|
|
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ashabı hicrete devam ederken Nebi Mekke'de
verilecek emri bekliyordu. Ali bin -Ebi Talib, Ebu Bekir es-Sıddik de geri
kalmış onu beklemişti. Kureyş, bu durumu görünce Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in Mekke'den başka yere çıkacağından çekinmeye başladılar. Bu amaçla
Daru'n-Nedve'de toplandılar. Daru'n-Nedve, Kusayy bin -Kilab'ın eviydi. Orada
danıştılar. İblis, yaşlı bir kişi suretinde onların arasına katıldı ve şunları
söyledi: "Ben bir Necidliyim. Sizin durumunuzu haber aldım ve toplantınıza
katıldım. Görüşümden yararlanacağınızı umarım."
Utbe,
Şeybe, Ebu süfyan, Tuayma bin -Adiyy, Habib bin -Mut'im, al-Haris bin -Amir,
en-Nadr bin -el-Haris, Ebu'I-Bahteri bin -Hişam, Rabia bin -el-Esved, Hakim bin
-Hizam, Ebu Cehil, Haccac'ın iki oğlu Nübeyh ve Münebbih, Umeyye bin -Halef ve
başkaları bu toplantıya katılanlardandı.
Biri,
ötekilerine: "Şu adamın durumu bildiğiniz gibi idi. Bununla birlikte biz
kendisine tabi olanlarla beraber üzerimize hücum etmesinden korkuyoruz. O halde
bu konuda bir görüşe varalım," deyince bir başkası şunları söyledi:
"Onu zincire bağlayınız ve üzerine kapıyı kapatınız. Sonra da önceki
şairlerin başına ne gelmiş se O'nun da başına gelmesini bekleyiniz."
(Bununla ölümü kastediyorlardı). Necid'li kılığındaki Şeytan şöyle dedi:
"Bu kabul edilecek bir görüş değil. Bu şekilde hapsedecek olursanız
kapının ötesinden durumu dışarıya taşar, o zaman da üzerinize hücum edip, O'nu
alıp giderler." Bu sefer bir başkası: "Yurdumuzdan çıkartır, sürgüne
göndeririz, biz O'nu görmedikten sonra nereye giderse gitsin" dedi.
Necid'li ihtiyar (şeytan): "O'nun ne kadar güzel konuştuğunu, ne kadar iyi
bir mantığı olduğunu görmüyor musunuz? Siz bunu yapacak olursanız Araplardan
herhangi birilerinin yanına gider, tatlı mantığı ile onları da kendi egemenliği
altına alır, sonra da onlarla birlikte sizi çiğneyip geçinceye ve yönetimi
elinizden alıncaya kadar üzerinize gelir." dedi. Bu sefer Ebu Cehil
şunları söyledi: "Benim görüşüm odur ki, her kabileden soylu bir genç
alalım ve bunların her birisine bir kılıç teslim edelim. Hepsi tek bir adamın
hareketiyle hep birlikte ona bir darbe indirip öldürsünler. Bunu yapacak olursa
kanının bedeli bütün kabileler arasına dağılmış olur. Ve Abd Menafoğulları, bu
durumda kendi kavimlerinin tümüyle savaşmaya güç yetiremeyecekleri için buna
karşılık diyeti kabul edeceklerdir." Bu sefer Necid'li: "Söz diye bu
adamın sözüne derler. Yerine getirilecek görüş budur." dedikten sonra bu
görüşe karar vermiş olarak dağıldılar.
Cebrail,
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e gelerek şöyle dedi: "Bu gece
yatağına yatmayacaksın." Karanlık basınca suikastçılar Peygamber
Efendimiz'in kapısında toplanarak onu gözetmeye başladılar, uyuyunca üzerine
çullanacaklardı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların bu durumunu
görünce, Ali'ye şunları söyledi: "Yatağımda sen uyu, benim yeşil bürdemi
de sen üzerine çek. Bu yatağımda uyu ve şunu kesinlikle bil ki hoşuna gitmeyen
bir şey sana isabet etmeyecektir." Ondan sonra yanında bulunan emanet gibi
benzeri şeyleri sahiplerine vermesi için gerekli talimatı verdi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) dışarı çıkıp, eline bir avuç toprak aldı ve onu
başlarının üzerine serperken:
<<Yasin,
çok hikmetli olan Kur'an'a yemin olsun'' buyruğundan ''Onlar asla görmezler''
buyruğuna kadar olan kısmı okudu. (Yasin suresi, 13). Peygamber Efendimiz bu
ayetleri okuyup, geçip gitti. Hiçbirisi de O'nu görmedi. Tanınmayan birisi
onlara gelerek şunu sordu: "Ne bekliyorsunuz?" Onlar:
"Muhammed'i bekliyoruz." O: "Allah sizleri şaşırttı" dedi.
