NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُوسَى بْنُ
إِسْمَعِيلَ
حَدَّثَنَا
حَمَّادٌ
أَخْبَرَنَا
سُهَيْلُ بْنُ
أَبِي
صَالِحٍ عَنْ
عَبْدِ
اللَّهِ بْنِ دِينَارٍ
عَنْ أَبِي
صَالِحٍ عَنْ
أَبِي هُرَيْرَةَ
أَنَّ
رَسُولَ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ
الْإِيمَانُ
بِضْعٌ
وَسَبْعُونَ
أَفْضَلُهَا
قَوْلُ لَا
إِلَهَ
إِلَّا
اللَّهُ
وَأَدْنَاهَا
إِمَاطَةُ
الْعَظْمِ
عَنْ
الطَّرِيقِ
وَالْحَيَاءُ
شُعْبَةٌ
مِنْ
الْإِيمَانِ
Ebu Hureyre'den (rivayet
edildiğine göre) Rasulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) (şöyle) buyurmuştur:
"İman yetmiş küsur şu'bedir. Bunların en faziletlisi Allah'dan başka ilah
yoktur, demektir. En aşağısı da (atılmış bir) kemiği (yada bir engeli) yoldan
kaldırmaktır. Haya da imanın bir şu'besidir,"
İzah:
Buhari iman; Müslim,
iman: Tirmizi, iman; Nesai, iman: İtin Mace, mukaddime; Ahmed b. Hanbel, II,
379, 414, 455.
İrca, lugatta te'hir
etmek anlamına gelir. Tevhid ilminde,
irca, imanı esas alıp ameli geri plana bırakmak demektir.
Hu düşünce ve inanç
üzerine kurulmuş olan itikadi mezhebe "Mürcic" denir.
Mevzumuzu teşkil eden
bu hadis-i şerif, şer'î imanın amellerden teşekkül eden bir takım şu'beleri ve
dalları olduğunu, bu dallardan ve şubelerden lecrid edilmiş bir imanın kamil
bir iman olmayacağını ifade ettiği için Mü-'oie mezhebi mensuplarının aleyhine
bir delildir.
Mezhepler tarihinde
açıklandığı üzere "mürcie" Ebu's Salti's-Sâm isimli şahsa tabi olan
kimselerdir. Bu mezhebi Ebu's-Salt te'sis etmiş. Hasan b. Bilal isimli şahıs da
Basra havalisinde neşre çalışmıştır.
Mürcie Fırkası:
Müricc-i havaric, müriee-i şia, mürcie-i cebriyyc, mürcie-i halisa namıyla dört
şu'beye ayrılır.
Mürcie-î halisa: Yunus,
isimli şahsa ittiba eden kimselerdir ki bunlara Yunusiyye denir. Bunların
itikadınca iman ancak marifetullah ile zat-ı bâriye hudu ve kalben muhabbetten
ve cenab-ı hakka karşı istikban ter-ketmekten ibarettir. Kendisinde bu
hasletleri toplayan kimse mü'min-i kâimidir. Velevki ma'siyetleri irtikabde
bulunsun.[Bilmen Ömer Nasuhi. Muvazzah İlm-i Kelâm, .s. 32-33.]
Bütün bu açıklamalardan
da anlaşılacağı gibi, irca' "hakkıyle inandıktan sonra ma'siyetin (büyük
ve küçük günahların) insana hiçbir zaman zarar -/ermeyeceğine inanmak,
amellere hiç önem vermemek" anlamına gelmekledir.
Hadis-i şerifte, imanın
yetmiş küsur şubeden meydana geldiği ve imanın lıaya gibi dışa vuran
alametleri olduğu ifade edilerek, imanın dışa vuran alameti demek olan
amellerin önemi vurgulanmak suretiyle mürcie temel görüşü reddedilerek, aynı
zamanda imanı teşkil eden şubelerin sayısı jzerînde de durulmakta ve bu sayı
yetmiş küsur olarak belirlenmektedir.
Ancak, bazı
rivayetlerde bu sayı altmış küsur olarak verilirken, bazılarında da tereddütlü
olarak "altmış küsur ya da yetmiş küsur" ifadeleriyle açıklanmaktadır.
İbn Salah; bu sayının
kendi memleketinde bulunan Buhari nüshalarında altmış olarak belirlendiğini
söylüyor. Tirmizi'nin bir rivayetinde ise "altmış dört" kaydı
bulunmaktadır.
