NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
159 - (1068) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة.
حدثنا علي بن
مسهر عن
الشيباني، عن
يسير بن عمرو.
قال: سألت سهل
بن حنيف: هل
سمعت النبي
صلى الله عليه
وسلم يذكر
الخوارج ؟
فقال: سمعته
(وأشار بيده
نحو المشرق).
"قوم
يقرأون
القرآن
بألسنتهم لا
يعدوا تراقيهم.
يمرقون من
الدين كما
يمرق السهم من
الرمية ".
{159}
Bize Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe rivayet etti. (Dediki): Bize Aliyyu'bnü Müshir. Şeymâni'den, o da Yüseyr b.
Amr'dan naklen şöyle demiş: Sehl b. Huneyy'e sordum;
— «Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i
Hâricileri anarken hiç işittin mi?» dedim. Sehl şunları söyledi:
— «Evet işittim, eliyle şark tarafına doğru
işaret ederek:
— Bir kavim dilleri ile Kur'ân'ı okuyacaklar,
amma (okudukları Kur'ân) köprücük kemiklerini geçmiyecak. Dînden, ok'un av'ı delip geçtiği gibi
çıkacaklar; buyurdu.»
(1078) وحدثناه
أبو كامل.
حدثنا
عبدالواحد.
حدثنا سليمان
الشيباني،
بهذا الإسناد.
وقال: يخرج
منه أقوام.
{…}
Bize bu hadisi Ebû Kâmil
de rivayet etti. (Dediki): Bize Abdülvâhid rivayet etti. (Dediki): Bize
Süleymân-ı Şeybânî bu isnâdla rivayette bulundu ve:
— «Ondan bir takım
kavimler çıkacak.» Dedi.
160 - (1068) حدثنا
أبو بكر بن
أبي شيبة
وإسحاق. جميعا
عن يزيد. قال
أبو بكر:
حدثنا يزيد بن
هارون عن
العوّام بن
حوشب
حدثنا أبو
إسحاق
الشيباني عن
أسير بن عمرو،
عن سهل بن
حنيف، عن
النبي صلى
الله عليه
وسلم. قال:
"يتيه
قوم قبل
المشرق محلقة
رؤسهم".
{160}
Bize Ebû Bekir b. Ebî
Şeybe ile İshâk hep birden Yezid'den rivayet ettiler. Ebû Bekir (Dediki):Bize
Yezid b. Hârûn, Avvâm b. Havşeb'den rivayet etti. (Demişki): Bize Ebû İshâk
Eş-Şeybânî, Useyr b. Amr'dan, o da Sehl b. Huneyf'den, o da Peygamber
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen rivayet .etti;
— «Şark tarafından
başları traşlı bir kavim hak yoldan sapacaklardır.» buyurmuşlar.
İzah:
Sehl b. Huneyf hadisini
Buhâri «İstitâbetü'l -Mürteddin» bahsinde; Nesâi «FedâiIü'l-Kur'ân-'da tahric
etmişlerdir.
Bu iki hadîs de
yukarkiler gibi Hâriciler'in mahlûkaat içinde en kötü varlıklar olduğuna,
bunların şarktan yâni Irak' dan zuhur edeceklerine, Kur'ân okuyup; onun ahkâmı
ile amel etmiyeceklerine delildirler.
