NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُسْلِمُ
بْنُ
إِبْرَاهِيمَ
قَالَ
حَدَّثَنَا
سَلَّامُ
بْنُ مِسْكِينٍ
عَنْ شَيْخٍ
شَهِدَ أَبَا
وَائِلٍ فِي وَلِيمَةٍ
فَجَعَلُوا
يَلْعَبُونَ
يَتَلَعَّبُونَ
يُغَنُّونَ
فَحَلَّ
أَبُو وَائِلٍ
حَبْوَتَهُ
وَقَالَ
سَمِعْتْ
عَبْدَ اللَّهِ
يَقُولُ
سَمِعْتُ
رَسُولَ
اللَّهِ صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
يَقُولُ
الْغِنَاءُ
يُنْبِتُ
النِّفَاقَ
فِي
الْقَلْبِ
Ebu Vail şöyle demiştir:
Ben Abdullah’ı şöyle derken işittim:
Ben Resulullah (s.a.v.)
“Ezgi kalpte münafıklık (duyguları) meydana getirir.” derken işittim.
İzah:
Bu hadis-i şerif şarkı
türkü ve çalgı aletlerinin haram olduğunu söyleyen cumhuru ulema ile mezhep
imamlarının delilidir.
Hanbelî ulemasından İbn
el Kayyım el-Cezviyye bu hadisle ilgili açıklamasında şöyle diyor:
Hz. Abdullah İbn Mesud
(r.a.)'den gelen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber: "Suyun ekini
yeşerttiği gibi ezgi de kalbte münafıklığı yeşertir. Yine suyun ekini
yeşerttiği gibi zikir de katbte imanı yeşertir" buyurmuştur.[el-Camiü's-Sagir,
11,77.] İbn Ebi'd Dünya'nm Zemmü'l-Melâhî kitabında Abdullah İbn Mesud
(r.a)'den rivayet ettiği bu hadis-i şerif, mevkuftur ve sahabe-i kiramın, kalp
hallerine, kalbin hastalıklarına ve tedavisine dair olan derin
vu-kufiyetlerinin en kuvvetli delilidir. Gerçekten sahabe-i kiramın herbiri
kalplerin tedavisi hususunda çok maharetli birer doktor idiler. Onlar Hz.
Nebidin ezgiye "nifak yetiştiren" ismini verdiğini çok iyi
biliyorlar. Hz. Nebi'in ezgiye bu ismi vermekten maksadının ezginin kalp üzerindeki
olumsuz tesirine işaret etmek olduğunu çok iyi kavrıyorlardı.
Gerçekten şurasını iyi
bilmek gerekir ki; ezginin kendine mahsus bazı özellikleri vardır. Bunlardan
birisi de kalbi asli görevini yapmaktan alı-kpymak, Kur'an-ı Kerimi anlamaya,
Kur'an üzerinde düşünüp onunla amel etmeye engel olmaktır. Gerçekten ezgi ile
Kur'an bir kalpte birleşe-mezler. Çünkü aralarında zıtlık vardır. Kur'an-ı
Kerim nefsin boş arzularına uymayı yasaklayıp nefse hakim olmayı emrederken,
ezgi bunun zıd-dini emreder, nefsin isteklerini süsleyip onlan hoş gösterir.
Ariflerden bazıları bu
hususta şöyle demişlerdir: "Ezgi dinlemek bazı kimselerde münafıklık
duygulan doğururken bazılarında inatçılık, bazılarında da gerçekleri yalanlama,
bazılrında günah işleme arzusu doğurur. Ençok doğurduğu duygu da suretlere aşık
olmak, kötülükleri güzel görmek duygularıdır. İşte bu sebepledir ki ezgi
dinlemeye devam eden kimselere Kur'an-ı Kerim okumak çok ağır, Kur'an-ı Kerim
dinlemek ise çok çirkin gelir.
Meselenin sırrı
şudur; aslında ezgi şeytanın kur'anıdır (okuduğu şeydir).
Şeytanın kur'anıyla Rahmanın Kur'an'ı bir kalpte birleşemez, işte ezginin
kalpte yeşerttiği münafıklık duyguları da bundan başka birşey değildir.
