NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
98 - (2219) حدثنا
يحيى بن يحيى
التميمي. قال:
قرأت على مالك
عن ابن شهاب،
عن عبدالحميد
بن عبدالرحمن
بن زيد بن
الخطاب، عن
عبدالله بن
عبدالله بن
الحارث بن
نوفل، عن
عبدالله بن
عباس؛
أن
عمر بن الخطاب
خرج إلى
الشام. حتى
إذا كان بسرغ
لقيه أهل
الأجناد. أبو
عبيدة بن
الجراح وأصحابه.
فأخبروه أن
الوباء قد وقع
بالشام.
قال ابن عباس:
فقال عمر: ادع
لي المهاجرين
الأولين
فدعوتهم،
فاستشارهم
وأخبرهم أن
الوباء قد وقع
بالشام.
فاختلفوا.
فقال بعضهم:
قد خرجت لأمر
ولا نرى أن
ترجع عنه.
وقال بعضهم:
معك بقية
الناس وأصحاب
رسول الله صلى
الله عليه وسلم.
ولا نرى أن
تقدمهم على
هذا الوباء.
فقال: ارتفعوا
عني. ثم قال:
ادع لي
الأنصار
فدعوتهم له.
فاستشارهم.
فسلكوا سبيل
المهاجرين.
واختلفوا كاختلافهم.
فقال: ارتفعوا
عني. ثم قال:
ادع لي من كان
ههنا من مشيخة
قريش من
مهاجرة الفتح.
فدعوتهم فلم
يختلف عليه
رجلان. فقالوا:
نرى أن ترجع
بالناس ولا
تقدمهم على
هذا الوباء.
فنادى عمر في
الناس: إني
مصبح على ظهر
فأصبحوا عليه.
فقال أبو
عبيدة ابن
الجراح:
أفرارا من قدر
الله؟ فقال
عمر: لو غيرك
قالها يا أبا
عبيدة! (وكان
عمر يكره
خلافه) نعم.
نفر من قدر
الله إلى قدر
الله. أرأيت
لو كانت لك
إبل فهبطت
واديا له
عدوتان.
إحداهما خصبة
والأخرى جدبة
أليس إن رعيت
الخصبة رعيتها
بقدر الله،
وإن رعيت
الجدبة
رعيتها بقدر الله؟
قال فجاء
عبدالرحمن بن
عوف، وكان
متغيبا في بعض
حاجته. فقال:
إن عندي من
هذا علما.
سمعت رسول
الله صلى الله
عليه وسلم
يقول "إذا
سمعتم به
بأرض، فلا
تقدموا عليه.
وإذا وقع بأرض
وأنتم بها،
فلا تخرجوا
فرارا منه".
قال فحمد
الله عمر بن
الخطاب ثم
انصرف.
[ش (بسرغ) هي
قرية في طرف
الشام مما يلي
الحجاز يجوز
صرفه وتركه.
(الأجناد)
المراد بالأجناد،
هنا، مدن
الشام الخمس.
وهي فلسطين
والأردن
ودمشق وحمص
وقنسرين. قال
الإمام
النووي: هكذا
فسروه واتفقوا
عليه. ومعلوم
أن فلسطين اسم
لناحية بيت المقدس.
والأردن اسم
لناحية بيسان
وطبرية وما يتعلق
بهما. ولا يضر:
إطلاق اسم
المدينة عليه.
(الوباء)
الوباء،
مهموز مقصور،
وممدود. لغتان
القصر أفصح
وأشهر. قال
الخليل وغيره
هو الطاعون.
وقال: هو كل
مرض عام.
والذي قاله
المحققون: أنه
مرض الكثيرين
من الناس في
جهة من الأرض،
دون سائر
الجهات،
ويكون مخالفا
للمعتاد من
أمراض، في
الكثرة
وغيرها. ويكون
مرضهم نوعا
واحدا، بخلاف
سائر الأوقات
فإن أمراضهم فيها
مختلفة.
قالوا: وكل
طاعون وباء،
وليس كل وباء
طاعونا.
