûlullah (s.a.v)
burunda; tamamı kesildiği zaman tam diyet, ucu veya bir tarafı kesildiğinde
yarım diyet'e hükmetti ki o da; elli deve veya onun mukabili altın yahut gümüş
yada yüz sığır veya bin koyundur. El kesildiğinde yarım diyete, ayak
kesildiğinde yarım diyete me'mûme (et kesilip beyin ile kemik arasındaki zarı
meydana çıkaran yaralama, buna âmme de denilir) de otuz üç tam ve üçte bir deve
veya onun kıymetinde altın, gümüş, sığır yada koyuna, câife (karın boşluğuna
kadar ulaşan yara) de de aynısına hükmetti. Parmaklarda herbir parmak için on
deve, dişlerde de herbir diş için beş deve diyet vardır.
Rasûlullah (s.a.v)
kadın'ın diyetinin, (farz sahipleri olan) varislerinden artandan başka miras
alamayan asabesi ayasında ortak olduğuna hükmetti. (Bir kadın bir cinayet
işlerse, cinayet'in diyetini asabesi öder.) Eğer bir kadın öldürülürse onun
diyeti varisleri arasında taksim edilir. Onlar, katillerini (kısas olarak)
öldürür (Ölümünü isleyebilirler.
Rasûlullah (s.a.v):
"Maktulün vârisi yoksa bile katil on (un mirasından veya diyetin) den
birşey alamaz. Onun varisi, insanların kendisine en yakın olanıdır. Katil,
(öldürdüğü kişiden) hiçbir şeye varis olamaz" buyurdu.
Muhammed (b. Raşid) şöyle
dedi: Bunun tamamını bana Süleyman b. Musa Amr b. Şuayb'tan, o babasından o da
kendi babası vasıtasıyla Rasûlullah'tan haber verdi.
Ebû Davud der ki:
Muhammed b. Raşid Dimeşk (Şam) lıdır. Katilden, Basraya kaçmıştır.
İzah:
[İbn Mace. diyet]
Bu haber hayli uzun
olduğu ve değişik hükümleri ihtiva ettiği için, diğerlerinden ayırarak
müstakü-len ele almayı uygun bulduk.
Ebû Davud bu hadisi
bizzat râvinin ağzından duymadığını, ondan elde ettiği kitabında yazılı olarak
bulduğunu bununla birlikte onu güvenilir bir dostun yine Seyhan'dan yaptığı
rivayet ile elindeki yazılı nüshanın rivayetini böylelikle yeni bir semâ1
(dinlemek) ile pekiştirdiğini belirterek, bu rivayetinin güvenilirliğini ifâde
eden beyanlarda da bulunmuştur. Ebû Davud'un bu tutumu hem kendisinin, hem
sair muhaddis-lerin rivayetteki titizlikleri hakkında açık bir fikir
vermektedir.
Hadis Önce, bir cana
kıymanın bedeli olan tam diyetin miktarı ile ilgili bazı gelişmeleri ele
almıştır. Bu konu daha önce işlendiği için biz burada o mes'ele üzerinde durmayacağız.
Hadisin temas ettiği diğer bir konu parmaklar ve dişlerin diyetidir. Biz bunun
üzerinde de durmayacağız. Çünkü bundan Önceki hadiste o mes'elenin de izahı
yapılmıştı. Burada söz konusu edip. izaha çalışacağımız noktaları maddeler
halinde takdim etmeyi düşünüyoruz:
1- Bir kimse
Öldürüldüğünde, ona mukabil alınacak diyet maktulün varisleri arasında,
mirastan alacakları hisseye göre taksim edilir. Artanı da asabe alır.
Ölen birisinin
akrabalık sebebiyle kendisine varis olan kişiler üç gurupta mütalaa edilir.
Bunlar: Ashab-ı ferâiz, asabe ve zevi't- erhamdir.
Ashab-i feraiz (farz
sahipleri); mirastan alacakları pay Kur'an-ı Ke-rim'de tesbit edilen
akrabalardır. Kari-koca, baba-anne, nine, kızkardeş v.s.
Asabe: Mirastan
alacakları pay belli olmayan farz sahiplerinin hissesinden artanı alan kardeş
v.s.
