GENEL OLARAK İNEN,
SÜNNETİN ONUNLA ÖZEL İSTENDİĞİNİ GÖSTEREN AYETLER
Allah (c.c.) şöyle
buyurdu: "Ölenin çocuğu varsa, terekesinin altıda biri ananındır; çocuğu yoksa
ve ona ana-babası mirasçı olursa, üçte bir ananındır. Kardeşleri varsa altıda
bir ananındır ... " [Nisa,4/11]
"Yapacakları
vasiyetten ve borçtan; eşlerinizin, eğer çocukları yoksa bıraktıklarının yarısı
sizindir. Çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. çocuğunuz
yoksa sizin de yapacağınız vasiyet ve borçtan sonra, bıraktığınızın dörtte biri
onlarındır (zevcelerinizindir). çocuğunuz varsa, bıraktığınızın sekizde biri
onlarındır. Eğer bir erkek veya kadının, ana-babası ve çocukları yoksa (kelale
şeklinde) malı mirasçılara kalırsa ve bir erkek yahut bir kız kardeşi varsa,
her birine altıda bir hisse düşer. Bundan fazla iseler üçte bire ortaktırlar.
(Bu taksim) yapılacak vasiyetten ve borçtan sonra, kimse zarara uğramaksızın
(yapılacak)tır. Bunlar Allah'tan size vasiyettir. Allah her şeyi hakkıyla
bilendir, halimdir." [Nisa, 4/12]
Allah (c.c.) bu
ayetlerde, ana-baba ile eşlerin durumlarına göre mirastaki hisselerini
belirtmiştir. Ayetlerin ifade tarzları da umumidir. Resulullah (s.a.v)'in
sünneti, bununla ana-baba ile eşlerin, bir kısmının kastedildiğini, bir
kısmının ise bu hükümlerden yararlanamayacağını göstermiştir. Anababa ile
çocukların, karı ile kocanın aynı dinden olması gerekmektedir. Mirasçının,
mirası bırakanı kasten öldüren bir kimse yahut köle olmaması gerekir. Allah,
"yapacağınız vasiyet ve borçtan sonra" [Nisa, 4/12] buyurmuştur.
Resulullah (s.a.v) de vasiyetin bırakılanın üçte biriyle sınırlı olduğunu, bu
miktarı geçemeyeceğini, terekenin üçte ikisinin mirasçılara kalacağını
açıklamıştır. Yine, borcun vasiyetten ve mirastan önce verileceğini
bildirmiştir. Yani alacaklılar, tamamıyla alacaklarını almadıkça vasiyet ve
miras taksimi yapılamaz. Sünnetin delaleti ve insanların icma'ı olmasaydı,
miras, ancak vasiyet veya borçtan sonra yer alırdı. Bu durumda vasiyet, borçtan
önce yerine getirilir veya vasiyet ile borç eşit derecede olurlardı.
Allah (c.c) şöyle
buyurdu: "Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi,
dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve topuklara kadar
ayaklarınızı da (yıkayın) ... " [Maide, 5/6]
Yüce Allah bu ayette,
yüz ve eller gibi ayakların da yıkanmasını kastetmiştir. Bu ayetin zahirine
göre ayaklar yüz gibi yıkanmadıkça yahut baş gibi meshedilmedikçe abdest
alınmış olmaz. Buna göre, bazı abdest alan kimselerin ayaklarını yıkaması veya
meshetmesi, bazılarının da onlar gibi yapmaları gerekir anlamına gelmeyebilir.
Resulullah (s.a.v),
mestlerinin üzerine meshedip abdestli olarak mest giyen kimselere de böyle
yapmalarını emredince, Resulullah (s.a.v)'in sünneti göstermiştir ki, ayakların
yıkanması veya meshedilmesi ile herkes değil, bazı kimseler kastedilmiştir.
Allah (c.c) şöyle
buyurdu: "Hırsızlık yapan erkek veya kadının, yaptıklarına karşılık bir
ceza ve Allah'tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah daima üstündür,
hüküm ve hikmet sahibidir." [Maide,5/38]
Bu konuda Resulullah
(s.a.v)'in sünneti şöyledir: "Ağaçtaki meyvelerde ve hurma göbeğinde el
kesme yoktur." Tahric: Ebu Davud, Hudud 4/549; Tirmizi, Hudud 4/52-53,
bab 19.
Bununla, korunaklı bir
yerden çalmayanın eli ve çeyrek dinar veya
daha fazlasını çalmayan
kimsenin -bu çaldığından dolayı- elinin kesilmeyeceği açıklanmış olur.