Müslim şârihi Übbi bu bahiste
uzun uzadıya malûmat vermiş, Hz. Alî ile Muâviye (Radiyallahu anh) arasında
cereyan eden harpleri, bu harplerde iki tarafın verdiği zayiatı ve Hâriciler'le
vukûbulan çarpışmaları, neticede Hâriciler' in nahv-u münhezim edildiklerini
anlatmıştır. Bundan bizim de bir parça bahsetmemiz yerinde olur:
Muaviye (Radiyallahu
anh) uzun bir müddetten beri Sûriye'de vali bulunuyordu, Hz. Osman (Radiyallahu
anh) Emeviler'dendi; Muâviye de Emevi olduğu için Hz. Osmân’in katillerini
bulup teslim etmesini Hz. Ali'den ısrarla istiyor ve ancak o zaman kendisine
bey'at edeceğini söylüyordu. Hz. Alî'nin bizzat bu işte methâldâr olduğunu
zannediyordu. Hâlbuki Alî (Radiyallahu anh)'ın hu işte zerre kadar müdâhalesi
yoktu. Muâviye (Radiyallahu anh). Hz. Osman'ın kanlı gömleğini teşhir ediyor,
hazinesi de parayla dolu oiduğu için muhtelif vâsıtalarla Hz. Ali aleyhine
kendisine taraftar topluyordu. Hattâ Amru'bnü As (Radiyallahu anh) gibi bir
dâhiyi bile kendine celbetmişti. Hz. Ali dâvayı barış suretiyle halletmek için
gayretler sarfetti. Muâviye'ye Cerîr b. Abdillâh vasıtasıyla mektup gönderdi,
fakat Muâviye sulhe yanaşmadı. Günden güne bir çok kabilelerle Hz. Alî'nin
azlettiği me'mûrlar Muâviye tarafına iltihâk ediyorlardı. Muâviye bunlara türlü
türlü hediyeler vererek kendilerini taltif ediyordu. Bu suretle Amrb. Âs'dan
başka, arapların dâhilerinden sayılan Muğira ile Ziyâd da onun tarafına
geçtiler. Sulh teklifi netice vermeyince iki taraf harbe hazırlandılar. Nihayet
meşhur Sıffin harbi vukûbuldu. Bu muharebe Hicretin 36. yılı Cemâie'l-Ahîr
ayına tesaadüf eder. Harbin 110 gün devam ettiği söylenir. Her iki taraf pek
çok zayiat vermiştir.
Dâ'va'nın halli için
Sefer ayında iki tarafın hakemleri bir muâhade imzâlamışlarsa da, bu da bir
netice vermemiştir. Hattâ muâhadeyi Hz. Ali taraftarlarının bir çoğu tasvîb
etmemişlerdir. Muâhade Hz. Alî ile Hz. Muâviye' nin ikisini birden
makaamlarından hal'i ve Müslümanlara yeni bir imam seçilmesini tezammun
ediyordu. Nihayet Ali (Radiyallahu anh) ricâata mecbur oldu.
Sıffîn'den Kûfe'ye
dönerken ordusundan 12.000 kişi ayrılarak Harûrâ denilen yerde ikaamet ettiler.
Hz. Alî bunlara îbni Abbâs (Radiyallahu anh)'ı göndermişse de, söz
dinletememişti. Bunun üzerine Hz. Alî bizzat yanlarına giderek onlarla münâkaşa
etmiş, neticede onlar da Kûfe'ye gelmişlerdi. İşte Haricîler bunlardır. Bu
adamlar Kûfe'de dedikoduya başladılar. Hakem'i kabul etmenin küfür
sayılacağını, Hz. Alî'nin de bunu kabul ettiğini söylüyorlardı. Ali
(Radiyallahu anh) bunu tekzîb ederek harpten vazgeçmek isteyenlerin sonra hakem
tâyinini beğenmiyenlerin kendileri oldukları hâlde şimdi tekrar harp için
çalıştıklarını söyledi. Hâriciler'den biri:
— «Hüküm, ancak Allah'a
mahsûstur.» diye bağırdı, başka biri bu bâbda bir âyet-i kerime okuyarak Hz.
Alî'ye ta'rizde bulundu.
Demek ki Hâriciler Hz.
Alî' nin hakemi kabul etmesini şirk sayıyorlardı. Sayıları da gittikçe
artıyordu.
Kendi fasit inançlarını
kabul etmiyenleri fecî işkencelerle öldürüyorlardı. Hz. Ali kendilerine nasihat
için adamlar gönderdiyse de bir netice elde edilemedi. Yalnız 1.000 kişi tevbe
ederek Hz. Alî'ye iltihâk ettiler. Nihayet Hz. Alî taraftarlarıyla Hâriciler
arasında bu hadislerde beyân edildiği vecihle şiddetli bir harp vukûbuldu.
Neticede Hâriciler mağlûb ve münhezim oldular. Tafsilât târih ve siyer kitaplarındadır.