|
|
Bu
dönemde meydana gelen hadiselerden birisi Allah tarafından Antakya şehrine
gönderilen üç elçi hadisesidir. Bu elçiler İsa (A.S.)'nın havarilerindendi ve
ilk önce bunlardan ikisi gönderilmişti. Antakya'ya gönderilen bu iki elçi
havarinin isimleri hakkında farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bu iki elçi
Antakya'ya geldiklerinde şehrin yakınında koyun otlatan Habibu'n-Neccar
adındaki yaşlı bir zatla karşılaştılar ve ona selam verdiler. Habibu'n-Neccar
onlara: "Siz kimsiniz?" diye sordu, onlar: "Biz İsa (A.S.)'nın
elçileriyiz, sizi Allah'a ibadete davet etmek üzere buraya geldik." diye
cevap verdiler. Bunun üzerine Habibu'n-Neccar: "Pek ala, İsa'nın elçileri
olduğunuza dair bir mucize ve deliliniz var rm?" diye sordu. Onlar:
"Evet vardır; biz Allah'ın izniyle hastaları şifaya kavuşturur, anadan
doğma körlüğü ve abraşlık (ala tenlilik) hastalığını iyileştiriniz." diye
cevap verdiler. Bunun üzerine Habibu'n-Neccar onlara: "Benim yıllardır
hasta olan bir oğlum var." dedi ve onları alıp evine getirdi. Onlar, hasta
çocuğa ellerini sürer sürmez çocuk iyileşip ayağa kalktı ve bu haber kısa
zamanda şehrin her tarafına yayıldı. Allah (C.C.) bu iki havari vasıtasıyla pek
çok hastaya şifa vermişti. Antakya halkının Antikus (Antiochus) adında putlara
tapan bir hükümdarları vardı. Bu iki havarinin haberini alan hükümdar onları
yanına çağırıp: "Siz kimsiniz'!" diye sordu, onlar da: "Biz
İsa'nın elçileriyiz, seni ve halkını Allah'a kulluğa davet etmek için
geldik." diye cevap verdiler. Bunun üzerine hükümdar onlara:
"Söylediklerinizin doğruluğunu ispat eden bir delil ve mucizeniz
varmı?" diye sordu. Onlar: "Evet vardır; biz, Allah'ın izniyle anadan
doğma körü ve abraşlıyı iyileştirir, hastaları şifaya kavuştururuz."
dediler. Bundan sonra hükümdar onlara: "Şimdilik kalkın gidin, sizin
hakkınızda gerekeni düşünürüz." dedi. Hükümdarın huzurundan çıkarken halk
onları taşa tutmuştu.
Diğer
bir rivayette bu husus şöyle anlatılır: "Antakya'ya gelen bu iki havari
bir müddet şehirde kalmışlar ve hükümdarla görüşmemişlerdi. Bir gün hükümdar dışarı
çıktığında onların tekbir getirip Allah'ı zikrettiklerini işitti. Bu
hareketlerine öfkelenen hükümdar onları hapse attırdı ve her birine yüzer sopa
vurdurdu. Bu iki havari yalanlanıp dövülünce, Hz. İsa onlara yardımcı olması
için havarilerin reisi Şem'un'u gönderdi. Kendini belli etmeden şehre giren
Şem'un, hükümdarın yakınlarıyla dostluk kurdu. Çok geçmeden hükümdarın
yakınları onun huzurunda Şem'un'dan söz etmeğe başladılar. Bunun üzerine
hükümdar onu yanına getirtti ve sohbetinden çok memnun kaldı, ona yakınlık
duyup ikramda bulundu. Bir gün Şem'un hükümdara: ''Ey hükümdar! Sizi kendi
dinlerine davet eden iki kişiyi hapsettirip dayak attırdığınızı işittim. Bu
kişilerle hiç konuşup söylediklerini duydunuz mu?'' dedi. Hükümdar: ''Aşırı
derecede öfkelenmem buna mani oldu.'' diye cevap verdi. Bunun üzerine Şem'un:
''Eğer hükümdar uygun görürse, onları hapisten çıkarıp getirelim ve onların
sözlerini bir dinleyelim.'' dedi. Nihayet hükümdar onları çağırıp getirtti ve
Şem'un onlara: ''Sizi buraya kim gönderdi?'' diye sordu. Onlar: ''Her şeyi
yaratan ve ortağı olmayan Allah (C.C.) gönderdi.'' diye cevap verdiler. Bunun
üzerine Şem'un: ''Gayet kısa olarak Allah'ı bize tanıtın.'' dedi, onlar da:
''Allah dilediğini yapar, dilediğine hükmeder.'' diyerek Allah'ı tanıttılar. Bu
defa Şem'un: ''Peki, mucize ve deliliniz nedir?'' diye sordu. Onlar: ''Neyi
arzu edip istiyorsanız, onu delil ve mucize olarak gösteririz.'' diye cevap
verdiler."
