|
|
HİCRİ 17.YIL
Denildiğine
göre Ramahürmüz, Tüster ve Süs şehirleri, Hicretin 17. yılında fethedilmiştir.
Bu üç şehrin 19. yılda fethedildiği söylenmekle birlikte, 20. yılda
fethedildikleri de söylenmiştir.
Bu
şehirlerin fetih sebebine gelince: Yezdecird, Merv'de, kaybettikleri topraklardan
duydukları üzüntü dolayısıyla Farsları sürekli olarak kışkırtıyordu. Bunun
üzerine Farslar Ahvaz halkıyla yazıştılar ve sonunda birbirlerine yardımcı
olmak üzere ahitleştiler. Hurkus bin Züheyr ile Ceze', Sülma ve Harmele bu
haberi alınca durumu Hz. Ömer'e yazılı olarak bildirdiler. Bunun üzerine Hz.
Ömer Sa'ad'a şöyle bir mektup yazdı: "Ahvaz üzerine Numan bin Mukarrin ile
birlikte kalabalık bir ordu gönder ve elini çabuk tut. Bunlar Hürmüzan'a karşı
gidip konaklasınlar ve onun durumunu iyice tetkik edip incelesinler."
Ebu
Musa'ya da şöyle yazdı: "Ahvaz'a kalabalık bir ordu gönder. Bu ordunun
başına Süleyl'in kardeşi Sehl bin Adiyy'i komutan tayin et. Ayrıca onunla
birlikte Bera bin Malik, Mecze'e bin Sevr, Arfece bin Herseme' ve başkalarını
da gönder. Küfe halkı ile Basralıların başına da Ebu Sebre bin Ebi Ruhm'u tayin
et."
Numan
bin Mukarrin, Küfelilerle birlikte çıkıp katırlar üzerinde Ahvaz'a doğru
yürürken süvariler de onların yan tarafında güneyden yol alıyorlardı. Hurküs, Sülma
ve Harmele'yi geride bırakıp kendisi Ramahürmüz'de bulunan Hürmüzan'a doğru
yürüdü. Hürmüzan, Numan'ın üzerine gelmekte olduğunu işitince beraberinde
bulunan Farslarla birlikte onun önünü kesmek ümidiyle öncelikle kendisi savaş
hamlesine girişmek istedi. Numan ile Hürmüzan, ''Erbük'' denilen yerde
karşılaştılar, aralarında çok şiddetli bir savaş oldu. Aziz ve celil olan
Allah, Hürmüzan'ı bozguna uğratınca Hürmüzan Rahahürmüz'ü bırakıp Tüster'e
gitmişti. Numan Hürmüz'e gitmiş, daha sonra İyzec üzerine yürümüştü. İyzec
hakimi olan Tireveyh O'nunla barış anlaşması yapmış, bunun üzerine Numan
Ramahürmüz'e geri dönerek orada ikamet etmeye başlamıştı. Bu arada Basralılar
Suku'l-Ahvaz'a gelip konaklamış ve Ramahürmüz'e gitmek isterken Nu'man'ın
Ramahürmüz'ü ele geçirdiği haberini almışlardı. Hürmüz'ün Tüster'e gitmiş
olduğu hab~ri de kendilerine ulaşmış bulunuyordu. Bunun üzerine Basralılar
Tüster tarafına giderken Nu'man, Hurküs, Sülma, Harmele ve Ceze' de aynı
istikamete yöneldiler. Tüster etrafında bir araya geldiler. Hürmüzan ve
Farslılar'ın, dağlık bölgelerin ve Ahvaz'ın halkından meydana gelen askerleri
Tüster'de hendeklerinde bulunuyorlardı. Hz. Ömer Müslüman komutanlara Ebu
Musa'yı da yardımcı olarak göndermiş ve O'nu Basralıların başına komutan olarak
tayin etmişti. Genel komutan ise Ebu Sebre idi. Onları bir ay süreyle kuşatma
altında tuttular ve pek çok kişiyi öldürdüler. Enes bin Malik'in kardeşi olan
el-Bed bin Malik bu kuşatma sırasında zafer kazanılıncaya kadar sırf mübareze
ile yani karşılıklı olarak tek tek dövüşmelerle yüz kişi öldürmüştü. Bunun
dışında öldürdüğü kimseler bu hesaba dahil değildir. Ayrıca Mecze'e bin Sevr,
Ka'ab bin Sevr ve pek çok Basralı ve Küfeli de O'nun kadar kimse öldürmüşlerdi.
