NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
53 - (1006) حدثنا
عبدالله بن
محمد بن أسماء
الضبعي. حدثنا
مهدي بن
ميمون. حدثنا
واصل مولى أبي
عيينة عن يحيى
بن عقيل
عن يحيى بن
يعمر، عن أبي الأسود
الديلي، عن
أبي ذر ؛ أن ناسا
من أصحاب
النبي صلى
الله عليه
وسلم قالوا للنبي
صلى الله عليه
وسلم: يا رسول
الله ! ذهب أهل
الدثور
بالأجور.
يصلون كما
نصلي. ويصومون
كما نصوم.
ويتصدقون
بفضول
أموالهم. قال: "أو
ليس قد جعل
الله لكم ما
تصدقون ؟ إن
بكل تسبيحة
صدقة. وكل
تكبيرة صدقة.
وكل تحميدة صدقة.
وكل تهليلة
صدقة. وأمر
بالمعروف صدقة.
ونهي عن منكر
صدقة. وفي بضع
أحدكم صدقة". قالوا:
يا رسول الله !
أياتي أحدنا
شهوته ويكون
له فيها أجر ؟
قال: "أرأيتم
لو وضعها في
حرام أكان
عليه فيها وزر
؟ فكذلك إذا
وضعها في الحلال
كان له أجرا".
{53}
Bize Abdullah b.
Muhammed b. Esma Ed-Dubaî rivayet etti. (Dediki): Bize Ebû Uyeyne'nin azatlısı
Vâsıl, Yahya b. Ukayl'den, o da Yahya b. Ya'mer'den, o da Ebû'1-Esved-i
Dîlî'den, o da Ebû Zerr'den nalken rivayet etti ki,
Nebi (Sallallahu Aleyhi
ve Sellem)'in ashabından bâzı zevat, Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e,
— «Yâ Resûlallah! Servet sahipleri sevapları
alıp gittiler. (Zîrâ) bizim kıldığımız gibi namaz kılıyorlar, bizim gibi oruç
tutuyorlar. (Fakat) onları mallarının fazlalarını tesadduk ediyorlar.»
demişler. Resûlullah {Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
— «Size Allah tesadduk edecek bir şey vermemiş
mî? Her tesbîh mukabilinde bir sadaka, her tekbîr bir sadaka, her tahmîd bir
sadaka, her tehlil bir sadaka, emr-İ bil ma'rûf sadaka, kötülükten nehiy
sadakadır. Birinizin cinsî münâsebetinde bile sadaka vardır.» buyurmuşlar.
Ashâb:
— «Yâ Resûlallah! Birimiz şehvetini kaza eder
de, onda da ecir mi olur?» diye sormuşlar. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem):
— «Ne dersiniz, o kimse şehvetini haramla
tatmin ederse, ona günâh olur mu? İşte bunun gibi helâlde tatmin ettiği zaman
da ona sevap olur.» buyurmuşlar.
İzah:
Kaadı îyâz'ın beyânına
göre tesbîh, tekbir ve benzerlerine «sadaka» denilmesi, benzetme suretiyledir.
Yâni sadaka gibi bunların da sevapları vardır. Onlara sadaka ismi verilmesi,
mukaabele ve tecnîs suretiyledir. Bâzıları: «Bu cümlelerin mânâsı mezkûr
tâatlar kendisine sadakadır.» mütâlâasında bulunmuşlardır.
Emr-i bil ma'rûf:
İyiliği emretmektir. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu cümle ile
emr-i bil ma'rûf sayılan her şey'e ayrı ayrı sadaka hükmü verileceğine,
kötülükten nehiy dahi ayni hükümde dâhil olduğuna işaret buyurmuştur.
Emir ve nehiy
kelimelerini nekire olarak söylemesi bundandır. İyiliği emir ve kötülüğü
nehiyin sevabı: tesbih, tahmîd ve tehlîlin sevabından daha çoktur. Çünkü emr-i
bil ma'rûf nehiy ani'l-münker vazifesi Müslümanlara farz-ı kifâyedir. Hattâ
bazen farz-ı ayn olur. Nafile olduğu yer yoktur. Tesbîh ve tahmîd gibi şeyler
ise nafile ibâdetlerdir.
Farzın sevabı bittabi
nafilenin sevabından çok olur. Nitekim Buhârî'nin rivayet ettiği bir hadis-i
kutside Allah Teâlâ:
«Kulum, üzerine farz
kıldığım ibâdeti edâ etmekten daha makbul hiç bir şeyle bana yaklaşmamıştır.»
buyurmuştur.
Şafiîler'den
Îmâmü'l-Haremeyn bâzı ulemânın: Farzın sevabı, nafile ibâdetin sevabından 70
derece daha fazladır.» dediklerini ve bu bâbda bir hadîsle istidlal ettiklerini
söylemiştir