ŞAFİİ el-UMM

USÜL

 

NASİH VE MENSUH

 

İlk zikredeceğimiz, hakkında Allah'ın Kitabında hüküm bulunan konularla ilgili olan sünnettir ki Kur'an'daki nasih ve mensuhun sünnetle ispatını ele alacağız. Sonra hakkında hem Kur'an nassı, hem de Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünneti bulunan farzları zikredeceğiz. Daha sonra nasıl olduğu ve vakitleri Hz Peygamber tarafından açıklanan mücmel farzlan anlatacağız. Sonra da Allah'ın genel olan ve onunla geneli murad ettiği emriyle, genel olduğu halde onunla hassı murad ettiği emrini zikredeceğiz. Sonunda da hakkında nass bulunmayan konulardaki sünnet üzerinde duracağız.

 

NASİH VE MENSUH

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Şüphesiz Allah, insanları niye ve niçin yarattığının muradını ezell ilmiyle daha önceden bilmektedir. O'nun hükmünü değiştirecek biri yoktur ve O, hesabı çabuk görendir.

 

Allah, her şey açıklansın, hidayet ve rahmet olsun diye onlara Kitab'ı indirmiştir. Onda bir kısım farzları kesin olarak sabit kılmış ve bir kısmını da neshetmiştir. Bunu da onların yüklerini hafifletmek, onlara kolaylık sağlamak ve verdiği nimetleri arttırmak için yapmıştır. Değiştirmeyip sabitleştirdiği farzlara uyanları cennetiyle ve azabından kurtulmakla ödüllendirmiştir. Böylece sabitleştirdiği ve neshettiği şeylerin hepsinde Allah'ın rahmeti insanları kaplamıştır. Nimetlerinden dolayı hamd O'nadır.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Allah, insanlara, Kitabın bir hükmünü ancak Kitap'la neshettiğini, sünnetin Kitabı neshetmeyeceğini, onun nas bulunan konularda Kitab'a tabi olduğunu ve Allah'ın mücmel olarak indirdiği şeylerin manalarını açıkladığını beyan buyurmuştur.

 

Allah (c.c) şöyle buyurmuştur: "Onlara ayetlerimiz açık açık okunduğu zaman (öldükten sonra) Bize kavuşmayı beklemeyenler: 'Ya bundan başka bir Kur'an getir veya bunu değiştir!' dediler. De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim için olacak bir şey değildir. Ben, bana vahyolunandan başkasına uymam. Çünkü Rabbime isyan edersem elbette büyük günün azabından korkarım." [Yunus, 10/15]

 

Allah (c.c) bize, Peygamberine vahyettiği şeylere uymayı farz kıldığını ve onun kendiliğinden bunu değiştirme yetkisinin olmadığım bildirmiştir. "Ben bunu kendiliğimden değiştiremem." ayetinde, anlattığım husus beyan edilmektedir. Yani Allah'ın Kitabını ancak O'nun Kitabı nesheder.

 

Aynen ilk farz kılanın O olduğu gibi, yine farzlarından dilediğini kaldıran da, sabitleştiren de O'dur. Bu hakkı hiçbir kuluna vermemiştir. Allah (c.c) bu gerçeği şöyle beyan buyurmuştur:

"Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır. Ana Kitap O'nun yanındadır." [Ra'd, 13/39]

 

İlim ehlinin bazısı şöyle demiştir: Bu ayette -Allah en doğrusunu bilir- Kur'an'da hükmü bildirilmemiş olan konularda Allah'ın Hz. Peygamber (s.a.v)'e hüküm koyma yetkisini verdiğine dair bir delalet vardır.

 

Allah'ın şu sözüyle ilgili olarak şöyle dendi: "Allah dilediğini siler." lafzının Allah dilediği farzı kaldırır, dilediği farzı da sabit kılar anlamına geldiği söylenmiştir. Allah'ın Kitabı'nda buna delalet vardır: Allah (c.c) şöyle buyurdu: "Biz, bir ayetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir." [Bakara, 2/106]

 

Allah, Kur'an'ın neshedilmesinin ve indirilmesinin geciktirilmesinin, ancak onun cinsinden olan Kur'an ile mümkün olacağını bildirmiştir. Allah (c.c) şöyle buyurdu: "Biz bir ayetin yerine başka bir ayeti getirdiğimiz zaman -ki Allah, neyi indirdiğini çok iyi bilir- 'Sen ancak bir iftiracısın.' dediler. Hayır, onların çoğu bimez." [Nalıl, 16/101]

 

Resulullah (s.a.v)'in sünneti de böyledir. Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetini ancak onun sünneti nesheder. Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetiyle belirlediği bir hüküm konusunda Allah, ona başka bir şey bildirirse, Peygamber (s.a.v), Allah'ın bildirdiği o şey konusunda bir sünnet koyar. Böylece o, farklı olan önceki sünnetini nesheden bir sünneti bulunduğunu insanlara belirtmiş olur. Bu durum ResuluIlah (s.a.v)'in sünnetinde zikredilmiştir.