Tüster kuşatması sırasında müşrikler Müslümanların karşısına seksen defa çıkış
yapmış ve bu çıkışların kimisinde Müslümanlar, kimisinde de müşrikler başarılı
olmuşlardı. Bu çıkışların sonuncusunda çarpışmalar oldukça şiddetlenince
Müslümanlar: "Ey Bera! Rabbine dua et, onları bozguna uğratsın"
deyince Hz. Bera': "Allahım, Onları karşımızda bozguna uğrat ve beni de
şehit düşür" diye dua etti. Bera' duası kabulolunan bir kimse idi. O'nun
bu duası sonucunda Müslümanlar müşrikleri bozguna uğratmış, sonunda onları
hendeklerinin içine girmek, daha sonra hendeklerini da aşarak şehirlerine
çekilmek zorunda bırakmıştı. Böylece şehir Müslümanlarca her yandan kuşatılmış
bulunuyordu.
Müslümanlar
bu durumdayken ve şehir bu haliyle oldukça sıkışık bir noktada bulunup savaş
uzayıp gitmişken bir adam Nu'man'ın karşısına çıkarak şehre girecekleri bir
yeri göstermesi şartıyla kendisine eman vermelerini istedi. Diğer taraftan
başka biri de Ebu Musa tarafına attığı bir okla: "Sizler bana eman verecek
olursanız şehre girebileceğiniz bir yeri size gösteririm" diye bir mesaj
göndermişti. Ona attıkları bir okla eman verince aynı adam attığı ikinci okla:
"Suyun çıkış tarafından geliniz. Sizler orayı rahatlıkla
geçebileceksiniz" diye bir mesaj daha gönderdi. Bunun üzerine Ebu Musa
Müslümanları bu işi yapmaya çağırınca Amir bin Abdi Kays ile pek çok kişi bu
görevi üstlendi. Geceleyin, bu yere baskın yaptılar. Diğer taraftan Nu'man da
kendilerine şehrin girişini gösterecek adamla birlikte arkadaşlarından kimin
gideceğini sormuş, pek çok kimse bu göreve talip olmuştu. Böylece Nu'man'ın
arkadaşları ile Ebu Musa'nın seçtiği Basralılar bu giriş yerinde bir araya
geldiler. Herkes dışarıda iken bunlar bu yerden şehrin içine girdiler. Şehrin
içine girdiklerinde onlar içerden, diğer Müslümanlar da dışardan tekbir
getirdiler. Şehrin kapıları açıldı ve Müslümanlarla şehirde bulunanlar arasında
çarpışma oldu. Müslümanlar, kendilerine karşı çarpışan herkesi yere serdiler.
Hürmüzan kaleye gidip sığındı. Kaleye girenler O'nun çevresini sarınca,
Hürmüzan Hz. Ömer'in hakkında vereceği hükme göre teslim oldu. Hürmüzan'ı
bağladılar ve Allah'ın kendilerine ganimet olarak ihsan ettiklerini
paylaştılar. Bu paylaştırma sonucunda süvari olanlara üç bin, piyade olanlara
ise bin dirhem düşmüştü, öte yandan ok atan kişi ile bizzat Müslümanların
yanına gitmiş olan kişi geldi; hem onlara, hem de kapılarını kapatıp savaşa
katılmayanlara eman verdiler.
Bu
gece Müslümanlardan da pek çok kişi ölmüştü. Mecze'e bin Sevr ile Bera bin
Malik, bizzat Hürmüzan tarafından öldürülen kimseler arasında idi.
Ebu
Sebre bizzat kendisi bozguna uğrayıp kaçanların peşine düşmüş ve onları Sus'a
kadar takip etmişti Ebu Sebre, Nu'man bin Mukarrin ve Ebu Musa ile birlikte
şehrin önünde konaklamış; hep birlikte Hz. Ömer'e mektup yazarak durumu
sormuşlardı. Hz. Ömer Ebu Musa'ya tekrar Basra Valiliği'ne tayin ettiğini
üçüncü defa olarak yazdı. Böylece Ebu Musa Sus'tan dönüp Basra'ya gitti.