Bilindiği gibi münafıklığın aslı, için dışa aykırı olmasından ibarettir. Şimdi
gönlünü ezgiye kaptıran insan şu iki durumla karşı karşıyadır. Ya içinden
geçen duyguları dışarı çıkarıp halk nazarında fısk-u fücuru meydana çıkacak,
yahutta bu duyguları içerisinde gizleyip Kur'anın emirlerine uygun duygu ve
düşünceler sergileyerek münafık durumuna düşecektir. Çünkü dışarı karşı bu
düşünce ve davranışları sergilerken gerçekte içi bu düşünce ve davranışlara
aykırı his ve inançlarla doludur.
Münafıklık
alametlerinden biri de Allah'ı az zikretmek, namaza karşı tenbellik göstermek
ve namazı kılarken adab ve erkânına riayet etmemektir. Ezgiye düşkün olan
kimselerde ise, genellikle bu sıfatlar mevcuttur. Aslında münafıklar, herşeyi
ifsat ettikleri halde İslah edici olduklarını zannederler. Ezgi dinleme
hastalığına yakalanan kimseler de aynı şekilde kalplerini ezgi ile ıslah
edeceklerini zannederek ezgi dinlemeye devam ederler. Gerçekte ise kalplerini
ıslâh değil, ifsad ederler. İşte bu tutumla-rıyle münafıklara benzerler.
Ayrıca münafıkların
insanların kalplerine şüphe tohumları ekerek onları inançsızlığa davet
ettikleri gibi ezgi söyleyen insanlar da kalplere şehvet tohumları ekerek
insanları şehvetlerin fitnesine davet ederler. İşte bunun içindir ki
Dahhak:"Ezgi kalbi ifsad ve Allah'ın gazabını davet eder" demiştir.
Halife Ömer İbn
Azilaziz hazretleri de çocuğunun öğretmenine yazdığı bir mektupta şöyle
demiştir:
"İlmine irfanına
güvenilir kimselerden bana erişen haberlere göre çalgı âletlerinin sesi
haramdır, suyun otları yeşerttiği gibi, ezgi dinlemek de kalpte münafıklık
duygusunu meydana getirir." İbn el-Kayyim el-Cev-ziyye'nin açıklaması
burada sona erdi.
Şevkanî ise bu mevzuda
şöyle demektedir: "İster çalgı âleti eşliğinde olsun, isterse çalgı aleti
eşliğinde olmasın ezgi söylemenin hükmünde ulema ihtilafa düşmüştür. Medine
halkıyla zahir ulemasından olanlara uyan bazı ilim adamları ve tasavvuf
ulemasından bir cemaat, kaval ve ud eşliğinde bile olsa ezgi söylemenin ve
dinlemenin caiz olduğunu söylerken, cumhuru ulema ezginin haram olduğunu
söylemişlerdir. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki; bu mevzudaki ihtilâf, haram
dairesi dışında ve şüphe dairesi içerisinde yer alan ezgi türleri üzerindedir.
Haram dairesi içerisinde yer alan müzik türlerinin haramlığı konusunda ihtilâf
söz konusu değildir. Gerçek müslüman ise "Kim şüpheli olanlardan
sakınırsa dinini ve namusunu korumuş olur."[Ebû Dâvud, buyu'] hadisine
uyarak şüphe dairesi etrafında dolaşmaktan kesinlikle uzak durur.
Nitekim şu hadis-i
şerifler de bu gerçeğe delâlet etmektedirler:
1. "İleride
ümmetim içerisinden zinayı, ipekli elbiseler giymeyi, şarap içmeyi ve çalgı
âletlerini çalıp dinlemeyi helal sayan kimseler çıkacaktır."
2. "Muhakkak ki
ileride ümmetimden bazı kimseler içkinin ismini değiştirerek onu içeceklerdir.
Baş uçlarında çalgılar çalınacak, şarkıcı kadınlar şarkı söyleyeceklerdir.
Allah onları yere batıracak ve maymunlar, domuzlar şekline
çevirecektir."[İbn Mâce, fiten]
Şevkanî'nin açıklaması
burada sona erdi.
Çalgı aletlerini çalıp dinlemenin
yasaklığma delalet eden hadislerden bazıları da şü mealdedir:
1. "Muhakkak ki
Allah şarabı kumarı, trampeti ve gubeyrayı yasaklamıştır ve sarhoşluk veren
herşey haramdır.”[Ebû Davud, eşribe; Ahmed b. Hanbel, II, 158.]
