DEVAM: 46- ELBİSENİN ETEKLERİNİ YERE KADAR SARKITMANIN, YAPILAN BİR
İYİLİĞİ BAŞA KAKMANIN, YEMİN ETMEK SURETİYLE MALI SATMAYA ÇALIŞMANIN AĞIR BİR
HARAM OLDUĞUNUN VE KIYAMET GÜNÜNDE ALLAH'IN KENDİLERİ İLE KONUŞMAYACAĞI,
KENDİLERİNE BAKMAYACAĞI, KENDİLERİNİ TEMİZE ÇlKARMAYIP, KENDİLERİ İÇİN ACIKLI
BİR AZABIN BULUNDUĞU Üç KİŞİ'NİN BEYANI BABI
173 - (108) وحدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة وأبو
كريب، قالا:
حدثنا أبو معاوية،
عن الأعمش، عن
أبي صالح، عن
أبي هريرة؛
وهذا حديث أبي
بكر. قال:
قال
رسول الله صلى
الله عليه
وسلم " ثلاث لا
يكلمهم الله
يوم القيامة
ولا ينظر
إليهم ولا يزكيهم
ولهم عذاب
أليم: رجل على
فضل ماء
بالفلاة
يمنعه من ابن
السبيل. ورجل
بايع رجلا
بسلعة بعد
العصر فحلف له
بالله لأخذها
بكذا وكذا
فصدقه، وهو على
غير ذلك. ورجل
بايع إماما لا
يبايعه إلا لدنيا،
فإن أعطاه
منها وفى، وإن
لم يعطه منها
لم يف".
[:-293-:] Bize Ebu Bekr İbni Ebî Şeybe ile Ebu Kureyb rivayet
ettiler. Dedilerki: Bize Ebu Muaviye, A'meş'den, o da Ebu Salih'den, o da Ebu Hureyre'den naklen rivayet etti. Bu hadis Ebu
Bekr'indir. Dediki. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
"Allah kıyamet
gününde üç kişi ile konuşmayacak, onlara bakmayacak, onları temize çıkarmayacak
ve onlar için can yakıcı bir azap olacaktır. Kırsal bir alanda fazla suyu
bulunduğu halde onu yolcudan esirgeyen bir kimse, ikindiden sonra bir adama bir
mal satıp -gerçekte böyle olmadığı halde- ona Allah adına şu kadar fiyata satın
aldığına dair yemin edip (müşterisinin) kendisine inandığı kimse, bir imama
(devlet başkanına) ancak dünyalık için bey'at eden, ona dünyalıktan bir şeyler
verirse bey'atine bağlı kalan fakat ona dünyalıktan bir şey vermeyecek olursa
bey'atine bağlı kalmayan kimse."
Diğer tahric: İbn
Mace, 2207, 2870; Tuhfetu'l-Eşraf, 12522
(108) وحدثني
زهير بن حرب.
حدثنا جرير. ح
وحدثنا سعيد
بن عمرو
الأشعثي.
أخبرنا عبثر
كلاهما عن الأعمش،
بهذا
الإسناد،
مثله. غير أن
في حديث جرير"
ورجل ساوم
رجلا بسلعة".
[:-294-:] Bana Zuheyr b. Harb da tahdis etti. Bize Cerir tahdis etti.
(H) Bize Said b. Amr el-Eş'asi de tahdis etti. Bize Abser haber verdi. Her
ikisi A'meş'ten bu isnad ile hadisi aynen rivayet etti. Ancak hadisin Cerir
tarafından yapılan rivayetinde: "Bir kimse ile bir malın pazarlığını
yapan" demiştir.
Yalnız Müslim rivayet
etmiştir; Tuhfetu'l-Eşraf, 12413
174 - (108) وحدثني
عمرو الناقد.
حدثنا سفيان
عن عمرو، عن أبي
صالح، عن أبي
هريرة؛ قال
أراه مرفوعا.
قال:
"ثلاثة
لا يكلمهم
الله ولا ينظر
إليهم ولهم عذاب
أليم: رجل حلف
على يمين بعد
صلاة العصر
على مال مسلم
فاقتطعه"
وباقي حديثه
نحو حديث
الأعمش.