والوباء الذي
وقع بالشام في
زمن عمر كان
طاعونا. وهو
طاعون عمواس،
وهي قرية
معروفة
بالشام.
(مشيخة قريش
من مهاجرة
الفتح) إنما
رتبهم هكذا
على حسب
فضائلهم. قال
القاضي:
المراد
بالمهاجرين
الأولين من
صلى للقبلتين.
وأما من أسلم
بعد تحويل
القبلة فلا يعد
منهم. قال:
وأما مهاجرة
الفتح فقيل:
هم الذين
أسلموا قبل
الفتح، فحصل
لهم فضل
بالهجرة قبل
الفتح. وقيل:
هم مسلمة
الفتح الذين
هاجروا بعده،
فحصل لهم اسم
دون الفضيلة.
قال القاضي: هذا
أظهر لأنهم
الذين ينطلق
عليهم: مشيخة
قريش. وكان
رجوع عمر رضي
الله عنه
لرجحان طرف
الرجوع لكثرة
القائلين به،
وأنه أحوط، ولم
يكن مجرد
لتقليد
لمسلمة الفتح.
لأن بعض المهاجرين
الأولين وبعض
الأنصار
أشاروا بالرجوع.
وبعضهم
بالقدوم عليه.
وانضم إلى
المشيرين بالرجوع
رأي مشيخة
قريش. فكثر
القائلون به،
مع ما لهم من
السن والخبرة
وكثرة
التجارب وسداد
الرأي. وحجة
الطائفتين
واضحة. مبينة
في الحديث.
وهما مستمدان
من أصلين في
الشرع: أحدهما
التوكل
والتسليم
للقضاء.
والثاني
الاحتياط والحذر
ومجانبة
أسباب
الإلقاء
باليد إلى التهلكة.
(مصبح) أي
مسافر راكب
على ظهر
الراحلة، راجع
إلى وطني،
فأصبحوا عليه
وتأهبوا له. (لو
غيرك قالها)
جواب لو
محذوف. وفي
تقديره وجهان
ذكرهما صاحب
التحرير
وغيره: أحدهما
لو قاله غيرك
لأدبته
لاعتراضه علي
في مسألة
اجتهادية
وافقني عليها
أكثر الناس
وأهل الحل
والعقد فيها.
والثاني لو
قالها غيرك لم
أتعجب منه. وإنما
أتعجب من قولك
أنت ذلك، مع
ما أنت عليه
من العلم
والفضل.
(عدوتان)
العدوة بضم
العين وكسرها،
هي جانب
الوادي.
(جدبة)
الجدبة ضد
الخصبة. قال
صاحب التحرير:
الجدبة، هنا،
بسكون الدال
وكسرها. قال:
والخصبة كذلك].
{98}
Bize Yahya b. Yahya
Et-Temîmî rivayet etti. (Dediki): Mâlik'e, İbni Şihâb'daıı dinlediğim, onun da
Abdü'l-Hamîd b. Abdirrahman b. Zeyd b. Hattab'dan, onun da Abdullah b. Abdillah
b. Haris b. Nevfel'den, onun da Abdullah b. Abbas'dan naklen rivayet ettiği şu
hadisi okudum.
Ömer b. Hattâb Şam'a
gitmek üzere yol'a çıkmış. Serğ denilen yere vardığında onu ecnadlılar (yâni)
Ebû Ubeyde b. Cerrah ve arkadaşları karşılayarak Şam'da veba zuhur ettiğini
kendisine haber vermişler.
İbni Abbas demiş ki:
Bunun üzerine Ömer: Bana iîk muhacirleri çağır! dedi. Ben de onları çağırdım,
kendileriyle istişarede bulundu. Ve Şam'da veba zuhur ettiğini onlara haber
verdi. Derken ihtilâfa düştüler. Bâzıları: Sen bir iş için yola çıktın, biz
ondan dönmeni nıünâsib görmüyoruz, dediler. Bâzıları da: Senin beraberinde
olanlar insanların bakıyyesi ve Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in
ashabıdır. Onları bu veba'nın üzerine götürmeni münasib görmüyoruz, dediler.
Ömer (onlara): Yanımdan kalkın! dedi.