Allah (c.c) şöyle
buyurdu: "Zina eden erkek ve zina eden kadının her birine yüz sopa vurun
... " [Nur, 2412]
Yüce Allah, cariyeler
hakkında da, " ... Onlar, evlendikten sonra fuhuş yaparlarsa, hür
kadınlara verilen cezanın yarısıyla cezalandırılırlar ... " [Nisa,4/25]
buyurmuştur. Kur'an, yüz sopa vurularak cezalandırılacak olanların cariyeler
olmadığına, burada kastedilenlerin hür olanlar olduğuna delalet etmiştir.
Resulullah (s.a.v) de zina eden evlileri, sopa ile cezalandırmayıp recmedince,
Resulullah (s.a.v)'in sünneti göstermiştir ki zina edenlerden yüz sopa ile
cezalandırılması gerekenler hür olan bekarlardır. Yine sünnet göstermiştir ki
muhafaza altında olan ve değeri çeyrek dinara ulaşan bir malı çalan kimsenin
eli kesilir; hırsızlık ve zina suçunu işleyen diğer kimselerin durumları bu
hüküm karşısında böyle değildir.
Allah (c.c) şöyle
buyurdu: " ... Biliniz ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin
beşte biri Allah'a, Resulüne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve
yolcuya aittir." [Enfal, 8/41]
Allah'ın Resulü,
akrabaları olan Haşim oğullarıyla Muttalib oğullarına ganimet payı verince
sünnet göstermiştir ki; Allah'ın, ganimetin beşte birinden hisse ayırdığı
kimseler, Resulullah (s.a.v)'in akrabaları olan Haşim oğullarıyla Muttalib
oğullarıdır, başkaları değildir. Halbuki Kureyşlilerin hepsi onun akrabalarıdır,
Abduşems oğulları da yakınlık bakımından Muttalib oğullarına denktir. Hepsi
aynı ana-babanın çocuklarıdır. Gerçi Muttalib oğullarının bazısı, soy
itibarıyla, diğerlerine göre, Haşim oğullarıyla özel bir yakınlığa sahiptir.
Soy itibarıyla Muttalib oğullarından ayrılan kimselere pay verilmediği gibi,
onlardan soyca Haşim oğullarıyla birleşmeyenIere de pay verilmemiştir. Bu da
gösteriyor ki bu pay, onlara bir yakınlıktan dolayı verilmiştir. Soy kütüğü
bakımından Hz. Peygamber (s.a.v)'in yakını olan diğer kimselere bu paydan
verilmemiştir. Onlar, Şi'b'de (ablukasında) (Ebu Talib'in oturduğu yerin adı),
bundan önce ve sonra da Hz Peygamber (s.a.v)'e birlikte yardım etmişlerdi.
Allah (c.c) onların zikrini ayette yalnız anmak istememiştir.
Beni Nevfel ve Abduşems
oğulları da Kureyş kabilesine mensupturlar.
Fakat Haşim oğulları ve
Muttalib oğulları gibi ganimetten pay alamamışlardır.
Halbuki Nevfel oğulları,
anaları ayrı olmasına rağmen, soy kütüğü bakımından Haşim oğullarına denktir.
Allah (c.c) şöyle buyurdu:
" ... Biliniz ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri
Allah'a, Resulüne ... " [Enfal, 8/41]
İmam Şafii şöyle dedi:
Resulullah (s.a.v), "selebi" (kendisine saldıran düşmanlardan birini
öldüren kimseye öldürdüğü kişinin üzerinde bulunanları ve değerli olan
eşyaları) ona vermiştir. Buna göre Resulullah (s.a.v)'in sünnetine göre;
Allah'ın Kitabı'nda beşe bölünen ganimet, selebin dışındakilerdir; çünkü seleb
de saldırı halinde öldürülen düşmandan alınan bir ganimettir. Kaçarken düşmandan
alınan mallar seleb sayılmaz; onlar, ganimet olup sünnete göre öteki
ganimetlerle birlikte beşe bölünür.
Bu hususta sünnet delil
olarak alınmamış olsaydı ve hükmümüz zahire göre olsaydı, hırsızlık
denilebilecek olan bir fiili işleyen herkesin elini keserdik; hür ve evli bile
olsa zina eden herkese yüz sopa vururduk ve Hz. Peygamber'le aralarında
akrabalık bağı olan herkese ganimetin beşte birinden hisse verirdik. Sonra bu,
Araplardan birçok zümreye kadar uzanır giderdi; çünkü Hz. Peygamber (s.a.v)'in
onlarla da kan bağı vardır. Selebin de humusunu (beşte birini) alırdık; çünkü o
da diğer ganimetler gibi bir ganimettir.
Sonraki için tıkla:
ALLAH'IN
KİTABINDA PEYGAMBERİNİN SÜNNETİNE UYMANIN FARZ KILINIŞININ BEYANI