"Bunun
üzerine hükümdarın emriyle gözleri görmeyen ve göz çukurları kapalı olan bir
genç getirildi. Bu iki havari sürekli surette Allah'a yalvardılar ve neticede
gencin göz çukurları yarıldı. Bunun üzerine havariler fındık büyüklüğünde iki
çamur parçası alıp onun göz bebeği kısmına yerleştirdiler; bu çamur parçaları
hemen göz bebeğine dönüştü ve genç görmeğe başladı. Bu durum karşısında hayrete
düşen hükümdar onlara: ''Eğer kendisine ibadet edip taptığınız Allah ölüyü
diriltirse, biz o zaman O'na iman eder, sizi tasdik ederiz.'' dedi. Havariler
de hükümdara: ''Bizim ilahımızın her şeye gücü yeter.'' diye cevap verdiler.
Bunun üzerine hükümdar: ''Bakın, burada yedi gün önce ölmüş, fakat babası
burada olmadığı için henüz defnedilmemiş olan bir ölü var.'' dedi. Kokuşmağa
başlamış olan bu ölü onların önüne getirildi. Bu iki havari açıktan, Şem'un da
içinden dua etti. Duayı müteakip ölü canlanıp ayağa kalktı ve kavmine: ''Ben
müşrik olarak öldüm ve cehennem vadilerine atıldım. İçerisinde bulunduğunuz
durumdan sizi uyarıp sakındırıyorum.'' dedi, sonra sözlerine devam ederek:
''Göklerin kapısı açıldı ve ben güzel yüzlü bir gencin şu üç kişiye şefaat
ettiğini gördüm.'' dedi. Bunun üzerine hükümdar: ''Kim bu üç kişi?'' diye
sordu. Dirilen adam Şem'un'u göstererek: ''Birisi bu, (diğer iki havariyi
gösterip) ikisi de şu kişiler.'' dedi. Bu durum karşısında hükümdar şaşırıp
kaldı ve Şem'un bu esnada hükümdarı kendi dinine davet etti. Hükümdar ve
kavminden bir kısmı Şem'un'un davetini kabul edip iman etti, diğer bir kısmı
ise küfre saplanıp kaldı ve iman etmedi. "
Diğer
bir rivayete göre ise, hükümdar da iman etmemiş ve kavmiyle birlikte bu üç
havariyi öldürmeyi kararlaştırmışlardı. Bu sırada şehrin giriş kapısında
bulunan, Habibu'n-Neccar, onların bu havari elçileri öldürme kararı aldıklarım
duyar duymaz koşarak onların yanına geldi ve öğütler verip onları Allah'a
itaate ve bu elçilerin davetine icabet etmeğe çağırdı. Bu husus, Kur'an-ı
Kerim'deki: ''Biz onlara iki elçi gönderdik, fakat onları yalanladılar. Biz de
(elçileri) üçüncü bir (elçi) ile destekledik.'' (Yasin suresi, ayet 14)
mealindeki ayet ile devamındaki ayetlerde açıklanmaktadır. Bu ayette bahsi
geçen üçüncü elçi ise Şem'ün'dur. Yine bu ayette, elçileri gönderenin Hz. İsa
olmasına rağmen, Allah (C.C.)'ın ''Biz gönderdik.'' diyerek gönderme işini
kendisine nispet etmesi, Hz. İsa'nın onları Allah'ın izniyle göndermiş
olmasından ileri gelmektedir .
Antakya
ahalisi bu havarileri yalanlayınca, Allah da onlardan yağmuru kesti. Bunun
üzerine Antakya halkı bu elçi havarilere: ''Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa
uğradık. Eğer bu sözünüzden vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız (veya
öldürürüz) ve bizden size acı bir azap dokunur.'' (Yasin suresi, ayet 18)
dediler.
Habibu'n-Neccar,
mü'min bir kişiydi, fakat imanını gizli tutuyordu. Günlük kazancının yarısını
ailesine ayırır, diğer yarısını ise tasadduk ederdi. Bu esnada kavminin yanına
gelip onlara: '' .. Ey kavmim, elçilere uyun!'' (Yasin suresi, ayet 20) dedi.
Kavmi ise ona: ''Yoksa sen bizim ilahımıza karşı çıkıyor, onların ilahına mı
inanıyorsun?'' dedi. Bunun üzerine O: ''Ben niçin beni yaratana ibadet
etmeyeyim? Oysa siz hep O'na döndürüleceksiniz.'' (Yasin suresi, ayet 22) dedi.
Habibu'n-Neccar bu sözünü söyler söylemez onu öldürdüler. Onlar onu
öldüredursun, Allah ona cennetini lütfedip verdi ve: ''Ona: "Cennete
gir" denilince: "Rabb'imin beni bağışladığını ve beni ağırlananlardan
kıldığını kavmim ah bir bilseydi!" '' dedi. (Yasin suresi, ayet 26, 27).
Bundan sonra Allah (C.C.) onların üzerine bir sayha (korkunç ses) gönderdi ve
bu sayha ile onlar helak oldular.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA