İBNÜ’L-ESİR el-Kamil fi’t-Tarih

1. CİLT

 

Hz. ADEM (A.S.)'İN ZAMANINDA DÜNYADA MEYDANA GELEN HADİSELER

 

Bu hadiselerin ilki Hz. Adem'in oğlu Kabil'in kardeşi Habil'i öldürmesiyle başladı. İlim adamları Kabil'in ismi hakkında ihtilafa düşmüşlerdir. Onların bir kısmı onun adının Kayn, diğer kısmı Kain (veya Kabin), bir diğer kısmı Kayin ve bir başka kısmı da Kabil olduğunu söylemişlerdir.

 

Yine ilim adamları Kabil'in kardeşi Habil'i öldürmesinin sebebi hakkında farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

 

Bir rivayete göre Kabil'in Habil'i öldürmesinin sebebi şu idi: Adem (A.S.) malum hataya düşmezden önce cennette Havva'ya yaklaşmıştı ve bu yaklaşmadan Havva Kabil ile ikizine hamile kalmıştı. Havva onlara gebe iken zahmet ve ağrı duymamıştı. Hatta onları doğururken de doğum sancısı çekmemiş ve cennet temiz olduğu için de doğum esnasında kan görmemişti. Ancak Adem (A.S.) ile Havva yasak ağaçtan yiyip yer yüzüne indirildikten ve yer yüzünde yerleştikten sonra Adem (A.S.) Havva'ya tekrar yaklaştı ve bu yaklaşmadan Havva Habil ile ikizine hamile kaldı. Fakat bu defa Havva onlara gebe iken sancı ve zahmet duymaya başladı. Hatta onları doğururken doğum sancısı çekip doğum esnasında kan da görmüştü.

 

Anlatıldığına göre, Havva gebe kaldığı zaman her vakit biri kız, diğeri erkek olmak üzere daima ikiz çocuğa hamile kalırdı. Böylece Havva Adem (A.S.)'in sulbünden gelmek üzere onun için yirmi batında erkek ve kız evlat olmak üzere kırk çocuk dünyaya getirdi. Bunlardan erkek olanlar, kendi ikizi hariç olmak üzere diğer batınlardan doğan kız kardeşlerinden istediği ile evlenebilirdi; ancak İkizi olan kız kardeşiyle evlenmek helal değildi, çünkü o zaman anneleri Havva ile kendi kız kardeşlerinden başka kadın bulunmuyordu. Bu yüzden Hz. Adem oğlu Kabil'e Habil'in ikiziyle, diğer oğlu Habil'e de kardeşi Kabil'in ikiziyle evlenmelerini emretti.

 

Diğer bir rivayette ise Kabil'in Habil'i öldürmesi şu şekilde olmuştur: Adem (A.S.) (hac yapmak için) ortadan bir ara kaybolmuştu. Yola çıkmak istediği zaman göğe hitaben: "çocuğumu emanet olarak sen koru" dedi, fakat gök bunu kabul etmedi. Bunun üzerine Hz. Adem yere ve dağlara aynı hitabını tekrarladı; fakat onlar da bunu kabullenmekten çekindiler. Bu defa Hz. Adem aynı vazifeyi oğlu Kabil'e teklif etti; o da bu teklifi kabul edip babası Adem (A.S.)'e: "Evet gidebilirsin, döndüğün zaman onu istediğin gibi bulacaksın" dedi. Nihayet Adem (A.S.) yoluna devam etti; fakat durum anlatacağımız gibi gerçekleşti. Bu hususta Allah (C.C.) şöyle buyurur: ''Biz emaneti göklere, yere ve dağlara arzettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler ve endişeye düştüler. İnsan bunu sırtına yüklendi; çünkü o çok zalim, çok cahildir.'' (Ahzab suresi, ayet 72).

 

Hz. Adem oğulları Kabil ile Habil'e kız kardeşlerinin nikahı hususunda söylemek istediklerini söyleyince, Habil babasının sözünü kabul edip buna rıza gösterdi. Fakat Kabil babasının sözünü dinlemedi ve Habil'in ikizi olan kız kardeşiyle evlenmek istemediği gibi kendi ikizi olan kız kardeşini de Habil ile evlendirmeye yanaşmadı. Hatta itiraz ederek: "Biz cennette doğduk, onlar ise dünyada doğdular" dedi.