Bu rivayetlerin
hangisinin tercih edilebileceği meselesi ihtilaflıdır. Kadı Iyaz (r.a.)'a göre
yetmiş küsur rivayeti tercihe layıktır. İmam-i Neve-vi ile ulemadan bir
cemaatte bu görüştedir. Çünkü, sika raviden gelen ziyade rivayet, makbuldür.
İbn Salah'a göre az
adedi bildiren rivayeti tercih etmek daha muvafıktır. Çünkü rivayetlerin
üzerinde ittifak ettiği adet olması itibariyle ihtiyata daha uygundur. Hz.
Nebiin daha önceleri imanın altmış küsur olduğunu zannettiği ve sonradan
yetmiş küsur olduğunu öğrendiği ve ihtilafın buradan doğduğunu söyleyenler de
vardır. Meseleye bu açıdan bakınca rivayetler arasındaki ihtilaf kalkmış olur.
Bu sayıların çokluk ifade ettiği de söylenebilir. Metinde geçen bid'un kelimesi
küsur manasına gelmektedir. Merhum A. Davudoğlu bu hadisi açıklarken şöyle
diyor: "Bid'un kelimesi Kadı Iyaz'ın beyanına göre, sayılarda bad'un
bid'atun ve bad'atün şekillerinde okunabilir. Et parçası manasında kullanılırsa
yalnız bad'atün okunur. Sayıda bid'atun kelimesi üç ile on adet arasındaki
adetlerde kullanılır. Üçten dokuza kadar diyenler de vardır. İmam Halil b.
Ahmed'e göre bu kelimenin manası yedidir. Bazıları:
"İki ile on arası
ve oniki ile yirmi arasıdır" demişlerdir. Onbir ve oniki adetlerinde
kullanılamaz. En meşhur kavil budur. Üçten yediye ve beşten yediye kadar
manalarına geldiğini iddia edenler de vardır. Zeccâc, bu kelimenin adet parçası
manasına geldiğini söylemiştir. Daha başka kaviller de vardır:
Neyyif: Birden üçe
kadar olan adeddir.
Şu'be: Bir şeyin
parçası, fırka ve dal manalarına gelir. Şu halde hadisin ma'naşi:
"İman yetmiş küsur
haslettir" yahut "İman yetmiş küsur daldır" demek olur. Dal
manası verildiği takdirde iman dallı budaklı bir ağaca benzetilmiş olur.
Kaadi Iyaz , şöyle
diyor: Yukarıda gördük ki lügatta imanın aslı tasdik, şeriatte ise kalple
dilin tasdikidir. Şeriatın zahiri olan amellere de iman adı verilir. Nitekim
burada da;
"Mezkûr şu'belerin
en makbulü Allah'tan başka ilah yoktur, demektir. Sonuncusu ise yoldan eziyet
veren şeyleri gidermektir" buyurulmaktadır.
Yine yukarıda arzettik
ki; imanın kemali ameller ve tamamı ise taatler-ledir. Taatleri benimseyerek bu
şu'belere katmak, tasdik cümlesinden olup tasdike delil sayılır. Bunlar ehl-i
tasdikin ahlakıdır. Binaenaleyh ne şer'î ne de lügavi iman isminden hariç
değillerdir. İşte Nebi (s.a.v.) bu şu'belerin, herkese aletta'yin lazım olan en
makbulünün tevhid olduğuna, o sahih olmadıkça hiç bir şu'benin sahih
olmayacağına, en aşağısının da müslümanlara zararı dokunması melhuz olan
şeyleri, onların yollarından gidermek olduğuna, tenbih buyurmuşlardır. Bu iki
tarafın arasında bir takım adedler kalıyor ki bir müctehid bunları galebe-i
zan ve sıkı bir tetebbu ile tahsile çalışsa imkan bulur. Geçmiş ulemadan
bazıları bunu yapmıştır. Yalnız Nebi (s.a.v.)'in muradı bu olduğuna hüküm vermek
ve bu hükmü kabul etmek güçtür. Sonra mezkûr şubeleri, adıyla şanıyla bilmek;
lazım değildir. Bunian bilmemek imana zarar vermez. Çünkü imanın usul ve
füru'u malum ve muhakkaktır. İmanın bu kadar şubesi olduğuna inanmak bilcümle
vaciptir.
