|
|
Haber
ehlinin anlattıklarına göre, Hz. İshak yüz altmış yaşında iken vefat etmiş ve
iki oğlu Ya'kub ile İs tarafından Habrun mezrasında babası İbrahim (A.S.)'in
yanına defnedilmiştir. Hz. Ya'kub da yüz kırk yedi yıl yaşamıştır.
Hz.
Ya'kub'un oğlu Yusuf (A.S.)'a gelince, yeryüzü güzelliğinin yarısı annesiyle
oğlu Yusuf arasında taksim edilmiştir. Hz. Ya'kub oğlu Yusuf'u kız kardeşinin
terbiyesine bırakmıştı. Hz. Yusuf'u hem kız kardeşi hem de babası Ya'kub (A.S.)
çok seviyorlardı. Bir gün Hz. Ya'kub kız kardeşine: "Ey hemşirem! Yusuf'u
bana teslim et; Allah'a yemin ederim ki, yanımdan bir an bile olsa ayrılmasına
tahammül edemiyorum." dedi. Kız kardeşi de O'na: "Allah'a yemin
ederim ki, ben de bir an olsun O'nu yanımdan ayıramıyorum." diye cevap
verdi. Hz. Ya'kub'un ısrarı üzerine kız kardeşi: "O'nu bir kaç gün benim
yanımda bırak, belki bu beni teselli eder." dedi. Hz. Ya'kub'un
ayrılmasından sonra kız kardeşi babası İshak (A.S.)'ın en büyük çocuğu olması
hasebiyle yanında bulundurduğu babasının kuşağını alıp Yusuf'un beline bağladı,
sonra da: "Kuşak kaybolmuştur, kimin aldığını araştırın." dedi.
Nihayet onun isteği üzerine kuşak araştırıldı, fakat bulunamadı. Bunun üzerine:
"Bir de hane hatkını araştırın." dedi. Hane halkı araştırıldığında
kuşak Yusuf'un belinde bulundu. O zamanlar hakim olan şöyle bir usul vardı:
Malı çalınan kişi hırsızı yakaladığı zaman malını çalan husıza malik olurdu ve
hiç bir kimse ona müdahalede bulunmazdı. İşte bu sebeple Hz. Ya'kub'un kız
kardeşi Yusuf'a sahip çıktı ve ölünceye kadar Yusuf'u elinde tuttu, öldükten
sonra ise Ya'kub (A.s.) oğlu Yusuf'u yanına aldı. İşte Yusuf'un kardeşlerinin:
''Eğer o (Bünyamin) çaldıysa, daha önce kardeşi (Yusuf) de çalmıştı ... (Yusuf
suresi, ayet 77) diye söyledikleri söz bu hadise ile ilgilidir. Yukarıda da
zikredildiği üzere Hz. Yusuf'a isnat edilen husızlık konusunda bundan başka rivayetler
de vardır.
Hz.
Yusuf'un kardeşleri onun babaları tarafından sevildiğini ve babalarının ona
karşı olan düşkünlüğünü görünce onu kıskandılar; hatta babalarının onu sevmesi
kendilerine çok ağır geldi.
Sonra
Hz. Yusuf rüyasında on bir yıldız ile güneş ve ayın kendisine secde ettiklerini
gördü ve rüyasım babası Ya'kub (A.S.)'a anlattı. Bu sırada
Yusuf
(A.S.) on iki yaşında bulunuyordu. Bunun üzerine babası ona: ''Oğulcağızım!
Rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü Şeytan
insanın apaçık bir düşmanıdır.'' (Yusuf suresi, ayet 5) dedi. Bundan sonra Hz.
Ya'kub rüyasını tabir etti ve ona: ''Rabb'in seni öylece (rüyada gördüğün gibi)
beğenip seçecek, sana rüya tabirine ait bilgi de verecek ... '' (Yusuf suresi,
ayet 6) dedi.
Bu
sırada Hz. Ya'kub'un hanımı Yusuf'un babasına söylediklerini işitmişti. Hz.
Ya'kub hanımına: "Yusuf'un söylediklerini gizli tut, sakın diğer
çocuklarına bu durumu bildirme." diye tembih etti. Hanımı ise:
"Pekiyi söylemem" diye söz verdi. Fakat Hz. Ya'kub'un diğer çocukları
hayvan otlatmadan döndüklerinde hanımı onlara durumu haber verdi. Bunun üzerine
onlar Hz. Yusuf'a karşı nefret ve kıskançlıklarını artırdılar ve annelerine: "Bu
rüyada güneşten babamızdan başkası, aydan ise senden başkası, yıldızlardan da
bizden başkası kastedilmiş değildir. Rahil'in oğlu bizi hükmü altına almak
istiyor ve: ''Ben sizin efendinizim'' diyor" dediler. Nihayet Hz. Yusuf'un
kardeşleri kendi aralarında istişare ederek Yusuf ile babalarının arasını
ayırmağa karar verdiler ve: ''Yusuf ile biraderi (Bünyamin) babamızın katında
muhakkak bizden daha sevimlidir. Halbuki biz (birbirimizi destekleyen kuvvetli)
bir cemaatiz. Babamız her halde (Yusuf'u ve kardeşi Bünyamin'i bize tercih
etmek hususunda) açık bir hata içindedir. Yusuf'u öldürün. Yahut onu (uzak ve
ıssız) bir yere atm ki babanızın teveccühü sadece size münhasır olsun ve siz
ondan sonra salih (tövbe etmiş) bir zümre olasınız.'' (Yusuf suresi, ayet 8, 9)
dediler.
Bunun
üzerine onların en akıllı ve faziletlisi olan Yahuda (Yahuza) onlara:
"Sakın Yusuf'u öldürmeyin. Zira öldürme işi büyük bir hadisedir ve vebali
çok büyüktür. Siz onu bir kuyuya atın ki oradan geçen kafilelerden birisi o'nu
alıp götürsün." dedi. Sonra da onlardan Yusuf'u öldürmeyeceklerine dair
söz aldı. Yahuda'nın bu sözleri üzerine onlar, babaları Hz. Ya'kub'un huzuruna
girip kardeşleri Yusuf'u kendileri ile birlikte kıra salmasını konuşup görüşmek
için kendi aralarında karar alarak babalarının yanına gelip huzurunda durdular.
Daha önceleri de onların babalarından bitecek bir işleri ve ihtiyaçları olduğu
zaman huzurunda elpençe divan dururlardı. Hz. Ya'kub onları bu vaziyette
görünce ihtiyaç ve isteklerini sordu. Onlar, babalarına hitaben: ''Ey babamız!
Sana ne oluyor da Yusuf'u bize emanet etmiyorsun! Oysa ki biz ona iyilik etmek
isteyen kimseleriz (yani geri getirip sana teslim edinceye kadar onu koruruz):
Yarın onu bizimle beraber (kıra) gönder de bol bol yesin (içsin), oynasın. Biz
onu mutlaka koruruz.'' (Yusuf suresi, ayet 12) dediler. Bunun üzerine babaları
Ya'kub (A.S.) onlara: ''Onu götürmeniz mutlaka beni üzer. Siz ondan habersiz
iken onu bir kurd'un yemesinden korkarım.'' (Yusuf suresi, ayet 13) dedi.
Hz.
Ya'kub'un bu sözü onlara söylemesi şundan ileri geliyordu: Güya bir gün Ya'kub
(A.S.) rüyasında Yusuf'un bir dağın tepesinde durduğunu, on tane kurdun onu
öldürmek için hücum ettiklerini, bu kurtlardan bir tanesinin onu koruduğunu, bu
esnada yerin yarıldığını ve Yusuf'un buraya girdiğini, ancak üç gün sonra
buradan çıktığını görmüştü. İşte bu yüzden kurtların Yusuf'u yiyeceklerinden
korkmuştu.
Bunun
üzerine Hz. Ya'kub'un oğulları babalarına: "Allah'a and olsun ki, eğer biz
(kuvvetli) zümre olduğumuz halde kurt onu yerse, o zaman biz gerçekten hüsrana
uğrayan aciz kimseler oluruz.'' (Yusuf suresi, ayet 14) dediler. Hz. Ya'kub da
onların bu sözlerine itimat edip güvendi. Bu sırada Yusuf babasına hitaben:
"Ey babacığım! Beni onlarla birlikte gönder." diye yalvardı. Hz.
Ya'kub ise oğlu Yusuf'a: "Gerçekten onlarla birlikte gitmeyi arzu ediyor
musun?" diye sordu. O da: "Evet istiyorum." diye cevap verdi.
