SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

EMARET BAHSİ

<< 1844 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

46 - (1844) حدثنا زهير بن حرب وإسحاق بن إبراهيم (قال إسحاق: أخبرنا. وقال زهير: حدثنا جرير) عن الأعمش، عن زيد بن وهب، عن عبدالرحمن بن عبد رب الكعبة. قال:

 دخلت المسجد فإذا عبدالله بن عمرو بن العاص جالس في ظل الكعبة. والناس مجتمعون عليه. فأتيتهم. فجلست إليه. فقال: كنا مع رسول الله صلى الله عليه وسلم في سفر. فنزلنا منزلا. فمنا من يصلح خباءه. ومنا من ينتضل، ومنا من هو في جشره. إذ نادى منادي رسول الله صلى الله عليه وسلم: الصلاة جامعة. فاجتمعنا إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم. فقال (إنه لم يكن نبي قبلي إلا كان حقا عليه أن يدل أمته على خير ما يعلمه لهم، وينذرهم شر ما يعلمه لهم. وإن أمتكم هذه جعل عافيتها في أولها. وسيصيب آخرها بلاء وأمور تنكرونها. وتجيء فتنة فيرقق بعضها بعضها. وتجيء الفتنة فيقول المؤمن: هذه مهلكتي. ثم تنكشف. وتجيء الفتنة فيقول المؤمن: هذه هذه. فمن أحب أن يزحزح عن النار ويدخل الجنة، فلتأته منيته وهو يؤمن بالله واليوم الآخر. وليأت إلى الناس الي يحب أن يؤتى إليه. ومن بايع إماما، فأعطاه صفقة يده وثمرة قلبه، فليطعه إن استطاع. فإن جاء آخر ينازعه فاضربوا عنق الآخر). فدنوت منه فقلت: أنشدك الله! آنت سمعت هذا من رسول الله صلى الله عليه وسلم؟ فأهوى إلى أذنيه وقلبه بيديه. وقال: سمعته أذناي ووعاه قلبي. فقلت له: هذا ابن عمك معاوية يأمرنا أن نأكل أموالنا بيننا بالباطل. ونقتل أنفسنا. والله يقول: {يا أيها الذين آمنوا لا تأكلوا أموالكم بينكم بالباطل إلا أن تكون تجارة عن تراض منكم ولا  تقتلوا أنفسكم إن الله كان بكم رحيما} [4 /النساء / 29]. قال: فسكت ساعة ثم قال: أطعه في طاعة الله. واعصه في معصية الله.

 

[ش (ومنا من ينتضل) هو من المناضلة، وهي المراماة بالنشاب.

(في جشره) هي الدواب التي ترعى وتبيت مكانها.

(الصلاة جامعة) هي بنصب الصلاة، على الإغراء. ونصب جامعة على الحال.

(فيرقق بعضها بعضا) هذه اللفظة، رويت على أوجه أحدها، وهو الذي نقله القاضي عن جمهور الرواة، يرقق أي يصير بعضها رقيقا أي خفيفا لعظم ما بعده، فالثاني يجعل الأول رقيقا. وقيل: معناه يشبه بعضه بعضا. وقيل: يدور بعضها في بعض ويذهب ويجيء. وقيل: معناه يسوق بعضها إلى بعض بتحسينها وتسويلها. والثاني: فيرقق. والثالث: فيدقق، أي يدفع ويصب. والدفق هو الصب.

(وليأت إلى الناس الذي يحب أن يؤتى إليه) هذا من جوامع كلمه صلى الله عليه وسلم، وبديع حكمه، وهذه قاعدة مهمة، فينبغي الاعتناء بها. وإن الإنسان يلزم أن لا يفعل مع الناس إلا ما يحب أن يفعلوه معه].

 

{46}

Bize Züheyr b. Harb ile İshâk b. ibrahîm rivayet ettiler. (İshâk: Bize haber verdi tâbirini kullandı.) Züheyr: Bize Cerîr, A'meş'den, o da Zeyd b. Vehb'den, o da Abdurıahmân b. Abdi Rabbil-kâbe'den naklen rivayet etti dedi. Abdurrahnıân şöyle demiş:

 

Mescide girdim. Bir de baktım Abdullah b. Amr b. As Kâbe'nin gölgesinde oturuyor! İnsanlar başına toplanmışlar: Ben de yanlarına gelerek onu dinlemeye oturdum. Şunları söyledi :

 

  Bir seferde Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraberdik. Bir menzile indik. Kimimiz çadırını düzeltiyor; Kimimiz ok atma yarışı yapıyor; bâzılarımız da mer'adaki hayvanlarının başında bulunuyordu. Derken  Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in münâdîsi: Namaza toplan! Diye seslendi. Biz de Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına toplandık. Şunları söyledi :

 

«Gerçekten benden önce hiç bîr Nebi geçmemiştir ki. bildiklerinin hayırlısını ümmetine göstermesi ve bildiklerinin kötüsünden onları sakındırması boynuna borç olmasın! Şüphesiz sîzin şu ümmetinizin afiyeti evveline verilmiştir. Ahirine belâ ve yadırgadıkları bir takım şeyler İsabet edecektir. Bir fitne gelecek ki bazısı bazısını hafifletecek! Öyle fitne gelecek, mü'mîn: Bu benim helâkimdir diyecek! Sonra açılacak. Fitne gelecek, mü'mîn: Bu budur diyecek! İmdi kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete sokulmak isterse ecel! Allah'a ve âhiret gününe îmân ettîği hâlde gelsin. Ve insanlara kendine yapılmasını dilediği şeyi yapsın! Bîr kimse bîr hükümdara bey'at eder de ona saklayan elini ve kalbinin semeresini verirse elinden geldiği takdîrde hemen ona itaat etsin! Başka bîri gelir de onunla çekişirse o gelenin boynunu vuruverîn!»