Hattabi de buna benzer
şeyler söylemiştir. İmanın şu'belerini tayin hususunda bir çok ulema, kitap
te'hf etmişlerdir. Şafiilerden EbuBekrel-Beyhakî ile AbdülcehTin
"Şuabü'1-îmait" isimdeki eserleri, İshak İb-ni'1-Kurtubî'nin
"Kitabu'n-Nasâih"i Ebu Hatim'in "Vasfu'l-İmanı ve Şuabuh"
adlı kitabı bunlardandır. Buhari sarihi Bedrüddin Aynî bunların içinde, sadra
şifa veren göremediğini söyledikten sonra, iman şu'belerini yeniden şöyle
hülasa etmiştir.
İmanın aslı kalple
tasdik, dille ikrardır. Lakin gerçek iman, kalple tasdik, dille ikrar ve aza ile
amelin mecmuudur, Yani iman üç kısımdır:
Birinci kısım:
İt'ikadiyata aiddir ve otuz şu'bedir:
1. Allah'a iman;
zatına, sıfatlarına ve birliğine inanmak buna dahildir.
2. Allah'dan başka
herşeyin hadis olduğuna inanmak
3. Allah'ın meleklerine
iman
4. KitapIarına iman.
5. Nebiine iman.
6. Kadere; hayrına,
şerrine iman.
7. Ahiret gününe iman;
Kabirde sual, kabir azabı, dirilmek, mahşer yerine gitmek, hesap vermek,
amellerin tartılması ve sırat gibi şeylere inanmak, bu şu'beye dahildir.
8. Allah'ın cennet
va'dine ve cennetteki ebedi hayata iman
9. Cehennem ateşiyle
tehdide, cehennem azabına ve o azabın kafirler hakkında sonu olmadığına iman.
10. Allah'ı sevmek
11. Allah için bir
birini sevmek ve Allah için bir birine buğzetmek. Allah için bir sevmeye,
gerek muhacirin gerekse ensar, bütün ashab-ı kira-miyle Nebi (s.a.v.)'in akraba
ve sülale-i tahiresini sevmek de dahildir.
12. Nebi (s.a.v.)'i
sevmek, ona salavat getirmek ve sünnetine tabi olmak buna dahildir.
13. İhlas ve samimiyet.
Riya ve nifakı terketmek buna dahildir.
14. Günahlarına pişman
olup tevbe etmek.
15. Allah'tan korkmak.
16. Rahmetini ümit
etmek.
17. Rahmetinden ümidi
kesmemek.
18. Aîlah'a şükretmek.
19. Vefakâr olmak.
20. Belâya sabretmek.
21. Mütevazi olmak; büyüklere
hürmet göstermek buna dahildir.
22. Şefkatli ve
merhametli olmak; küçüklere şefkat buna dahildir.
23. Allah'ın kazasına
razı olmak.
24. Allah'a tevekkül
etmek.
25. Kendini beğenmemek.
Kendini medhetmemek de bunda dahildir.
26. Kin ve garezi terketmek.
27. Hasedi terketmek.
28. Gadablanmamak.
29. Hıyanet etmemek.
Hile ve su-i zannı terketmek buna dahildir.
30. Dünyaya dalmamak.
Mal ve makam sevgisini terketmek, buna dahildir. Hasılı fazilet veya rezalet namına
burada zikredilmeyen bir kalp ameli bulunursa bilmeli ki bu ziyade zahire
göredir. Hakikatte ziyade sanılan şey, zikredilen fasıllardan birine racidir.
İyi düşünülünce anlaşılır.
İkinci kısım: Dilin
amellerine raci olup yedi nevidir:
1- Kelime-i tevhidi
diliyle söylemek,
2- Kur'an okumak
3- İlim öğrenmek
4- İlmi öğretmek
5- Dua etmek
6- Zikirde bulunmak.
İstiğfar buna dahildir.
7- Lağv yani batıl
sözlerden sakınmak.
Üçüncü kısım: Bedenin
amellerine aiddir ve kırk şubeye ayrılır. Bu şubeler üç nevidir:
Birinci nevi: Muayyen
şeylere mahsus olup onaltı şubedir.
1- Temizlenmek, abdest
almak, cünüplükten, hayız ve nifastan temizlenmek gibi. Bedene aid
temizliklerle elbise ve yer temizliği buna dahildir.
