ŞAFİİ el-UMM

USÜL

 

ALLAH'IN KİTABINDA PEYGAMBERİNİN SÜNNETİNE UYMANIN FARZ KILINIŞININ BEYANI

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Allah (c.c); dininde, farzı ve kitabı hususunda Peygamberine verdiği mevkii, dinine bayrak yaptığını bildirmiş; ona itaati farz kılmış ve ona karşı gelmeyi yasaklamıştır. Peygamberine imanı, kendisine iman ile birleştirerek onun üstünlüğünü açıklamıştır. Bu hususla ilgili olarak, Allah (c.c) şöyle buyurmuştur: "Ey Kitap Ehli! Dininizde aşırı gitmeyin, Allah'a karşı hak olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu İsa Mesih, yalnız Allah'ın Peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı kelimesi ve kendinden bir ruhtur. Artık Allah'a ve peygamberlerine iman edin de '(Allah) üçtür.' demeyin. Kendi faydanız için (bundan) vazgeçin. Allah, ancak bir tek ilahtır. çocuğu olmaktan münezzehtir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. Vekil olarak Allah yeter." [Nisa,4/171]

 

Yine Allah (c.c) şöyle buyurdu: "MüminIer, ancak Allah'a ve Resulüne gönülden inanmış kimselerdir. Onlar, o Peygamber ile ortak bir iş üzerindeyken ondan izin almadıkça ayrılmazlar ... " [Nur, 24/62]

 

İmanın kemale ulaşma şartı, O'na imandan sonra Peygamberine iman etmektir. Bir kul eğer, Allah'a iman eder ama Peygamberine iman etmezse, kesinlikle iman etmiş kabul edilmez. Onun için imanın kemali için, Allah'a imanın Peygamberine imanla birleşmesi gerekir. Resulullah (s.a.v) de iman edecek herkes hakkında bu esası temel kural olarak koymuştur.

 

Bize Malik b. Enes, Hilal b. Usame'den, o da Ata b. Yaser'den Amr b. el-Hakem'in şöyle dediğini haber verdi: "Resulullah (s.a.v)'e bir cariye getirdim ve 'Ey Allah'ın elçisi, bir köle azad etme yükümlülüğüm var, bunu azad edebilir miyim?' dedim. Resulullah (s.a.v), cariyeye, "Allah nerededir?" diye sordu. Cariye: 'Göktedir' dedi. "Ben kimim?" deyince cariye dedi ki: 'Sen Allah'ın elçisisin.' Bunun üzerine Resulullah (s.a.v), bana, 'Onu azad et. " buyurdu." Tahric: Muvatta, Azad etme, 2/776-777, bab 6; Müslim, Mesacid, 1/382, bab 7; Ebu Davud, 1/349-351

 

İmam Şafii dedi ki: Buradaki ravi, (Amr bin Hakem değil) Muaviye b. Hakem'dir. Malik'in dışındakiler de bu hadisi, Muaviye b. Hakem'den rivayet etmişlerdir. Öyle zannediyorum ki Malik onun adını ezberlememiştir.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Allah, insanlara, gönderdiği vahye ve Peygamberinin sünnetine uymayı farz kılmıştır. Allah (c.c), Kitabında şöyle buyurdu: "Ey Rabbimiz! Onlara, içlerinden Senin ayetlerini kendilerine okuyan, onlara Kitap ve hikmeti öğreten, onları temizleyen bir peygamber gönder. Çünkü üstün gelen, her şeyi yerli yerince yapan Sensin." [Bakara,2/129]

 

"Nitekim Biz, içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitab'ı ve hikmet öğreten, bilmediklerinizi bildiren bir Resul gönderdik." [Bakara, 2/151]

 

"Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkardan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içerisindeydiler." [Al-i İmran, 3/164]

 

"O'dur ki ümmiler içinde, kendilerinden olan ve onlara Allah'ın ayetlerini okuyan, onları yücelten, onlara Kitab'ı ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdi. Oysa onlar, önceden açık bir sapıklık içindeydiler." [eum'a, 62/2]