 

Kabil'in Habil'i öldürmesi konusunda bazı ilim adamları da şunları söylüyorlar:

 

Kabil'in ikizi olan kız kardeşi insanların en güzeli idi; Kabil onu kardeşi Habil'den kıskandı ve onunla kendisi evlenmek istedi. Aslında Habil ile ikizi olan kız kardeşi cennette doğmamışlar, yer yüzünde dünyaya gelmişlerdi. İşin doğrusunu ise en iyi bilen Allah'tır. Adem (A.S.) oğlu Kabil'e: "Ey oğlum! İkizin olan kız kardeşin sana helal değildir." dedi, fakat Kabil babasının bu sözüne karşı çıkıp reddetti. Bu defa Adem (A.S.) ona: "Ey oğlum! Bir sen bir de kardeşin Habil Allah'a kurban sunun. Allah (C.C.) hanginizin kurbanını kabul ederse bu kızla evlenmeye o daha layıktır." Kabil tarımla, Habil ise hayvancılıkla meşgul oluyordu. Bunun için Kabil Allah'a kurban olarak buğday, Habil ise genç koyunlar, bir rivayete göre bir sığır sundu. Nihayet Allah tarafından gönderilen beyaz bir ateş Habil'in kurbanını yaktı, Kabil'inkini ise olduğu yerde bıraktı. O zamanlar Allah'ın bir kurbanı kabul edip etmemesi ateşin onu yakıp yakmamasıyla bilinirdi. Allah (C.C.) tarafından Habil'in kurbanı kabul edilip Kabil'in ikiz kız kardeşiyle evlenmesine hükmedilince, Kabil öfkelendi ve gururuna mağlup oldu; hatta şeytanın kendisine galip gelmesiyle kardeşi Habil'e: "Kız kardeşimle evlenmemeni sağlamak için mutlaka seni öldüreceğim" dedi. Bunun üzerine Habil de: ''Allah ancak günahlardan sakınanların kurbanını kabul eder. And olsun ki, beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatıcı değilim; çünkü ben alemlerin Rabbi Allah'tan korkarım. Dilerim ki, sen kendi günahınla birlikte benim günahımı da yüklenip o ateşin yararından olasın. İşte zalimerin cezası budur.'' (Maide suresi, ayet 27-29) dedi. ''Nihayet onun (Kabil'in) nefsi kardeşini (Habil'i) öldürmeğe uymuştu da onu öldürmüştü; bu yüzden ziyana uğrayanlardan olmuştu.'' (Maide suresi, ayet 30). Neticede Kabil Habil'i takip etti ve onu koyunlarını otlattığı bir sırada öldürdü.

 

Kur'an-ı Kerim'de kıssaları anlatılan iki kişi ise Habil ile Kabil'dir. Bu hususu Allah (C.C.) Kur'an'da şu şekilde beyan ediyor: ''Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek olan haberini oku. Hani onlar (kendilerini Allah'a) yaklaştıracak birer kurban sunmuşlardı da ikisinden birininki kabul olunmuş, öbürününki ise kabul olunmamıştı. O (Kabil), kardeşi (Habil'e): "Seni elbette öldüreceğim" demişti. (Habil de) ona: "Allah ancak (kendisinden) korkanlarınkini kabul eder" demişti." (Maide suresi, ayet 27).

 

Kabil, kardeşi Habil'i öldürünce şaşırıp kaldı ve kardeşinin cesedini nasıl defnedeceğini bilemedi; çünkü iddia edildiğine göre, Ademoğulları'ndan ilk defa öldürülen Habil idi. Bunun üzerine Allah (C.C.): ''Yeri eşerek kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini göstermek üzere bir karga gönderdi. (Kabil): "Eyvah! Yazıklar olsun bana! Ben şu karga gibi olup da kardeşimin cesedini gömmekten aciz mi kaldım?" dedi. Artık o (yaptığından dolayı) pişmanlığa düşenlerden oldu. Bundan dolayıdır ki, İsrailoğulları'na şu gerçeği hükmettik: "Kim bir canı, bir can karşılığı olmaksızın (yani kısas) veya yeryüzünde bir fesat çıkarmaksızın öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir canı kurtarırsa bütün insanları ihya etmiş (diriltmiş) gibi olur. And olsun ki peygamberlerimiz onlara beyyineler (mucize ve deliller) ile geldiler. Fakat onların içlerinden birçoğu, bunlardan (mucize ve delillerden) sonra (hala) yeryüzünde (fesad ve cinayet) hususunda haddi aşmağa devam ettiler."" (Maide suresi, ayet 31, 32).