— Bana ensârı çağır! dedi. Onları da çağırdım
ve kendileriyle istişare etti. Fakat onlar da muhacirlerin yolunu tuttular ve
onlar gibi ihtilâf ettiler. Ömer (onlara da): Yanımdan kalkın! dedi. Sonra :
— Bana Fetih muhacirlerinden buruda bulunan
Kureyş ihtiyarlarını çağır! dedi. Onları da çağırdım Ama onun yanında iki kişi
bile ihtilafa düşmedi. Ve :
— Biz insanları geri döndürmeni, onları bu
vebanın üzerine götürmemeni münasib görüyoruz, dediler. Bunun üzerine Ömer
cemaata seslendi :
— Ben sabahleyin hayvanın sırtındaydım. Siz de
binin! Ebû Ubeyde b. Cerrah :
— Allah'ın kaderinden kaçmak için mi? dedi.
Ömer :
— Bunu senden başkası söylemeliydi yâ Ebâ
Ubeyde! dedi. (Ömer ona karşı gelmekten çekinirdi.) Evet, Allah'ın kaderinden,
Allah'ın kaderine kaçıyoruz. Ne buyurursun. Senin develerin olsa da iki taraflı
bir vadiye inseler, tarafların biri verimli, diğeri çorak olsa. verimli yerde
otlatsan Allah'ın kaderiyle otlatmış, çorak yerde otlatsan da Allah'ın
kaderiyle otlatmış olmaz mıydın? dedi. Az sonra Abdurrahman b. Avf geldi. Bir
hacetine gitmişti. Ve :
— Bu hususta bende bilgi
var. Ben Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'i:
«Bir yerde taun olduğunu
işitirseniz, o yere gitmeyin! Bir yerde zuhur eder, sîz de orada buiunursamz,
ondan kaçmak için o yerden çıkmayınız!» buyururken işittim, dedi.
İbni Abbâs: «Bunun
üzerine Ömer b. Hattâb Allah'a hanıd etti. Sonra oradan gitti.» demiş.
99 - (2219) وحدثنا
إسحاق بن
إبراهيم
ومحمد بن رافع
وعبدالله بن
حميد (قال ابن
رافع: حدثنا.
وقال الآخران:
أخبرنا)
عبدالرزاق.
أخبرنا معمر،
بهذا
الإسناد، نحو
حديث مالك.
وزاد في حديث
معمر: قال
وقال له أيضا:
أرأيت أنه لو
رعى الجدبة
وترك الخصبة
أكنت معجزه؟
قال: نعم. قال
فسر إذا. قال
فسار حتى أتى
المدينة.
فقال: هذا
المحل أو قال:
هذا المنزل إن
شاء الله.
[ش
(معجزه) أي
ننسبه إلى
العجز. (هذا
المحل أو قال هذا
المنزل) هما
بمعنى واحد.
وهو بفتح
الحاء وكسرها.
والفتح أقيس.
فإن ما كان
على وزن فعل
ومضارعه
يفعل، بضم
ثالثه -كان
مصدره واسم
الزمان
والمكان منه
مفعلا،
بالفتح. كقعد
يقعد مقعدا.
ونظائره إلا
أحرفا شذت
جاءت
بالوجهين.
منها: المحل].
{99}
Bize İshâk b. İbrahim
ile Muhammed b. Râfi' ve Abd b. Humeyd de rivayet ettiler. İbni Râfi': Haddesenâ;
ötekiler Ahberanâ tâbirlerini kullandılar. (Dedilerki): Bize Abdürrezzak haber
verdi. (Dediki): Bize Ma'mer bu isnadla Mâlik'in hadisi gibi haber verdi.
Ma'mer'in hadisinde şu ziyâde vardır: (Dediki): Ona şunu da söyledi :
— Ne buyurursun! Verimli yeri bırakıp çorak
yeri otlatsa} unu onun beceriksizliğine verir
miydin?
— Evet! cevâbını verdi.
— O halde yürü, dedi. Ve yürüdü, nihayet
Medine'ye geldi de :
— Mahal yahut menzil inşaallah burasıdır,
dedi.»
