|
|
HİCRETİN
8.YILI
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Taif'ten ayrıldıktan sonra ''Ci'rane'' diye
bilinen yerde konaklayıncaya kadar yoluna devam etti. Hevazin Heyeti Ci'rane'de
Müslüman olmuş olarak yanına geldiler ve: "Ey Allah'ın Resulü, bizler bir
kabilenin temeliyiz ve aşiretiz, senin bildiğin durum başımıza gelmiş
bulunuyor. Bize ihsanda bulunarak azad et. Allah da sana ihsan etsin"
dediler. Daha sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'i emziren kabile
olan Sa'ad bin Bekroğulları'ndan Züheyr bin Sürad ayağa kalkarak: "Ey
Allah'ın Resulü, burada yakalanmış, toplanmış bulunanlar arasında senin
halaların, teyzelerin ve dadıların vardır. Şayet bizler Gassanlı Haris bin Ebu
Şimr'i ya da Nu'man bin el-Münzir'i emzirmiş olsaydık, onların bize iyilikte
bulunacaklarını ümit ederdik. Sen ise bu şekilde hizmet görmüş olanların en
hayırlısısın" diyerek daha sonra aralarında şu beyitlerin de yer aldığı
bir şiir okudu:
''Ya
Resulallah, kerem et bizi azad eyle,
Çünkü
senden ümitvarız bizler
Serbest
bırak kaderin musibetine uğramış kadınları
Bunlar
darmadağın olmuştur, devranları dönmüştür''
Bunun
üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) onları çocukları, kadınları
ile mallarından birilerini tercih etmek hususunda serbest bıraktı. Onlar da çocuklarım
ve kadınlarım tercih ettiler. Bunun üzerine Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) şöyle buyurdu: "Bana ve Abdülmuttaliboğulları'na düşen sizin
olsun. Ben insanların önüne geçip onlara namaz kıldırdıktan sonra sizler şöyle
deyiniz: Biz, Resulullah'ın Müslümanlara, Müslümanların da Resulullah'a
şefaatçi olmalarını ve çocuklarımızı ve kadınlarımızı bize bağışlamalarını
diliyoruz. O zaman ben de sizlere bunları vereceğim ve diğerlerinin de hanım ve
çocuklarınızı geri vermelerini talep edeceğim. "
Öğle
namazını kıldırdıktan sonra Resulullah'ın kendilerine emrettiği şeyi yaptılar.
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Bana ve
Abdülmuttaliboğulları'na ait olanlar sizindir" dedi. Bunun üzerine
Muhacirlerle Ensar da: "Bizim olan da Resulullah'ındır" dedi. Akra'
bin Habis: "Bana ve Temimoğulları'na ait olanları vermiyoruz" dedi.
Diğer taraftan Uyeyne bin Hısn da: "Bana ve Fezareliler'e ait olanı da
vermiyoruz" dedi. Abbas bin Mirdas: "Bana ve Süleym'e ait olanı vermiyoruz"
dedi. Fakat Süleymoğulları: "Bize düşen Resulullah'ındır" dediler. Bu
sefer Abbas: "Beni küçük düşürdünüz?" dedi. Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Kim esirlerden hakkını
elinde tutar ve bu hakkından vazgeçmek istemiyorsa ben ona alacağım ilk ganimetten
bunlara karşılık olmak üzere altışar pay vereceğim" diye buyurunca, bu
sefer herkes elindeki esirleri bıraktı ve Hevazinlilere çocuklarını ve
hanımlarını iade etti.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem), Malik bin Avf'ı sordu. Onlar: "Taif'tedir"
deyince onlara: "O'na haber veriniz, Müslüman olarak yanıma gelecek olursa
ailesini, mallarını iade eder, bununla birlikte yüz deve de veririm" diye
buyurdu. Malik'e durum haber verilince, gizlice Taif'ten çıkıp Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in yanına geldi, Müslüman oldu ve İslam'a güzel
bir şekilde bağlandı. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) da O'nu kavmine
ve Taif çevresinde bulunan kabileler arasından Müslüman olanlara başkan tayin
etti. O'na ailesini, malını ve ayrıca yüz deve de verdi.
Malik,
Sümale, Selım ve Seleme kollarından kendisiyle birlikte Müslüman olanlarla
Sakiflilere karşı çarpışıyordu. Onlar arasından çıkan her bir guruba mutlaka
hücum tertipliyor ve onları gittikçe sıkıştırıyordu.
Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) Hevazin esirlerini iade ettikten sonra bineğine
bindi ve savaşa katılanlar da arkasından takılarak: "Ey Allah'ın Resulü,
bizlere aldığımız ganimetleri paylaştır" diyorlardı. Sonunda bir ağacın
yakınında ona yetiştiler ve ridası düşürüldü. Bunun üzerine Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ey insanlar, bana ridamı veriniz, Allah'a
yemin ederim eğer Tihame ağaçları sayısınca deve olacak olsaydı kesinlikle
onları sizlere paylaştıracaktım, sizler benden ne cimrilik, ne korkaklık, ne de
yalancılık asla görmeyeceksiniz" dedikten sonra bir devenin hörgücünden
bir kıl kopararak şunları söyledi: "Benim sizin ganimetIeriniz arasından
bana ayrılan hums (beşte bir) dışında şu kıl kadar hiçbir şeyim yoktur. Zaten
bu hums da size geri dönüyor. "
Daha
sonra ''Müellefetu'l-Kulub'' diye bilinen kimselere çeşitli bağışlarda bulundu.