 

Kabil, Habil'i öldürünce Allah (C.C.) ona: "Ey Kabil! Kardeşin Habil nerede?" diye sordu. Kabil de: "Bilmiyorum, ben onun muhafızı değilim." diye cevap verdi. Bunun üzerine Allah (C.C.) ona: "Kardeşin Habil'in kanı yer yüzünden şu anda bana sesleniyor ve ağzını açarak kardeşinin kanını yutan yeryüzü sana lanet okuyor. Yeryüzünde toprağı işleyip ektiğin zaman o sana mahsulünü ancak yeryüzünde dehşet ve korku içerisinde kalman şartıyla verecektir." buyurdu. Bu durum karşısında Kabil: "Ey Rabbim! Eğer hatamı bağışlamazsan, suçum çok büyük olacaktır." dedi.

 

Anlatıldığına göre, Kabil, kardeşi Habil'i Hıra Dağı yokuşunda öldürmüştür. Bundan sonra Kabil dağdan inerek kız kardeşinin elinden tutup Yemen topraklarında bulunan Aden'e kaçmıştır.

 

İbn Abbas bu hususta şunları anlatıyor: "Kabil, kardeşi Habil'i öldürdükten sonra kız kardeşinin elinden tutarak Nud (veya Bud) dağından düz bir yere indi. Adem (A.S.) ona dönerek: ''Haydi git buradan! Daima sen korku içerisinde kalıp gördüğün kimselerden emin olmayacaksın'' dedi. Bundan sonra Kabil, hangi evladının yanından geçtiyse onun tarafından taşa tutuldu. Bu sırada Kabil'in evladından kör birisi kendi oğlu ile birlikte Kabil'in yanından geçiyordu. Oğlu babasına: ''İşte bu adam senin baban Kabil'dir; ona taş at'' dedi. Bunun üzerine ama, babası Kabil'e bir taş attı ve onu öldürdü. Bu defa oğlu ama babasına: ''Sen babanı öldürdün'' dedi. Oğlunun bu sözü üzerine ama, vurduğu bir tokatla oğlunu da öldürdü. Bunun üzerine o: ''Yazık oldu bana; bir taş attım babamı öldürdüm, bir tokat vurdum oğlumu öldürdüm'' dedi."

 

Kabil öldürüldüğü zaman yirmi beş yaşındaydı; Kabil onu öldürdüğü zaman ise yirmi yaşında bulunuyordu.

el-Hasen'e göre, Allah (C.C.)'ın Kur'an'da zikrettiği ve haklarında: ''Onlara Adem'in iki oğlunun gerçek haberini oku'' (Maide suresi, ayet 27) buyurduğu bu iki kişi Hz. Adem (A.S.)'in sulbünden gelen (ilk) oğullarından değildir, bunlar İsrailoğulları'ndandır. Diğer taraftan ilk defa ölen kimsenin de Hz. Adem (A.S.) olduğu bilinmektedir.

 

Ebu Ca'fer et-Taberi bu hususta şunları söylüyor: "Bana göre doğru olan ise bu iki kişinin (Kabil ile Habil'in) Hz. Adem'in öz oğullarından olmalarıdır; çünkü sahih bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.): ''Haksız yere öldürülen her kişiden mutlaka Adem'in ilk oğlunun (Kabil'in) üzerine bir günah payı yazılır; çünkü ilk defa öldürme işini başlatan odur.'' buyurmuştur. İşte bundan anlaşılıyor ki, Kur'an'da zikri geçen Adem'in iki oğlu onun ilk ve öz evladı olan Kabil ile Habildir. Ayrıca İsrailoğulları'ndan önce de Adem'in oğulları arasında öldürme hadisesinin varlığı bilinmektedir. Diğer taraftan bu hadiste, Adem'in ilk oğlunun öldürme işini ihdas ettiği de ifade edilmektedir. Hz. Adem'den önce zürriyetinden ölenlerin bulunduğuna bir delil de şu iki ayetin tefsirinde zikredilen rivayettir.

 

Allah (C.C.) bu iki ayette şöyle buyurur: ''Sizi bir candan (Adem'den) yaratan, bundan da (gönlü) kendisine ısınsın diye eşini yapan O'dur. Vakta ki o, eşine yaklaştı da eşi hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı) ve bir müddet bununla gidip geldi. Nihayet (gebeliği) ağırlaşınca ikisi (Adem ile Havva) Rabblerine şöyle dua ettiler: "Eğer bize düzgün bir çocuk verirsen and olsun ki biz sana şükredenlerden olacağız." Fakat Allah onlara düzgün bir çocuk verince, kendilerine verdiği bu çocuk hakkında O'na eşler tutmaya başladılar. Onlar neyi eş tutuyorlarsa Allah (C.C.) onlardan münezzeh ve yücedir.'' (Araf suresi, ayet 187, 190).