99-م - (2219) وحدثنيه
أبو الطاهر
وحرملة بن
يحيى قالا: أخبرنا
ابن وهب.
أخبرني يونس
عن ابن شهاب
بهذا الإسناد.
غير أنه قال:
إن عبدالله بن
الحارث حدثه.
ولم يقل:
عبدالله بن
عبدالله.
[ش
(عبدالله)
مجرور بحكاية
الإعراب في
السند السابق].
{m-99}
Bana bu hadîsi Ebu't-Tâhir
ile Harmele b. Yahya dahî rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize İbni Vehb haber
verdi. (Dediki): Bana Yûnus, ibni Şihâb'dan bu isnadla haber verdi. Yalnız o:
«Gerçekten onu Abdullah
b. Haris rivayet etmiş.» demiş. «Abdullah b. Abdillah» dememiştir.
100 - (2219) وحدثنا
يحيى بن يحيى.
قال: قرأت على
مالك عن ابن
شهاب، عن
عبدالله بن
عامر بن
ربيعة؛
أن
عمر خرج إلى
الشام. فلما
جاء سرغ بلغة
أن الوباء قد
وقع بالشام.
فأخبره
عبدالرحمن بن
عوف؛ أن رسول
الله صلى الله
عليه وسلم قال
"إذا سمعتم به
بأرض، فلا
تقدموا عليه.
وإذا وقع بأرض
وأنتم بها،
فلا تخرجوا فرارا
منه" فرجع عمر
بن الخطاب من
سرغ.
وعن ابن شهاب
عن سالم بن
عبدالله! أن
عمر إنما انصرف
بالناس من
حديث
عبدالرحمن بن
عوف.
{100}
Bize Yahya b. Yahya da
rivayet etti. (Dediki): Mâlik'e İbni Şihâb'dan dinlediğim, onun da Abdullah b.
Âmir b. Rabîa'dan naklen rivayet ettiği şu hadîsi okudum.
Ömer Şam'a gitmek üzere
yola çıkmış. Serğ denilen yere geldiği vakit Şam'da veba zuhur ettiğini duymuş.
Bunun üzerine ona Abdurrahman b, Avf, Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve
Sellem)'in :
«Bir yerde veba zuhur
ettiğini işittiniz mi, onun üzerine gitmeyin. Bir yerde veba zuhur eder, siz de
orada bulunursanız, ondan kaçmak için o yerden çıkmayın!» buyurduğunu haber
vermiş. Ömer b. Hattab da Serğ'dan geri dönmüş.
İbni Şihâb'dan, o da
Salim b. AbdiIIah'dan naklen rivayet olunduğuna göre Ömer orduyu ancak
Abdurrahman b. Avf'ın hadîsinden dolayı döndürmüştür.
İzah:
Bu hadîsi Buhârî ile Nesâî
«Kitahu't-Ttb»'da; Ebû Dâvud Cenâiz bahsinde tahric etmişlerdir.
Hz. Ömer'in Şam
seyahati bir rivayette Hicretin on yedinci, diğer rivayete göre on sekizinci
yılındadır. Bundan maksadı halkın umumî ahvâlini ve âmirlerle memurları teftiş
idi. Bundan önce on altı tarihinde Hz. Ebû Ubeyde Beyt-i Makdis'i muhasara
ettiği vakit de teftişe çıkmış, Kudüslüler sulhu onunla yapacaklarını
söylemişlerdi.
Serğ: Şam'ın Hicaz'a
giden yolu üzerinde bir köydür. Hz. Ebû Ubeyde'nin fethettiği bir kasaba
olduğunu söyleyenler de vardır. Medîne'ye on üç konak mesafededir. Tebûk
yakınlarında olduğu söylenir. Hadîsin Buhâri rivayetinde Ehlü'l-Ecnâd yerine
Ümerâü'l-Ecnâd denilmiştir. Şu halde ordu kumandanları mânâsına gelen bu
terkibden murad Ebû Ubeyde b. Cerrah ile arkadaşları Hâlid b. Velîd'e, Yezid b.