"O, yanınızdan çıkıp gitti ve başına toprak koymadığı kimseyi bırakmadı,
istediği gibi çekip gitti." Herbirisi ellerini başının üzerine koyunca
toprakla karşılaştı. Fakat dikkatle bakınca Ali'nin uyumakta olduğunu ve üzerinde
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bürde-sinin bulunduğunu görünce:
"Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uyuyor" dediler. Ve bu
halleri sabah oluncaya kadar devam etti. Hz. Ali yataktan kalkınca onu
tanıdılar.
Yüce
Allah'ın şu mealdeki buyruğu bunu anlatmaktadır:
''Hani
küfredenler senin için plan kuruyorlardı: Ya seni tutup bağlayacaklar, ya
öldürecekler veya yurdundan çıkartacaklardı'' (Enfal suresi, 30).
Peygamber
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in evini sarmış olanlar Hz. Ali'ye Peygamber'in
nerede olduğunu sordular. Hz. Ali: "Bilmiyorum dedi, siz ona çıkmasını
söylediniz. O da çıkıp gitti." Hz. Ali'yi dövdüler ve onu Mescid-i Haram'a
alıp götürdüler. Bir süre onu hapsettilerse de bıraktılar. Yüce Allah,
Resulü'nü Kureyşlilerin tuzağından kurtarmış ve ona hicret etmek emrini
vermişti..
Hz.
Ali de kalkıp Peygamber'in yanındaki emanetleri geri verdi ve öbür emirlerini
yerine getirdi.
Hz.
Aişe şöyle demiştir: "Sabah veya akşam olsun Resulullah'ın Ebu Bekir'in
evine geldiği vakti hiç kimse şaşırmazdı, herkes bilirdi. Allah, Resulü'ne
hicret etmek iznini verdiği zaman da Resulullah evimize tam herkesin evine
istirahat etmek için çekildiği öğle sıcağında çıkageldi. Ebu Bekir bunu
görünce:
"Bu
saatte ortaya çıkan önemli bir olay dolayısıyla gelmiş olmalıdır" dedi.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) içeri girince divana oturup şöyle
dedi: "Yanında bulunanları dışarı çıkart." Ebu Bekir: "Ey
Allah'ın Resulü, içerde benim sadece iki kızım var, bunlar da yabancı
sayılmaz." deyince Nebi: "Allah buradan çıkmam için izin vermiş
bulunuyor" dedi. Ebu Bekir: "Ben de beraber miyim, ya
Resulallah?" diye sordu. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Sen de
berabersin" dedi. Bunun üzerine Ebu Bekir sevincinden ağlamaya başladı.
ed-Deyl bin -Bekroğullarından Abdullah bin -Erkad'ı ücretle kiraladılar.
Abdullah o zaman müşrikti ve onlara yol göstermek üzere tutulmuştu.
Resulullah'ın Mekke'den çıkışını Ebu Bekir, Ali ve Ebu Bekir'in ailesinden
başka kimse bilmiyordu. Ali'ye gelince, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) O'na kendisine vekaleten yanında bulunan bütün emanetleri sahiplerine
geri verdikten sonra kendisine yetişmesini emretmişti.
Ebu
Bekir'in evinin arka tarafında bulunan küçük bir pencereden çıkıp gittiler.
Oradan Sevr Dağı'ndaki bir mağaraya gidip içeri girdiler. Ebu Bekir, oğlu
Abdullah'a gündüzün Mekke'de ne olduğuna kulak kesilmesini, sonra da geceleyin
kendilerine haber olarak iletmesini emretmişti. Kölesi Amir bin -Fuheyre'ye de
koyunlarını gündüzün otlatıp, geceleyin yanlarına getirmesini emretmişti. Hz.
Ebu Bekir'in kızı Esma da akşamları onlara yemeklerini götürüyordu. Mağarada üç
gün kaldılar.
Kureyş
Kabilesi Nebii kendilerine getirene yüz dişi deve vaat etmişti.
Hz.
Ebu Bekir'in oğlu Abdullah, onların yanına gittiğinde Amir bin Füheyre de onun
arkasından koyunlarıyla birlikte gider ve böylece onun izini kaybettirirdi.
Aradan üç gün geçip insanlar bir dereceye kadar durulunca onların kılavuzları
onlara ait iki deve ile birlikte geldi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) bu develerden birisini parasıyla satın aldı. Ebu Bekir'in kızı Esma
onlara yol azığını da getirip verdi.
Azık
torbasını bağlamayı unutmuştu. Belindeki kuşağını çözüp bu azığı bağladı ve develerin
üzerine astı. İşte bu nedenle Hz. Esma'ya ''iki kuşak sahibi'' anlamına gelen
''Zatünnikateyn'' unvanı verildi.
