SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

SELAM BAHSİ

<< 2218 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

92 - (2218) حدثنا يحيى بن يحيى. قال: قرأت على مالك عن محمد بن المنكدر وأبي النضر، مولى عمر بن عبيدالله عن عامر بن سعد بن أبي وقاص، عن أبيه؛ أنه سمعه يسأل أسامة بن زيد: ماذا سمعت من رسول الله صلى الله عليه وسلم في الطاعون؟ فقال أسامة: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: الطاعون رجز أو عذاب أرسل على بني إسرائيل، أو على من كان قبلكم. فإذا سمعتم به بأرض، فلا تقدموا عليه. وإذا وقع بأرض وأنتم بها، فلا تخرجوا فرارا منه".

وقال أبو النضر "لا يخرجكم إلا فرار منه".

 

{92}

Bize Yahya b. Yahya rivayet etti. (Dediki): Mâlik'e Muhammed b. Münkedir ile Ömer b. Ubeydillah'ın azatlısı Ebu'n-Nadr'dan dinlediğim, onların da Âmir b. Sa*d b. Ebî Vakkâs'dan, onun da babasından naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum. Âmir, babasını Usâme b. Zeyd'e: Sen Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den taun hakkında ne işittin? diye sorarken dinlemiş. Usâme şunu söylemiş: Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

«Taun bir ricz yahut bir azabdır. Benî İsrail'e yahut sizden öncekilere gönderilmiştir. Bir yerde onun zuhur ettiğini işittiniz mi oraya gitmeyin! Bir yerde zuhur ederse siz de orada bulunursanız, ondan kaçmak için oradan çıkmayın!» buyurdular.

 

Ebu'n-Nadr:

 

«Sizi ancak ondan kaçmak çıkarır.» demiştir.

 

 

93 - (2218) حدثنا عبدالله بن مسلمة بن قعنب وقتيبة بن سعيد قالا: أخبرنا المغيرة (ونسبه ابن قعنب فقال: ابن عبدالرحمن القرشي) عن أبي النضر، عن عامر بن سعد بن أبي وقاص، عن أسامة بن زيد. قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "الطاعون آية الرجز. ابتلى الله عز وجل به ناسا من عباده. فإذا سمعتم به، فلا تدخلوا عليه. وإذا وقع بأرض وأنتم بها، فلا، تفروا منه".هذا حديث القعنبي. وقتيبة نحوه.

 

{93}

Bize Abdullah b. Mesleme b. Ka'neb ile Kuteybe b. Saîd rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Muğîre (İbni Ka'neb nesebini de belirterek ibni Ahdirrahman El-Kureşî dedi.) Ebu'n-Nadr'dan, o da Âmir b. Sa'd b. Ebî Vakkâs'dan, o da Usâme b. Zeyd'den naklen haber verdi. Üsâme şöyle demiş: Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

«Taun azab alâmetidir. Allah (Azze ve Celle) onunla kullarından bâzı kimseleri imtihan eder. Onu işittiniz mi, bulunduğu yere girmeyin. Bir yerde zuhur eder de, siz de orada bulunursanız ondan kaçmayın!» buyurdular.

 

Bu hadîs Ka'nebî'nindir. Kuteybe'ninki de onun gibidir.

 

 

94 - (2218) وحدثنا محمد بن عبدالله بن نمير. حدثنا أبي. حدثنا سفيان عن محمد بن المنكدر، عن عامر بن سعد، عن أسامة. قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "إن هذا الطاعون رجز سلط على من كان قبلكم، أو على بني إسرائيل. فإذا كان بأرض، فلا تخرجوا منها فرارا منه. وإذا كان بأرض، فلا تدخلوها".

 

{94}

Bize Muhammed b. Abdillah b. Numeyr de rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti. (Dediki): Bize Süfyân, Muhammed b. Münkedir'den, o da Âmir b. Sa'd'dan, o da Usâme'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş: Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

«Muhakkak ki bu taun sizden öncekilere yahut Benî İsrail'e musallat kılınmış bir azabdır. Bir yerde zuhur ederse, siz ondan kaçmak için oradan çıkmayın. O bir yerde bulunuyorsa, oraya da girmeyin!» buyurdular.

 

 

95 - (2218) حدثني محمد بن حاتم. حدثنا محمد بن بكر. أخبرنا ابن جريج. أخبرني عمرو بن دينار؛ أن عامر بن سعد أخبره؛ أن رجلا سأل سعد بن أبي وقاص عن الطاعون؟ فقال أسامة بن زيد: أنا أخبرك عنه. قال رسول الله صلى الله عليه وسلم "هو عذاب أو رجز أرسله الله على طائفة من بني إسرائيل، أو ناس كانوا قبلكم. فإذا سمعتم به بأرض، فلا تدخلوها عليه. وإذا دخلها عليكم، فلا تخرجوا منها فرارا".

 

{95}

Bana Muhammed b. Hatim rivayet etti. (Dediki): Bize Muhammed b. Bekr rivayet etti. (Dediki): Bize İbni Cüreyc haber verdi. (Dediki): Bana Amr b. Dinar haber verdi. Ona da Âmir b. Sa'd haber vermişki: Bir adam Sa*d b. Ebî Vakkas'a taun'u sormuş da Usâme h. Zeyd: Onu sana ben haber vereyim. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

«O Allah'ın Benî İsrail'den bir taifeye yahut sîzden önce geçen bâzı insanlara gönderdiği bir azab yahut ricz'dir. Bir yerde onu işittiniz mî oraya onun üzerine girmeyin! Bir yerde sîzin üzerinize girerse, ondan kaçarak oradan çıkmayın!» buyurdular, demiş.

 

 

95-م - (2218) وحدثنا أبو الربيع، سليمان بن داود وقتيبة بن سعيد قالا: حدثنا حماد (وهو ابن زيد). ح وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا سفيان بن عيينة. كلاهما عن عمرو بن دينار بإسناد ابن جريج. نحو حديثه.

 

{m-95}

Bize Ebu'r-Rabi' Süleyman b. Dâvud ile Kuteybe b. Saîd de rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize Hammâd (Bu zât Zeyd'dir.) rivayet etti. H.

Bize Ebû Bekr b. Ebi Şeybe dahî rivayet etti. (Dediki): Bize Süfyân b. Uyeyne rivayet etti.

 

Her iki râvi Amr b. Dinar'dan, İbni Cüreyc'in isnadı ile onun hadîsi gibi rivayette bulunmuşlardır.

 

 

96 - (2218) حدثني أبو الطاهر أحمد بن عمرو وحرملة بن يحيى. قالا: أخبرنا ابن وهب. أخبرني يونس عن ابن شهاب. أخبرني عامر بن سعد عن أسامة بن زيد،  عن رسول الله صلى الله عليه وسلم؛ أنه قال "إن هذا الوجع أو السقم رجز عذب به بعض الأمم قبلكم. ثم بقي بعد بالأرض. فيذهب المرة ويأتي الأخرى. فمن سمع به بأرض، فلا يقدمن عليه. ومن وقع بأرض وهو بها، فلا يخرجنه الفرار منه".

 

{96}

Bana Ebu't-Tahİr Ahmed b. Amr ile Harmele b. Yahya rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize îbni Vehb haber verdi. (Dediki): Bana Yûnus, İbni Şihab'dan naklen haber verdi. (Demişki): Bana Âmir b. Sa'd, Usâme b. Zeyd'den, o da Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen haber verdi ki, şöyle buyurmuşlar:

 

«Şüphesiz bu ağrı veya hastalık bir azabdır. Onunla sîzden önceki bâzı ümmetler azab olunmuşlar; ondan sonra yeryüzünde kalmıştır. Bâzan gider, bâzan gelir. Her kim onun bir yerde zuhur ettiğini işitirse sakın onun üzerine gitmesin. Ve her kim onun zuhur ettiği yerde bulunursa, sakın ondan  kaçmak için kendisini oradan çıkarmasın!» buyurmuşlar.