 

Birisi şöyle diyebilir: Kur'an'ın Kur'an'ı neshettiğine dair delalet bulunduğunu biliyoruz; çünkü Kur'an'ın benzeri yoktur. Ama sünnet konusunda buna benzer bir delalet mevcut mudur?

 

İmam ŞafiI (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Allah'ın Resulullah (s.a.v)'in emrine uymayı farz kılması konusunda söylediklerim göstermektedir ki, Resulullah'ın sünneti, Allah'ın buyruğu ile kabul edilmiştir. Sünnete uyan kimse, Allah'ın Kitabı'na uymuştur. Allah'ın insanları uymaya mecbur kıldığı Kitabından ve Peygamberinin sünnetinden başka hayırlı ve açık nass mahiyeti taşıyan bir bilgi kaynağı yoktur. Sünnet, açıkladığım gibi olunca; insanlardan hiçbirinin sözü ona denk değildir. Bu sebepten dolayıdır ki onu, ancak benzeri bir şey nesheder. Onun benzeri de yine ancak Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetidir; çünkü Allah, Hz. Peygamber (s.a.v)'e verdiği yetkiyi hiçbir beşere vermemiştir. Aksine, ona uymayı insanlar üzerine farz kılmıştır. Allah, tüm insanlara onun emrine uymayı bir gereklilik kılmıştır. Bütün yaratılmışlar ona tiibi olmakla yükümlü olduklarından dolayı, tabii olan birinin uymakla mükellef bulunduğu şeye muhalefet etmesi söz konusu değildir. Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetine uyması üzerine vacip olan kimsenin ona muhalefet etmesi mümkün değildir. Bu durumda olan birisi de onun sünnetine dahil olan bir meseleyi neshetme yetkisine sahip değildir.

 

Biri şöyle sorabilir: Hz. Peygamber (s.a.v)'in neshedilmiş bir sünneti rivayet edildiği halde, onu nesheden sünnetin rivayet edilmemiş olma ihtimali var mıdır?

 

Böyle bir ihtimal yoktur. Farziyeti kaldıran bir şeyin rivayet edilmesi ve farziyeti kesinleşmiş olan bir şeyin de terk edilmesi nasıl mümkün olur? Eğer böyle bir şey caiz olacak olursa, sünnetin çoğu: "Belki bu nesh edilmiştir!" düşüncesiyle insanların ellerinden çıkıp gider. Eğer bir farz neshedilmişse, mutlaka yerine başka bir farz konulmuştur. Bu durum aynen, Beytu'l-Makdis'in (Kudüs) kıble oluşunun neshedilip yerine kıble olarak Kabe'nin tayjn edilmesi gibidir. Allah'ın Kitabı'ndaki ve Resulullah (s.a.v)'in sünnetindeki bütün neshler bu usul üzeredir.

 

Birisi "Sünnet, Kur'iin ile neshedilir mi?" diye bir soru sorarsa; Ona şöyle denir: Sünnet, Kur'iin ile neshedilecek olursa, Hz. Peygamber (s.a.v)'in ilk sünnetinin sonraki sünnetiyle neshedildiğini bildiren bir sünneti bulunurdu ki, böylece bir şeyin ancak kendi benzeriyle neshedileceğine dair insanlar için bir delil mevcut olsun. "Bu söylediğinin delili nedir?" diyecek olursa; Şöyle denilir: Açıkladığım gibi, Hz. Peygamber (s.a.v), Allah'ın farzlarıyla genel ve hass olma bakımından ne murad ettiğini açıklama mevkiine sahiptir. Yine bu kitabımda anlattım; Hz. Peygamber (s.a.v), bir şeyi daima Allah'ın hükmüne dayanarak söyler. Allah onun söylediği bir hükmü neshedecek olursa, Hz. Peygamber (s.a.v)'in de Allah'ın nesh ettiği konuda bir sünneti mevcut olurdu. Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetini Kur'an'ın neshettiğini ve Hz. Peygamber (s.a.v)'den de onu nesheden bir sünnetin rivayet edilmediğini söylemek caiz olsaydı, Resulullah'ın alım satımla ilgili yasakladığı şeylerin hepsi hakkında, Hz. Peygamber (s.a.v)'in, "... Halbuki Allah, alım satımı helal, ribayı (faizi) haram kılmıştır ... " [Bakara, 2/275] ayeti gelmeden önce onları  haram kıldığını söylemek caiz olurdu. Zina edenlerden recmettirdiği kimseler için de "Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz değnek vurun ... " [Nur, 24/2] ayetine dayanarak recim cezası neshedilmiştir, denilebilirdi. Mest üzerine meshetmek konusunda da abdest almayı emreden ayet, meshi neshetmiştir, demek mümkün olurdu. Aynı şekilde, koruma altında olmayan ve değeri çeyrek dinardan az olan şeyi çalan hırsız hakkında da, "Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık bir ceza ve Allah'tan bir ibret olmak üzere ellerini kesin. Allah daima üstündür, hüküm ve hikmet sahibidir." [Maide, 5/38] ayetine dayanarak had cezası kaldırılmaz, demek caiz olurdu; çünkü ''hırsızlık" deyimi, az olsun çok olsun, koruma altında bulunsun veya bulunmasın, herhangi bir şeyi çalmak anlamına gelir.

 

Ayrıca da Hz. Peygamber (s.a.v)'in her hadisi hakkında Kur'an'da benzeri bulunmayınca o, böyle bir şey söylememiştir, diye reddetmek caiz olurdu. Bu iki durumda da bütün sünnetleri reddetmek mümkün olur. Bu suretle Kitap'ta mücmel olarak bildirilen konularla ilgili her sünnet, Kitab'a muvafık olsa bile -zaten temelde sünnet daima Kitab'a muvafıktır. Şu ihtimallerden dolayı terk edilir: Hadisin lafzı bir yönüyle Kur'an'daki lafza uymayabilir ya da hadisin lafzında Kur'an'da bulunandan fazla hükümler ve ibareler olabilir. İsterse hadisin bir yönüyle lafız bakımından Kur'an lafzına muhalif olma ihtimali bulunsun, fark etmez.

 

Allah'ın Kitab'ı ve Peygamberinin sünneti, bu ihtimaller dışında olup bizim söylediklerimizle mutabıklık arz etmektedir.

 

Allah'ın Kitab'ı öyle bir beyandır ki insan onun sayesinde cehalet körlüğünden kurtulur. Kur'an, Resulullah (s.a.v)'in, Allah'ın Kitabı ve dini bakımından konumunu, O'nun Kitabına ne ölçüde uyduğunu ve Allah'ın, Kitap'ta ne murad ettiğini hakkıyla açıklayandır.

 

 

Bir Kısmı Kitabın, Bir Kısmı da Sünnetin Delaletiyle Anlaşılan Nasih ve Mensuh

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Bazı ilim ehlinin nakledilen rivayetini şöyle duydum: Şüphesiz Allah (c.c) beş vakit namazı farz kılmadan önce namazı farz kılarak şöyle buyurmuştur: "Ey örtüsüne bürünen (Resulüm)! Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl. (Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu birazını azalt ya da çoğalt ve Kur'an'ı da tane tane (anlaşılır şekilde) oku." [Müzzemmil, 73/1-4]

 

Sonra da bunu aynı sürede yer alan bir ayetle neshetmiş ve şöyle buyurmuştur. "(Resulüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüzü (içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp tartan ancak Allah'tır. O sizin, bunu sayamayacağınızı bildiği için, sizi bağışladı. Artık, Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah'ın lütfundan (nzık) aramak üzere yeryüzünde yol tepecek, diğer bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır. O halde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekatı verin, Allah'a gönül hoşluğuyla ödünç verin ... " [Müzzemmil, 73/20]

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Allah, geceleyin gecenin yarısı kadar, ondan az veya fazla bir süre kalkıp namaz kılınmasını emredip" ... gecenin üçte ikisinden biraz eksik, yarısı ve üçte biri kadar ... " buyurduktan sonra, gece namazını hafifletmiş ve "Allah bilmektedir ki içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah'ın lütfundan (rızIk) aramak üzere yeryüzünde yol tepecek, diğer bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır. O halde Kur'an'dan kolayımza geleni okuyun ... " [Müzzemmil, 73/20]

 

Allah'ın Kitabı'nda geceleri, gecenin yarısı, yarısından azı ve fazlası kadar bir süre kalkılıp namaz kılınması emrinin, " ... Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun ... " ayetiyle neshedildiği açıkça belli olmuştur.

 

İmam Şafil şöyle dedi: Ancak muhtemeldir ki" ... Kur'an'dan kolayımza geleni okuyun ... " ayetinin iki anlamı vardır: Birincisi: Gece namazının sabit bir farz olmasıdır; çünkü onunla başka bir farz kaldırılmıştır. İkincisi: Bu farzın kendisiyle başka bir emir kaldırıldığı gibi, başka bir emirle kendisi de neshedilmiş bir farz olmasıdır. Allah (c.c) bu durumu şöyle beyan buyurmaktadır: "Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni övgüye değer bir makama göndereceği umulur." [İsra, 17/79]

Muhtemeldir ki Allah (c.c), "Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl .. " sözünde farz kılınanın dışında ve güç yettiği kadar okunacak farz namazdan başka bir gece namazını da ifade ediyor olabilir.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Bu iki anlamın birine sünnetten delil getirerek bu manalardan hangisinin murad edildiğini araştırmak gerekmektedir. Resulullah (s.a.v)'in sünneti, beş vaktin dışında farz olan bir namazın bulunmadığına delil teşkil etmektedir. Buna göre biz de farz olan namazların beş vakit olduğunu kabul ediyoruz. Daha önce farz edilen namazlar, beş vakit namazın farziyetiyle neshedilmiştir, diyoruz. Allah (c.c) 'nun şu ayetini delil gösterebiliriz: "Sana mahsus olmak üzere, fazladan teheccüd namazı kıl." [İsra, 17/79] Bu ayet; gece, gecenin yarısı, üçte biri ve mümkün olan miktarda Kur'an okuyarak namaz kılınmasının farziyetini neshetmiştir. Bununla birlikte biz, kimsenin Allah'ın müyesser kıldığı kadar Kur'an okuyarak teheccüd namazı kılmayı terk etmesini hoş görmeyiz. Bu namaz, ne kadar çok kılınırsa, o nisbette biz de hoşnut ve memnun oluruz.

 

Bize, Malik b. Enes, amcası Ebu Süheyl b. Malik'ten, o da babasından Talha b. Ubeydullah'ı şöyle söylerken duyduğunu haber verdi: "Necid halkından saçı başı dağınık halde bir bedevi geldi. Sesinin uğultusunu işitiyor ve ne söylediğini anlamıyorduk. Nihayet yaklaşıp 'İslam nedir?' diye sordu. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: 'İslam, bir gün ve gecesinde beş vakit namazdır.' Dedi ki: 'Bundan başka yapacağım şey var mıdır?' Hz. Peygamber buyurdu ki: 'Hayır, ancak nafile olarak onun dışında kılarsan o başkadır.' Ravi dedi ki: Hz. Peygamber (s.a.v), ona, Ramazan orucunu da tutması gerektiğini söyledi. Adam, 'Üzerime düşen başka bir şey var mı?' dedi. Hz. Peygamber buyurdu ki: 'Hayır, ancak nafile olarak onun dışında tutarsan o başkadır. ' Bunun üzerine adam, kalkıp 'Ben bunun üzerine ne bir şey ekler ne de ondan bir şey eksiltirim.' diyerek huzurdan ayrıldı. Bunun üzerine Nebi (s.a.v) şöyle buyurdu: 'Eğer sözünü tutarsa kurtuluşa ermiştir. "' Tahric: Muvatta, Namaz, 1/175; Buhari, Oruç, 4/102, no: 1891; Müslim, iman, 1/40-41 no: 11.

 

İmam Şafii şöyle dedi: Ubade b. es-Samit, Resulullah (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Allah (c. c)'nun, kulları üzerine bir gün ve gecesinde farz kıldığı namaz beş vakittir. Kim bu namazlardan birinin önemini küçümsemeyip geçirmezse, kendisini cennete girdirmesi için Allah'tan söz almış olur."  Tahric: Muvatta, Gece namazı, 1/123, no: 14; Ebu Davud, Namaz, 2/130-131, no: 1420; Nesai, Namaz, 1/230 no: 461.

 

 Sonraki için tıkla:

 

ÖZÜR İLE SAKIT OLACAĞl VE MASİYET ÜZERE EDA EDİLİRSE KABUL OLMAYACAĞl KiTAP VE SÜNNETLE BİLDİRİLEN FARZ NAMAZLAR