 

Ben Abduîlaha yaklaşarak: Allah aşkına! Bunu Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) 'den senmi işittin? Dedim. Bunun üzerine iki eli île kulaklarına ve kalbine uzandı. Ve: onu iki kulağım işitti; kalbim de belledi. Dedi. Ben kendisine:

 

  İşte amcan oğlu Muâviye! Bize mallarımızı aramızda bâtılla yememizi ve kendimizi  öldürmemizi emrediyor; halbuki Allah :

 

Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak kendi rızanızla yaptığınız ticaretle yemeniz helaldir. Birbirinizin canına kıymayın. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir. [Nisa 29] buyuruyor. Dedim. Biraz sustu. Sonra:

 

  Sen ona Allah'a itaat hususunda itaat; Allah'a isyan hususunda da isyan et! Dedi.                                                

 

 

(1844) - وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة وابن نمير وأبو سعيد الأشج. قالوا: حدثنا وكيع. ح وحدثنا أبو كريب. حدثنا أبو معاوية كلاهما عن الأعمش، بهذا الإسناد، نحوه.

 

{…}

Bize Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ile İbnü Numeyr ve Ebû Saîd El-Eşecc de rivayet ettiler.  (Dedilerki): Bize Vekî, rivayet etti. H.

Bize Ebû Kureyb dahî rivayet etti. (Dediki): Bize Ebû Muâviye rivayet etti. Her iki râvî A'meş'den bu isnadla bu hadîsin mislini rivayet etmişlerdir.

 

 

47 - (1844) وحدثني محمد بن رافع. حدثنا أبو المنذر إسماعيل بن عمر. حدثنا يونس بن أبي إسحاق الهمذاني. حدثنا عبدالله بن أبي السفرعن عامر، عن عبدالرحمن بن عبد رب الكعبة الصائدي، قال: رأيت جماعة عند الكعبة. فذكر نحو حديث الأعمش.

 

{47}

Bana Muhammed b. Râfi' dahi rivayet etti. (Dediki): Bize Ebu'l-Münzir İsmail b. Ömer rivayet etti. (Dediki); Bize Yûnus b. Ebî İshâk El-Hemdânî rivayet etti. (Dediki): Bize Abdullah b. Ebî's-Sefer, Amir.den, o da Abdurrahman b. Abdi Kabbilkâ'beti's-Sâidi'den [15] naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

 

Ben kâ'benin yanında bir cemâat gördüm...

 

Ve râvî hadîsi A'meş'in hadîsi gibi rivayet etmiştir.

 

 

İzah:

Kaadî İyad ekseriyetle râvîlerden onu «yürakkiku» şeklinde rivayet etmiştir, ki :

 

«Birbirini inceltecek yâni hafifletecek; çünkü sonraki evvelkinden daha büyük olacaktır.» manasınadır. Mâmâfîh bu kelimenin «birbirine benzer» ve «birbirine karışır da gidip gelir» mânâlarına geldiğini söyleyenler olduğu gibi «bir birini iter» demek olduğunu iddia edenler de olmuştur.

 

«Feyerfuku» fayda verir; yardım eder demektir. «Feyedfiku ise iter ve döker mânâlarına gelir.

 

«Ve insanlara kendine yapılmasını dilediği şeyi yapsın!» cümlesi cevâmiul kelimdendir. (Yânî sözü az, mânâsı çok olan cümlelerdendir.)

 

Bunlar Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) efendimize mahsustur. Bu cümle mühim bir kaidedir. Müslüman buna dikkat etmeli ve kendi­sine ne yapılmasını isterse başkalarına da onu yapmalıdır.

 

«İşte amcan oğlu Muâviye! Bize mallarımızı aramızda bâtılla yememizi ve kendimizi öldürmemizi emrediyor...» ifadesinden maksad şudur; Bu zât Abdullah b. Amr'ın sözlerini dinleyip birinci halîfeye itaatin lüzumunu, onunla çekişen ikincinin öldürülmesi îcâbettiğini anlayınca bu vasfın Hz. Muâviye'de de bulunduğunu düşünmüştür. Çünkü evvelâ Hz. Alî'ye bey'at edilmiş; Muâviye sonradan ona muarız çıkmıştır. O halde Muâviye 'nin Hz. Ali île yaptığı muharebede askerlerine sarf ettiği para ve erzak, malı bâtılla yemektir. Muâviye'nin Alî (Radiyallahu anh) ile harbetmesi de haksız yere insan öldürmektir... Hz. Abdullah buna bir müddet susarak düşündükten sonra cevâp vermiş; ve Muâviye (Radiyallahu anh)'ın Allah'a itaat hususundaki emirlerine itaat etmesini; Allah'a isyân için emir verirse itaat değil kendisine isyan etmesini tavsiye etmiştir. Bu gösterir ki, tâyin ve bey'at olmaksızın zorla hükümdar olan bir kimseye itaat da vâcibtir.