Bunun üzerine Hz. Ya'kub ona gitmesi için izin verdi. Bunun üzerine Yusuf hemen
elbiselerini giyip onlarla birlikte yola çıktı; yolda giderlerken kardeşleri
ona ikram ve izzet gösterdiler. Fakat onlar kır yerine gelince Yusuf'a karşı
olan düşmanlıklarını açığa vurdular. Hatta kardeşlerinden birisi Yusuf'u
dövmeğe başladığı zaman o diğer kardeşinden yardım isterdi; bu defa da
kendisinden yardım istediği kardeşi kendisini dövmeğe başladı. Neticede Yusuf
kardeşlerinin hiç birinden merhamet görmedi. Hatta kardeşleri onu öyle
dövmüşlerdi ki, nerdeyse az kalsın öldürüyorlardı. Hz. Yusuf ise bu esnada:
"Ey babacığım Ya'kub! Şu cariyelerin oğullarının senin oğluna ne
yaptıklarını ah bir bilsen!" diye feryat ediyordu.
Yusuf'u
öldürmek üzere oldukları bir sırada Yahuda kardeşlerine: "Siz bana Yusuf'u
öldürmeyeceğinize dair söz vermemiş miydiniz?" diyerek verdikleri sözü
hatırlattı. Bunun üzerine onlar Yusuf'u alıp kuyunun kenarına geldiler,
gömleğini çıkardıktan sonra kollarını arkasına bağlayıp kuyuya attılar. Bu
sırada Yusuf kardeşlerine: "Ey kardeşlerim! Gömleğimi bana geri verin,
kuyuda iken onunla vücudumu örterim." dedi. Kardeşleri de ona:
"Güneşe, aya ve on bir yıldıza yalvar. Zira bunlar seninle ünsiyet ederek
yalnızlığını giderirler." dediler. Bunun üzerine Yusuf: "Ben böyle
bir rüya falan görmedim." dedi. Neticede onlar Yusuf'u kuyuya sarkıttılar
ve kuyunun yarısına gelince onu ölsün diye aşağıya bırakıverdiler. Yusuf'un
atıldığı kuyuda birikmiş su vardı ve o kuyuya bırakıldığı zaman suyun içerisine
düşmüştü. Sonra o bir taş parçasına sarılıp onun üzerine çıktı ve kendisini
kurtardı. Bu arada kardeşleri Yusuf'u kuyuya bıraktıktan sonra ona seslendiler;
Yusuf da onların kendisine acıyıp merhamete geldiklerini sanarak kuyudan onlara
cevap verip seslendi. Bunun üzerine onlar taş atarak Yusuf'u kuyunun içerisinde
öldürmek istediler; fakat onların bu hareketine kardeşleri Yahuda mani oldu.
Bundan
sonra Allah (C.C.) Yusuf'a vahyederek: ''And olsun ki, sen onların bu işlerini
onlar farkına varmaksızın (bir gün) kendilerine haber vereceksin.'' (Yusuf
suresi, ayet 15) buyurdu. Bir rivayete göre bu ayetteki onlar farkına
varmaksızın'' cümlesi ''senin Yusuf olduğunun farkına varamayacaklar'' şeklinde
tefsir edilmiştir. Yusuf'un atıldığı kuyu Beytü'l-makdis (Kudüs) topraklarında
bulunmaktadır ve herkesçe bilinmektedir.
Sonra
Yusuf'un kardeşleri akşamleyin ağlayarak babalarının yanına döndüler ve ona:
''Ey babamız! Biz (atışta) yarışmak için (kıra) gittik, Yusuf'u da eşyamızın
yanında bırakmıştık, (ne yazık ki) onu kurt yemiş .. '' (Yusuf suresi, ayet 17)
dediler. Bunun üzerine babaları Ya'kub (A.S.) onlara: ''Belki nefisleriniz size
(kötü) bir işi güzel gösterdi. Artık (bana düşen) güzel bir sabırdır .. ''
(Yusuf suresi, ayet 18) dedi. Bundan sonra Hz. Ya'küb onlara: ''Bana Yusuf'un
gömleğini gösterin." dedi. Onlar da babaları Ya'küb (A.S.)'a O'nun
gömleğini gösterdiler. Bunun üzerine Hz. Ya'küb: "Allah'a yemin ederim ki,
bu kurttan daha halim selim bir kurt görmedim, oğlumu parçalayıp yemiş de
gömleğini yırtmamış." dedi. Sonra haykırıp yere düştü ve bir müddet baygın
vaziyette yattı. Hz. Ya'küb ayıldıktan sonra uzun müddet ağladı. Bu müddet
içinde Ya'küb (A.S.) Yusuf'un gömleğini öper ve koklardı.
Hz.
Yusuf kuyuda üç gün kaldı ve Allah tarafından gönderilen bir melek gelip onun
arkasına bağlanmış olan kollarını çözdü. Bundan sonra: ''Bir kervan geldi. Bu
kervan (önce) sucularını (kuyuya) gönderdi. O da (gidip) kovasını kuyuya
saldı.'' (Yusuf suresi, ayet 19). Yusuf da sucunun saldığı kovaya tutundu ve
kuyunun dışına çıkarıldı. Bunun üzerine sucu: ''Müjde, işte bir oğlan! dedi.
Onu bir ticaret malı olarak sakladılar .. '' (Yusuf suresi, ayet 19). Yani sucu
ve adamları biz bu oğlanı satın aldık demekten korktular ve onu bir ticaret
malı olarak sakladılar. Çünkü onlar, yanlarında bulunan tüccarların (Yusuf'u
ucuza aldıklarını bildikleri takdirde) kendileriyle ortak olmağa
kalkışacaklarından korkuyorlardı. Bu yüzden onlar: "Suyun sahipleri bu
oğlanı bize ticaret malı olarak verdi." dediler.
Bu
sırada Yahuda Yusuf'a yemek getirmişti. Yusuf'u kuyuda göremeyince sağa sola
baktı ve bir evde Malik'in yanında olduğunu görüp kardeşlerine haber verdi.
Onlar Malik'in yanına gelip: "Bu oğlan bizim kaçak kölemizdir."
dediler. Yusuf kardeşlerinden korktuğu için halini anlatamadı. Bunun üzerine
onlar, Yusuf'u kardeşlerinden çok düşük bir fiyata satın aldılar. Bir rivayete
göre, onlar Yusuf'u yirmi, diğer bir rivayete göre ise kırk dirheme satın
almışlardı.
Nihayet
onlar Yusuf'u alıp Mısır'a götürdüler. Malik onu güzelce giydirdikten sonra
satışa çıkardı. Mısır devlet hazinelerinin başında bulunan Kuttir (Kıtfir) veya
İtfir (Etfir?) ismindeki Mısır Azız'i onu satın aldı. O sırada
Mısır'ın
başında Amalika'dan Reyyan bin el-Velid adında birisi kral olarak bulunuyordu.
Rivayet
edildiğine göre, bu kral Hz. Yusuf'a iman etmiş ve Yusuf hayatta iken ölmüştür.
Sonra bu kralın yerine Kabus bin Mus'ab geçmiş, Hz. Yusuf kendisini imana davet
etmiş ise de ona iman etmemiştir.
Mısır'ın
hazine bakanı Aziz, Hz. Yusuf'u satın aldıktan sonra onu evine getirmiş ve
hanımı Ra'il'e: ''Ona değer ver, güzel bak, (bu genç olgunluk çağına ve bizim
görmekte olduğumuz bazı işleri anlayacak bir duruma geldiği zaman) belki bize
faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz.'' (Yusuf suresi, ayet 21) demişti.
Hazine bakanlığında bulunan Aziz ise bir kadınla cinsi münasebette bulunacak
iktidara sahip değildi, hanımı Ra'il güzel bir kadındı, devlet ve dünya nimetleri
(lüks) içerisinde yaşıyordu.
Hz.
Yusuf otuz üç yaşını doldurduğu bir sırada Allah (C.C.) ona peygamberlikten
önce ilim ve hikmet verdi. Aziz'in hanımı Ra'il ondan murad almak istedi ve
kapıları iyice kapattıktan sonra onu kendisine yaklaşmağa davet etti. Fakat Hz.
Yusuf: ''Böyle bir iş yapmaktan Allah'a sığınırım. Zira kocanız benim
efendimdir; o bana güzel davrandı, zalimler hiçbir zaman felah bulmazlar.''
(Yusuf suresi, ayet 23) diyerek onun davetini reddetti. Hz. Yusuf bunları
söylemekle, böyle bir işe giriştiği takdirde bunun efendisine karşı bir hıyanet
olacağını, hıyanetin de bir zulüm olduğunu anlatmak istiyordu.
