|
|
HİCRİ 17.YIL
Denildiğine
göre Hz. Ömer Ahvaz ve çevresinin alınmasından sonra: "Bizimle Farslılar
arasında ateşten bir set olmasını, böylelikle onların bizlere gelmemesi bizim
de onlara varmamamızın sağlanmış olmasını çok arzu ederdim" dermiş.
Hz.
Ebü Bekir'in halifeliği döneminde Bahreyn Valisi el-Ala' bin Hadrami idi. Fakat
Hz. Ömer O'nu görevden almış, yerine Kudame bin Maz'um'u tayin etmişti. Daha
sonra Kudame'yi de görevden almış, tekrar Ala'yı atayıp Sa'ad bin Ebi Vakkas'a
yardımcı olmak üzere görevlendirmişti. el-Ala, irtidat edenlerle yapılan
savaşlarda gerçekten üstünlükler göstermişti, fakat Sa'ad Kadisiyye halkına
karşı zafer kazanıp Kisraları yolundan kaldırınca O'nun bu başarıları
el-Ala'nın yaptıklarından daha büyük görünmeye başlamıştı. Bunun üzerine
el-Ala, Farslara bir şey yapmak istemiş, bu konuda itaat etmek veya isyan etmek
gibi bir şeyi gözünün önüne getirmemişti. Hem kendisine hem de başkalarına
Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) ile Ebü Bekir'e uymak ve gafıl
avlanmaktan korktuğu için, denizde savaş yapmayı yasaklamıştı. Fakat el-Ala,
halkı Farslara karşı savaşa çağırınca halk çağrısını kabul etmişti. el-Ala,
onları birkaç ayrı bölük yapmıştı. Bunların birinin başına Carud bin Muana,
diğerinin başında Sivar bin Hemman, bir başkasının başına Hüleyd bin Münzir bin
Savi'yi getirmişti. Huleyd'i de bütün orduların komutanı olarak görevlendirmiş
ve onları deniz yoluyla Hz. Ömer'in izni olmadan Fars ülkesine götürmüştü.
Askerler Bahreyn'den Fars bölgesine geçmiş ve Istahr'da kıyıya çıkmışlardı.
Karşılarında ise başlarında Hirbiz olmak üzere Farslar bulunuyordu. Farslar,
Müslümanlarla gemileri arasına karışınca, Huleyd, Müslümanların arasında kalkıp
konuşma yapmış ve onlara şöyle demişti: "İmdi bu kavim sizleri
kendileriyle savaşmak üzere çağırmadığı halde sizler onlarla savaşmaya gelmiş
bulunuyorsunuz. Gemiler de topraklar da elbette galip gelenlerin olacaktır. O
halde ''Sabır ve namaz ile yardım isteyiniz. Gerçekten o namaz, huşu sahipleri
dışında kalanlar için çok büyük bir iştir''" (Bakara suresi, 45) askerler
onun bu davetini kabul ederek öğle namazını kıldıktan sonra düşmanlar üzerine
atıldılar ve ''Tavus'' diye bilinen yerde çok çetin bir çarpışmaya tutuştular.
Orada Suvar ile Carud öldürüldü.
Huleyd
ise, kendi askerlerine piyade olarak çarpışmalarını emretmişti.
Onlar
da o şekilde yapmış ve Farslardan büyük ölçüde kimseleri öldürmüşler, daha
sonra denize geri dönmek için yol bulamadıklarından Basra'ya doğru gitmek üzere
yola koyulmuşlardı. Ancak Farslar onların önlerini kesmiş, yollarını kapatarak
karargah kurmuş ve kendilerini savunmaya başlamışlardı.
Hz.
Ömer el-Ala'nın yaptıklarını haber alınca, Utbe bin Gazvan'a haber göndererek
helak olup gitmeden önce kesif bir Müslüman ordusu alarak Fars diyarına gidip
Müslümanları kurtarmasını emretmiş ve ayrıca: "Bana şunlar şunlar ilham
edildi" deyip olanlara benzer şeyler söylemişti. Diğer taraftan elAla'ya
da en ağır gelebilecek bir emri vererek O'nu Sa'ad'ın emri altına verdi.
Bunun
üzerine el-Ala', beraberindekilerle birlikte Sa'ad'ın yanına gitmişti.