 

" ... Allah'ın size verdiği nimeti, Kitap ve hikmetten indirdiği şeyleri anın. Allah, onunla size öğüt verir ... " [Bakara, 2/231]

 

" ... Allah sana Kitab'ı ve hikmeti indirdi. Bilmediğini öğretti. Allah'ın sana olan lütfu büyüktür." [Nisa,4/113]

 

"Evlerinizde okunan Allah'ın ayetlerini ve hikmeti hatırlayın. Şüphesiz Allah, her şeyin iç yüzünü bilendir ve her şeyden haberi olandır." [Ahzab, 33/34]

 

İmam ŞafiI şöyle dedi: Allah, Kur'an olan Kitab'ı ve hikmeti zikretmiştir. Kur'an ehli olan ve ilmini Kur'an'dan alan bir zatın şöyle dediğini duydum: "Hikmet, Resulullah (s.a.v)'in sünnetidir."

 

İmam Şafii dedi ki: Allah en iyisini bilendir. Ama hikmet, onun söylediği gibidir. Çünkü Kur'an'ın zikri geçtikten sonra, hikmet de ona tabi kılınmıştır. Allah, Kitabın ve hikmetin insanlara öğretilmesinin kendi lütfu olduğunu zikretmiştir. Bu sebepten dolayı -Allah en doğrusunu bilendir şöyle demek gerekir: Hikmetten kasıt, ancak Resulullah (s.a.v)'in sünneti ve Allah (c.c)'nun, Resul'e itaati farz kılmasıdır. İnsanlara da Peygamber (s.a.v)'in emrine tabi olmalarını katiyetle emretmiştir. Onun için bir farza eğer, Allah'ın Kitabı'nda veya Resulünün sünnetinde geçmemişse farz demek caiz değildir. Daha önce de söylediğimiz gibi, Allah, kendisine imanla birlikte Peygamber (s.a.v)'e iman etmeyi birbirine bağlamıştır. Resulullah (s.a.v)'in sünnetini de Allah'ın murad ettiği manayı açıklayıcı kılmıştır. Kur'an'ın amın/genel ve hassını gösteren bir delildir. Sonra hikmeti, Kitabıyla birlikte zikretmiş ve onu Kitabına tabi kılmıştır. Allah, böyle bir hayrı Resulullah (s.a.v)'in dışında hiçbir kuluna nasip etmemiştir.

 

 

Allah, Kendisine itaatle Birlikte Peygamber (s.a.v)'e itaati de Farz Kılmıştır

 

Allah (c.c) şöyle buyurdu: "Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." [Ahzab,33/36]

 

"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin, Peygamber (s.a.v)'e ve sizden olan ulu'l-emre (idarecilere) itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resul'e götürün. (onların talimatına göre halledin); bu, hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir." [Nisa, 4/59]

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Bazı ilim ehli şöyle dedi: "Ulu'l-emr;" -doğrusunu Allah bilir- Hz. Peygamber (s.a.v)'in gönderdiği askeri birliklerin komutanlarıdır. Bu görüşü birçok müfessir paylaşmıştır. Allah en doğrusunu bilir. Ama sanki bu görüş doğru görünüyor; çünkü Mekke çevresindeki Araplar, birinin emir olmasını tanımıyorlardı ve birbirine emir sıfatıyla boyun eğmekten hoşlanmıyorlardı. Onlar, Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaat edip boyun eğince, artık O'ndan başkasına böyle boyun eğmenin uygun olacağına kanaat ettiler. Bu sebepten dolayı Hz. Peygamber (s.a.v)'in tayin ettiği emirlere itaatle emredilmişlerdir. Fakat bu itaat mutlak bir itaat değildir; istisnai olup leh ve aleyhlerindeki duruma bağlı bir itaattir. Bunun içindir ki Allah (c.c) şöyle buyurmuştur: " ... Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah'a ve Resul'e götürün." [Nisa,4/59]

 

Bu hususta müminler, ihtilaf ederlerse onlara yakışan, ayete uygun bir şekilde davranmaktır.