Aziz'in
hanımı Ra'il ise Yusuf'un güzelliklerini sayıp dökmeğe devam etti ve onu
kendisine çekmek için tahrik ederek ona: "Ey Yusuf! Ne güzel saçların
var?" dedi. Hz. Yusuf ona: "Vücudumdan ilk önce dökülecek olan bu
saçlarımdır." diye cevap verdi. Bu defa Ra'il: "Ey Yusuf! Ne güzel
gözlerin var?" dedi. Hz. Yusuf: "Vücudumdan ilk önce gözlerim yere
akacaktır." karşılığını verdi. Sonra Ra'il: "Ey Yusuf! Ne kadar güzel
yüzün var?" dedi. Hz. Yusuf: "Bu güzel yüzüm toprak olmağa
mahkumdur." diyerek karşılık verdi. Nihayet Ra'il devamlı surette Yusuf
ile meşguloldu; hatta Ra'il O'na, O da Ra'il'e karşı niyet kurmuştu. Yusuf
şalvarını çıkarmak üzere bir tarafa çekildiği zaman, babası Ya'kub'un suretini
gördü ve dişiyle parmağım ısırmış vaziyette duran Hz. Ya'kub O'na: "Ey
Yusuf! Sakın Ra'ile yaklaşma, zira O'na yaklaşmadığın müddetçe ufuktaki kuş
gibi olursun, sana kimse el uzatamaz. Şayet O'na yaklaşır cinsi münasebette
bulunursan, öldükten sonra yere yuvarlanmış kuş gibi olursun." dedi.
Bir
rivayete göre Hz. Yusuf Ra'il'in ayakları arasına sokulduğu zaman duvarın
üzerinde: ''Zinaya yaklaşmayın; çünkü o şüphesiz bir hayasızlıktır ve kötü bir
yoldur.'' (İsra suresi, ayet 32) yazısını gördü. Yusuf, Rabb'inin burhanını
görünce hemen ayağa kalktı ve bütün kuvvetiyle kapıya doğru koştu.
Hatta
Yusuf kapıdan dışarı çıkmazdan önce Aziz'in hanımı Ra'il O'nun arkasından
yetişti, gömleğinin arka kısmından tutup çekti ve gömleğini yırttı. Bu sırada
Yusuf ve Ra'il: '' ...Kapının yanında onun efendisi ile karşılaştılar .. "
(Yusuf suresi, ayet 25). Ra'il'in efendisinin yanında Ra'il'in amcasının oğlu
da vardı. Ra'il efendisine hitaben: ''Ailene kötülük etmek isteyenin cezası
zindana atılmaktan yahut acıklı bir azaptan başka ne olabilir?'' (Yusuf suresi,
ayet 25) dedi. Bunun üzerine Hz. Yusuf: ''Asıl o benden murad almak istedi..''
(Yusuf suresi, ayet 25) "Ben ondan kaçtım, fakat o benim peşimden yetişip
gömleğimi yırttı." dedi. Ra'il'in amcasının oğlu ise: "Bu iddianın
doğru olup olmadığını gömleğin hali gösterecektir. Eğer gömlek ön taraftan
yırtılmış ise kadının dediği doğrudur. Eğer arkadan yırtılmış ise Yusuf'un
söylediği doğrudur." dedi. Gömlek getirildiğinde, onun arkadan yırtılmış
olduğu görüldü. Bunun üzerine Ra'il'in kocası Aziz ona: ''Şüphesiz ki bu, sizin
(siz kadınların) fendindendir. Çünkü sizin fendiniz (hileniz) büyüktür.'' (Yusuf
suresi, ayet 28) dedi.
Rivayet
edildiğine göre, Hz. Yusuf'un (beratına) şahitlik edenin beşikte yatan bir sabi
olduğu söylenir.
Bu
hususla ilgili olarak İbn Abbas'ın rivayet ettiği bir hadiste Hz. Peygamber
(s.a.v.): ''Dört kimse vardır ki, bunlar henüz beşikte ve küçük yaşta iken
konuşmuşlardır. Bunlar Firavun'un karısının saçlarını taramakla görevli olan
kadının oğlu, Hz. Yusuf'un şahidi, Cüreyc'in macerasına karışan çocuk ve
Meryem'in oğlu Hz. İsa'dır.'' buyurmuşlardır.
Bu
arada Ra'il'in kocası Aziz Hz. Yusuf'a: "''Sen bundan (bu meseleyi
söylemekten) vazgeç .. " (Yusuf suresi, ayet 29) ve hiç bir kimseye bunu
bahsetme." dedi. Sonra karısı Ra'il'e dönerek: ''Ey kadın! Sen de günahına
istiğfar et. Çünkü sen cidden günahkarlardan oldun.'' (Yusuf suresi, ayet 29)
diyerek onu uyardı.
Fakat
çok geçmeden Yusuf ile Aziz'in hanımı Ra'il arasında cereyan eden bu hadise
hemen duyuldu. Hatta kadınlar arasında bu hadise dilden dile dolaşmağa başladı.
Bu hadisenin yayıldığını öğrenen Ra'il bu kadınlara haber salıp onları evine
davet etti. Ayrıca Ra'il onlara dayanmaları ve üzerlerine oturmaları için
yastık ve minderler hazırladı. Misafir hanımlar eve gelince onların her birinin
eline bir bıçakla bir ağaç kavunu (ütrunc) verdi. Bu sırada Aziz'in hanımı Ra'il
Yusuf'u kadın misafirlerin bulunduğu odanın dışında bir yere saklamıştı. Hanım
misafirlerin bıçaklarım ellerine alıp ağaç kavununu kesmeğe başlayacakları bir
sırada Ra'il Yusuf'a: "Çık karşılarına!" dedi. O da karşılarına
çıktı. Nihayet: ''Onlar Yusuf'u görünce onu büyük bir varlık olarak tanıdılar,
(hatta hayran kalıp kendilerinden geçerek bıçaklarla) kendi ellerini kestiler
ve: "Allah'ı tenzih ederiz, bu bir beşer değildir, bu ancak şerefli ve
üstün bir melektir." dediler.'' (Yusuf suresi, ayet 31).
Neticede
Yusuf'u gören bu misafir kadınların kendilerinden geçip ellerini kesmelerinden
ve Rail hakkında yapmış oldukları dedikodudaki hatalarını anlamalarından sonra
Ra'il meselenin içyüzünü ikrar ederek onlara: ''İşte beni kendisi hakkında
kınayıp ayıpladığınlZ (zat), şu gördüğünüzdür. Yemin ederim ki, ben ondan murad
almak istedim de o, namuskarlık gösterip kendini korudu. Allah'a yemin ederim
ki, eğer o, kendisine emredeceğimi yapmazsa, muhakkak zindana atılacak ve
mutlaka ziyana uğrayanlardan olacaktır.'' (Yusuf suresi, ayet 32) dedi. Hz.
Yusuf ise Allah'a isyan etmek yerine zindana girmeği tercih etti ve: ''Ey
Rabb'im! Zindan bana bunların davet edegeldikleri şeyi (irtikap etmekten) daha
sevimlidir. Eğer sen bunların tuzaklarını benden uzaklaştırıp döndürmezsen
(belki) onlara meyleder, cahillerden olurum.'' (Yusuf suresi, ayet 33) dedi.
Bunun üzerine: ''Rabb'i onun duasını kabul etti de onların tuzaklarını
kendisinden savdı.'' (Yusuf suresi, ayet 34).
Ra'il'in
kocası Aziz ise gömleğin arkadan yırtılmış olması, yüzünün tırmalanması ve
kadınların bıçaklarla parmaklarını doğraması gibi delillere dayanarak Yusuf'u
serbest bırakma kararına vardı.
Rivayet
edildiğine göre, Ra'il kocasına şikayette bulunarak: "Bu köle beni halk
arasında rezil, rüsva)' etti; benim kendisinden murad almak istediğimi onlara
duyurdu." dedi. Bunun üzerine Aziz onu yedi yıl hapsetti.
Hz.
Yusuf zindana atıldığı zaman Mısır Firavunu'nun adamlarından iki genç de onunla
birlikte zindana atılmıştı. Bu gençlerden birisi Firavun'un yemeklerini
hazırlayan ekmekçisi (aşçısı), diğeri ise onun içeceklerini hazırlayan sakisi
idi. Bunların zindana atılmalarının sebebi ise onların firavunu zehirlemek
istediklerine dair bir sözün Firavun'un kulağına gitmiş olmasıydı. Hz. Yusuf
zindana girince: "Ben rüya tabirinden anlarım." dedi. Bunun üzerine
gençlerden biri, diğerine: "Gel bu adamı deneyelim." dedi. Önce
ekmekç' olan gençi söz aldı ve: ''Ben rüyamda kendimi başımın üzerinde ekmek
taşıyor ve kuşları da bu ekmekten yiyor gördüm.'' Diğeri ise: ''Ben rüyamda
kendimi şarap (üzüm) sıkıyor gördüm.'' (Yusuf suresi, ayet 36) dedi. Hz. Yusuf
bu gençlere: ''Size gıda olmak üzere bir yiyecek geleceği zaman, ben onun ne
olduğunu daha size gelmezden önce haber verebilirim .. '' (Yusuf suresi, ayet
37) diyerek kendisinden sorulan bu düşlerin ikisine de cevap vermekten çekindi
ve sözü başka tarafa çekti: ''Ey hapishane arkadaşlarım~ Darmadağınık bir çok
düzme tanrılar mı daha hayırlıdır, yoksa hepsine ve her şeye galip gelen ve
kahhar olan bir tek Allah mı?'' (Yusuf suresi, ayet 39) dedi.