 

 

96-م - (2218) وحدثناه أبو كامل الجحدري. حدثنا عبدالواحد (يعني ابن زياد). حدثنا معمر عن الزهري. بإسناد يونس. نحو حديثه.

 

{m-95}

Bize bu hadîsi Ebû Kâmil El-Cahderî de rivayet etti. (Dediki): Bize Abdü'l-Vâhid (yâni İbni Ziyâd) rivayet etti. (Dediki): Bize Ma'mer, Zührî'den Yûnus'un isnadı ile onun hadîsi gibi rivayette bulundu.

 

 

97 - (2218) حدثنا محمد بن المثنى. حدثنا ابن أبي عدي عن شعبة، عن حبيب. قال:

 كنا بالمدينة فبلغني أن الطاعون قد وقع بالكوفة. فقال لي عطاء بن يسار وغيره: إن رسول الله صلى الله عليه وسلم قال "إذا كنت بأرض فوقع بها، فلا تخرج منها. وإذا بلغك أنه وقع بأرض، فلا تدخلها" قال قلت: عمن؟ قالوا: عن عامر بن سعد يحدث به. قال فأتيته فقالوا: غائب. قال فلقيت أخاه إبراهيم بن سعد فسألته؟ فقال: شهدت أسامة يحدث سعدا قال: سمعت رسول الله صلى الله عليه وسلم يقول "إن هذا الوجع رجز أو عذاب أو بقية عذاب عذب به أناس من قبلكم. فإذا كان بأرض وأنتم بها، فلا تخرجوا منها. وإذا بلغكم أنه بأرض، فلا تدخلوها".

قال حبيب: فقلت لإبراهيم: آنت سمعت أسامة يحدث سعدا وهو لا ينكر؟ قال: نعم.

 

{97}

Bize Muhammed b. Müsennâ rivayet etti. (Dediki): Bize İbni Ebî Âdiy, Şu'be'den, o da Habîb'den naklen rivayet etti. (Demişki): Medine'de idik, kulağıma geldi ki, Kûfe'de taun zuhur etmiş. Bunun üzerine bana Atâ' b. Yesar île başkaları şunu söylediler :

 

  Şüphesiz ki Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):

 

«Bir yerde bulundun da, orada taun zuhur etti mi, artık oradan çıkma! Onun bir yerde olduğunu duydun mu, oraya da girme!» buyurdular. Ben:

 

  (Bu hadîs) Kimden? dedim.

 

  Âmir b. Sa'd'dan! Onu rivayet ediyor, dediler. Habîb demiş ki: Bunun üzerine Âmir'e geldim, fakat: Evde yoktur, dediler. Derken kardeşi İbrahim b. Sa'd'a rastlayarak ona sordum. O şunu söyledi:

 

  Ben Usâme'yi Sa'd'a rivayet ederken gördüm. Şöyle dedi: 

 

Ben Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i:

 

«Şüphesiz ki bu ağrı bîr ricz veya bir azab yahut bir azabın kalıntısıdır. Onunla sizden önce geçen bîr takım insanlar azâb olunmuşlardır. O bir yerde zuhur eder de, siz de orada bulunursanız, o yerden çıkmayın! Onun bir yerde zuhur ettiğini duyarsanız oraya da girmeyin!» buyururken işittim.

 

Habib demiş ki: Bunun üzerine İbrahim'e: Usâme'nin Sa'd'a rivayet ettiğini, onun da inkârda bulunmadığını sen mi işittin? dedim:

 

  Evet! cevâbım verdi...