 

İmam Şafii şöyle dedi: Bu, -İnşallah- ulu'l-emr ile ilgili söylenen görüşler doğrudur. " ... Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz ... " Yani -Allah en doğrusunu bilir- onlar ve kendilerine boyun eğilmesi emredilen kimseler anlaşmazlığa düştüklerinde, demektir. "Onu Allah'a ve Resul'e götürün." Yani -Allah en doğrusunu bilir- eğer konuyla ilgili Allah ve Resulünün buyruklarını biliyorsanız o zaman Allah'ın ve Peygamber (s.a.v)'in buyruğuna uyun. Eğer bilmiyorsanız, Peygamber (s.a.v)'e ulaştığınızda veya sizden Peygamber (s.a.v)'e ulaşan kimseye sorun demektir. Çünkü bu farz, tartışma götürmeyen bir farzdır. Allah'ın bu ayeti bu söylediğimizi desteklemektedir: "Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur." [Ahzab, 33/36]

 

Kim, ResuIullah (s.a.v.)'den sonra anlaşmazlığa düşerse, ihtilaf edilen meseleyi, Allah'ın hükmüne, sonra da Peygamber (s.a.v)'in hükmüne götürür. Eğer üzerinde tartıştıkları konuyla ilgili Kitap ve sünnette açık bir hüküm bulamazlarsa, onu bunlardan birine kıyas yoluyla çözümlerler. Tıpkı "Kıble," "Adalet" ve "Misl" konularında anlattığım gibi ... Allah (c.c)'nun bu manaya gelen başka ayetleri de vardır.

 

Allah (c.c) şöyle buyurdu: "Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştırlar!" [Nisa,4/69]

 

"Ey inananlar, Allah'a ve Peygamberine itaat edin, işittiğiniz halde ondan dönmeyin."[Enfal, 8/20]

 

 

Peygamber (s.a.v)'e itaati Emreden Ayetler

 

Allah (c.c) şöyle buyurdu: "Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah'a biat etmektedirler.

 

Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükafat verecektir." [Fetih, 48/20]

 

"Kim Peygamber (s.a.v)'e itaat ederse, Allah'a itaat etmiştir ... " [Nisa, 4/80]

 

Allah, insanlara, Hz. Peygamber (s.a.v)'e biat etmenin kendisine biat etmek olduğunu, yine Hz. Peygamber (s.a.v)'e itaat etmenin de kendisine itaat etmek olduğunu bildirmiştir. Allah (c.c) şöyle buyurmuştur: "Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar." [Nisa,4/65]

 

İmam Şafii şöyle dedi: Bize -Allah en doğrusunu bilendir- ulaşan habere göre bu ayet, tarla meselesiyle alakalı olarak, Zübeyr ile muhakeme olan bir şahıs hakkında nazil olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v)'in kararı neticesinde tarla Zübeyr'e verildi. Bu karar, Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetine dayanmakta olup hakkında Kur'an nassı bulunmayan bir karardır. Kur'an, bu açıkladığıma işaret etmektedir. Çünkü karar, açık bir Kur'an nassına dayansaydı, onlar Kitap'ta açıkça mevcut olan bir hükme boyun eğmedikleri için, mümin olamazlar ve tam bir teslimiyetle onu kabul etmedikleri için Kur'an'ın hükmünü reddetmiş olurlardı.