[:-295-:] Bana Amr en-Nakid de tahdis etti. Bize Süfyan, Amr'dan
tahdis etti. O Ebu Salih'ten, o Ebu Hureyre'den -(ravi)
dedi ki: zannederim merfu olarak- şöyle dediğini nakletti:
"Allah üç kişi ile
konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onlar için can yakıcı bir azap olacaktır:
İkindi namazından sonra haksızca kesip aldığı Müslüman bir kimsenin malı
üzerine yemin eden bir adam" hadisinin geri kalan kısmı da (bir önceki)
A'meş'in hadisine yakındır.
Diğer tahric: Buhari,
2240, 7008; Tuhfetu'l-Eşraf, 12855
DAVUDOĞLU ŞERHİ İÇİN için buraya tıklayın
NEVEVİ ŞERHİ (289-295 numaralı
hadisler):
Hadisin
Farklı Rivayetleri
(289)
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Kıyamet gününde Allah üç kişi
ile konuşmayacak ... Yalan yemin ile malını satan" (290): "Verdiği
her şeyi mutlaka başa kakan ve elbisesini yere kadar sarkıtan"; (292):
"Zina eden ihtiyar (2/114) ve büyüklük taslayan fakir"; (293):
"Kırsal bir alanda fazla suyu bulunan ... bey'atine bağlı kalmaz"
buyurmaktadır.
Bu
bapta yer alan ravi isimlerine gelince Ebu Zur'a'(nın babası} Amr b.
Cerir'
dir. İsminin ne olduğu hususundaki görüş ayrılıkları ve en meşhur olanın Herim
olduğuna dair açıklamalar daha önce birkaç defa geçti.
Ebu
Hazim: Ebu Hureyre'den isnadında geçen Ebu Hazim, Azze'nin azatlısı Selman
el-Eğar' dır.
Ebu
Salih'in adı Zekvan'dır daha önceden geçti. Said b. Amr el-Eş'ası ise de des i
el-Eş' as b. Kays el-Kindi'ye nispetlidir. Soyu ve nispeti şöyledir:
Said
b. Amr b. Sehl b. İshak b. Muhammed b. el-Eş' as b. Kays el-Kindi'dir.
Hadisin
rivayetlerindeki lugavi lafızlara gelince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in:
"Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize
çıkarmayacaktır" buyruğu ayet-i kerimede (bk. el-Bakara, 174) geçen
lafızlarla ifade edilmiştir. Denildiğine göre onlarla konuşmayacaktır yani
onlarla hayır sahibi kimseler ile konuştuğu gibi ve onlardan razı olduğunu
izhar ederek konuşmayacaktır. (2/115) Aksine onlarla kızdığı ve gazap ettiği
kimselerle nasıl konuşacaksa öyle konuşacaktır, demektir.
Bir
diğer açıklamaya göre maksat onlardan yüz çevirmektir. Müfessirlerin cumhuru onlarla
kendilerine faydalı olacak ve kendilerini sevindirecek bir sözle
konuşmayacaktır, diye açıklamıştır. Onlara, melekleri onlara selam versinler
diye göndermeyecektir, diye de açıklanmıştır.
Onlara
bakmayacak olması, onlardan yüz çevirmesi anlamındadır. Şanı yüce Allah'ın
kullarına bakması ise, onlara rahmeti ve lütfudur.
Onları
temize çıkarmayacaktır yani günahlarının pisliklerinden onları temizlemeyecek,
arındırmayacaktır. ez-Zeccac ve başkaları, onları övmeye cektir demektir, diye
açıklamıştır.
Can
yakıcı azap ise acı veren, ızdırap veren azap demektir.
el-Vahidi:
Bu, acısı kalplerine kadar ulaşan azaptır, diye açıklamıştır.
Azap
ise insanı yoran ve ona ağır gelen herbir şeydir, demiştir. Arap dilinde azap
kelimesi asıl itibariyle men etmek, alıkoymak anlamındaki "el-azb"den
gelmektedir. Tatlı suya azb denilmesi ise susuzluğu engellemesinden dolayıdır.
Azaba azap deniliş sebebi ise cezalandırılan kimsenin daha önce işlemiş olduğu
günahının benzerine dönmesine engelolması ve başkasının da onun yaptığı işin
benzerini yapmasına mani olmasından dolayıdır.
Resulullah
(sallall€ıhu aleyhi ve sellerol'in: "Elbisesini yere kadar sarkıtan"
buyruğunun anlamı ise büyüklenmek kastı ile elbisesini sarkıtıp, ucunu
sürükleyen kişi demektir. Nitekim başka bir hadiste bu "Allah büyüklenerek
elbisesini çeken kimseye bakmaz" buyruğunda müfesser olarak
zikredilmiştir. Burada "büyüklenerek çeken, sürükleyen" kaydı
"elbisesini sarkıtan" şeklindeki umumi ifadeyi tahsis etmekte
(özelleştirmekte) ve tehdidin, elbisesini büyüklenerek çeken, sürükleyen kişi
hakkında kastedildiğine delildir. Çünkü Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) bu
hususta Ebu Bekr es-Sıddık (radıyall€ıhu anh)'a ruhsat vermiş ve: "Sen
onlardan değilsin" buyurmuştur. Çünkü onun elbisesini sürüklemesi,
büyüklenmekten ileri gelmiyordu.
İmam
Ebu Cafer Muhammed İbn Cerir et-Taberi ve başkası şöyle demektedir: Hadiste
(elbise olarak) yalnızca izarın (belden aşağısını örten peştamalin)
sarkıtılmasının sözkonusu edilmesi, o zaman için genellikle giydiklerinin o
oluşundan dolayıdır. İzarın dışında entari ve başka elbiselerin de hükmü onunla
aynıdır.
Derim
ki: Zaten bu husus Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in sözü olarak
açıkça ifade edilip açıklanmıştır. Salim b. Abdullah babası (radıyall€ıhu
anh)'dan, o Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'den şöyle buyurduğunu
nakletmektedir: "Sarkıtmak izarda, entaride ve sarıkta sözkonusudur. Kim
herhangi birilerini büyüklenerek çekecek olursa, yüce Allah kıyamet gününde ona
bakmayacaktır." Bunu Ebu Davud, Nesai ve İbn Mace hasen bir isnad ile
rivayet etmişlerdir. Allah en iyi bilendir.
(290)
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Facir yemin ile malını
satan" ibaresi öbür rivayetteki "yalan yemin" ile aynı
anlamdadır.
(293)
"el-Felat: kırsal" lafzı kimsenin bulunmadığı tehlikeli geçit ve
kurak yer demektir. (2/116)
(292)
Diğer rivayette Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in: "Zina eden
ihtiyar, yalancı yönetici ve büyüklük taslayan fakir"i sözü geçen tehdit
ile özellikle sözkonusu etmesine gelince; Kadı Iyaz şunları söylemektedir: Buna
sebep bunların her biri sözü geçen masiyeti kendisine uzak olmasına, böyle bir
masiyete zorunluluk hissetmemesine, kendisinde bu masiyeti işlemeye iten
sebeplerin zayıf olmasına rağmen -hiç kimse herhangi bir günahı işlemekte mazur
görülmemekle birlikte- işlemiş olmalarıdır. İşte bu kimseler bu masiyetleri
kendilerine hakim alamayacak kadar işlemek durumunda bulunmadıkları ve
alışılmış sebepleri kendilerindE. olmadığı için onların bu masiyetleri işlemeye
kalkışmaları adeta yüce Allah'a karşı inatlaşmak ve onun hükmünü hafife almak
gibi bir hal almıştır. Başka herhangi bir ihtiyaç sebebiyle değil de ona
masiyet kastıyla işlemiş gibi olur. Çünkü yaşlının, aklının kemale ermiş
olması, geçirdiği bunca zaman sebebiyle tam bir irfan sahibi bulunması, cima ve
kadınlara karşı şehvet sebeplerinin onda zayıflamış bulunması, onu bir ihtiyaç
olarak hissettirecek sebeplerin yerinde bulunmaması, bununla birlikte bu
hususta helal yoldan kendisini rahatlatacak ve böylelikle iç dünyasında buna
yer bırakmayacak bir halde bulunması sözkonusudur. (Helal için durum bu halde
iken) ya haram olan zinayı yapması ne demek olur? Çünkü zinaya iten sebepler
gençlik, arzunun galeyana gelmesi, marifetin azlığı, şehvetin baskın gelmesi
gibi sebeplerdir. Bunların böyle olmasının sebebi ise aklın zayıflığı ve yaş
küçüklüğüdür.
Aynı
şekilde imam (devlet başkanı) yönetimi altında bulunan hiçbir kimseden korkmaz,
herhangi bir kimseye şirin görünmek, onun karşısında yapmacık hareketlerde
bulunmak ihtiyacını duymaz. Çünkü insan ancak kendisinden çekindiği,
eziyetinden ve siteminden korktuğu kimselere karşı yağcılık yapar, yalan ve
benzeri hallerle yapmacık davranışlarda bulunur ya da bu yolla onun yanında bir
makam sahibi olmaya ya da bir menfaat elde etmeye çalışır. Oysa devlet
yöneticisinin kayıtsız ve şartsız yalan söylemeye ihtiyacı yoktur.
Malı
bulunmayan fakirin durumu da böyledir. Çünkü böbürlenmenin, kibirlenmenin,
büyüklük taslamanın, benzeri kimselere göre kendisini yüksekte görmesinin
sebebi dünyada servet sahibi olmaktır. Onun bu haline sebep ise bu hususta
sahip olduğu görülen üstünlük, dünya ehlinin ona ihtiyaç duymasıdır. Eğer
(fakir kimsede) bunu gerektiren sebepler yoksa ne diye büyüklük taslasın,
başkasını küçük görsün. O halde sözü geçen şekilde fakirin bu davranışı, zina
eden ihtiyarın ve yalan söyleyen imam'ın bu halleri ancak şanı yüce Allah'ın
hakkını bir şekilde hafife almalanndan ileri gelir. Allah en iyi bilendir.
Son
rivayette sözü geçen üç kişiye gelince, bunlardan birisi ihtiyacı olan yolcuya
fazla su vermeyen kimsedir. Böyle bir kimsenin bu yaptığının haramlığının
ağırlığında ve oldukça çirkin olduğunda hiçbir şüphe yoktur. Davarın artan
suyunu engelleyen kimse bir asi sayıldığına göre ya hayat hakkına saygı duyulan
insandan bunu esirgeyen kimsenin durumu ne- olur? Burada sözkonusu odur. Eğer
yolcu harbi ve mürted gibi hayatına saygı duyulan birisi değilse ona
karşılıksız suyu vermek gerekmez.
İkindiden
sonra yalan yere yemin eden kişi de böyle bir tehdidi hak eder.
Özellikle
ikindi sonrasının sözkonusu edilmesi bu vaktin şerefinden dolayıdır çünkü gece
ve gündüz melekleri bu vakitte bir araya gelir ve daha başka sebepleri de
vardır.
İmama
-hadiste sözü edilen şekilde- bey'at eden kişi de Müslümanları (2/117) ve
onların imamlarım aldatan ve bey' atine bağlı kalmamak suretiyle aralarında
fitnenin ortaya çıkmasına sebep teşkil eden birisi olması sebebiyle bu tehdidi
hak eder. Özellikle de kendisine uyulan kimselerden birisi ise. Allah en iyi
bilendir.
Asılların
birçoğunda Ebu Hureyre'den gelen ikinci rivayette Allah'ın üç kişiyle
konuşmayacağı beyan edilirken "üç" anlamındaki lafzın sonunda he
(yuvarlak te) zikredilmemiştir. Ebu Zerr'den gelen ikinci rivayetteki bazı
asıllarda da bu şekildedir. Bu da üç nefis anlamı kastedilerek sahih bir
şekildir. "Onlarla konuşmaz" buyruğunda zam iri n müzekker gelmesi de
mananın dikkate alınmasına binaendir. Şam yüce Allah en iyi bilendir.