Ebi Süfyan, Şurahbil b. Hasene ve Amr b. Âs'dır.
Hz. Ebû Bekr memleketi
bu zevat arasında taksim etmiş. Harb işlerini Hz. Hâlid'e vermişti. Bilâhere
Ömer (Radiyallahu anh) bu işi ondan alarak Hz. Ebû Ubeyde'ye tevdî etmiştir.
Ecnâd tâbirinden murâd Şâm'ın beş nâhiyesidir. Bunlar Filistin, Ürdün, Hums,
Kınnısrin ve Dimeşk'dir.
Serğ'da Hz. Ömer'e
haber verilen veba. Amvas Taunu nâmıyla ma'rufdur. İslâm'da zuhur eden ilk taun
budur. Bu taundan Şam'da otuz bin kişinin telef olduğu rivayet edilir.
Hadîsteki ilk
muhacirlerden murad iki kıbleye karşı namaz kılanlardır. Bunlar kıblenin
Mescid-i Aksa olduğu devre yetişmiş, sonra Kabe'ye çevrildiğini de görmüş insanlardır.
Fetih Muhacirleri ile ya Mekke fethedildiği sene Medine'ye hicret edenler,
yahut o yıl müsliman olanlar kastedilmiştir. Bundan murad; Mekke'nin fethinden
sonra hicret edenler de olabilir. Gerçi fetihden sonra hicretin hükmü
kalmamışsa da şeklen Mekke 'den ayrılıp, Medine ve göçmek de bir hicrettir.
Görülüyor ki Hz. Ömer
istişare için çağırdıklarını fazilet ve rütbelerine göre sıraya koymuştur.
İstişare neticesinde geri dönmeyi teklif edenler çok olduğu ve teklifleri
ihtiyata daha muvafık bulunduğu için kabul etmiştir. Zâten kendi ictihadı da bu
idi. Hz. Abdurrahman'ın hadîsini işitince Allah'a hamd-ü senada bulunması,
içtihadı hadis-i şerife uyduğu içindir.
Nevevî diyor ki :
«Müslim’in Hz. Ömer ancak ve ancak Abdurrahman'ın hadîsinden dolayı geri
dönmüştür. Sözüne gelince: ihtimal ki Salim, Hz. Ömer'in daha önceden geri
dönmek azminde olduğunu duymamıştır. Bu sözden Hz. Ömer ancak Abdurrahman'ın
hadîsini dinledikten sonra döndü mânâsı da kastedilmiş olabilir.»
Hz. Ömer'in Ebû
Ubeyde'ye verdiği cevâbın iki veche ihtimâli vardır. Birinci veçhe göre : «Bu
sözü senden başkası söyleseydi yâ Ebâ Ubeyde, onu te'dîb ederdim. Çünkü
ekseriyetin bana uyduğu ictihadî bir meselede bana itiraz ediyorsun.» demektir.
İkinci veçhe göre: Bu sözü senden başkası söyleseydi şaşmazdım, ama bunca ilim
ve fazilet sahibi olduğun halde senin söylemiş olmana şaşarım, manasınadır. Hz.
Ömer bundan sonra Ebû Ubeyde'ye sahih olduğunda kimsenin şüphe edemiyeceği
kıyası-celî delili ile cevap vermiştir. Bu cevâbın mânâsı geri dönmek mukadderi
değiştirir demek değildir. Ondan maksat Allah'ın ihtiyatla emrettiğini, helak
sebeplerinden kaçınmak lâzım geldiğini
göstermektedir. Yoksa her şey Allah'ın kaza ve kaderiyle olur.
Ömer (Radiyallahu anh):
«Allah beni bu insanların başına getirmiştir. Binâenaleyh onlar hakkında
ihtiyatlı hareket etmem gerekir. İhtiyatı bırakırsam acze nispet edilir. Ve
cezaya müstehak olurum.» demek istemiştir. Hâsılı Hz. Ömer her şeyin Allah'ın
takdiri ile olduğunu, bunda dönmenin ve dönmemenin de dahil bulunduğunu,
bununla beraber ihtiyata riayet gerektiğini anlatmak istemiştir.