Diğer
taraftan Utbe, aralarında Asım bin Amr, Arfece bin Herseme, Ahnef bin Kays ve
başkalarının da bulunduğu on iki bin kişilik kalabalık bir orduyu göndermiş ve
bunlar katırlar sırtında yola koyulmuşlar, yan taraflarında ise başlarında Amir
bin Lüeyy oğullarından bir kişi olan Ebü Sebre bin Ebi Ruhm komutanlığında
süvarileri de yola çıkarmışlardı. Utbe askerlerle birlikte yola koyularak sahil
tarafını takip etti. Ebü Sebre ile Huleyd karşılaşıncaya kadar hiç kimse onlara
karşı çıkmamıştı. Öyle ki Tavus Vakası'nın hemen akabinde Müslümanlar Farsların
yollarını tutmuş bulunuyordu. Onlarla savaşanlar IstahI' halkı ile
başkalarından kaçmış ve gelip onlara katılmış bazı kimseler idi. Istahrlılar
daha önce Müslümanların yolunu kestikleri yerde bulunuyorlardı.
Asker
toplayarak her taraftan onların üzerine gelirken, Farslarla Ebu Sebre Tavus
vakasından sonra karşılaştılar. Bu karşılaşma olduğu sırada diğer Müslüman
askerler onların yardımına gelmiş bulunuyorlardı. Müşriklerin başında ise
Sehrek adında bir komutan vardı. Her iki ordu birbirleriyle çarpışmaya girmiş,
Allah Müslümanlara zafer nasip etmiş, müşriklerden pek çok kimse öldürülmüştü.
Bu savaştan sonra Basra yakınlarına kadar ulaşılmıştır. Buranın çevresi bitki
itibarıyla zaten bütün bölgelerden daha değerli idi. Daha sonra Müslümanlar
ellerine geçirdikleri ganimetlerle dağılmıştı. Utbe kendilerine yazdığı
mektupta onları teşvik etmiş geriye kalıp dönenlerin az olduğunu bildirmiş,
bunun üzerine salimen Basra'ya geri dönmüşlerdi.
Utbe,
Ahvaz'ın güvenliğini sağlayıp Farslara boyun eğdirdikten sonra, Hz. Ömer'den hac
için izin istemiş, Hz. Ömer de kendisine izin vermişti. Utbe, haccını
bitirdikten sonra Hz. Ömer'den görevden affedilmesini istemişse de
affedilmemiş, işinin başına dönmesi için kendisine ısrar etmişti. Bunun üzerine
Utbe Allah'a dua ederek oradan ayrıldı. Fakat ''Batn-ı Nahle'' denilen yerde
vefat etmiş ve orada defnedilmişti. Hz. Ömer O'nun vefat ettiğini duyunca
kabrini ziyaret etmek maksadıyla gitmiş ve: "Eğer bilinen belirli bir ecel
olmasaydı senin katilin ben olmuş olurdum" demiş, sonra O'ndan hayırla söz
etmişti. Utbe muhacirlerden kendisine yer ayırıp belirleyen kimseler arasında
değildi. Gazvan kızı Fahite'den olma çocukları evlerini annelerinden miras
almışlardı. Fahite, o zamanlar Osman bin Affan'ın nikahında idi. Kölesi olan
Hubab da O'nun bu davranışına uyarak kendisine bir yer tahsis etmemişti. Utbe
bin Gazvan, Sa'ad'den ayrılışının üçüncü yılının başında vefat etmişti. Bu ise
Fars ülkesinde bulunan askerlerin tamamıyla gelip Basra'ya yerleşmelerinden
sonra olmuştu. Kendisi ayrıldıktan sonra askerlerinin başına Ebu Sebre bin Ebi
Ruhm'u Basra'da, bırakmıştı. Hz. Ömer kendisini senenin geri kalan aylarında da
aynı görevde bıraktıktan sonra Muğire bin Şu'be'yi Basra'ya vali olarak tayin
etmişti. Basra valiliği sırasında kendisiyle Ebu Bekir arasında meydana gelen
olayın dışında kimse ona karşı gelmemiş ve her hangi bir olay olmamıştı. Hz.
Ömer, daha sonra Basra Valiliğine Ebu Musa'yı tayin etmiş; Ebu Musa oradan da
Kufe'ye tayin edilmişti. Daha sonra Hz. Ömer, İbn Süraka'yı Basra'ya tayin
etmiş, yine İbn Süraka Basra'dan alınıp KUfe'ye tayin edilmişti. Buna karşılık
Ebu Musa Kufe'den alınarak Basra'ya tayin edilmiş ve ikinci defa Basra
Valiliği'ne getirilmiş idi. Utbe bin Gazvan'ın Basra Valiliği'nden daha önce
söz edilmiş ve 14. yılda valiliğiyle ilgili ihtilatlara temas edilmişti.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA
MUĞİRE'NİN
BASRA'DAN ALINMASI ve EBU MUSA'NIN TAYİN EDİLMESİ