 

İbn Abbas, İbn Cübeyr, es-Süddi ve diğer alimler bu iki ayetin tefsirinde şöyle diyorlar: "Havva, Adem (A.S.)'den meydana gelen çocuklarına ad olarak Abdullah, Abdurrahman gibi isimler verirdi. Fakat bu adlardaki çocuklar yaşamayıp ölürlerdi. Bu sıralarda İblis onların yanına gelerek: ''Eğer çocuklarınıza bu isimlerden başka isimler verirseniz, onlar muhakkak yaşarlar'' dedi. Bundan hemen sonra Havva doğurduğu çocuğunun adını Abdulharis koydu. Bu ad aynı zamanda İblis'in de adıydı. İşte: ''Sizi bir candan yaratan O'dur ... '' sözleriyle başlayan bu ayetler, bu hadiseyi anlatmak üzere indirilmişlerdir. Ayrıca bu şekildeki tefsir tarzı merfu olarak da rivayet edilmiştir. "

 

Ben diyorum ki: "Allah (C.C.)'ın Hz. Adem ile Havva'nın çocuklarını önceleri öldürmesi, Abdulharis adını verdikleri çocuğunu yaşatması onları imtihan edip denemek içindir. Her ne kadar Allah, varlıkların (durumlarını ve niyetlerini) imtihan etmeden bilirse de, bu bilgiye sevap ve ıkap terettüp etmemektedir. (Yani sevap ve azaba müstahak olmak için varlıklar (insanlar) Allah tarafından dünyada mutlaka imtihan edilirler)."

 

Yine ilk defa ölenin ve öldürenin Hz. Adem'in öz evladından olduğuna dair diğer bir delil de alimlerin Hz. Ali bin Ebu Talib'den naklettikleri şu rivayettir:

"Habil, Kabil tarafından öldürüldüğü zaman Adem (A.S.) şu mealdeki mısralar ile başlayan beyitler söylemiştir: ''Ülkeler ve üzerinde yaşayanlar değişti, yer yüzü karanlık ve çirkin bir manzara arzediyor, renkli ve tatlı olan her şey değişip bozuldu, güzel yüzlerde neşe ve sevinç eseri kalmadı.''"

 

Fars alimlerinden pek çoğu Keyumers'in Adem (A.S.) olduğunu iddia ederler. Onlardan bazıları ise Keyumers'in Adem (A.S.)'in sulbünden gelen öz oğlu olup Havva'dan doğmuş olduğunu ileri sürerler. Keyumers hakkında daha pek çok ileri sürülen görüş vardır; fakat bunları burada anlatmak kitabımızın hacmini kabartır, çünkü bizim asıl maksadımız geçmiş hükümdarları ve onların dönemlerini anlatmaktır. Yoksa bir hükümdarın nesebi konusundaki ihtilafları zikretmek kitabımızın yazIlış gayesine aykırı düşer. Şayet biz bir hükümdarın nesebi ile ilgili ihtilaflardan bahsetmiş isek, bu sadece bilmeyenlere karşı bu hükümdarı iyice tanıtmak içindir.

 

Farslı alimlerin Keyumers hakkında ileri sürdükleri bu fikirler, Farslı olmayan diğer alimler tarafından kabul edilmemiştir. Onlar, Keyumers'in ''Adem'' ismiyle anılması hususunda Farslı alimlerle hemfikir olmalarına rağmen, onun Şahsı ve evsafı konusunda onlardan ayrı düşünmektedirler. Ayrıca onlar, Farslı alimlerin Adem diye ileri sürdükleri Keyumers'in ise Ham (doğrusu Gamir) bin Yafes bin Nuh olduğunu iddia etmektedirler.