Sahabeden
Fukaym'lı Zirr bin Abdullah bin Küleyb, CundeysabUr'a gidip orada yerleşmişti.
Hz. Ömer Basra askerlerinin başına da Mukterib'i getirmişti. Mukterib'in asıl
adı Esved bin Rabia olup kendisi Rabia bin Malik oğullarındandır ve o da
sahabidir. Kendisi de Zirr de muhacirdir. Esved Resulullah (Sallallahu aleyhi
ve Sellem)'in yanına gelerek: "Ben sana arkadaşlık yapmak ve bu şekilde
Allah'a yaklaşmak üzere yanına geldim" dediği için Nebi ona, ''Yaklaşan''
anlamına gelen ''el-Mukterib'' adını vermişti.
Ebu
Sebre, aralarında Enes bin Malik, Ahnef bin Kays'ın da bulunduğu bir heyeti
Hürmüzan eşliğinde Ömer bin Hattab' a gönderdi. Bu heyet Hürmüzan ile birlikte
Medine'ye geldiler. Hürmüzan'a elbiselerini, altın işlemeli, ipekli
giysilerini, yakutlarla süslenmiş tacını ve her türlü süs eşyasını Hz. Ömer ve
Müslümanlar görsünler diye giydirmişlerdi. Hz. Ömer'i yerinde aramış, fakat
bulamamışlardı. Nerede olduğunu sorunca onlara: "Kufe'den gelen bir
heyetle görüşmek üzere mescitte oturmuştu" denilmesi üzerine oraya
gittiler. Hz. Ömer'i mescitte bornozu üzerinde olduğu halde yatıp uzanmış
gördüler. Hz. Ömer bunu gelen heyeti karşılama maksadı ile giymişti. Heyet
gittikten sonra onu yastık gibi yapıp uyumuştu. Elinde kamçısı olduğu halde
uykudayken yanına oturdular. Hürmüzan: "Ömer nerede?" diye sorunca
Hürmüzan'a: "Ömer işte budur" diye cevap verdiler. Bu sefer Hürmüzan:
"Peki, O'nun bekçileri ve perdedarları nerede?" diye sorunca
kendisine: "O'nun ne bekçileri, ne de perdedarları ve katipleri
vardır" dediler. Bu sefer Hürmüzan: "O zaman bunun peygamber olması
gerekiyor" demiş, yanındakiler de: "Peygamber değil ama peygamberlerin
ameli ile amel ediyor" diye cevap vermişlerdi.
Hz.
Ömer çevresindekilerin gürültüleri ile uyanmış, kalkıp oturmuş, daha sonra
Hürmüzan'a göz gezdirince: "Hürmüzan mı yoksa?" diye sormuştu.
"Evet" cevabını verdiler. Hz. Ömer: "Bunu ve bunun benzerlerini
islam ile zelil kılan Allah'a hamd olsun" diyerek üzerindeki elbiselerin
çıkarılmasını emretti, onlar da üzerindekileri çıkartıp sık dokunmuş bir elbise
giydirdiler. Hz. Ömer O'na sordu: "Ya Hürmüzan! Sen andaşmayı bozmanın ve
Allah'ın emirlerine karşı gelmenin akıbetinin ne olduğunu gördün mü?"
Hürmüzan: "Ey Ömer! Cahiliye döneminde Allah bizleri başbaşa bırakmış,
sonunda biz sizi yenmiştik; fakat şimdi siz bize galip geldiniz" diye
cevap verdikten sonra Hz. Ömer şunu sordu: "Peki, peş peşe antlaşmanı
bozarken neye dayanıyordun?" Bunun üzerine Hürmüzan: "Sana söylemeden
önce senin beni öldürmenden korkuyorum" demiş. Hz. Ömer de: "Hayır,
bundan korkma" diye cevap vermişti. Hürmüzan su istedi. Kendisine oldukça
kaba ve kalın bir bardakla su getirilince Hürmüzan: "Ben susuzluktan
ölecek bile olsam böyle bir kaptan su içemem" dedi. Bu sefer O'nun
beğenebileceği bir bardakla kendisine su götürüldü. Bu defa Hürmüzan:
"Suyumu içerken öldürülmekten korkuyorum" deyince Hz. Ömer:
"Hayır bu suyu içip bitirinceye kadar senin için korkulacak bir durum
yoktur" diye cevap vermişti. Hürmüzan suyu alıp dökünce Hz. Ömer.