Firavun'un
ekmekçisinin adı Mahlet (Mahleb ?), sakisinin adı ise Nebu idi. Bu gençler
sordukları rüyaların tabirlerini öğreninceye kadar Yusuf'un peşini bırakmadılar
ve onu buna cevap vermeğe mecbur ettiler. Bunun üzerine Hz. Yusuf: ''Biriniz
(yani rüyasında şarap sıktığını gören) efendisi krala şarap içirecek, diğeri
(ekmekçi) ise asılıp kuşlar tepesinden yiyecektir.'' (Yusuf suresi, ayet 41)
dedi. Hz. Yusuf onların rüyalarını yorumlayınca onlar: "Biz böyle bir rüya
falan görmedik?" dediler. Bunun üzerine Yusuf: ''İşte hakkında fetva
istemekte olduğunuz rüya meselesi (böylece) olup bitmiş, (hükme bağlanmıştır)''
(Yusuf suresi, ayet 41) dedi. Sonra Hz. Yusuf, bu iki gençten kurtulacağını
bildiği Nebu'ya: ''Beni efendinin (hükümdarın) yanında an.'' (Yusuf suresi,
ayet 42). Ayrıca benim haksız yere zindana atıldığımı ona söyle, dedi. Ancak
şeytan tarafından Yusuf'a arız olan bir gaflet sebebiyle: ''Şeytan ona
(Yusuf'a) Rabb'ini anmayı (Rabb'inden yardım istemeyi) unutturdu. (Bu yüzden
Yusuf) daha nice yıllar zindanda kaldı.'' (Yusuf suresi, ayet 42). Ayrıca Allah
(C.C.) O'na vahyederek: ''Ey Yusuf! Sen benden başkasını kendine vekil
(himayeci) edindin; bunun için senin mahpusluk müddetini uzatacağım.'' buyurdu.
İşte bu yüzden Hz. Yusuf yedi yıl zindanda kaldı.
Bundan
sonra Mısır hükümdarı firavun Reyyan bin el-Velid korkunç bir rüya gördü. Bu
firavunun nesep şeceresi ise Reyyan bin el-Velid bin el-Hervan (Servan ?) bin
Eraşe bin Faran bin Amr bin Imlak bin Laved bin Sam bin Nuh'tur. Bu Firavun
rüyasında yedi zayıf sığırın yedi semiz sığırı yediğini, ayrıca yedi yeşil
başağın yanında yedi tane kuru başak bulunduğunu gördü ve bu rüyasını tabir
ettirmek için sihirbaz, kahin, falcı ve izeileri bir araya toplayıp rüyasını
onlara anlattı. Bunun üzerine onlar: ''(Bunlar) karma karışık (ve yalancı)
düşlerdir. Biz böyle düşlerin tabirini bilen (kimseler) değiliz.'' (Yusuf
suresi, ayet 44) dediler. Ayrıca: ''(Zindandaki) iki (arkadaş)tan kurtulanı,
nice zaman sonra (Yusuf'u) hatırladı ve: "Ben size onun tabirini haber
vereyim. Hemen beni gönderin." dedi.'' (Yusuf suresi, ayet 45). Onlar,
hemen Nebu'yu Hz. Yusuf'a gönderdiler ve Nebu, Firavun'un gördüğü bu rüyayı
Yusuf'a anlattı. Hz. Yusuf bu rüyayı tabir etmek sadedinde: ''Yedi sene adetiniz
veçhile ekin ekersiniz, yiyeceğinizden az bir ıniktar hariç olmak üzere
biçtiklerinizi başağında bırakırsınız. Sonra bunun ardından yedi kurak (yıl)
gelecek, 'tohumluk için) saklayacağınızdan az bir miktar hariç olmak üzere
önceden biriktirdiklerinizi yiyip bitirecek. Daha sonra bunun ardından da bir
yıl gelecek, insanlar onda (yani o zaman) yağmura kavuşturulacak ve o yıl üzüm
ve zeytin gibi mahsulleri, yahut süt hayvanlarını) sıkıp sağacaklar.'' Yusuf
suresi, ayet 47-49) dedi. Rüyada görülen yedi semiz sığır bolluk yıllarını,
zayıf olan yedi sığır ise kıtlık yıllarını temsil ediyordu. Keza rüyada görülen
yedi yeşil başakla yedi kuru başak da aynı şekilde bolluk ve kıtlık yıllarını
simgeliyordu.
Nihayet
Nebu, Firavun'un yanına dönerek Yusuf'un yapmış olduğu bu tabiri ona anlattı ve
Firavun Hz. Yusuf'un sözünün doğruluğunu anladı. Bunun üzerine Firavun: ''Onu
bana getirin .. '' (Yusuf suresi, ayet 50) diye adamlarına emir verdi.
Firavun
tarafından gönderilen elçi Yusuf'un yanına gelip onu Firavun'un huzuruna gitmesi
için davet ettiği zaman, o elçiyle birlikte Firavun'un huzuruna çıkmadı ve ona:
''Efendine (firavuna) dön de ellerini kesen o kadınların zoru neydi? Bunu
kendisine bir sor.'' (Yusuf suresi, ayet 50) dedi.
Nihayet
elçi Hz. Yusuf'un yanından geri döndükten sonra Firavun bu kadınlara Yusuf'un
teklif ettiği soruyu sordu. Onlar ise: ''Haşa, Allah için (söylemek gerekirse)
biz onun üzerinde bir fenalık görmedik .. '' (Yusuf suresi, ayet 51). Fakat
Aziz'in karısı bize kendisinin Yusuf'tan murad almak istediğini haber verdi,
dediler. Bunun üzerine Aziz'in hanımı: ''Şimdi hak meydana çıktı. Ben ondan
murad almak istedim. O ise şeksiz şüphesiz doğru söyleyenlerdendir.'' (Yusuf
suresi, ayet 51) dedi.
Elçi
geri dönüp bu itirafı Hz. Yusuf'a naklettikten sonra o: ''Aziz'in gıyabında ona
gerçekten hıyanet etmediğimi .. '' (Yusuf suresi, ayet 52) bilsin diye elçileri
geri çevirdim, dedi. Hz. Yusuf bu sözü söyleyince Cebrail (A.S.) ona: ''Ra'il'e
karşı niyet kurduğun zamanda da mı hiyanet etmedin?'' dedi. Bunun üzerine Hz.
Yusuf (A.S.): ''Ben nefsimi terbiye etmem (temize çıkarmam). Çünkü nefis bütün
şiddetiyle kötülüğü emreder .. '' (Yusuf suresi, ayet 53) dedi.
Nihayet
Hz. Yusuf'un Firavun katında beratı ve emin bir kimse olduğu ortaya çıkınca o
adamlarına: ''Onu (Yusuf'u) bana getirin, ben onu kendime has bir (müsteşar)
edineyim.'' (Yusuf suresi, ayet 54) dedi.
Elçi
tekrar Hz. Yusuf'un bulunduğu zindana geri dönünce, o elçi ile birlikte
zindandan çıktı ve hapishanede kalanlar için dua ettikten sonra hapishanenin
kapısının üzerine: "Burası dirilerin kabridir. Hüzünlerin toplandığı bir
evdir. Dostların tecrübe edildiği, düşmanların sevindirildiği bir yerdir."
cümlelerini yazdı. Bundan sonra Hz. Yusuf boy abdesti alıp elbiselerini giydi
ve Firavun'un yanına gelmek üzere yola çıktı. Neticede Hz. Yusuf Firavun'un
huzuruna gelip: ''Onunla konuşunca, Firavun: "Sen bugün(den itibaren)
bizim nezdimizde mühim bir mevki sahibisin, emin (bir müsteşar)sın." dedi.''
(Yusuf suresi, ayet 54). Bunun üzerine Hz. Yusuf ona: ''Beni memleketin
hazineleri üzerine (memur) et. Çünkü ben onları korumağa muktedirim ve
bilenim.'' (Yusuf suresi, ayet 55) dedi. Fakat Firavun O'nu bir yıl sonra bu
göreve tayin etti. Eğer Yusuf: "Beni memleketin hazineleri üzerine (memur)
et." dememiş olsaydı, hemen bu göreve tayin edecekti. Neticede Firavun bir
yıl sonra bütün hazinelerini O'na teslim edip hazineler üzerinde hüküm verme
yetkisini devretti ve vereceği hükmü geçerli kabul etti. Ayrıca efendisi Kuttir
(Kıttir?), yani Aziz öldükten sonra O'nun görevini Yusuf'a devretti. Kuttir'in
vefatı ise bu hadiselerin cereyan ettiği gecelerin birinde meydana gelmişti.
Bir rivayete göre ise firavun Kuttir'i azledip görevini Yusuf'a devretmişti.
Birinci rivayet daha doğrudur. Çünkü ileride de bahsedeceğimize göre Yusuf Aziz
Kuttir'in hanımı ile evlenmiştir.
Hz.
Yusuf Mısır'ın idaresinde mühim bir görev üstlenince Firavun Reyyan bin
el-Velid'i imana davet etti, O da iman etti, bundan sonra da vefat etti. Onun vefatından
sonra yerine Mısır Firavunu olarak Kabus bin Mus'ab bin Mu'aviye bin Numeyr bin
Selvas bin Faran bin Amr bin İmlak geçti. Hz. Yılsuf O'nu da imana davet etti;
fakat o iman etmedi. İşte Hz. Yılsuf bu Firavun'un saltanatı döneminde vefat
etti.
Bundan
sonra Firavun Reyyan bin el-Velid, Hz. Yusuf'un efendisi olan Kuttir'in dul
kalan hanımı Ra'il ile Yusuf'u evlendirdi. Hz. Yusuf Ra'il ile zifafa girdiği
zaman ona: "Bugünkü kavuşmamız, o zamanki senin istediğin kavuşma
tarzından daha hayırlı değil midir?" diye sordu. Ra'il de Hz. Yusuf'a:
"Ey doğru sözlü arkadaş! O hareketten dolayı beni ayıplama. Gördüğün gibi
ben devlet ve dünya servetleri içerisinde müreffeh bir şekilde yaşayan güzel
bir kadınım. Kocam ise kadınlara yaklaşabilecek bir iktidara sahip değildi.
Allah seni sonsuz derecede güzellikte yarattığından nefsime mağlup oldum."
diye cevap verdi. Hz. Yusuf Ra'il ile zifafa girdiği zaman onu bakire buldu ve
Ra'il'den Efrayim ve Minşa (Mişa ?) adlarında iki oğlu dünyaya geldi.
Hz.
Yusuf Firavun tarafından hazinelerinin başına getirildi. Bu arada yedi bolluk
yılı gelip geçti. Hz. Yusuf ise gelecek kıtlık yıllarına hazırlık olmak üzere
biçilen ekinlerin tanelerini başaklarında bırakarak hazırlık yaptı. Derken
kıtlık yılları gelip çattı, ahali de kıtlık yüzünden açlığa düştü. Bu sırada
Yusuf'un babası Hz. Ya'küb'un yaşadığı memleketlerde de kıtlık hüküm sürüyordu.
İşte bu sebeple Hz. Ya'küb anne bir kardeş olan Yusuf'un kardeşi Bünyamin'i
yanında bırakıp diğer oğullarını (zahire getirmek üzere) Mısır'a gönderdi. Hz.
Ya'küb'un oğulları Mısır'a gelip Yusuf'un yanına girdikleri zaman Yusuf onları
tanımıştı; fakat onlar, aradan uzun bir müddetin geçmesi ve Hz. Yusuf'un giyim
kuşamının değişmesi dolayısıyla onu tanıyamamışlardı. Çünkü Hz. Yusuf
hükümdarlara layık olan elbiseler giyinmişti. Hz. Yusuf onlara baktı ve:
"Buraya ne maksatla geldiniz? Bana söyleyin." dedi. Onlar: -Biz
Şam'lıyız, yiyecek ve zahire almak üzere buraya geldik." dediler. Bunun
üzerine Hz. Yusuf onlara: "Siz yalan söylüyorsunuz, sizler casuslarsınız,
işin gerçek yüzünü bana söyleyin." dedi. Onlar: "Biz, doğru sözlü
dürüst bir adamın on evladıyız, aslında biz on iki idik, bir kardeşimiz bizimle
birlikte kıra çıkmıştı ve orada helak oldu, bu kardeşimiz ise babamıza bizden
daha sevimli idi." dediler. Hz. Yusuf: "Pekala, bu kardeşiniz helak
olduktan sonra babanız kime sevgi duyup teselli bulurdu?" diye sordu.
Onlar: "Ondan daha küçük olan bir kardeşimiz var, onunla teselli
bulurdu." diye cevap verdiler. Hz. Yusuf: "O halde onu görmek
istiyorum, onu bana getirin. Aksi takdirde: ''Eğer onu bana getirmezseniz,
artık benim yanımda size hiç bir kile (zahire) yoktur, boş yere bana
yaklaşmayın.'' (Yusuf suresi, ayet 60)" diyerek onlara karşılık verdi.
Onlar ise: ''Onu babasından istemeye çalışırız ve her halde (bunu) yaparız.''
(Yusuf suresi, ayet 61) dediler. Bunun üzerine Hz. Yusuf: "Öyle ise tekrar
geri dönünceye kadar içinizden birini bana rehine olarak bırakın." dedi.
Onlar da Şem'un'u rehine olarak bıraktılar. Çünkü çekilen kur'a ona isabet etmişti.
Bundan sonra Hz. Yusuf onların zahirelerini hazırlattı ve zahire tartan
memurlarına, onların zahire ve yiyecek karşılığında ödemiş oldukları sermayeyi
(parayı) tekrar onların yüklerinin içine koymalarını söyledi. Hz. Yusuf böyle
yapmakla onların tekrar geri döneceklerini umuyordu. Çünkü o Hz. Ya'kub'un
oğullarının, yani kardeşlerinin emanete riayet, dinlerine olan bağlılıkları
sebebiyle zahire karşılığında ödedikleri bedelin yüklerinde çıkması üzerine onu
geri getireceklerini biliyordu ve bu sebeple onların geri dönmelerini sağlamak
istiyordu.
Bir
rivayete göre, Hz. Yusuf'un, kardeşlerinin zahire karşılığında ödedikleri
bedeli yüklerinin içerisine bırakmasının sebebi, babalarının yanında ikinci kez
onları geri gönderecek mali gücünün olmamasından kaynaklanmıştı. Hz. Ya'kub'un
oğulları zahire bedeli olarak ödemiş oldukları sermayelerinin kendi yüklerinin
içerisinde çıkması üzerine tekrar Mısır'a geldiler. Hz. Yusuf. ahalinin
kıtlıktan zorluk çektiklerini görünce zahireyi eşitlik esasına göre dağıtmağa başladı.
Bir kişiye ancak bir deve yükü zahire veriyordu.
Nihayet
Hz. Ya'kub'un oğulları zahire yüklü hayvanlarıyla Mısır'dan dö-nüp babalarının
yanına geldiklerinde onlar: "Ey babamız! Mısır ülkesinin hazi-nedarı olan
Aziz bize öyle iltifat ve ikramda bulundu ki, eğer o. Ya'kub'un evladından
birisi bile olsaydı, bize bu kadar ikram ve iltifatta bulunamazdı. Ayrıca o,
kardeşimiz Şem'un'u yanında rehine olarak bıraktı ve bize de: ''Kırda helak
olan kardeşinizden sonra babanızın en çok sevdiği ve şefkat gösterdiği
kardeşinizi bana getirin.'' Aksi takdirde: ''Eğer onu bana getirmezseniz, artık
benim yanımda size hiçbir kile (zahire) yoktur, boş yere bana yaklaşmayın.''
(Yusuf suresi, ayet 60) dedi." dediler.
Bunun
üzerine Hz. Ya'kub onlara: ''Ben onu (Bünyamin'i) size nasıl güvenip emanet
edebilirim? Nitekim bundan önce kardeşi (Yusuf) için sizlere güvendim de
(başıma neler geldi).'' (Yusuf suresi, ayet 64) dedi. Diğer taraftan: ''Onlar,
metalarını (zahire yüklerini) açtıkları zaman (zahire bedeli olan) sermayelerini
kendilerine geri gönderilmiş buldular. (Bunun üzerine) onlar: "Ey babamız!
Daha ne istiyoruz? İşte sermayemiz de bize iade edilmiş. (Biz onunla tekrar)
ailemize zahire getiririz. Kardeşimizi korur, bir deve yükü zahire de artırmış
oluruz" dediler.'' (Yusuf suresi, ayet 65). Hz. Ya'kub ise: ''Bu seferki
aldığımız ölçek (zahire) pek azdır (bizi idare etmez)'' (Yusuf suresi, ayet 65)
dedi ve: ''Etrafınız kuşatılıp (çaresiz kalmanız hariç) onu (Bünyamin'i) bana
muhakkak surette geri getireceğinize dair Allah'tan bana sağlam bir taahhüt
getirmedikçe onu sizinle beraber göndermem, diyerek onlara şart koştu. Nihayet:
Onlar, babaları (Ya'kub'a) teminatlarını verince O: Allah benim ve sizin bu
dediklerimize vekil (şahid olsun.'') (Yusuf suresi, ayet 66) dedi.
Hz.
Ya'kub, kardeşleriyle birlikte Bünyamin'in gitmesine izin verdikten sonra,
onlara tavsiyelerde bulunarak: ''Ey oğullarım! (Mısır'a vardığınızda) hepiniz
bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin.'' (Yusuf suresi, ayet 67)
dedi. Çünkü Hz. Ya'kub oğullarının toplu halde Mısır'a girmeleri halinde onlara
nazar değmesinden korkmuştu. Onlar da babalarının bu öğüdünü yerine getirdiler.
Hz.
Ya'kUb'un oğulları Mısır'a gelip: ''Yusuf'un huzuruna girdiklerinde O,
kardeşini kendi yanına aldı .. '' (Yusuf suresi, ayet 69) ve onu tanıdı. Ayrıca
Hz. Yusuf onları bir yere indirdi ve onlara yiyecekler hazırlatıp kendilerine
takdim etti. Onları ikişer ikişer sofraya oturttu, Bünyamin ise tek başına
kaldı ve ağlayarak: "Eğer kardeşim Yusuf hayatta olsaydı, o da beni
kendisiyle birlikte oturturdu." dedi. Bunun üzerine Hz. Yusuf:
"Kardeşiniz Bünyamin tek kaldı." dedi ve onu yanına oturtup birlikte
yemek yedi. Gece olup yatmak zamanı gelince Hz. Yusuf onlara yataklar getirdi
ve: "Her iki kardeş bir yatakta uyusun." dedi. Bünyamin ise yine tek
kaldı. Bunun üzerine Yusuf (A.S.): "Bu da benimle beraber uyur." dedi
ve Bünyamin Yusuf ile birlikte onun yatağında kaldı. Hz. Yusuf gece boyunca
sabaha kadar kardeşi Bünyamin'i koklayıp bağrına bastı. Bu arada Bünyamin de
kardeşi Yusuf'un kaybından duyduğu üzüntülerini ona anlattı. Bunun üzerine
Yusuf ona: "Kaybolan (ölen) kardeşinin yerine beni kardeş olarak kabul
edip sever misin?" dedi. Bünyamin ona: "Senin gibi bir kardeş nasıl
bulunur? Fakat sen ne babam Ya'kub'dan ve ne de annem Rahil'den
doğmuşsun." dedi. Bünyamin'in bu sözleri üzerine Hz. Yusuf ağlamağa
başladı ve ayağa kalkıp onun boynuna sarıldı, sonra ona: "Ben senin
kardeşin Yusuf'um, onların geçmişte bize yaptıklarına tasalanma; çünkü Allah
(C.C.) bize ihsanda bulundu. Benim sana öğretip söylediklerimi sakın
kardeşlerine duyurma." dedi.
Rivayet
edildiğine göre, Yusuf'un kardeşleri onun yanına girdiklerinde, O elindeki
ölçeğe hafifçe vurdu ve: "Bu bana sizin on iki erkek kardeş olduğunuzu,
kardeşlerinizden birini de sattığınızı söylüyor." dedi. Bünyamin, Hz.
Yusuf'un bu sözünü işitince hemen onun önünde secdeye kapandı ve: "Şu
ölçekten kardeşim (Yusuf'un) hayatta olup olmadığını bir sor." diye ricada
bulundu. Bunun üzerine Hz. Yusuf ölçeğe hafifçe vurdu, sonra: "Evet
kardeşin hayattadır, onu pek yakında göreceksin. " dedi. Hz. Yusuf'un bu
sözü karşısında Bünyamin: "Sen benim hakkımda ne istersen onu yap, zira
kardeşim (Yusuf) benim burada olduğumu öğrenirse, pek yakında beni
kurtarır." dedi. Bünyamin'in bu sözleri üzerine Yusuf odaya girip ağladı,
abdest aldıktan sonra tekrar onların yanına geldi. Hz. Yusuf kardeşlerinin
develerine gerekli erzak ve zahireyi yüklettikten sonra yanında bulunan gümüş
zahire ölçeğini kardeşinin devesinin taşıdığı bir yükün içine gizlice yerleştirdi.
Bir
rivayete göre bu gümüş kabın zahire ölçeği olmadığı, içinden su içilen bir
maşrapa olduğu, söylenir.
Anlatıldığına
göre, Bünyamin, Yusuf'un kendi kardeşi olduğunu öğrenince ona: "Asla
senden ayrılmam." dedi. Bunun üzerine Hz. Yusuf ona: "Ben seni burada
alıkorsam anne ve babamızın üzüntüye düşeceklerinden korkarım. Ben ancak seni
ağır bir suçla teşhir ederek burada alıkoyabilirim." dedi. Bünyamın ona:
"Nasıl istersen öyle yap." diye rızasını bildirdi. Bunun üzerine Hz.
Yusuf ona: "Ben bu ölçeği senin devenin taşıdığı zahirenin içerisine
gizlice yerleştirir, sonra tellal çıkarır, ölçeğin çalındığını ilan ederim.
Ölçek senin yükünde bulunacağından seni hırsızlıkla itham edip onların elinden
alırım." dedi. Bünyamin: "Pekala öyle yap." dedi.
Nihayet
Yusuf'un kardeşleri kafile halinde Mısır'dan ayrılacakları bir sırada
arkalarından bir münadi (tellal): "Ey kafıle (durun)!. Siz şüphesiz
hırsızlarsınız.'' (Yusuf suresi, ayet 70) diye seslendi. Bunun üzerine onlar:
''Allah Allah! (Hüviyetimizi, ahlakımızı) siz de öğrenmişsinizdir. Biz bu yere,
and olsun ki, fesad çıkarmak için gelmedik. Ayrıca biz hırsız kimseler de
değiliz.'' (Yusuf suresi, ayet 73). "Çünkü biz aldığımız zahire ve
yiyeceklerin bedelini Aziz'e ödedik, dediler. Onların bu sözleri üzerine,
kafıleye seslenip durduranlar tekrar onlara: "Eğer yalancılar iseniz
(çalanın) cezası nedir?"'' (Yusuf suresi, ayet 74) diye sordular. ''Onlar:
"Onun cezası yükünde (hırsızlık malı) bulunan kimsenin kendisidir ..
"'' (Yusuf suresi, ayet 75) dediler. Yani çaldığı mala karşılık kendisini
alır, köle edinirsiniz demek istediler. Bunun üzerine Hz. Yusuf, kardeşi
Bünyamin'in kabından önce onların kaplarını aramağa başladı, sonra ölçeği (veya
maşrapayı) kardeşinin kabından çıkarıp buldu. Hz. Ya'kub'un diğer oğulları
hırsızın Bünyamin olduğunu görünce Yusuf'u kastederek: ''Eğer o (Bünyamin)
çalmış bulunuyorsa onun daha önce bir kardeşi (Yusuf) de çalmıştı.'' (Yusuf
suresi, ayet 77) dediler. Çünkü Hz. Yusuf küçük iken annesinin babasına ait
olan bir putu çalıp kırmıştı. Bu yüzden onlar Yusuf'u bununla ayıplamağa
çalıştılar.
Bir
rivayete göre ise Yusuf için söz konusu edilen hırsızlık meselesi, bahsi
yukarıdaki geçen kuşak (kemer) hadisesidir.
Neticede
çalınan nesnenin çocuğun (Bünyamin'in) yükü arasından çıkması üzerine onlar:
"Ey Rahil'in oğulları! Bütün belalar başımıza sizin yüzünüzden
geliyor." dediler. Bunun üzerine Bünyamin de onlara: "Hayır, Rahil
oğullarının başına gelen belalar, hep sizin yüzünüzden gelmiştir. Bu ölçeği
(veya maşrapayı) benim yüküme sokan kimse, daha önce yüklerinize zahirenin
bedeli olan dirhemleri sokan kimsedir." diye karşılık verdi.
Hz.
Yusuf kardeşlerinin verdiği hükme ve karara dayanarak Bünyamin'i yanında
alıkoydu. Nihayet onlar kardeşleri Bünyamin'i kurtarmak için bir çare
bulamayınca, Yusuf'tan onu kendilerine bırakmasını istediler ve: ''Ey Aziz
(Yusuf)! Gerçekten onun ihtiyar bir babası var. Onun yerine (bizden) birimizi
alıkoy .. '' (Yusuf suresi, ayet 78) dediler. Bunun üzerine Hz. Yusuf onlara:
''Allah korusun! Biz, eşyamlzı kimin yanında (yükünde) bulduysak ancak onu
tutarız.'' (Yusuf suresi, ayet 79) dedi. Nihayet onlar, Bünyamin'i kurtarmaktan
ümitlerini kesince, yabancı bir kimseyi aralarına almadan kendi kendilerine baş
başa görüşmek için bir tarafa çekildiler. Yaşça büyükleri olan Şem'un onlara
hitaben: ''(Kuşatılıp çaresiz kalmadıkça Bünyamin'i getirip teslim etmek üzere)
babanızın sizden Allah adına teminat almış olduğunu, daha önce de Yusuf
hakkında işlediğiniz kusuru bilmediniz mi? Artık ben Mısır'dan çıkmama veya
savaşmama) babam izin verinceye kadar buradan (Mısır'dan) kat'iyyen ayrılmam.''
(Yusuf suresi, ayet 80). "Babanızın yanına dönün, başınıza gelenleri ona
haber verip anlatın." dedi.
Nihayet
onlar babalarının yanına dönüp Bünyamin'in durumunu ve Şem'un'un orada
kaldığını anlattılar. Bunun üzerine babaları Hz. Ya'kub onlara: ''Hayır, sizi
nefisleriniz aldatıp (böyle büyük) bir işe sürüklemiştir.
Artık
(bana düşen) güzel bir sabırdır. Umarım ki Allah onların hepsini (Yusuf,
Bünyamin ve Şem'un'u) birden bana getirip kavuşturacaktır.'' (Yusuf suresi,
ayet 83) dedi.
Bundan
sonra Hz. Ya'kub (A.S.) onlardan ayrıldı ve: '' "Vay Yusufum!" diye
üzülüp ağlamağa başladı. Sonra: ... Üzüntüden iki gözüne ak düştü. Fakat
(kalbini dolduran öfke ve üzüntüyü) yutup sakladı.'' (Yusuf suresi, ayet 84).
Bunun
üzerine oğulları ona: ''Hala Yusuf'u anıp duruyorsun. And olsun ki, sonunda ya
kederinden müzmin bir hastalığa yakalanıp eriyeceksin yahut da helake
uğrayanlardan olacaksın.'' (Yusuf suresi, ayet 85) dediler.
Bunun
üzerine Hz. Ya'kub onlara cevap vererek: ''Ben (taşan) kederimi, mahzunluğumu
yalnız Allah'a şikayet ediyorum. Ben Allah tarafından sizin (Yusuf'un rüyasının
doğruluğuna ait) bilmeyeceğiniz (nice) şeyleri de biliyorum.'' (Yusuf suresi,
ayet 86) dedi.
Rivayet
edildiğine göre, Hz. Ya'kub'un oğlu Yusuf için çektiği kaygı ve üzüntü, başında
musibet bulunan yetmiş kişinin (veya yavrusunu kaybetmiş yetmiş annenin) kaygı
ve üzüntüsü derecesine varmıştır. Bu üzüntüsüne karşılık olarak da kendisine
yüz şehit mükafatı verilmiştir.
Anlatıldığına
göre, bir gün Hz. Ya'kub'un bir komşusu yanına gelip ona: "Ya'kub! Babanın
yaşına gelmediğin halde kuruyup tükendin." dedi. Hz. Ya'kub da ona:
"Beni Allah'ın, Yusuf'un gam ve kederiyle müptelel kılması yiyip
bitirdi." dedi.
Bunun
üzerine Allah (C.C.) ona vahiy yoluyla: ''"Ey Ya'kub! Sen beni
yaratıklarıma mı şikayet ediyorsun?" buyurdu. Hz. Ya'kub: "Ey
Rabb'im! Hata yaptım, beni bağışla!" dedi. Bunun üzerine Allah (C.C.):
"Senin bu hatanı bağışladım" buyurdu. Bundan sonra Hz. Ya'kub halini
soranlara: "Ben (taşan) kederimi ve hüznümü yalnız Allah'a şikayet
ediyorum."'' (Yusuf suresi, ayet 86) derdi. Bunun üzerine Allah (C.C.)
vahiy yoluyla Hz. Ya'kub'a: ''Eğer oğullarm Yusuf ve Bünyamin ölmüş olsalardı
bile, onları senin için diriltirdim. Fakat ben seni onların kaygı ve
üzüntüsüyle müptela kıldım. Çünkü sen bir defasında kebap yaptın, fakat
cimrilik ederek komşuna ondan yedirmedin.'' buyurdu.
Bir
rivayete göre, Hz. Ya'kub'un bu kaygı ve üzüntüye müptela olmasının sebebi şu
idi: Hz. Ya'kub'un bir ineği, bu ineğin de birkaç tane buzağısı vardı. Hz.
Ya'kub buzağıları, annelerinin böğürüşleri arasında ve gözünün önünde ona
acımadan boğazlamıştI. İşte bu yüzden o, en kıymetli evladım (Yusuf'u)
kaybetmekle müptela kılınıp imtihan edildi.
Diğer
bir rivayette ise Hz. Ya'kub bir gün bir koyun kesmişti. Bu sırada kapısının
önüne bir miskin (zavallı) kişi gelip durdu, fakat Ya'kub (A.S.) ona bu koyunun
etinden yedirmedi. Allah (C.C.) ona bu hususta vahiyde bulunarak Yusuf'un
kaybıyla müptela kılınmasının sebebinin bu olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Hz.
Ya'kub yemekler hazırlattı ve: "Oruçlu olanlar gelsinler, Ya'kub'un evinde
iftar etsinler." diyerek bir münadi (tellell) vasıtasıyla ilan ettirdi.
Bundan
sonra Hz. Ya'kub Mısır'dan gelen oğullarına tekrar Mısır'a dönmelerini ve Yusuf
ile kardeşi Bünyamin hakkında soruşturmalarda bulunmalarını emretti. Hz.
Ya'kub'un emri üzerine onlar tekrar Mısır'a döndüler ve Yusuf'un huzuruna girdiklerinde:
''Ey Aziz! Bizi ve ailemizi kıtlık bastı, biz az bir sermaye ile geldik, Bize
yetecek olan miktarı tam ölçek olarak ver .. '' ~usuf Ysuresi, ayet 88)
dediler.
Rivayet
edildiğine göre, onların zahire bedeli olarak getirdikleri sermaye, kalp dirhemler
(paralar) den, diğer bir rivayette ise yün ile sade yağdan ibaret maddelerdi.
Bu hususta başka rivayetler de vardır. Ayrıca onlar: ''(Ayarı yüksek para ile
ayarı düşük olan paranın arasındaki farkı) bize sadaka olarak ihsanda bulun.''
(Yusuf suresi, ayet 88) dediler. Bir rivayette ise ayetin bu cümlesi:
''Kardeşimiz Bünyamin'i bize iade etmek suretiyle ihsanda bulun.'' şeklinde
tefsir edilmiştir.
Hz.
Yusuf onların bu sözlerini işitince kendine hakim olamadı ve gözlerinden yaşlar
boşanarak ağlamağa başladı, sonra da onlara saklamış olduğu sırrını açıkladı.
Bir
rivayete göre, Hz. Yusuf'un onlara sırrını açıklamasının sebebi, Hz. Ya'kub'a,
oğlu Bünyamin'in hırsızlık yapması yüzünden Mısır'da alıkonduğu söylendiğinde,
onun, oğlu Yusuf'a bir mektup yazmış olmasıydı. Bu mektup şöyledir: ''Allah
dostu İbrahim'in oğlu İshak, Allah'ın kurbanı İshak'ın oğlu ve Allah'ın kulu
Ya'kub'dan adaletli Mısır Azizine, Allah'a hamd ve senadan, zatınıza selam ve
saygılarımı sunduktan sonra şunu arzederim ki, biz bela ve musibetlerle iç içe
yaşayan bir aileyiz. Dedem İbrahim (A.S.) elleri ve ayakları bağlanarak ateşe
atıldı; fakat Allah (C.C.) ateşi ona serin ve selamet kıldı. Babam İshak da
elleri ve ayakları bağlanarak yere yatırıldı ve kurban edilmek için bıçak
boğazına dayandı; fakat Allah (C.C.) o anda bir kurban gönderip onu kurtardı.
Bana gelince, benim bir oğlum vardı ve evladımın arasında bana en sevimlisi
idi. Kardeşleri onu bir gün kıra götürdüler, kana bulanmış gömleği ile geri
döndüler ve: "Onu kurt yedi." dediler. Ayrıca benim anne bir kardeş
başka bir oğlum daha vardı. Kaybolan oğlumun yerine onunla teselli buluyordum,
onu da Mısır'a götürdüler, geri döndüklerinde: "Onun hırsızlık yaptığını,
bu yüzden sizin onu alıkoyduğunuzu." söylediler. Biz öyle bir aileyiz ki,
neslimizden hırsız dünyaya gelmez. Eğer onu (Bünyamin'i) salıp geri
gönderirseniz ne ala, aksi takdirde beddua ederim ve bu beddua yedinci çocuğuna
isabet edip onu yakalar.''
Mısır
azizliğinde bulunan Hz. Yusuf bu mektubu okuyunca kendine sahip olamadı,
ağlamağa başladı. Nihayet kalbine sakladığı sırrını onlara açarak: ''Siz
cahilliğiniz yüzünden Yusuf ve kardeşine yaptıklarınızı biliyor musunuz?''
(Yusuf suresi, ayet 89) dedi. Bu arada: ''Onlar: "Yoksa sen gerçekten
Yusuf musun?" dediler. O da: "(Evet) ben Yusuf'um, bu da kardeşim
(Bünyamin), Allah (birbirimize kavuşmağı) bize lütfetti. Çünkü kim (Allah'tan)
korkar ve sabrederse, şüphesiz Allah güzel davrananların mükafatını zayi etmez."
dedi.'' (Yusuf suresi, ayet 90). Onlar özür dileyerek: ''Allah'a and olsun ki,
gerçekten Allah seni bize üstün kılmış. Gerçek şu ki, biz elbette hata işlemiş
olduk.'' (Yusuf suresi, ayet 91) dediler. Bunun üzerine Hz. Yusuf: ''Bugün sizi
kınamak yok (yani suçunuzu size anlatmayacağım). Allah sizi affetsin! Çünkü O
merhametlilerin en merhametlisidir.'' (Yusuf suresi, ayet 92) dedi.
