DEVAM: 19- KOMŞUYA VE
MİSAFİRE İKRAMA, HAYIR DIŞINDA SUSMAYA TEŞVİK VE BUNLARIN İMANDAN OLDUĞU BABI
77 - (48) حدثنا
زهير بن حرب
ومحمد بن
عبدالله بن
نمير، جميعا
عن ابن عيينة،
قال ابن نمير:
حدثنا سفيان
بن عمرو؛ أنه
سمع نافع بن
جبير يخبر عن
ابن شريح
الخزاعي؛ أن
النبي صلى
الله عليه
وسلم قال "من
كان يؤمن
بالله واليوم
الآخر فليحسن
إلى جاره. ومن
كان يؤمن
بالله واليوم
الآخر فلكرم ضيفه.
ومن كان يؤمن
بالله واليوم
الآخر فليقل خيرا
أو ليسكت".
[:-174-:] Bize Züheyr b. Harb ile Muhammed b. Abdillah b. Numeyr
ikisi birden İbni Uyeyne'den rivayet ettiler, İbn-i Numeyr dediki: Bize Süfyân,
Amr'dan rivayet etti ki, Amr Nâfi' b.
Cübeyr'i,
Ebu Şüreyh el-Huzâi'den
naklen şöyle haber verirken dinlemiş: Nebi (Sallalhhu Aleyhi ve Sellem) şöyle
buyurdu:
''Allah'a
ve ahiret gününe iman eden bir kimse komşusuna ihsan etsin (iyilik yapsın),
Allah'a ve ahiret gününe iman eden misafirine ikram etsin, Allah'a ve ahiret
gününe iman eden ya hayır söylesin yahut sussun. "
Diğer tahric: Buhari,
6019, 6135, 6136, 6476; Müslim, 4488 -muhtasar olarak-, 4489, 4490 -buna yakın
olarak- Ayrıca: "Bir müslümanın kardeşinin yanında onu günaha sokuncaya
kadar kalmaya devam etmesi de helal olmaz" ibaresini de ziyade ederek
rivayet etmiştir; Ebu Davud, 3748; Tirmizi, 1967, 1968. Misafirlik kıssası ile
birlikte; İbn Mace, 3672, 3685; Tuhfetu'l-Eşraf, 12056
NEVEVİ ŞERHİ: ''Allah'a ve ahiret gününe iman eden ya hayır söylesin yahut
sussun ...
Misafirine
ikram etsin." Diğer rivayette ise "Komşusuna eziyet etmesin"
buyurmuştur. Kadı Iyaz (rahimehullah) dedi ki: Hadisin anlamı şudur: İslam'ın
şer'i hükümlerine riayet eden bir kimsenin komşusuna ve misafirine ikramda ve
onlara iyilikte bulunması gerekir. Bütün bu buyruklarla komşunun hakkı bildirilmekte,
bu hakkın korunması teşvik edilmektedir. Yüce Allah aziz kitabında da komşuya
iyilikte bulunmayı tavsiye buyurmuş, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'de:
"Cebrail (aleyhisselam) komşuyu bana o kadar tavsiye etti ki sonunda onu
neredeyse mirasçı yapacak sandım" buyurmuştur.
Misafiri
ağırlamak da İslam'ın adabından, nebilerin ve salihlerin ahlakındandır. Leys
(b. Sa'd), bir geceliğine misafiri ağırlamayı farz kabul etmiş ve:
"Misafirin ilk gecesi, her Müslüman üzerine vacip bir haktır" hadisi
ile Ukbe'nin rivayet ettiği şu hadisi delil göstermiştir: "Bir kavmin
bulunduğu yere konaklayacak olursanız, onlar da size misafirin hakkının
verilmesini emredecek olurlarsa siz de kabul ediniz. Eğer bunu yapmayacak
olurlarsa onlann yerine getirmeleri gereken misafir hakkını onlardan
alınız." Ama genel olarak fakihler misafir ağırlamanın üstün ahlaki bir
değer olduğunu kabul etmişlerdir. Delilleri de Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'in: "Onun caizesi bir gün ve bir gecedir" buyruğudur. Caize
ise atiyye, bağış ve gözetmektir. Bu ise ancak tercih halinde sözkonusu olur.
Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in "ikramda bulunsun, iyilik yapsın"
buyrukları da aynı zamanda buna delildir çünkü bunun gibi buyruklar farz
hakkında kullanılmaz. Ayrıca bu, komşuya ikram ve ona yapılan iyilikle birlikte
sözkonusu edilmiştir. Komşuya bu şekilde iyilik ve ikram ise vacip değildir.
Hadisleri de İslam'ın ilk dönemi hakkındadır diye tevil etmişlerdir. Çünkü o
sırada iyilikle gözetmek bir farz idi.
ilim
adamlan misafir ağırlama yükümlülüğünün hem şehirde, hem kırsalda yaşayanlar
için mi yoksa sadece kırsalda yaşayanlar için mi olduğu hususunda ihtilaf
etmişlerdir. (2/18) Şafii (r.a.) ile Muhammed b. Hakem her ikisine de düştüğünü
kabul ederken, Malik ve Suhnun bu sorumluluk yalnızca kırsal kesimde
yaşayanlaradır çünkü misafir şehirde, hanlarda (otellerde) ve diğer konaklama
yerlerinde kalacak yer bulabilir, çarşı pazardan yiyeceklerini satın alabilir.
Hadiste de "Misafir ağırlamak kırsalda yaşayanlar üzerine bir yükümlülüktür,
şehirde yaşayanlar üzerine değildir" denilmiş olmakla birlikte bu hadis,
hadis bilginlerine göre uydurmadır. Misafir ağırlamak muhtaç bir kimsenin
yanından geçen ve ona zarar geleceğinden korkulan kimse üzerine muayyen (bir
farz) haline gelebilir. Zimmet ehli için de eğer kendilerine şart koşulmuş ise
muayyen bir yükümlülük olur. -Kadı Iyaz' ın sözleri burada bitmektedir.-
Nebi
(sallallahu aleyhi ve seııem)'in: "Ya hayır söylesin yahut sussun"
buyruğunun anlamı şudur: Eğer konuşmak isterse söyleyecekleri kesinlikle
karşılığında sevap alacağı hayır vacip ya da mendub bir söz ise konuşsun. Eğer
konuştuğundan ötürü sevap alacağı bir hayır olduğunu görmeyecek olursa
konuşmayıp, sussun. Bu konuştuğunun haram olduğunu, mekruh ya da her iki tarafı
eşit bir mubah olduğunu görmesi arasında da bir fark yoktur. Buna göre mubah
söz terk edilmesi emredilmiş, harama ya da mekruha çekme korkusu dolayısıyla
söylenmemesi teşvik edilmiştir. Böyle bir hal ise adeten çok ya da çoğunlukla
görülen bir husustur. Yüce Allah da: "O bir söz söylemeye dursun mutlaka
onun yanında görüp gözetlemeye hazır biri vardır. " (Kaf, 18)
Selef
ve alimler kulun ağzından çıkanların hepsi sevabı ve cezayı gerektirmeyen mubah
sözler olsa dahi -ayetin genelolması dolayısıyla- yazılır mı yoksa ancak sevap
ya da ceza türünden karşılığı olanlann mı sadece yazıldığı hususunda görüş
ayrılığı içerisindedirier. İbn Abbas (r.a.) ve onun dışındaki diğer ilim
adamları ikinci kanaattedir. Buna göre ayet-i kerim e tahsis edilmiş olur. Yani
kişi karşılık görmeyi gerektiren her ne söz söylerse ... demek olur.
Kişinin
haramlara yahut mekruhlara çekilmemesi için şeriat pek çok mubahlardan uzak
durmayı teşvik etmiştir. imam Şafii (r.a.) bu hadisin anlamından hareketle
şöyle demiştir: Konuşmak isterse önce düşünsün. Konuşmasından dolayı aleyhine
bir zarar olmadığını görürse konuşsun. Şayet onda bir zarar olduğunu görür
yahut şüphe ederse konuşmaktan vazgeçer. Oldukça değerli imam Ebu Muhammed
Abdullah b. Ebu Zeyd -döneminde Mağribte Malikilerin imamı idi- şöyle demiştir:
Bütün hayırlı adabı bir arada toplayan dört tane hadis vardır ve hayır adabının
tamamı bunlardan dallanır, budaklanır:
1-
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Allah'a ve ahiret gününe iman eden
ya hayır söylesin yahut sussun. "
2-
"Kişinin kendisini ilgilendirmeyen hususları terk etmesi Müslümanlığının
güzelliğindendir" hadisi.