Daha
sonra ikisi de develerine binip yola koyuldular. Hz. Ebu Bekir kölesi Amir bin
-Füheyre'yi yolda kendilerine hizmet etmek üzere yanına almıştı. O gece ve
ertesi gün öğle vaktine kadar yollarına devam ettiler. Uzun bir kayalıkla
karşılaştılar. Ebu Bekir orada Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
Efendimiz'in kuşluk vakti uykusuna yatması ve gölgesinde gölgelenmesi için bir
yer hazırladı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) uykuya daldı. Ebu Bekir
de güneş zeval vaktini aşıncaya kadar onun güneşe karşı koruyuculuğunu yaptı.
Kureyş,
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i getirene bir kişinin diyeti kadar
mükafat vereceğini söylemişti. Süraka bin -Malik bin -Cu'şüm el-Müdlici onları
takip etti ve onlar kayalık bir yerdeyken onlara yetişmek üzere olduğu sırada
Ebu Bekir şöyle feryat etti: "Ey Allah'ın Resulü, bize yetişiyor."
Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Üzülme, muhakkak Allah bizimle
beraberdir." (Tevbe suresi, 40) cevabını verdi. Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) ona bedduada bulundu. Atı karnına kadar gömüldü ve altından
dumanlar çıktı. Bunun üzerine Süraka: "Ya Muhammed, benim için dua et,
Allah beni kurtarsın. Buna karşılık sana söz veriyorum. Seni takip edenleri
geri çevireceğim" dedi. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Efendimiz
dua etti ve kurtuldu. Fakat Süraka onları tekrar takip etmeye koyulunca, bu
sefer Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Efendimiz, ikinci defa beddua
etti. Atının bacakları birincisinden daha şiddetli bir şekilde yere gömüldü. Bu
sefer Süraka: "Ya Muhammed, bu durumumun, senin benim hakkımdaki bedduan
neticesi olduğuna inandım. O halde Allah'a dua et, beni kurtarsın, buna karşılık
sana söz veriyorum ki seni takip etmek üzere gelenleri geri çevireceğim."
Peygamber Efendimiz dua etti ve o da kurtuldu. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve
Sellem)'e yaklaştı ve şunları söyledi: "Ey Allah'ın Resulü, tirkeşimden
bir ok aL. Benim develerim filan yerdedir, onlardan istediğini
alabilirsin." Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Hayır, benim
develerine hiçbir ihtiyacım yoktur." cevabını verdi.
Süraka
geri dönmek isteyince Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Süraka'ya sordu:
"Ya Süraka, Kisra'nın bileziklerini bileğine geçirmeye ne dersin?"
Süraka: "Hürmüz'ün oğlu Kisra'yı mı söylüyorsun?" diye sorunca,
Peygamber: "Evet" cevabını verdi. Süraka geri döndü ve Peygamber
Efendimizi takip etmek isteyen kimle karşılaşırsa: "Bu tarafta yoktur."
diye geri çevirdi.
Hz.
Ebu Bekir'in kızı Esma anlatıyor: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)
hicret edince aralarında Ebu Cehil'in de bulunduğu bir grup Kureyşli kapımıza
gelerek "Baban nerede?" diye sordular. "Ben bilmiyorum."
cevabını verince Ebu Cehil elini kaldırarak yanağıma bir darbe vurdu ve küpem
kulağımdan düştü. Ebu Cehil, çok kaba ve pis ahlaklı birisiydi. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in hangi tarafa gittiğini bilmeksizin bir süre
bekledi. Sonunda Mekke'nin aşağı tarafından bir cin geldi. Herkes onun peşinden
gidiyor, sesini işitiyor fakat göremiyordu. Bu cin şu şiiri okuyordu:
''İnsanların
Rabbi Allah Um Mabad'in çadınna Konaklayan iki arkadaşı mükafatlandırsın,
Onlar
develerle konakladı ve sütlerini içti Muhammed'e yol arkadaşı olan
kurtulmuştur.
Kab
oğullarına kutlu olsun Orası mü'minIerin gözetleme yeridir.''
Esma
devam ediyor: Biz cinin bu sözlerini işitince Peygamber Efendimiz'in Medine'ye
yöneldiğini anladık.
Kılavuzları
onları Kuba denilen yere getirdi. Orada Amr bin -Avfoğulları'nın yanında
konakladılar. Rabiülevvelin on ikinci günü güneş tam göğün ortasına gelmek
üzere idi. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Amr bin -Avfoğulları'ndan
Külsum bin -el-Hidm'e misafir oldu. Sa'ad bin -Hayseme'nin misafiri olduğu da
söylenmiştir. Sa'ad bekardı ve Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in bekar
ashabı onun misafiri olurdu. O bakımdan onun evine: ''Bekarlar Evi'' adı
verilmişti. Allah daha iyi bilir.