Bundan
sonra Hz. Yusuf onlara babasını sordu. Onlar, Bünyamİn'in de kaybolmasıyla
üzüntüden gözlerinin kapandığını söylediler. Bunun üzerine Hz. Yusuf onlara:
''Şu gömleğimi götürün ve babamın yüzüne koyun, (gözleri) görecek duruma gelir.
Ayrıca bütün ailenizi bana getirin.'' (Yusuf suresi. ayet 93) dedi. Hz.
Yusuf'un bu sözleri üzerine Yahuda: "Bu gömleği babama ben götüreceğim;
çünkü kana bulanmış gömleği babama ben getirip sunmuştum ve kurdun Yusuf'u
yediğini ona ben söylemiştim. Bu gömleği götürerek Yusuf'un hayatta olduğunu
ona haber vereceğim, daha önce nasılonu üzdüysem, bu defa öyle
sevindireceğim." dedi. İşte bu yüzden müjdeci olarak Hz. Ya'kub'un yanına
Yahuda gitti.
Kafile
Mısır'dan ayrılınca rüzgar Hz. Ya'kub'a Yusuf'un kokusunu getirdi. Ya'kub
(A.S.) ile Yusuf arasında seksen fersahlık bir mesafe bulunuyordu. Hz. Yusuf
Mısır'da, Ya'kub (A.S.) ise Ken'an topraklarındaydı. Bunun üze-rine Hz. Ya'kub
oğullarına: ''Eğer bana bunak demezseniz, inanın ben Yusuf'un kokusunu
alıyorum.'' (Yusuf suresi, ayet 94) dedi. O sırada yanında hazır bulunan
oğulları da Hz. Ya'kub'a: ''Allah'a yemin ederiz ki, sen hala (Yusuf'u hatırlamak
konusunda) eski sapıklık ve şaşkınlığındasın.'' (Yusuf suresi, ayet 95)
dediler. Nihayet: ''Müjdeci (Yahuda Yusuf'un gömleğiyle) gelince onu Ya'kub'un
yüzüne koydu ve (gözleri) görür duruma geldi. Bunun üzerine Ya'kub: "Ben
size Allah tarafından (vahiy yoluyla Allah'ın Yusuf'un rüyasını doğru çıkarması
konusunda) sizin bilemeyeceğiniz şeyleri bilirim demedim mi?" dedi."
(Yusuf ayet 96).
Müjdeci
Yahuda geldiğinde Hz. Ya'kub O'na: "Yusuf'u bırakıp geldiğinde O ne
haldeydi?" diye sordu. Yahuda: "O Mısır'a hakim durumdaydı."
diye cevap verdi. Hz. Ya'kub: "Ben mülk ve hakimiyeti ne yapayım? Onu
bırakıp, geldiğin zaman o hangi din üzere idi?" diye sordu, Yahuda:
"İslam dini üzere idi." deyince Hz. Ya'kub: "İşte şimdi Allah'ın
bize verdiği nimet tamamlandı," dedi.
Hz.
Ya'kub'un yanında bulunan oğulları Yusuf'un gömleğini görüp O'nun sağ olduğu
haberini aldıklarında: ''Ey babamız! Allah'tan bizim günahlarımızın affını
dile! Zira biz gerçekten günahkarlar idik.'' (Yusuf suresi, ayet 97) dediler.
Hz. Ya'küb ise onlara: ''Sizin için Rabb'imden sonra af dilerim... '' (Yusuf
suresi, ayet 98) dedi. Böylece Hz. Ya'küb duasını cuma gününün seher vaktine
kadar tehir etti.
Bundan
sonra Hz. Ya'küb ve ailesi oğullarıyla birlikte Mısır'a gitmek üzere yola
çıktılar. Mısır'a yaklaştıkları bir sırada Yusuf ile Mısır halkı onları
karşılamağa geldiler. Mısır halkı Hz. Yusuf'u sayıp, kendisine tazim
gösterdiklerinden onlar da karşılamağa çıkmışlardı. Bu sırada Hz. Ya'küb
bineğinden inmişti ve oğlu Yahuda'ya dayanarak yaya halde yürüyordu. Bir ara
Hz. Ya'küb'un gözleri süvarilerle halka ilişti ve oğlu Yahüda'ya:
"Yavrucuğum! Bu adam Mısır firavunu mu?" diye sordu! Yahuda:
"Hayır, bu adam senin oğlun Yusuf'tur." diye cevap verdi. Hz. Ya'küb
oğlu Yusuf'a yaklaşınca, önce Yusuf babasını selamlamak istedi; fakat onun
selamlaması engellendi. Bunun üzerine Hz. Ya'küb: "Ey keder ve üzüntüleri
dağıtan kişi! Selam sana olsun!" dedi. Çünkü Yusuf'un kaybolmasından bu
yana Hz. Ya'küb'un üzüntü ve göz yaşları hiç dinmemişti.
Hz.
Ya'küb ailesiyle birlikte Mısır'a geldiklerinde, Yusuf anne ve babasını yanına
alıp tahta oturttu. Bir rivayete göre, Yusuf'un annesi ölmüş olduğundan teyzesi
ile babasını yanına alıp tahta oturtmuştu. Bu arada Hz. Ya'küb ve Yusuf'un
annesi ve kardeşleri Yusuf'a secde ettiler. O devirde halkın hükümdarları
selamlaması secde şeklinde olurdu.
Buradaki
secdeden alnı yere "koymak kastedilmemiştir. Çünkü alnı yere koyarak secde
etmek ancak Allah için caiz olur. Buradaki secdeden maksat ise selamlama anında
eğilmekten ve tevazu göstermekten ibarettir. Nitekim günümüzde de hükümdarlar
bu şekilde selamlanırlar. Yusuf (A.S.), annesiyle babasının ve kardeşlerinin
kendisini secde ederek selamladıklarını görünce: ''Ey babacığım! İşte bu,
vaktiyle görmüş olduğum rüyamın tabiridir. Rabb'im onu doğru çıkardı...''
(Yusuf suresi, ayet 100) dedi.
Hz.
Yusufun vaktiyle gördüğü rüya ile babası Ya'küb (A.S.)'un Mısır'a gelmesi
arasından kırk yıl, bir rivayete göre ise seksen yıl geçmiştir. Hz. Yusuf
kuyuya atıldığı zaman on
yedi
yaşındaydı ve babası Ya'küb (A.s.) ile buluştuğunda doksan yedi yaşında
bulunuyordu. Hz. Yusuf ailesini Mısır'a getirdikten sonra yirmi üç yıl daha
yaşadı ve yüz yirmi yaşında iken vefat etti. vefatından sonra ise yerine
kardeşi Yahuda'yı vası tayin etti.
Rivayet
edildiğine göre, Yusuf, babası Ya'küb (A.S.)'tan ayrıldığında on sekiz
yaşındaydı. Bir rivayete göre de, Yusuf Mısır'a geldiğinde on yedi yaşında
bulunuyordu. Firavun onu Mısır'a geldikten on üç yıl sonra kendisine vezir
edindi. Hz. Ya'küb ile oğlu Yusuf arasında geçen ayrılık süresi ise yirmi iki
yıldır. Hz. Ya'küb ailesi ile birlikte Mısır'da on yedi yıl kalmıştır. Bu
hususta daha başka rivayetler de vardır. Doğrusunu ise Allah bilir.
Hz.
Ya'kub ölürken oğlu Yusuf'a kendisini babası İshak (A.S.)'ın yanına
defnetmesini vasiyet etti. Hz. Yusuf da babasının bu vasiyetini yerine getirdi
ve onu Şam'a götürüp babasının yanına defnetti. Bundan sonra Yusuf (A.S.)
tekrar Mısır'a döndü, kendisi de, öldükten sonra Mısır'dan alınıp babalarının
yanına defnedilmesini vasiyet etti. Yusuf (A.S.) öldüğü zaman Hz. Musa
İsrailoğulları ile Mısır'dan çıkarken vasiyeti üzerine onu götürüp babasının
yanına defnetti.
Hz.
Yusuf'un Efrayim ve Minşa (Mişa?) adlarında iki oğlu oldu.
Efraim'in
de Nün adında bir oğlu dünyaya geldi. Nun'dan ise Hz. Musa'nın yol arkadaşı
olan Yuşa' doğdu. Minşa'dan Musa dünyaya geldi. Bir rivayete göre bu Musa, Hz.
Musa bin İmran'dan önce peygamber olmuştu. Tevrat ehline göre ise Minşa'dan
doğan Musa Hızır ile macerası olan Musa'dır. Bir görüşe göre, Hz. Eyyub
(A.S.)'un hanımı Rahmet de Minşa'dan dünyaya gelmiştir.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA