NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
8 - (689) وحدثنا
عبدالله بن
مسلمة بن
قعنب. حدثنا
عيسى بن حفص
بن عاصم بن
عمر بن الخطاب
عن أبيه؛ قال:
صحبت
ابن عمر في
طريق مكة. قال
فصلى لنا
الظهر ركعتين.
ثم أقبل
وأقبلنا معه.
حتى جاء رحله.
وجلس وجلسنا
معه. فحانت
منه التفاتة
نحو حيث صلى.
فرأى ناسا
قياما. فقال:
ما يصنع
هؤلاء؟ قلت:
يسبحون. قال:
لو كنت مسبحا
لأتممت صلاتي.
يا ابن أخي!
إني صحبت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم في
السفر. فلم
يزد على ركعتين
حتى قبضه
الله. وصحبت
أبا بكر فلم
يزد على
ركعتين حتى
قبضه الله.
وصحبت عمر فلم
يزد على
ركعتين حتى
قبضه الله. ثم
صحبت عثمان
فلم يزد على
ركعتين حتى
قبضه الله.
وقد قال الله:
{لقد كان لكم
في رسول الله
أسوة حسنة} [33/الأحزاب/
الآية-21].
[ش (لو
كنت مسبحا
لأتممت)
معناه: لو
اخترت التنفل
لكان إتمام
فريضتي أربعا
أحب إلي. ولكن
لا أرى واحدا
منهما. بل
السنة القصر
وترك التنفل.
ومراده النافلة
الراتبة مع
الفرائض. كسنة
الظهر والعصر
وغيرها من
المكتوبات].
{8}
Bize Abdulah b.
Meslemete'bni Ka'neb rivayet etti. (Dediki): Bize îsâ b. Hafs b. Âsim b. Ömer b.
El-Hattâb, babasından naklen rivayet etti. Demişki:
Mekke yolunda İbni
Ömer'le beraber bulundum. Öğle namazını bize iki rek'ât kıldırdı. Sonra döndü
geldi. Biz de onunla beraber döndük. Menziline gelip oturdu. Onunla beraber biz
de oturduk. Bir aralık namaz kıldığı yere bir göz atarak birtakım kimselerin
ayakta olduklarını gördü ve:
— Bunlar ne yapıyor? dîye sordu.
— Tesbîhde bulunuyorlar... dedim. İbni Ömer:
— Ben tesbih yapacak olsam mutlaka namazımı
tamamlardım. Kardeşim oğlu! Gerçekten ben Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem) ile birlikde seferde bulundum. Allah rûh'unu kabzedinceye kadar iki
rek'âtdan fazla namaz kılmadı. Ebû Bekir'le birlikde bulundum, o da Allah
rûh'unu kabzedinceye kadar iki rek'âtdan fazla kılmadı. Ömer'le dahî beraber
bulundum, o da Allah rûh'unu kabz edinceye kadar iki rek'âtdan fazla kılmadı.
Sonra Osman'la beraber bulundum; o da Allah rûh'unu kabzedinceye kadar iki
rek'âtdan fazla kılmadı. Allah Teâlâ dahî [Ahzab 21] (gerçekten ResûluIIah'da
sizin için güzel bir Örnek vardır!) buyurmuşdur... dedi.
9 - (689) حدثنا
قتيبة بن
سعيد. حدثنا
يزيد (يعني
ابن زريع) عن
عمر بن محمد
عن حفص بن
عاصم؛ قال:
مرضت
مرضا. فجاء
ابن عمر
يعودني. قال:
وسألته عن
السبحة في
السفر؟ فقال:
صحبت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم في
السفر. فما
رأيته يسبح.
ولو كنت مسبحا
لأتممت. وقد
قال الله تعالى:
{لقد كان لكم
في رسول الله
أسوة حسنة}
[33/الأحزاب/
الآية-21].
{9}
Bize Kuteybetü'bnü Saîd
rivayet etti. (Dediki): Bize Yezîd (yâni İbni Zürey') Ömer b. Muhammed'den, o
da Hafs b. Âsım'dan naklen rivayet etti. Hafs şöyle demiş:
Bir hastalığa
tutulmuşdum. İbni Ömer, beni dolaşmaya geldi. Kendisine seferde nafile kılınıp
kılınmayacağını sordum. İbni Ömer:
— Ben, seferde Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in maiyyetinde bulundum ama onu sünnet kılarken görmedim. Eğer ben,
sünnet kılacak olsaydım farz namazımı tamam kılardım. Allah Teâlâ da (Gerçekten
Resûlullah da, sizin için güzel bir Örnek vardır.) buyurmuşdur... dedi.
İzah:
Bu hadîsi Buhârî «Taksîr-i
salât» bahsinde; Ebû Dâvûd, Nesâî ve İbni Mâce «namaz» bahsinde muhtelif
râvîlerden tahrîc etmişlerdir.
«Tesbîhde bulunuyorlar.» tâbirinden murâd, revâtip denilen nâfilelef yâni vakit namazlarının
sünnetleridir. Bu hadîslerde geçen tesbîh'den murâd, hep bu namazlardır.
Hz. Abdullah b.
Ömer'in: «Ben tesbîh yapacak olsam mutlaka namazımı tamamlardım!» sözünün
mânâsı: «Ben nafile kılacak olsam farz namazı dört rek'ât olarak tamamlardım.
Bu benim için daha makbul olurdu. Lâkin ben bunların ikisine de kaail değilim.
Seferde sünnet vech üzere namaz, dört rek'âtlı farzları iki kılmak; nafileleri
de terk etmekle olur.» demekdir. İbni Ömer (Radiyallahû anh) buradaki nafileden
de beş vaktin sünnetlerini kasdetmişdir. Yoksa onlardan başka nafileleri seferde
kendisi de kılardı. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in dahî bu gûnâ
nafileleri kıldığı rivayet olunmuşdur.
Ulemâ beş vaktin
sünnetlerinden başka nafile namazların seferde kılınabileceğine ittifak
etmişlerdir. İhtilâf beş vakit namazın sünnetleri hakkındadır. Hz. Abdullah b.
Ömer ile diğer bâzı ulemâya göre seferde vakit sünnetlerini kılmak mekruhdur.
Ashâb-ı kiramdan
bâzıları seferde sünnet namazların kılınacağına kaail olmuşlardır. Ebû Hanîfe,
imam Ahmed, Şafiî ve ekseri ulemânın mezhepleri de budur.
Hanefîler 'den
Serahsî'nin «EI-Melbsût» nâmındaki eseri ile «El-Hidâye» de: «Sünnetlerde
kısaltma yokdur. Ulemâ efdal olan hakkında söz etmiş; bâzıları ruhsatla amel
ederek, sünnetleri terk etmenin efdal olduğunu; bir takımları da Allah'a
tekarrub için onları kılmanın efdal olacağını söylemişlerdir.» denilmektedir.
Yine Hanefîler 'den
Hindîvâhi'nin beyânına göre, bir yerde mola verildiği zaman sünnetleri kılmak
efdal; yürüyüş hâlinde ise terk etmek efdaldır. Hişâm: «İmam Muhammed'i seferde
namaz kılarken çok gördüm. Öğle'den evvel ve sonra sünnet kılmıyor; Fakat sabah
ile akşam namazının ikişer rek'ât sünnetini hiç bırakmıyordu. İkindi ile
yatsı'dan önce nafile kıldığını görmedim. Yatsıyı kılar; sonra vitr'e geçerdi.»
demişdir.
Nevevî diyor ki: «İhtimâl
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sünnetleri konakladığı yerde kılar da İbni
Ömer görmezdi. Zîra nafileyi evde kılmak efdaldır. Yahut sünnetlerin bazen terk
edilebileceğine tenbîh için onları bâzı vakitlerde kılmamışdır.»
Sünnetlerin terk
edileceğine kaail olanların istidlal makamında: «Sünnetler meşru olmuş olsa
farzı dört olarak tamamlamak daha yerinde bir iş olurdu.» sözlerine karşı,
Nevevî şu cevâbı vermektedir: «Farz kesin olarak meşrudur. Şayet tam olarak
dört rek'ât üzerinden kılınması meşru olsa seferde bütün farz namazların tam
olarak kılınması icâb ederdi. Nafile ise mükellefin re'yine bırakılmışdir. Bu
bâb'da rifku mülâyemet. onun meşru olmasını gerektirir. Mükellef isterse kılar
ve sevap kazanır; isterse kılmaz ve kılmadığından dolayı ona hiç bir şey lâzım
gelmez.»