"Ona bir daha su getiriniz, susuzken onu öldürmeyiniz" diye emir
vermiş fakat Hürmüzan: "Benim suya ihtiyacım yoktur, ben suyu bahane
ederek eman almak istemiştim" diye cevap verince Hz. Ömer kendisine:
"Ben seni öldüreceğim" demiş, Hürmüzan da: "Sen bana eman
vermiştin." dedi. Hz. Ömer ona: "Sen yalan söylüyorsun" deyince
Enes: "Ey müminlerin emiri! Doğru söylüyor, sen gerçekten O'na eman
verdin." demişti. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Ya Enes! Ben Mecze'e bin
Sevr ile Bera bin Malik'i öldüren bir kimseye nasıl eman verebilirim? Allah'a
yemin ederim, ya bana bir çıkış yolu gösterirsin yahut seni
cezalandırırım" deyince Enes şunları söyledi: "Sen O'na, ''Bana
durumu anlatıncaya kadar korkacak bir durum yok ve bu suyu içinceye kadar da
senin için korkacak bir şey yok'' dedin" Hz. Ömer, yanında bulunanlar da
benzeri şeyler söyleyince, Hürmüzan'ın üzerine giderek: "Beni kandırdın.
Allah'a yemin ederim, sen Müslüman olmayıncaya kadar bunu kabul etmiyorum"
demiş, o da Müslüman olmuştu. Hz. Ömer kendisine iki bin dirhem tahsis etmiş ve
Medine'de yerleştirmişti. Aralarında mütercim gelinceye kadar kısmen Farsça
anlayan Muğire bin Şu'be tercümanlık yapmıştı.
Hz.
Ömer, Hürmüzan'ı getiren heyete: "Müslümanlar muhtemelen Zimmilere eziyet
ediyorlar da onlar bunun için sizin ahitleri bozacağınızdan endişe
ediyorlar" deyince heyette bulunanlar: "Bizler antlaşmalara tam
olarak uyuyoruz." diye cevap verdiler. Bu sefer Hz. Ömer onlara:
"Peki bu neden böyle?" diye sorunca onlardan Ahnef dışında hiç kimse
ağzını açıp konuşmadı. Ahnef şunları söylemişti: "Ey Emirü'l-Müminin! Sen
bizleri Fars ülkesinde daha ileriye gitmekten alıkoydun. Halbuki Fars kralı
onların arasında bulunuyor. Onların kralı aralarında bulunduğu sürece onlar
bizimle savaşacaklar. İttifak halindeki iki önder bir araya gelir gelmez biri
diğerini kışkırtıyor. Sen gördüğün gibi ahit verdikten sonra onlar
antlaşmalarını bozmaya kalkışmadıkça biz hiç bir şey yapmıyoruz. İşte onları bu
şekilde kışkırtıp duranlar da onların kralı ve ileri gelenleridir. Sen bize
ülkelerinin içine dalarak hakimiyetlerine son vermek için izin vermediğin
sürece bu böylece devam edip gidecektir. Bizler ne zaman ki onların
hakimiyetlerini ortadan kaldırırsak işte Farsların umutlarını o zaman yok etmiş
oluruz." Hz. Ömer kendisine: "Allah'a yemin ederim ki bana doğru
söyledin" diyerek ihtiyaçlarını karşılayıp onları geri gönderdi. Daha
sonra Hz. Ömer'e Nihavendlilerin toplandıklarını belirten bir mektup ulaştı.
Bunun üzerine Hz. Ömer Fars ülkesinin içlerine doğru ilerlemeye izin verdi.
Ca'fer
bin Ebi Talib'in oğlu Muhammed, bazılarının belirttiğine göre Tüster'de şehit
olmuştur.
BİR SONRAKİ
SAYFA İLE DEVAM ETMEK İÇİN AŞAĞIDAKİ İSME TIKLA