 

 

97-م - (2218) وحدثناه عبيدالله بن معاذ. حدثنا أبي. حدثنا شعبة، بهذا الإسناد. غير أنه لم يذكر قصة عطاء بن يسار في أول الحديث.

 

{m-97}

Bize bu hadîsi Ubeydullah b. Muâz dahî rivayet etti. (Dediki): Bize babam rivayet etti. (Dediki): Bize Şu'be bu isnadla rivayet etti. Şu kadar var ki o, hadîsin başındaki Ata' b. Yesar kıssasını anmadı.

 

 

97-م 2 - (2218) وحدثنا أبو بكر بن أبي شيبة. حدثنا وكيع عن سفيان، عن حبيب، عن إبراهيم بن سعد، عن سعد بن مالك وخزيمة بن ثابت وأسامة بن زيد. قالوا: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم بمعنى حديث شعبة.

 

{m-97-2}

Bize Ebû Bekr b. Ebî Şeybe de rivayet etti. (Dediki): Bize Veki' Süfyân'dan, o da Habîb'den, o da İbrahim b. Sa'd'dan, o da Sa'd b. Mâlik ile Huzeyme b. Sabit ve Usâme b. Zeyd'den naklen rivayet etti. (Demişlerki):

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu...

 

Râvi Şu'be'nin hadîsi mânâsında rivayette bulunmuştur.

 

 

97-م 3 - (2218) وحدثنا عثمان بن أبي شيبة وإسحاق بن إبراهيم. كلاهما عن جرير، عن الأعمش، عن حبيب، عن إبراهيم بن سعد ابن أبي وقاص قال: كان أسامة بن زيد وسعد جالسين يتحدثان. فقالا: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم. بنحو حديثهم.

 

{m-97-3}

Bize Osman b. Ebî Şeybe ile tshâk b. İbrahim ikisi birden Cerîr'den, o da A'meş'den, o da Habîb'den, o da İbrahim b. Sa'd b. Ebî Vakkâs'dan naklen rivayet ettiler. İbrahim şöyle demiş: Usâme b. Zeyd ile Sa'd oturmuş konuşuyorlardı.

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: ... dediler.

 

Râvi yukarkilerin hadîsi gibi rivayette bulunmuştur.

 

 

97-م 4 - (2218) وحدثنيه وهب بن بقية. أخبرنا خالد (يعني الطحان) عن الشيباني، عن حبيب بن أبي ثابت، عن إبراهيم بن سعد بن مالك، عن أبيه، عن النبي صلى الله عليه وسلم. بنحو حديثهم.

 

{m-97-4}

Bana bu hadîsi Vehb b. Bakıyye dahî rivayet etti. (Dediki): Bize Hâlid (yâni Tahhân) Şeybânî'den, o da Habîb b. Ebî Sâbit'ten, o da ibrahim b. Sa'd b. Mâlik'den, o da babasından, o tla Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'den naklen yukarkilerin hadîsi gibi haber verdi.

 

 

İzah:

Bu hadîsi Buhârî «Kitâbü'l-Enbiya»'da tahrîc etmiştir.

 

Taun : Vücûdun dirsek, koltuk, el ve parmak gibi yerlerinde çıkan ve şiddetli ağrılara, şişkinliklere sebep olan yaralardır. Yaranın etrafı siyah, yeşil veya menekşe rengi olur. Hastada kalb çarpıntısı ve kusma gibi araz görünür.