Gübeyra kelimesi;
tanbur, ud ve gitar gibi manalara gelir. Maliki ulemasından İbn el-Arabî'ye
göre; bizim trampet diye tercüme ettiğimiz "kübe" kelimesi tavla
oyunu anlamına gelir.
2. Rasûlullah "Bu
ümmette yere batma, suret değiştirmesi (üzerine gökten taşların) yağdırılması
(gibi hadiseler) olacaktır" buyurdu da mü slü m anlardan biri:
Ey Allah'ın Rasulü! Bu
ne zaman olacaktır? diye sordu. (Hz, Nebide):
Şarkıcı kızlar ve çalgı
aletleri türediği ve şaraplar içildiği zaman" cevabını verdi.[Tirmizî,
fiten]
3. "Muhakkak ki
Rabbim beni âlemlere rahmet ve hidayet rehberi olarak gönderdi ve bana nefesli
sazlarla gitar, ud gibi yaylı ve telli sazları bir de cahiliyye döneminde
tapılan putları imha etmemi emretti." Ancak bu hadis zayıftır.
Ahmed b. Hanbel, V,
257.
İbn el-Kayyim, İgâsetü'I-Lehfân
isimli eserinde bu konuda şöyle diyor: "Çalgı aletlerine "budala ses,
cırtlak ses" isimlerini veren bizzat Allah'ın Rasûlüdür. Çünkü o bir
hadisinde şöyle buyurmuştur: "Ben ancak iki budala ve cırtlak sesi
yasakladım:
Birisi oyun ve eğlence anındaki
şeytanın dediklerinden çıkan sesi; Diğeri de musibet anındaki yüzlerin
tırmalanıp yakaların yirtilmasıyla birlikte çıkan şeytanın
zırıltısı."[Tirmizî cenâiz]
Görülüyor ki efendimiz
çalgı aletlerine sadece "cırtlak ses" ismini vermekle kalmıyor, bir
de onlardan "şeytanın düdüğü" diye bahsediyor.
"Allah
düşmanlarının, ilimden, akıldan, dinden nasibi az olan insanları aldattığı,
cahil sapıkların kalplerini avladığı en önemli hile ve tuzak ıslık, alkış ve
ezgi dinlemektir. Hatta denebilir ki şeytanın düdüğü mahiyetinde olan bu
sesleri dinlemek, sözü geçen akıldan ve dinden nasipsiz olan câhil ve sapıklara
Kur'an-i Kerim dinlemekten daha sevimli gelir. Onların tek emeli fısk ve isyan
olur. İslamın hizmetkârları ve hidâyete erişmiş olan kimseler ise bunlardan ve
bunların yollarından süratle uzaklaşır. et-Turpuştî'nin açıklamasına göre, İmam
Malik, ezgi söyleme ve dinlemeyi yasaklar ve: "Bir kimse bir cariye satın
alsa da cariye şarkıcı çıksa, bu alışverişinden dönebilir. Çünkü şarkıcılık bir
kusurdur" dermiş.
Yine Turpuştî'nin
açıklamasına göre İmam Malik'e "Medine halkının ezgiye cevaz verişine ne
dersiniz? diye sorulmuş da:
Biz Medine1ilere göre
de şarkıya cevaz yoktur. Gerçekte bize göre şarkı söyleme ve dinleme işini
sadece fasıklar yapar." cevabım vermiştir.
İmam Ebû Hanife’ye
gelince, o da ezgiyi hoş karşılamaz ve günahlardan sayar. Küfe ulemasının
görüşü de böyledir. Süfyân, Hammâd, İbrahim ve Şa'bî, Küfe ulemasından
bazılarıdır. Basra uleması arasında da ezginin haramlığı konusunda bir ihtilâf
yoktur.