Ebu
Bekir, Sunh diye bilinen yerdeki Hubeyb bin -İsaf'ın yanına misafir oldu. Haris
bin -Hazrecoğulları'ndan Harice bin -Zeyd'in yanında misafir olduğu da
söylenmiştir.
Hazreti
Ali'ye gelince: O da Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in emirlerini
yerine getirdikten sonra Medine'ye hicret etti. Geceleyin yol yürüyor ve
Medine'ye varıncaya kadar da gündüzleri gizleniyordu. Ayakları yürümekten
çatlamıştı. Peygamber: "Bana Ali'yi çağırın" deyince:
"Yürüyemiyor" dediler. Bunun üzerine Peygamber O'nun yanına giderek
kucakladı ve ayaklarındaki şişkinlikten dolayı acıdığı için ağladı. Ellerine
tükürüp ayakları üzerine gezdirdi. Bundan sonra Hz. Ali şehit edilinceye kadar
ayaklarından hiç şikayet etmedi. Hz. Ali Medine'de kocası olmayan dul bir
kadının yanında misafir kaldı. Her gece birisinin gelip ona birşey verdiğini
gördü. Bundan kuşkulandı. Gelenin kim olduğunu sorunca, kadın: "O Sehl bin
-Huneyf' tir, benim dul bir kadın olduğumu bildiği için kavminin putlarını
kırıyor ve bana getirip: "Bunu odun ihtiyacım karşılamak için sana
veriyorum." diyor." Ali, Sehl bin -Huneyf vefat ettikten sonra bu
iyiliğini sık sık dile getirirdi.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Kuba'da pazartesi, salı, çarşamba ve perşembe
günleri kaldı. Mescitlerini kurdu. Ondan sonra da cuma günü oradan ayrıldı.
Kuba'da daha fazla kaldığını söyleyenler de vardır. Doğrusunu Allah bilir.
Resulullah, Salim bin -Avfoğulları'nın bulunduğu yerde iken cuma vakti gelmiş
oldu. Vadinin orta taraflarındaki mescitte cuma namazını kıldı. Böylece Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'ın Medine'de kıldığı ilk cuma namazı bu oluyordu.
İbn
Abbas anlatıyor: "Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem) pazartesi günü
dünyaya geldi. Pazartesi günü peygamberlik verildi. Pazartesi günü
Hacerülesved'i kaldırıp yerine koydu. Pazartesi günü hicret etti ve pazartesi
günü ruhunu teslim etti."
İlim
adamları Peygambere vahiy geldikten sonra Mekke'de kaldığı süre hakkında farklı
görüşlere sahiptir. Enes ve İbn Abbas'tan Ebu Seleme tarafından yapılan
rivayete ve Hazreti Aişe'den gelen rivayete göre Nebi Mekke'de on yıl
kalmıştır. Tabiinden İbn Müseyyeb, Hasan, Amr bin -Dinar da aynı şeyi
söylemiştir. Mekke'de on üç yıl kaldığı da söylenmiştir. Bunu İbn Abbas, Ebu
Cemra'nın rivayetiyle söylemiştir. İkrime de İbni Abbas'tan aynı şekilde
rivayette bulunmuştur. Peygamberin Mekke'de on yıl kaldığını söyleyenler
davetin açıkça ortaya konulduktan sonraki süreyi kastetmiş olabilirler. Çünkü
Peygamberimiz daha önceki bir kaç seneyi daveti açığa vurmadan geçirmiş
bulunuyordu. Bu görüşü güçlendiren delillerinden bir tanesi Ensar'dan Sırma bin
-Ebi Enes'in,
''Kureyş
arasında on küsur yıl kaldı
Karşılaştığı
her bir arkadaşına öğüt veriyordu.''
anlamındaki
beyiti Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in on üç yıl süreyle Mekke'de
kaldığına delildir. Çünkü şair buradan on yıla bir fazlalık eklemiş bulunuyor.
Eğer on beş yıl demiş olsaydı, yine vezin doğru olurdu. On üç yıl diyecek
olsaydı, vezİn bozulacağından, on küsur yıl demeyi tercih etmiştir. Peygamber
Efendimiz'in on yıldan fazla kaldığını bildiren rivayetlerde yalnız on üç ve on
beş yıl şeklinde ayrı ayrı rivayet vardır.
Katade'den
de oldukça garip bir görüş rivayet edilmiştir ki, o da: "Mekke'de
Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e Kur'an-ı Kerim sekiz yıl süreyle
nazil olmuştur." şeklindedir. Fakat bu konuda O'na hiç kimse muvafakat
etmemiştir.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
HİCRETİN BİRİNCİ
YILI OLAYLARI (16 Temmuz 622 - 6 Haziran 623)