Bunlar toplumlarının en şerefli kimseleri idi. Amacı onları İslam'a daha da
ısındırmaktı. Bu amaçla Ebu Süfyan'a ve oğlu Muaviye'ye, Hakim bin Hizam'a, Ala
bin Cariye es-Sakafi'ye, Haris bin Hişam'a, Safvan bin Umeyye'ye, Süheyl bin
Amr'a, Huvaytib bin Abdu'l-Uzza'ya, Uyeyne bin Hısn'a Akra' bin Habis'e, Malik
bin Avf en-Nasri'ye yüzer deve verdi. Yüze yakın kişiye çeşitli bağışlarda
bulundu. Bunlar arasında Mahreme bin Nevfel ez-Zühri, Umeyr bin Vehb, Hişam bin
Amr, Said bin Yerbu'da vardı. Abbas bin Midas'a da birkaç deve verdi. Abbas
menmun olmayıp şu beyitleri okudu:
''O
bir talandı ve ben asıl hücum ederken
ileriye,
onlarla ilgilenmedim;
Kavmimi
uyardım, uyumasınlar diye
Herkes
uyurken ben uyumadım
Benim
ve atımın talanları
Uyeyne
ile Haris'e düştü
Ben
savaşta iyi savunucu idim
Şimdi
ise ne bir şey verildi, ne de verilmedi
Ne
Hısn ne de Habis toplantılarda Mirdas'a üstün değildi
Ben
de onlardan aşağı değilim
Bugün
alçalttığın asla yükselemez.''
Bunun
üzerine Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'na, razı edecek şekilde ihsanda
bulundu.
Sahabeden
birisi de: "Ey Allah'ın Resulü, sen Uyeyne ve Akra'a verdin.
Fakat
Cuayl bin Süraka'ya bir şey vermedin" deyince, Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Nefsim elinde olana yemin ederim ki,
Cuayl gibi birisi yeryüzünde Uyeyne ve Akra' gibi gelmiş olanların hepsinden
daha hayırlıdır, ben onları bu şekilde ısındırmak istedim, Cuayl'ı ise
İslamıyla başbaşa bıraktım."
Denildiğine
göre Zu'l-Huvaysira et-Temimi, bu paylaştırma es-nasında Resulullah (Sallallahu
aleyhi ve Sellem)'e: "Sen bugün adaletli davranmadın" deyince,
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ben adaletli davranmayacak olursam
ya kim adaletle davranır?" diye sorar. Bu sefer Hz. Ömer bin Hattab:
"O'nu öldürmeyelim mi?" diye sorunca, Nebi (Sallallahu aleyhi ve
Sellem): "Hayır, bırakın" dedi ve devamla: "İleride O'nun bir
şiası (taraftar grubu) olacak ve bunlar dinde o kadar teferruata dalacaklar ki
okun yaydan çıktığı gibi dinden çıkacaklardır." diye ekledi.
Yine
denildiğine göre: Bu söz, Hz. Ali'nin Yemen'den Resulullah'a (Sallallahu aleyhi
ve Sellem) gönderdiği bir malı, aralarında Uyeyne, Akra' ve Zeydülhayl'in
bulunduğu bir grup arasında paylaştırırken söylenmiştir.
Ebu
Said el-Hudri der ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), o ganimetIerden
Kureyşlilerle Arap kabilelerinden çeşitli kimselere verip de Ensar'a hiçbir şey
vermeyince, Ensar bundan biraz sıkılır gibi oldu. O kadar ki aralarından
birisi: "Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) artık kendi kavmine
karışmış bulunuyor" dedi. Sa'ad bin Ubade, Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'e durumu haber verince Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem): "Ya
Sa'ad, sen şu anda kimler arasındasın?" diye sorunca, Sa'ad: "Ben şu
anda kavmimin arasındayım" dedi. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Haydi kavmini bana topla" deyince, Sa'ad onları topladı. Resulullah
(Sallallahu aleyhi ve Sellem) onların yanına giderek şöyle buyurdu: "Sizin
söylediğiniz bazı sözler bana ulaşmış bulunuyor, bunlar ne demektir? Ben,
sizler sapıkken size gelip benimle Allah sizleri hidayete erdirmedi mi?