2- Namazı dosdoğru
kılmak; farz ve nafile namazlarla, kaza namazları buna dahildir.
3- Sadaka vermek. Farz
olan zekatla, sadaka-i fıtır ve misafirperverlik, cömertlik gibi şeyler buna
dahildir.
4- Farz ve nafile oruç
tutmak.
5- Haccetmek. Umre
denilen küçük hacc buna dahildir.
6- İ'tikafa girmek.
Kadir gecesini aramak buna dahildir.
7- Din aşkına başka
yere kaçmak. Müşrikler diyarından İslam beldesine hicret etmek buna dahildir.
8- Nezri, yani adadığı
şeyi ifa etmek.
9- Yeminlerde teharri
(doğruyu araştırıp ancak doğru olana yemin etmek)
10- Namazda ve namaz
dışında avret yerini örtmek.
11- Kurban kesmeyi
adamışsa, onu kesmek.
12- Cenaze işlerine
bakmak.
13- Borcunu ödemek.
14- Muamelatta doğru
hareket ederek ribadan kaçınmak
15- Doğruya şehadeti
gizlemeyerek eda etmek.
İkinci nevi: Kendisine
tabi olanlara mahsus olup altı şu'bedir.
1- Nikahlanmak
suretiyle iffet ve namusu korumak.
2- Çoluk çocuğun
haklarını ifa etmek. Hizmetçiye hoş muamele buna dahildir.
3- Anne babaya iyi muamele
etmek. Onlara asi olmaktan kaçınmak buna dahildir.
4- Çocuklarına dinî
terbiye vermek.
5- Sıla-i rahim
6- Büyüklere itaat
Üçüncü nevi: Âmmeye
taallûk eden şeylerdir ki onsekiz şu'bedir:
1- Hükümdarlığı,
adaletle icra etmek.
2- Cemaate devam etmek.
3- Ulü'1-emre itaat
4- İnsanların aralarını
ıslah etmek. Asi ve bağilerle harb etmek buna dahildir.
5- İyilik hususunda
başkasına yardım etmek
6- Münkeri yasaklayıp
maruf olanı emretmek.
7- Şer'î hadleri
uygulamak.
8- Cihad etmek.
Kışlalarda asker bulundurmak.
9- Emaneti eda etmek.
Ganimetlerin beşte birini gizlemeyip vermek buna dahildir.
10- Ödünç vermek.
11- Komşuya ikram ve
iyi muamelede bulunmak.
12- Herkese iyi muamele
etmek. Helâl ından mal toplamak buna dahildir.
13- Malı yerinde harcamak.
İsraf ve tebzirde bulunmaktan kaçınmak buna dahildir.
14- Selam almak.
15- Aksırana teşmit
eylemek. (Yani yerhanıükallah demek)
16- Başkalarına zarar
vermemek
17- Boş şeylerden
kaçınmak
18- Yoldan, eziyet
veren şeyleri atmak.
Yukarıdaki şu'belerin
mecmuu yetmişyedi eder ki (yetmiş küsur)
ifadesinden murad da budur.
İmam Ebu Hatim b.
Hibban diyor ki:
"Ben bir müddet bu
hadisin manasını tedkik ettim ve bütün taatı saydım. Baktım ki taat bu adedden
bir hayli ziyade çıkıyor. Bu sefer sünnetlere döndüm, ve Rasûlallah
(s.a.v.)'in iman namına serdetliği, bütün taatlan saydım. Baktım ki bunlar da
yetmiş küsurdan azdır. Bir de kitabullaha müracaat ederek onu dikkatle okudum
ve Allah Teâlâ'nın iman namına saydığı bütün taatları sıraladım. Onları da
yetmiş küsurdan noksan çıktı. Bunun üzerine kitabı sünnete kattım. Ahireti
bundan çıkardım. Bir de baktım: Allah ile Rasulünün imandan olmak üzere
saydıkları şeyler yetmişdokuz şu'be olup bundan ziyade ve noksanı yoktur ve
anladım ki Nebi (s.a.v.)'in muradı kitab ve sünnetteki bu adetmiş."
Ebu Hatim (r.a.) bu
malumatı "Vasfu'I-İman ve Şuabihi" adlı eserinde vermektedir. O:
"İman altmış küsur şubedir" rivayetini de sahih bulmakta ve arapların
birşey için bir adet göstermekle o adedden maadasını nefy etmek istemediklerini
kaydetmektedir.