Ezgi konusunda imamlar
içerisinde en sert davranan İmam Ebu Hanife'dir. İmam Hanife taraftarlarının
açıklamasına göre eğlenme kasdıyla söylenen ezgileri dinlemek haramdır. Bu
maksatla çalınan kaval ve defi dinlemek böyle olduğu gibi; bir sopayı ahenklf
bir şekilde vurarak düzenli bir ses çıkarmak ve onu dinlemek de böyledir. Bu
günahı irtikab edense fâsık olacağından şahitliği kabul edilmez. Hatta bu
haramı helal sayarak ondan zevk almak küfürdür. Binaenaleyh istemeyerek
kulağına böyle bir. ezgi gelen kimsenin onu duymamak için elinden gelen çabayı
sarf etmesi gerekir. İmam Ebu Yusuf'a göre bir evden çalgı ya da eğlence sesleri
işitilse sahiplerinden izin almadan o eve girip bu sesleri kesmek icab eder.
Çünkü nehy-i anilmünker (kötülüğü önlemek) farzdır.
İmam Şafiî'de
"Kitabü'I Kada" isimli eserinde ezginin mekruh olduğunu ve batıla
benzediğini söylemiştir. Onun ezgiyi haram saydığım çok yakından bilen
taraftarları ise onun ezgiyi helal saydığına dair yayılan haberlerin asılsız
olduğunu söylemişlerdir.
İmam-ı Ahmed'e göre ise
ezgi kalpte münafıklık duygularından başka bir duygu yeşertmez.
Çalgı Aletleri:
İslam dinine göre düğün ve sünnet gibi
sevinçli hallerde ihtilat-erkek-kadın beraberliği- olmamak şartıyla oynamak,
kaval ve kudüm gibi aletler kullanılarak sevinç izhar etmekte bir mazhur
yoktur. Sevinmek fıtrî bir şeydir. İnsanoğlunun, sevincini gösterip,
sıkıntılarını geriye ittiği bu tür zamanlara ihtiyacı vardır.
Rasûlullah (s.a,) bir
hadislerinde şöyle buyurmaktadırlar: "Helal ile haramı birbirinden ayıran
şey kudüm çalmaktır" İmam Şafiî, "el-Aziz" adındaki kitabında
şöyle diyor: "Kaval çalınıp çahnamayacağıyla ilgili iki görüş vardır;
Bunlardan birisi Begavi'ye aittir ve kavalın haram olduğunu söyler, diğeri de
İmam Gazzali'ye aittir ki o da kaval çalmanın helâl olduğunu belirtir. Bu iki
görüşten Gazzali'ninki daha doğrudur."
İbn Hacer ve Kurtubî
gibi alimler ise, tambur ve kemence gibi fasık, ayyaş ve sefihlerin kullandığı
çalgı aletlerini kullanmanın ve dinlemenin icma ile haram olduğu
görüşündedirler.
£bu İshak eş-Şirazî de
bu hususta şunları söylüyor: "Ud ve tambur gibi çalgıları çalmak
haramdır" Nebi (s.a.v.) şöyle buyuruyor: "Allah teâla ümmetime
içkiyi, kumarı ve darıdan yapılan içki île davul ve tamburu
yasaklamıştır."
Rasûlullah (s.a.v.) bir
başka hadislerinde de şöyle buyurmaktadırlar: "İçki içip davul ve çalgı
aletlerini kullanmak yüzünden ümmetimin bir kısmı mesh olunacaktır."
Demek oluyor ki;
insanın şehvet ve arzularını tahrik etmeyen, aksine hüzün ve benzeri duygulara
yol açan aletleri çalması ve dinlemesi caizdir. Ancak yukarıda da ifade
ettiğimiz gibi insanın şehvet arzularını tahrik eden ve müslümanı sefih ve
ayyaşlara yaklaştıran ve daha çok bu tip insanlar tarafından kullanılan alet
ve çalgıları kullanmak, haramdır. Bu konudaki delil ise Rasûlullah'ın bazı
hadisleri ve icma-i ümmettir. Bu konuda alimler ittifak halindedirler. İbn
Haznı ve İbn Tahir'den başka bu görüşe muhalefet eden olmamıştır. Bunların da
sözlerine güvenilmez. İbn Hazm zahirî ve ölçüsüzdür, İbn Tahir ise yalancıdır.
Buna rağmen bu tür
yasaklara riayet edilmediği ve herkesin evine girdiği görülmektedir.
Binaenaleyh müslümana
düşen 4922 numaralı hadisin şerhinde gösterildiği gibi meşru saha içerisinde
kalan müzik türlerinden yararlanmak, haram ve şüpheli sahada kalan müzik
türlerinden de son derece uzak kalmaktır.