Fakirken benimle Allah sizleri zengin etmedi mi? Düşmanken benimle Allah sizin
kalbIerinizi birbirine ısındırmadı mı?" diye sorunca onlar: "Evet
Allah'a yemin ederiz, ey Allah'ın Resulü durum böyleydi. Bütün minnet ve fazlu
kerem Allah'a ve Resulünedir," dediler. Resulullah onlara:
"Bana
niye cevap vermiyorsunuz?" diye sorunca Ensar: "Sana nasıl bir cevap
verelim?" diye sordular. Bu sefer Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem):
"Allah'a
yemin ederim arzu edip de şunları söyleseydiniz, doğru söylemiş olurdunuz: Sen
bize yalanlanmış olarak geldin, biz seni tasdik ettik, sen yenik geldin, biz sana
yardımcı olduk. Kovulmuş geldin, seni barındırdık. Kimsesiz geldin, seni
aramıza aldık. Ey Ensar topluluğu, ben İslam'a girsinler diye bazı kimselerin
kalbIerini dünyalık basit şeylerle ısındırdım sizleri de İslamınızIa başbaşa
bıraktım diye rahatsız mı oldunuz? Herkes koyunlarını, develerini alıp giderken
sizler yurtlarınıza Resulullah ile birlikte geri dönmeye razı değil misiniz?
Nefsim elinde olana yemin ederim, eğer hicret olmasaydı, Ensar'dan bir kişi
olurdum. Eğer bütün insanlar bir yoldan giderse, Ensar da bir diğer yol izlerse
ben Ensar'ın gittiği yoldan giderim. Allah'ım, sen Ensara, Ensar'ın
çocuklarına, Ensar'ın çocuklarının çocuklarına merhamet buyur." Ebu Said
ilave ediyor: Orada bulunanlar sakallarını ıslatıncaya kadar ağladılar ve:
"Biz pay ve kısmet olarak Resulullah'a razı olduk" diyerek
dağıldılar.
Daha
sonra Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) Ci'rane denilen yerden Unıre
yaptı ve oradan Medine'ye döndü. Mekke'de Attab bin Esid'i vali tayin etti.
O'nun la birlikte insanlara dinlerini öğretmek amacıyla da Muaz bin Cebel'i
bıraktı. Attab bin Esid, Hac görevini idare etti. Bu sene de insanlar daha önce
Arapların hac ettiği şekilde hac ettiler. Resulullah (Sallallahu aleyhi ve
Sellem) da Zilkade (20 Şubat - 21 Mart 630) ya da Zilhicce (22 Mart - 19 Nisan
630) ayında Medine'ye geri döndü.
Yine
Hicretin bu sekizinci yılında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Amr bin
elAs'ıUmman diye bilinen yerde Ezdlilere mensup bulunan el-Cülendi'nin iki oğlu
olan Ceyfer ve İyad'ın yanına zekat toplamak amacıyla gönderdi. Amr onların
zengin olanlarından zekatı alıp fakirlerine dağıttı. Mecusilerden cizye aldı.
Asıl yerliler de Mecusilerdi. Araplar iseUmman'ın çevresinde bulunuyorlardı. Bu
olayın hicretin yedinci yılında olduğu da söylenmiştir.
Yine
Hicretin bu sekizinci yılında Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), asıl
adı Fatıma bint ed-Dahhak bin Süfyan olan el-Külabiyye ile evlenmiş, fakat
dünya ile Resulullah arasında tercih yapmak söz konusu edilince dünyayı tercih
etmiştir. Denildiğine göre bu kadın bu şekilde değil de ona yaklaşmasını
istemediğinden Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) de ondan ayrılmıştır.
Aynı
yıl Mariye'den Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in oğlu İbrahim,
Zilhicce ayında dünyaya geldi. Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) İbrahim'i,
Münzir'in kızı, Ensar'dan Um Bürde'ye verdi. Um Bürde, İbrahim'i emziriyordu.
Um Bürde'nin kocası ise Ensar'dan Bera bin Evs idi. Mariye'nin doğumunu
yaptıran, Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in azatlı cariyesi Selma idi.
Ebu Rafi'i, Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'e İbrahim'in doğduğunu
müjdelemek üzere gönderince, Nebi (Sallallahu aleyhi ve Sellem) O'na bir köle
hediye etti. Peygamber (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in diğer hanımları
Mariye'den kendisine bir çocuk ihsan edilince olayı büyüttüler ve kıskandılar.
Yine
aynı yıl içerisinde Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem), Ka'ab bin Ümeyr'i
beraberinde on dört kişi ile birlikte Şam bölgesinde bulunan bir grup
Huza'alıların bulunduğu ''Zatu İtlah'' denilen yere gönderdi. Ka'ab onların
yanına varıp İslam'a davet ettiyse de kabul etmediler. O sırada Huza'alıların
başkanı Sedlis diye bilinen bir adamdı. Bunlar Müslümanları öldürdüler ve
aralarından sadece Umeyr kurtulup Medine'ye kadar geldi.
Yine
aynı yıl içerisinde Fezare'li Uyeyne bin Hısn'ı Temim'den Anberoğulları üzerine
gönderdi. Uyeyne onlara hücum ederek aralarından bazı kadınları esir aldı. Hz.
Aişe'nin, İsmailoğulları'ndan bir köle azat etmek şeklinde bir adağı vardı. Bu
nedenle Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: "Şimdi
bizlere Amberoğulları'ndan bir grup esir gelecek, onlardan birisini sana
vereceğim, sen de onu azat edersin. "
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
HİCRETİN
DOKUZUNCU YILI (20 Nisan 630 - 8 Nisan 631)