ALLAH'IN NAS HALİNDE
İNDİRDİĞİ FARZLAR
Allah (c.c) şöyle
buyuruyor: "Namuslu kadınlara (muhsanlara) zina isnadında bulunup, sonra
(bunu ispat için) dört şahit getirmeyenlere seksener sopa vurun ve artık
onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar fasıkların ta
kendileridir." [Nur, 24/4]
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Buradaki "muhsan kadınlar"dan maksat, buluğ çağına
ermiş hür kadınlardır. İşte bu, "muhsan olma" sözünün birçok farklı
manaya geldiğini göstermektedir.
Yine Allah (c.c) şöyle
buyurmuştur: "Eşlerine zina isnad edip kendilerinden başka şahidieri
olmayanların her birinin şahidliği, dört defa 'Kendisi muhakkak doğru
söyleyenlerdendir.' diye Allah adına (billahi diyerek) şehlidet etmesidir.
Beşincisinde de: 'Eğer yalancılardan ise Allah'ın Ianeti üzerine olsun.' diye
şehlidet eder. Kadının: 'Billahi o, muhakkak yalancılardandır.' diye dört defa
şlihidlik etmesi o zevceden cezayı savar. Beşincisinde de: 'Eğer o, doğru
söyleyenlerden ise Allah'ın gazabı benim üzerime olsun.' der." [Nur,
24/6-9]
Allah, bir kadına zina
iftirasında bulunan koca ile yabancıyı hüküm bakımından ayrı tutmuştur. Buna
göre kadına zina isnadında bulunan yabancıyı, söylediğini ispat için dört şahit
getirmezse had cezasına mahkum etmiştir. Karısına zina isnad eden kocayı da
"Lian" (lanetleşme) sonucu had cezasından muaf tutmuştur. İşte bu
göstermektedir ki muhsan (namuslu) kadınlara zina iftirasında bulundukları için
sopa cezasına mahkum olanlar, kocalar değil hür ve buluğ çağına gelmiş
kadınlara zina isnad eden yabancılardır. Burada, daha önce anlattığım hususa,
yani Kur'an'ın Arapça olması itibarıyla zahiri genel olduğu halde onunla özel
kastedilmiş olabileceğine delildir. Bu ayetlerden biri diğerini neshetmiş
manasına gelmez. Fakat burada hüküm bakımından birbirinden ayırdığı şeyleri
ayırmış, birleştirdiği şeyleri de birleştirmiştir.
Zina isnadında
yabancılar şahit getirmeyle had cezasından nasıl kurtuluyorsa, koca da
"lian" yapmak suretiyle aynı cezadan kurtuluyor. Ama zina isnad eden
kocanın karısı hür ve buluğ çağında olmasına rağmen koca "lian"dan
kaçınırsa had cezasına çarptırılır.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Lian ayeti, el-Aclani (Uveymir) ve karısı hakkında nazil
olmuştur. Hz. Peygamber (s.a.v) de onlara lian yaptırmıştır. Bunlar arasındaki
lian olayını Sehl b. es-Saidi nakletmiştir. Aynı olayı İbn Abbas da rivayet
etmiştir. İbn Ömer de lian sırasında Hz. Peygamber (s.a.v)'in yanında
bulunduğunu söylemiştir. Bunlardan hiçbiri, Hz. Peygamber (s.a.v)'in hangi
kelimelerle lian yaptırdığını söylememiştir. Ama onlar, Kur'an nassı olmayıp
Hz. Peygamber (s.a.v)'e ait bazı hükümleri hep birlikte rivayet etmişlerdir.
Şöyle ki: Hz. Peygamber (s.a.v)'in, lian yapan karı-kocayı birbirinden ayırması
ve böyle bir kadının doğurduğu çocuğun nesep bakımından kocaya ait olmadığını
bildirmesidir. Hz. Peygamber (s.a.v) konuyla ilgili şöyle buyurmuştur:
"Eğer kadın, çocuğu iddia edilen yolla dünyaya getirmişse çocuk, kocanın
itham ettiği kişiye aittir. " Ama kadın, çocuğu normal olarak doğurmuşsa,
bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Eğer, Allah'ın
söyledikleri olmasaydı, bu adamın işi apaçık ortadadır." İbn Abbas, adam
beşinci yemini edeceği sırada, Hz. Peygamber (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu
nakletti. "Onu durdurun, çünkü beşinci yemin ateşe götürücü
yemindir." Yani: Beşinci yemin eğer yalansa ateşi hak ettirir yahut
beşinci yemini etmeden önce itiraf ederse had cezasını gerekli kılacaktır. Tahric: Müslim, lian, 2/1129-1138; Buhari, Talak
3/413-417; Ebu Davud, Talak, 2/679-694.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Bu olaydan, sahabIlerin hadisten ihtiyaç duyulan bazı
hususları rivayet ettiklerini ve bazı şeyleri bıraktıklarını çıkarabiliriz.
Şöyle denebilir: Hz. Peygamber (s.a.v)'in onlara nasıl bir lian yaptırdığını
rivayet etmek daha iyi olurdu. Ancak onlar, bir kimse Kur'an'ı okuyunca, Hz.
Peygamber (s.a.v)'in, Allah'ın indirdiği şekilde lian yaptığını bilir diye
ihtimal vermişlerdir. Buna göre onlar, lianı taraflardan her birinin belli
sayıda ve and içerek yapmalan hususunda Allah'ın beyanıyla yetinmişler. Hz.
Peygamber (s.a.v)'in onlara hangi kelimelerle lian yaptırdığını rivayet
etmemişler.
İmam ŞafiI (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Zaten, Allah'ın Kitabı'nda lianın şekli ve sayısı konusunda
yeteri kadar açıklık vardır. Belirttiğim gibi bazı sahabiler, Hz. Peygamber
(s.a.v)'in liandan sonra kan-kocayı birbirinden ayırdığını nakletmiştir. Daha
önce de Kur'an'ın yanı sıra Hz. Peygamber (s.a.v)'in sünnetinin durumunu
açıklamıştık.
Allah (c.c.)şöyle
buyurdu: "Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size
de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz. Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size
farz kılındı) ... " [Bakara,2/183-184]
"...Sizden her kim bu aya erişirse orucunu tutsun. Kim de
hastalanır veya yolculukta olursa, o günler sayısıDea diğer günlerde (tutsun).
Allah size kolaylık diler, güçlük istemez. Ta ki böylelikle o sayılı günleri
tamamlayasınız, sizi hidayete erdirdiğine karşılık Allah'ı yüceltesiniz ve
şükredesiniz." [Bakara,12/185]
Sonra da Allah, o ayın
hangi ay olduğunu açıklayarak şöyle buyurmuştur: "Ramazan ayı, insanlara
yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak
Kur'an'ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden Ramazan ayını idrak edenler, onda
oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca)
başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez.
Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık
Allah'ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir." [Bakara,2/185]
İmam ŞafiI (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Bizden önceki hadis bilginlerinden, oruç tutulması farz olan
ayın Şaban ile Şevval arasında yer alan Ramazan ayı olduğunu beyan etmek için
Hz. Peygamber (s.a.v)'den rivayette bulunma mükellefiyetine giren bir kimseyi
bilmiyoruz. Çünkü onlar, Ramazanın aylardan hangisi olduğunu biliyorlar ve
Allah'ın o ayda oruç tutmayı farz kılmasını bilmekle yetiniyorlardı. Onlar, o
ayda orucun mükellefiyetini yüklendiklerini ve yolculuk esnasında nasıl orucun
bozulacağını, nasıl kaza edileceğini de biliyorlardı. Kur'an'da yer alan
benzeri hususlar da bu kabildendir. İlim ehlinin dışında kalan kişiler dahi
"Ramazan ayı hangi aydır? Onda oruç tutmak farz mıdır?" diye sorma
ihtiyacı duymuyodardı. İnsanlann namaz kılmalan, zekat vermeleri ve gücü
yetenlerin haccetmelerinin farz kılındığı, zinanın ve adam öldürmenin
yasaklanışı vb. Allah'ın Kur'an'da bu kabilden bildirdiği diğer farzlar da bu
kapsama girer.
İmam Şafii şöyle dedi:
Bu konuyla ilgili Kur'an'da nas olarak açıkça belirtilmeyen ama Resulullah
(s.a.v)'e ait olan sünnetler vardır. Hz. Peygamber (s.a.v), bunlarla Allah'ın
ne murad ettiğini açıklamıştır. Müslümanlar da hakkında Hz. Peygamber (s.a.v)'in
sünneti bulunmayan ayrıntılarla ilgili konularda görüşlerini beyan ettiler.
(ictihad ettiler.)
Kur'an'da -mücmel olan-
üç talakla eşini boşayan kişi hakkında Allah (c.c) şöyle buyurdu:
"Eğer erkek, kadını
boşarsa ondan sonra kadın başka bir erkekle evlenmedikçe onu nikahlaması
kendisine helal olmaz. Eğer bu kişi de onu boşarsa (her iki taraf da) Allah'ın
sınırlarını muhafaza edeceklerine inandıkları takdirde yeniden evlenmelerinde
beis yoktur." [Bakara, 2/230]
Allah'ın sözü
"başka bir erkekle evlenmedikçe" kadınla başka bir kocanın evlenmesi
anlamına gelebilir. Bu söze muhatap olan kimsenin anlayacağı ilk manaya göre
böyle bir kadınla bir kimse nikah akdi yaptığı zaman, o kadın evlenmiş olur. Bu
ayet, başka bir koca ile kadın cinsi ilişkide bulununcaya kadar anlamına da
gelebilir; çünkü evlenmek (nikah) sözü; hem cinsi ilişkide bulunmak, hem de
evlenme akdi yapmak anlamına gelir.
Resulullah (s.a.v),
kocası tarafından üç talakla boşanan ve daha sonra başka biriyle nikahlanan
kadına karşı şöyle buyurdu: "Sen onun balından, o da senin balından
tatmadıkça ilk kocana helal olmazsın" Yani, boşayan kocanın haricinde olan
ikinci koca ile cinsi ilişkide bulunması kastedilmiştir.
Birisi şöyle derse: Bu
hususta Hz. Peygamber (s.a.v)'den bir hadis zikret. ..
Bize; Süfyan, İbn Şihab
ve Urve yoluyla Hz. Aişe (r.a)'dan şöyle nakletti: "Rifa'a'nın karısı Hz.
Peygamber (s.a.v)'e gelerek şöyle dedi: 'Rifa'a beni boşadı ve talakımı
kesinleştirdi. Abdurrahman b. ez-Zübeyir de benimle evlendi; fakat onunki
elbise kenarı gibidir. (cinsi açıdan yetersizdir) Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
"Sen Rifa'a ya
tekrar dönmek mi istiyorsun? Hayır, sen onun balından, o da senin balından
tatmadıkça olmaz." Tahric: Buhari,
Şahadet, 5/295- 296, no: 2639; Müslim, Nikilh, 2/1055-1056, no: 1433.
İmam Şafij (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Resulullah (s.a.v) bu meseleyi şöyle beyan buyurmuştur:
Allah, karısını üç talakla boşayan kocaya o kadını birinci kocaya başka
birisiyle evlendikten sonra helal kılması için, nikahla birlikte cinsi ilişkiyi
de şart koşmuştur.
Sonraki için tıkla:
HAKKINDA KUR'AN
NASSI VE HZ. PEYGAMBER'İN SÜNNETİ DE BULUNAN FARZLAR