3-
Çok kısa bir tavsiyede bulunduğu kimseye söylediği "Kızma" buyruğu
ile,
4-
"Kendisi için sevdiğini, kardeşi için de sevmedikçe sizden herhangi bir
kimse iman etmiş olmaz" hadisidir. Allah en iyi bilendir.
Üstad
Ebu'l-Kasım el-Kuşeyri (rahimehullah)'dan şöyle dediğini rivayet ettik:
Esenlikle susmak asılolandır. Zamanında susmak erkeklerin niteliğidir. Tıpkı
yerinde konuşmanın en şerefli hasletlerinden oluşu gibi. (2/19) (Kuşeyri) dedi
ki: Ebu Ali ed-Dekkak'ı şöyle derken dinledim: Hakkı söylemeyip sus an dilsiz
bir şeytandır. (Kuşeyri devamla) dedi ki: Mücahede ile (nefislerini terbiye
eden) kimselerin susmayı tercih etmelerine gelince, onlar konuşmanın sebep
olduğu afetleri bildiklerinden dolayı bunu tercih ederler. Diğer taraftan
konşumakta nefsin payı ve övülecek sıfatların ortaya çıkarılması, benzerleri
arasında güzel konuşması ile ayırt edilme eğilimi ve buna benzer afetleri
olduğundan dolayıdır. İşte riyazet erbabının niteliği budur. Susmak, aynı
zamanda onların haklarından fedakarlık etmek ve ahlakı güzelleştirmek hükmünde
temel esaslarından birisidir.
Ayrıca
Fudayl b. Iyaz (rahimehullah)'dan şöyle dediğini rivayet etmekteyiz:
Konuşmasının
amelinden olduğunu kabul eden kimsenin kendisini ilgilendirmeyen faydasız
hususlarda konuşması da azalır.
Zünnun
(rahimehuııah)' dan da şöyle dediğini rivayet ettik: İnsanlar arasında
kendisini en iyi koruyan kişi dilini en çok tutabilendir. Allah en iyi bilendir.
Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Komşusuna eziyet etmesin"
ibaresinde: "(l.Ş~ y. '.)\.9): Eziyet etmesin" lafzı, asıl nüshalarda
bu şekilde, sonunda ye harfi ile gelmiştir. Ama biz bunu Müslim'in dışındaki
kitapların rivayetinde ye harfi olmaksızın rivayet etmiş bulunmaktayız. Her
ikisi de sahihtir. Ye' nin olmaması halinde fiilnehy ifade eder. Ye bulunması
halinde ise nehy maksadıyla haber (eziyet etmez) demek olur ve bu da beliğ bir
ifadedir. Yüce Allah'ın "(....): Ne bir anneye çocuğundan dolayı zarar
veri/sin" (Bakara, 233)' anlarrundaki buyruğu (zarar vermek anlamındaki
fiili) ref ile okuyanların okuyuşuna göre de buradan gelmektedir. Nebi
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
"Sizden
herhangi bir kimse kardeşinizin satışı üzerine satış yapmaz (yapmasın
anlamında)" buyruğu da bu türdendir, benzeri pek çoktur. Allah en iyi
bilendir.
Bu
Baptaki Hadislerin Senetleri Müslim (rahimehullah) dedi ki: "Bize Ebu Bekr
b. Ebi Şeybe tahdis etti. ..
Ebu
Hureyre' den ... " Ebu Hureyre dışında bu isnattaki ravilerin hepsi KOfi
ve Mekki' dir, o Medeni' dir. Hepsinin isimleri ile ilgili açıklama daha önce
çeşitli yerlerde geçti. "Hasın" isminde ha harfi fethalıdır.
Diğer
isnatta "Ebu Şureyh el-Huzaı" denilmektedir ki bizler kitabın
mukaddimesi şerhinin sonlarında ismi hakkındaki ihtilafları kaydetmiş, adının
Huveylid b. Amr olduğu, Abdurrahman Amr b. Huveylid, Hani b. Amr olduğu, Ka'b
olduğu söylendiği gibi, nispetinin el-Huzai, el-Adevi, el-Ka'bi, olduğu da
ifade edilmiştir. Allah en iyi bilendir.