 

Veba: Bâzılarına göre taundur. Muhakkak ulemâya göre ise yeryüzünün bir tarafında mûtadın hilâfına zuhur eden pek çok insanların yakalandığı bir hastalıktır. Başka zamanlarda hastalıklar muhtelif olduğu halde veba'da yalnız bir nevi olur. Bu zevata göre taunla veba arasında umum ve husus mutlak vardır. Her taun vebadır. Fakat her veba taun değildir. Bu hadîslerde taunun Benî İsrail 'e azâb olarak gönderildiği bildirilmektedir. Müslümanlar için ise rahmetdir. Nevevî : Tâun bu ümmet için bir rahmet ve şehâdettir. Buhari ile Müslim'in rivayet ettikleri bir hadîs de :

 

«Taundan öien şehiddir...» denildiği gibi, başka bir hadîste de :

 

«Taun bir azâb idi. Allah onu dilediğinin üzerine gönderirdi. Nihayet onu mü'minlere rahmet yaptı. Eğer bir kul tauna tutulur da bulunduğu yerde sabrederek bekler, Allah'ın takdirinden başka kendisine bir şey isabet etmiyeceğini bilirse, o kimseye şehîd ecri kadar sevab verilir.» buyurulmuştur...» diyor.

 

Hadîs-i şerifteki ricz'den murad da azabdır. Râvi ricz mi, yoksa azab mı denildiğinde ve keza Benî İsrail'e mi, yoksa sizden öncekilere mi buyurulduğunda şekketmiştir.

 

Bu rivayetlerde taun hastalığı zuhur eden yere girmek ve taundan kaçmak için o yerden çıkmak yasak edilmektedir. Kaçmak için değil de arızî bir sebeple o yerden çıkmakta beis yoktur. Cumhur ulemânın kavli budur. Hattâ Hz.  Aişe (Radiyallahu anhâ);

 

«Taundan kaçmak, harbden kaçmak gibidir.» demiştir. Ulemâdan bâzıları taun hastalığı bulunan yere girmeyi ve ondan kaçmak için o yerden çıkmayı caiz görmüşlerdir. Bu kavil Hz. Ömer'le, Ebû Mûsa'l-Eş'ârî, Mesrûk ve Esved b. Hilâl 'den rivayet olunmuştur. Hattâ Amr b. Âs'ın: «Bu azabdan geçitlere, vadilere ve dağ tepelerine kaçın!» dediği rivayet olunur. Bunlar hadîsteki nehyi te'vil ederek: «Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tâunlu beldeye girip çıkmayı mukadder olmayan bir şey başa gelir korkusuyla yasak etmemiştir. Lâkin fitne çıkmasın, halk o yere gelen kimsenin helakini gelişine, kaçanın selâmetini de kaçışma bağlamasın diye nehiy buyurmuştur...» derler.

 

Nevevî diyor ki: «Sahîh olan yukarda arzetiğimiz gibi taun zuhur eden yere girmenin ve taundan kaçmak için o yerden çıkmanın men edilmesidir. Çünkü sahîh hadîslerin zahiri bunu gösterir.»

 

Taundan kaçmak için değil de, herhangi bir iş veya meşguliyetle o yerden dışarı çıkmak bütün ulemâya göre caizdir.

 

«Sizi ancak ondan kaçmak çıkarır...» diye terceme ettiğimiz cümlesi bâzı nüshalarda merfu' bâzılarında mensub olarak rivayet edilmiştir. Fakat gerek ibare gerekse mânâ itibariyle ikisi de müşkildir. Kaadî İyad: «Bu rivayet lisan âlimlerine göre zayıftır, mânâyı bozmaktadır. Çünkü zahirine göre herhangi bir sebeple tâunlu yerden çıkmak memnu, yalnız taundan kaçmak için çıkmak memnu değildir, mânâsına gelir ki, bu da maksadın tam zıddıdır.» diyor.

 

Ulemâdan bir cemâat bu cümledeki «illâ» nın râvi tarafından yanlışlıkla getirildiğini söylemişlerdir. Hadîsin doğru şekli sair rivayetlerde olduğu gibi, onu hazfederek okumaktır.

 

Hadîs-i şerîf zararlı şeylerden ve onların sebeplerinden korunmaya, âfet ve musibet zamanında Allah'ın kazasına teslimiyet göstermeye teşvik etmektedir.