 

Yine onlar Keyumers hakkında şunları ileri sürmektedirler: "Keyumers, uzun ömürlü ve değerli bir zat olup doğu tarafında bulunan Taberistan'ın dağlık bölgelerinden Dünbavend'de yaşamış, burasını ve Fars'ı ele geçirdikten sonra durumu daha da güçlenmiş, oğullarına verdiği bir emirle onlar Babil'i, bir müddet sonra da bütün iklimleri (ülkeleri) hakimiyetleri altına almışlardır. Ayrıca Keyumers, şehirler ve kaleler yapmış, kendisi için atlar edinmiş ve silahlar hazırlamıştır. Fakat o, saltanatının sonuna doğru cebbarlaşıp zalim kesilmiş ve kendisine ''Adem'' adını takmış, hatta: ''Kim beni bu addan başka bir isimle çağırırsa onu öldürürüm.'' diye tehdit etmiştir. Keyumers, otuz kadınla evlenmiş ve bunlardan nesii çoğalmıştır. O, ömrünün sonlarına doğru doğan oğlu Mari ile kızı Mariyane'yi çok beğendiği için onları diğer çocuklarına tercih edip öne geçirmiş ve kendisinden sonra gelen hükümdarlar bunların neslinden türemişlerdir."

 

Ebü Ca'fer et-Taberi bu konuda şöyle diyor: "Keyumers'e dair haberleri burada zikretmemin sebebi, Keyumers'in çeşitli milletlere mensup olan alimlerin ittifakıyla Acem olan Farsların büyük atası olarak kabul edilmesinden ileri gelmektedir. Fakat onlar, yukarıda bahsettiğimiz üzere, Keyumers'in bütün insanların atası olan Hz. Adem (A.S.) olup olmadığı hususunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Bununla beraber Keyumers'in kendisi ve çocukları tarafından kurulan devletler, doğu topraklarında ve dağlık kısımlarda, Hz. Osman bin Affan'ın halifeliği döneminde Yezdecird bin Şehriyar'ın Merv'de öldürülmesine kadar kesiksiz olarak muntazaman devam etmiştir. Diğer taraftan kainatın ömrünü ve geçmişteki tarihi hadiseleri Fars hükümdarlarının isimlerine (ömürlerine) göre hesap etmek, diğer milletlerin hükümdarlarının ömürlerine göre hesap etmekten hem daha kolay ve hem de gerçeğe daha yakındır; çünkü Fars devletleri dışında, Adem oğulları'ndan gelen milletler tarafından kurulan hiç bir devletin bir hükümdardan diğer bir hükümdara ardı arkası kesilmeden muntazaman kesiksiz bir şekilde devredildiği bilinmemektedir.

 

Ben şimdi, Adem (A.S.)'in ve kendisinden sonra peygamber, hükümdar olan evIadının ve Farslıların atası olan Keyumers'in ömürleri hakkında bize kadar ulaşan haberleri, yine Allah'ın izniyle bu peygamber ve hükümdarların, alimler arasında ihtilaflı olan durumlarıyla ittifaklı olan durumlarını ve muayyen bir zamanda hükümdar olduğu ittifakla kabul edilen herhangi bir hükümdarın durumunu zikredeceğim.

 

Adem (A.S.), Allah'ın kendisine bahşettiği dünya mülkü yanında ayrıca kendi çocukları için de peygamber ve elçi olarak gelmişti. Allah (C.C.), Adem (A.S.)'e yirmi bir sayfa indirmiş ve o bu sayfaları kendi eliyle yazmıştı. Bu sayfaları kendisine öğreten ise Cebrail (A.S.) idi."

 

Ebu Zerr (R.A.)'in rivayet ettiği bir hadiste Hz. Peygamber (s.a.v.): ''Peygamberlerin sayısı yüz yirmi dört bindir.'' buyurmuştur. Ebü Zerr (r.a.)'in: "Bunların kaç tanesi elçi (resul) dir?" sorusuna Hz. Peygamber: ''Hoş ve sayıları büyük bir grubu oluşturmak üzere üç yüz on üç tanedir.'' buyurmuştur. Yine Ebu Zerr'in: "Bunların ilki kimdir?" sorusuna Nebi: ''Adem (A.S.)'dir.'' cevabını vermiştir. Ebü Zerr'in: "Ey Allah'ın elçisi! Adem, elçi ve peygamber midir?" sorusuna ise Hz. Peygamber: ''Evet o, elçi ve peygamberdir. Allah onu kendi eliyle yarattı, ona kendi ruhundan üfledi, sonra da onu insan şekline soktu.'' karşılığını vermiştir.

 

Allah (C.C.) tarafından Adem (A.S.) üzerine yirmi bir sayfa içerisinde indirilen şeyler arasında domuz etinin, kan ve laşenin haram olduğunu bildiren hükümler ile alfabe (veya noktalı harfler - huruf-ı muceme) harfleri bulunmaktaydı.

 

BİR SONRAKİ SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA

 

Hz. ŞİS (ŞİT)'İN DOĞUMU