 

Allah (c.c) şöyle buyurdu: "(Ey müminler!) Peygamber'i, kendi aranızda birbirinizi çağırır gibi çağırmayın. İçinizden, birini siper edinerek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmektedir. Bu sebeple onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar." [Nur, 24/63]

 

İmam Şafii şöyle dedi: Allah (c.c) şöyle buyurdu: "Onlar, aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Peygamber (s.a.v)'e çağrıldıklarında, bakarsın ki bir kısmı yüz çevirip dönerler. Ama eğer (Allah ve Resulünün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona boyun eğip gelirler. Kalplerinde hastalık mı var; yoksa şüphe içinde midirler, Allah ve Resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir! Aralarında hüküm vermesi için Allah'a ve Resulüne davet edildiklerinde, müminlerin sözü ancak 'İşittik ve itaat ettik.' demeleridir. Her kim Allah'a ve Resulüne itaat eder, Allah'a saygı duyar ve O'ndan sakınırsa, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir." [Nur, 24/48-52]

 

Allah (c.c), bu ayet-i celilelerle insanlara, Resulullah (s.a.v)'in aralarında hükmetmesi için çağrılmaları, Allah'ın hükmüne çağrılmaları manasına geldiğini bildirmiştir. Çünkü aralarında hüküm veren Hz. Peygamber'dir. Eğer onlar, Hz Peygamber (s.a.v)'in hükmünü kabul eder ve teslimiyet gösterirlerse Allah'ın farzını kabul etmiş olurlar. Ayrıca Allah, onlara Peygamber (s.a.v)'in hükmünün O'nun hükmü olduğunu bildirmiştir. Allah'ın farzını ma'nen hükme bağlamış ve ezeli ilminde geçtiği üzere, O'nu masum ve muvaffak kılmakla nimetine mazhar kılmıştır. O'nun hidayetine ve emrine ne denli bağlı olduğuna şahitlik yapmıştır. Böylece Allah, kullarını Peygamber (s.a.v)'e itaat etmeye mecbur edip ona itaatin kendisine itaat olduğunu bildirerek farzını hakim kılmıştır. Neticede Allah, insanlara hem kendi emrine, hem de Peygamberinin emrine uymalarını farz kıldığını, Peygamberine itaatin kendisine itaat olduğunu bildirmiştir. Sonra da yüce Allah, Peygamberinin de kendi emrine uymasının farz olduğunu bildirmiştir.

 

 

Peygamber (s.a.v)'in Kendisine Vahyedilene Uymasının Farz Kılınışı ve Hidayet Rehberi Oluşu

 

İmam Şafii şöyle dedi: Allah (c.c) şöyle buyurdu: "Ey Peygamber, Allah'tan kork, kafirlere ve münafıklara boyun eğme. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir. Sana Rabbinden vahyedilenlere uy. Allah, elbette yaptıklarınızdan haberdardır." [Ahzab, 33/1-2]

 

"Rabbinden sana vahyolunana uy. O'ndan başka ilah yoktur. Müşriklerden de yüz çevir." [Enam, 6/106]

 

"Sonra Biz seni din konusunda bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy; bilmeyenıerin isteklerine uyma." [Casiye,45/18]

 

İmam Şafii şöyle dedi: Allah, ezeli ilminde geçtiği üzere, Peygamberine, insanlara karşı onu koruyarak lütufta bulunduğunu bildirmiş ve şöyle buyurmuştur: "Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O'nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah, seni insanlardan koruyacaktır." [Maide,5/67]

 

İmam Şafii (r.a) şöyle dedi: Allah (c.c), Peygamber (s.a.v)'in O'nun emrine tam olarak sarıldığına, hem nefsi hem de kendisine uyanlar için hidayet rehberi olduğuna şehadet etmiştir: "İşte böylece sana da emrimizle Kur'an'ı vahyettik. Sen, Kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu kullarımızdan dilediklerimizi kendisiyle doğru yola eriştirdiğimiz bir nur kıldık. Şüphesiz ki sen doğru yolu göstermektesin." [Şura, 42/52]

 

Allah (c.c) şöyle buyurdu: "Allah'ın sana lütfu ve esirgemesi olmasaydı, onlardan bir güruh seni saptırmaya yeltenmişti. Onlar yalnızca kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana Kitab'ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğini öğretmiştir. Allah'ın lütfu sana gerçekten büyük olmuştur." [Nisa, 4/113]

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Allah (c.c), Peygamberinin de kendi emrine uymasını farz kıldığını bildirmiş ve O'ndan aldığı vahyi tebliğ ettiğine ve bizzat onlara uyduğuna şehadet etmiştir. Biz de Allah'a iman ederek, O'na yakın olmaya çalışmak ve kelamını tasdik ederek O'na kulluğumuzu arz etmek için Hz. Peygamber (s.a.v)'in tebliğ görevini yerine getirdiğine şehadet ederiz.

 

Bize Abdülaziz, Muttalib'in azatlısı Amr b. Ebi Amr vasıtasıyla Muttalib b. Hantab'ın, Resulullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu nakletti: "Allah'ın emrettiği ve size emretmemi, yasakladığı ve size yasaklamamı istediği hiçbir emrini bırakmadam tamamını size tebliğ ettim. " Tahric: Beyhaki, Sünen el-Kübra, 7/76.

 

İmam Şafii dedi ki: Allah ezeli ilminde geçtiği üzere ve geri çevrilmez olan hükmüne göre, Hz. Peygamber (s.a.v)'e lütuf ve ihsanda bulunarak, onu saptırmak isteyenlere karşı koruduğunu ve onlann hiçbir şekilde kendisine zarar veremeyeceklerini bildirmiştir. Allah, Hz. Peygamber (s.a.v)'in Allah'ın yolu olan doğru yola hidayet ettiğine, elçilik görevini yerine getirdiğine ve emirlerine uyduğuna şehadet etmiştir. Ben de zikrettiğim ayetlerde Peygamber (s.a.v)'e itaati Allah'ın farz kıldığını ve onu desteklediğini anlattım. İşte bütün bunlarda, Hz. Peygamber (s.a.v)'in hükmüne teslim olma ve emrine uyma konusunda Allah'ın insanlara karşı hucceti mevcuttur.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Eğer bir konuda Allah'ın hükmü bulunmuyorsa, Resulullah (s.a.v), Allah'tan aldığı yetkiyle konuyla ilgili olarak kendisi hüküm koymuştur. Yüce Allah, bunu bize şöyle bildirmiştir.

 

"Sana da böylece emrimizden bir ruh vahyettik. Kitabın da, imanın da ne olduğunu bilmezdin. Fakat Biz onu, kendisiyle kullarımızdan dilediğimizi hidayete ilettiğimiz bir nur kıldık. Ve muhakkak ki sen dosdoğru yola iletirsin; göklerde ne var, yerde ne varsa, kendisinin olan Allah'ın yoluna (iletirsin). Şunu bilin ki bütün işler Allah'a döner." [Şura, 42/52-53]

 

İmam Şafil şöyle dedi: Resülullah (s.a.v), Allah'ın Kitabı'nda hüküm bulunan konularda olduğu gibi, hakkında kesin bir nas bulunmayan konularla ilgili olarak sünnet (kanun) koymuştur.

Allah, Resülünün koyduğu her sünnete (hükme) uymaya bizi mecbur kılmıştır. Peygamber (s.a.v)'in sünnetine uymanın kendisine itaat olduğunu, ona uymaktan imtina eden kullarından da ileri sürecekleri hiçbir mazereti kabul etmeyeceğini bildirmiştir. Açıkladığıma ve Resulullah (s.a.v)'in buyurduğuna göre Allah, onun sünnetine uyma hususunda kullara seçme hakkı tanımamıştır.

 

Bize, İbn Uyeyne haber vererek şöyle dedi: Bize Ömer b. Ubeydullah'ın azatlısı Salim Ebu Nadr, Ubeydullah b. Ebi Rafi, babasından, Resuıullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu haber verdi: "Koltuğuna yan gelip oturan ve kendisine benim bir emir veya yasağım gelindiğinde, 'Biz bunu bilmiyoruz, Allah'ın Kitabında ne bulursak ona uyarız.' diyen birinizle asla karşılaşmayayım. " Tahric: Ebu Davud, Sünne, 5/12, no: 4605; Tirmizi, ilim, 5/37; el-Müstedrek, ilim, 1/108-109.

 

Süfyan şöyle dedi: "Bana bu hadisi, Muhammed b. el-Münkedir, Nebi (s.a.v)'den mürsel olarak rivayet etti."

 

İmam Şafii şöyle dedi: Hadiste geçen "Erike" kelimesi (divan / koltuk) anlamına gelir.

İmam Şafii şöyle dedi: Allah'ın Kitabı ile birlikte Resuıullah (s.a.v)'in sünnetinin iki kısmı vardır.

Birincisi: Kitabın açık hükmü bulunan bir konuda Resuıullah (s.a.v), o hükme Allah'ın indirdiği şekilde uymuştur.

 

İkincisi: Kitabın mücmel olan hükümleridir. Allah (c.c )'nun bu hükümlerle ne murad ettiğini Hz. Peygamber (s.a.v), Allah adına hükmün farz oluşunun mahiyetini beyan etmiştir: "Bu hüküm genel mi, yoksa özel mi?" kullar hükmü nasıl eda edecekler? Resulullah (s.a.v) bunları açıklığa kavuşturmuş ve her iki durumda da Allah'ın Kitabına uymuş sayılmaktadır.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Resulullah (s.a.v)'in sünnetinin üç kısım olduğu hususunda ilim ehlinin ihtilaf ettiklerini bilmiyorum. Bu sünnet çeşitlerinden ikisi üzerinde icma etmişlerdir. İcma edilen bu iki kısım, bazen birleştiği gibi bazen de ayrılır.

 

Birinci kısım: Allah (c.c)'nun Kur'an'da açıkça bildirdiği hükümlerin aynısını Resulullah (s.a.v) de beyan buyurmuştur.

 

İkinci kısım: Allah'ın Kur'an'da mücmel olarak indirdiği bir hükmü Hz. Peygamber (s.a.v), O'nun muradına uygun olarak açıklamıştır. Aynı zamanda da sünnetin bu iki kısmı üzerinde alimler ihtilaf etmemişlerdir.

 

Üçüncü kısım: Kur'an'da onunla ilgili hiçbir hüküm bulunmayan konularla ilgili Resulullah (s.a.v)'in sünnetiyle açıklanan hükümlerdir.

 

Bu kısım sünnetle ilgili olarak kimisi şöyle demiştir: Allah (c.c), Resulullah (s.a.v)'e itaati farz kıldığına ve ezeli ilminde geçtiği üzere, O'nun rızasına uygun işlerde muvaffak eylediğine göre, hakkında Kur'an hükmü bulunmayan konularda da ona sünnet (hüküm) koyma yetkisi vermiştir. Kimisi de şöyle demiştir: Hz. Peygamber (s.a.v), ancak Kitap'ta aslı olan konularda sünnet (hüküm) koymuştur. Nitekim namazların sayılarını ve nasıl kılınacağını, mücmel olan farzın aslına dayanarak açıklamıştır. Alım satım işleri ve diğer hukuki konularla ilgili sünnetler de böyledir; çünkü Allah (c.c) şöyle buyurmuştur: "Ey iman edenler, mallarınızı aranızda haksız yollarla yemeyin ... " [Nisa, 4/29]

 

" ... Allah, alım satımı helal ve ribayı (faizi) haram kılmıştır ... " [Bakara, 2/275]

 

Allah'ın neyi helal, neyi haram kıldığını, Hz. Peygamber (s.a.v), Allah'ın adına -tıpkı namazı açıkladığı gibi- açıklamıştır. Kimisi de şöyle demiştir: Hz Peygamber (s.a.v.)'e Allah'tan bir risalet gelmiştir. Bu itibarla Peygamber (s.a.v)'in sünneti, Allah'ın farzıyla sabit olmuştur. Kimisi de şöyle demiştir: Hz Peygamber (s.a.v)'in koyduğu her sünnet, onun kalbine ilham edilmiştir. Onun sünneti, Allah tarafından kalbine ilham edilen "hikmet "tir. Dolayısıyla kalbine ilham edilen, onun sünnetini teşkil etmektir.

 

Bize, Abdülaziz b. Muhammed, Muttalib'in azatlısı olan Amr b. Ebi Amr'dan, Muttalib'in Resulullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu nakletti: "Allah'ın size emretmemi istediği her şeyi size emrettim. Allah'ın size yasaklamamı istediği her şeyi de size yasakladım. Ayrıca Emin Ruh (Cebrail), benim kalbime, hiç kimsenin rızkını tamamlamadıkça asla ölmeyeceğini ilham etti. Buna göre güzel rızık isteyin. " Tahric: Beyhaki, Sünen el-Kübra, 7/76.

 

İmam Şafii, (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Hz. Peygamber (s.a.v)'in kalbine Allah'ın ilham ettiği şey, sünneti ihtiva etmektedir. Allah'ın zikrettiği hikmet de Kur'an'da zikri geçen hikmetle aynıdır. Hz. Peygamber (s.a.v)'e Kur'an olarak indirilen şey ise Allah'ın nimetlerinin birer parçası olarak ve diğer nimetler gibi gelmiştir. Öyle ki bu nimetler bir nimette birleşir veya birbirinin aynı olmayan bazı işlerde de farklılıklar gösterir. Allah'tan, bizi günahtan koruması ve muvaffakiyet vermesini dileriz.

 

İmam Şafii (r.a) şöyle dedi: Bu saydıklarımızın hangisi olursa olsun AIlah (c.c), Kitabında, Resulullah (s.a.v)'e itaati farz kıldığını beyan etmiştir. İnsanlardan hiç kimseye, bilerek Resulullah (s.a.v)'e muhalefet etme hususunda mazeret tanımamıştır. Ayrıca Allah, dini meselelerle ilgili olarak bütün insanları Resulullah (s.a.v)'e muhtaç kıldığını belirtmiştir. Kitab'da bildirilen farzlarla murad ettiği manaları Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetiyle kendilerine göstererek, onlara huccetini ikame etmiştir. Böylece söylediklerimizi anlayanlar bilsinler ki; Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünneti, ister Kur'an'da okuduğumuz bir ayetle farz kılınmış bir hükmü açıklasın, isterse Kur'an'da yer almayan bir hükümle ilgili olsun, Allah'ın hükmüyle Peygamber (s.a.v)'in hükmü farklı şeyler değildir. Aksine her halükarda bağlayıcı özelliğiyle gelmiştir.

Daha önce zikrettiğimiz, Ebu Rafi' hadisinde de ResuIullah (s.a.v) böyle buyurmuştur.

 

imam Şafil şöyle dedi: Hakkında Allah'ın Kitabı'nda hüküm bulunan konularla ilgili olan sünnetle, hakkında Kitap nassı bulunmayan bir hükmü ifade eden sünnet hususunda söylediklerimizi gösteren bazı örnekler zikredeceğiz. inşaallah.

 

İlk zikredeceğimiz, hakkında Allah'ın Kitabında hüküm bulunan konularla ilgili olan sünnettir ki Kur'an'daki nasih ve mensuhun sünnetle ispatını ele alacağız. Sonra hakkında hem Kur'an nassı, hem de Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünneti bulunan farzları zikredeceğiz. Daha sonra nasıl olduğu ve vakitleri Hz Peygamber tarafından açıklanan mücmel farzlan anlatacağız. Sonra da Allah'ın genel olan ve onunla geneli murad ettiği emriyle, genel olduğu halde onunla hassı murad ettiği emrini zikredeceğiz. Sonunda da hakkında nass bulunmayan konulardaki sünnet üzerinde duracağız.

 

Sonraki için tıkla:

 

NASİH VE MENSUH