Zevi'l-Erham: Teyze,
hala, dayı, gibi ikinci derecede mirasçı olan akrabalar. Bunlar, ancak
yukarıdaki iki guruptan mirasçının bulunmaması halinde varis olabilirler, aksi
halde alamazlar.
Hadis-i Şerifte
efendimiz, maktulün diyetinin önce farz sahiplerine hisseleri nisbetinde
verilip, artan olursa asabeye intikal edeceğini bildirmektedir. Bu, normal
miras taksiminde uygulanan usûlün aynıdır.
2- Burunun diyeti, tam
diyettir. Yani bir kimsenin burnunu kökten kesen kişi, kısas mümkün olmaz veya
cinayete uğrayan kişi kısas istemezse, sanki onu öldürmüş gibi tam diyet
ödemek zorundadır. Bu hüküm, bundan önceki hadisi izah ederken işaret ettiğimiz
genel prensibe uygundur. Çünkü burun vücutta tek organdır, cinayeti-den dolayı
tam diyet gerekir. Nitekim hadisin devamında bir eli kesmenin diyetinin de
yarım diyet olduğu beyân edilmektedir.
Burunun tamamının
kesilmesi durumunda tam diyetin gereği konusunda ulemâ arasında ihtilâf yoktur.
Burun direğinin kesilmesi halinde, ulemânın çoğuna göre üçte bir diyet
gerekir. Bu görüş Zeyd b. Sabit, Mücahid Mekhûlden rivayet edilmiştir. Ahmed b.
Hanbel de aynı görüştedir.
3- İki elden her
birinin diyeti, tam diyetin yansıdır. İkisinin diyeti tamdır. Bu konuda da
ihtilâf yoktur. Ancak elin çolak olması halinde diyetinin ne olacağı konusu
âlimler arasında ihtilaflıdır.
Hz. Ömer (r.a) den,
çolak elin diyetinin, tam diyetin üçte biri olduğu rivayet edilmiştir. Bu görüş
aynı zamanda Mücâhid, Ahmet b. Hanbel ve İshak b. Râhûye'ye de aittir.
Hanefi imamları ile
İmâm Şafiî'ye göre ise çolak el için hükümet-i adi (ehli vukuf tarafından
belirlenecek bir miktar) gerekir.
Sağlam ele vurulup da
çolak edilmesi durumunda ise tam bir el diyeti gerekir.
4- Başta bulunup da,
kafa kemiği ile beyin arasındaki zara kadar ulaşan yaranın diyeti tam diyetin
üçte biridir. Bu yaraya, memûme veya âmme denilir. Câife denilen ve karına
ulaşan yaranın diyeti aynıdır. Bu yaraya sebep olan silah vücudun bir yerinden
girip öbür tarafından çıkarsa üçte iki diyet gerekir.
5- Bir kadın cinayet
işlerse, diyeti âkılesi tarafından Ödenir. Âkılesi de, asabe denilen
akrabasıdır. Asabe'nin ne demek olduğu birinci maddede açıklandı.
Bu cümle, babanın ve
dedenin âkıleye dahil olmadığına delil kabul edilmiştir. Çünkü onlar bazan
altında bir hisse alırlar.
6- Bir kimse,
kendisinin vârisi olduğu bir yakınını öldürürse onun mirasından mahrum olur.
Katle iştirak etmeyen diğer uzak akrabaları mirası alırlar.
7- Diyet aynen miras
gibidir. Diğer miras nasıl taksim edilirse, diyet de aynı şekilde taksim
edilir.
Bu hadiste iki tür
yaralama (me'mûme ve câife) söz konusu edilmiş diğer yaralara temas
edilmemiştir. Bunların dışındaki bazı yaralar için, Hanefî" mezhebine göre
verilmesi gereken diyet şöyledir:
Deri kesilip kemik
görünürse bu yaralamanın diyeti tam diyetin yirmide biri, kemik kırılır
yerinden oynarsa diyetin onda biri verilir. Kemiğe kadar ulaşmayan
yaralamalarda hükümet-i adi gerekir. Uzmanlar ne gibi bir ceza takdir ederlerse
o uygulanır. Çünkü bunlar için takdir edilmiş bir diyet yoktur.