ŞAFİİ el-UMM

USÜL

 

İHTİLAF KONUSU

 

Bize Rebi', İmam Şafii'nin şöyle dediğini haber verdi: Birisi bana şöyle dedi: Ben, daha önce olduğu gibi şimdi de ilim ehlinin bazı konularda ihtilaf ettiklerini görüyorum. Bu, onlar için caiz midir?

Ona şöyle dedim: İhtilaf iki çeşittir. Birisi haramdır. İkincisi için böyle bir şey söyleyemeyiz.

"Haram olan ihtilaf nedir?" dedi.

Şöyle dedim: Allah'ın Kitabı'nda veya Peygamberinin lisanıyla açıkça bildirdiği bütün hususlar hakkında onlan bu şekilde bilenler için ihtilafa düşmek caiz değildir.

Te'vil edilmesi mümkün olan ve kıyas yoluyla idrak edilen hükümlerde, yorumcu veya kıyasçının, haber ya da kıyasın delalet edebileceği bir manayı ileri sürdüğü ve başkasının da ona muhalefet ettikleridir. Bunlar, hakkında nas bulunan bir konuda ihtilafa düşme gibi değildir.

Dedi ki: Burada iki ihtilafı birbirinden ayırmayı açıklayan bir delil var mıdır?

Şöyle dedim: Allah, tefrikaya düşmenin kötülüğüyle ilgili şöyle buyurmuştur:

"Kendilerine kitap verilenler ancak o açık delil (peygamber) kendilerine geldikten sonra ayrılığa düştüler." [Beyyine, 98/4]

Yine Allah (c.c) şöyle buyurmuştur: "Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın." [Al-i İmran, 3/105]

Yüce Allah, mÜIDinlerin kendilerine deliller gelmiş olan konularda ihtilafa düşmelerini kınamıştır.

Ama Müslümanların ictihad yapmakla yükümlü kılındıkları hususlar için sana kıblenin tayini, şahadet ve diğer konularda örnekler vermiştim.

Dedi ki: Yorumu mümkün olan nassa bağlı ilahı hükümlerden selefin ihtilaf ettiği bazı örnekler ver. Ayrıca bunlarda doğruya bir delalet var mıdır?

Dedim ki: Alimlerin, ihtilaf ettikleri bir kısım meselede biz, kendimize, Kitap ve sünnetten yahut bunların her ikisine veya birine kıyas yoluyla bir delalet bulduk.

"Bunlardan bir örnek verir misin?" dedi. Şöyle dedim: Allah (c.c) şöyle buyurmuştur:

"Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden) üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler ... " [Bakara, 2/228]

Hz. Aişe şöyle dedi: "Ay hali temizlik süresidir." Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Ömer ve başkaları da bu kelimenin aynı manaya geldiğini söylemişlerdir. Sahabllerden birkaçı da "el-Akrau/ay hali" anlamına geldiğini söylemişlerdir. Bunlara göre boşanmış kadınlar, üçüncü ay halinden temizleninceye kadar başkasıyla evlenmesi caiz değildir.

Dedi ki: Peki, bunlar hangi delile dayanarak böyle ayrı görüşleri benimsemiştir?

Şöyle dedim: "Kuru" kelimesi "vakit" demektir. Burada vakit, boşanmış kadınların başkasıyla evlenebilmek için beklemesi gereken süreyi ifade eder. Onlar, bu süreyi tamamlamadıkça evlenemezler.

'''Kuru' kelimesi, ay hali demektir." diyenlere göre, belli süreler, sınırlı vakitlerdir: Vakitler; kısa olan süreye göre tayin edilir, bir şeyin sınırının tayininde kısa olanın tercih edildiği gibidir. Ay hali süresi, kadının temiz olma zamanından daha azdır. Sözlükte iddet beklemek için bir süre olma bakımından ay hali daha uygundur. Nitekim hilal de iki ayın arasını belirleyen bir süreyi ifade eder.

Sanırım bu görüşte olanlar, Hz. Peygamber (s.a.v)'in Evtas esirlerinden elde edilen cariyelerle, bir ay hali görerek rahimlerinin istibra etmeden (temizlenmeden) cinsı ilişkide bulunmamasını emrettiğini ileri sürerek, iddetin istibra olduğunu, istibranın da ay hali görmekten ibaret bulunduğunu söylemişlerdir. Hz. Peygamber (s.a.v), cariyenin istibrası ile hür kadının istibrasını birbirinden ayırmıştır. Hür kadın tam üç ay hali ile rahmini istibra eder ve böylece temize çıkar. Cariye de tam bir ay hali ile istibra edip taharete kavuşur.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Adam, "Bu bir görüştür. Sen, ayetin iki anlama da gelme ihtimalini kabul ettiğine göre, diğer görüşü nasıl tercih ettin?" dedi.

 

İmam Şafil (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Ona şöyle dedim: Allah, vakti gösteren hilalleri, aylar için alamet olarak yaratmıştır. Hilalin gösterdiği vakit, gece ve gündüzün ifade ettiği vakitten farklıdır. Yani hilal, otuz veya yirmi dokuz günlük bir döneme işaret eder. Nitekim otuz ve yirmiden sonra sayılar tekrarlanır. Burada onun başka anlamı yoktur. "Kuru," gece ve gündüzün sayısını gösteren bir vakittir. Ay hali ve temiz olma ise, iddetle ilgili gece ve gündüzde olur. Böylece vakit, sınırlara benzetilmiştir. Sınırlar ise, sınırladıklan şeylere dahil de olabilir, onların dışında da olabilir; yani sınır ile sınırlanan şeyarasında tam bir açıklık olmayabilir. Neticede "kuru," vakit anlamına gelir.

"Bu ne demektir?" dedi.

Şöyle dedim: Ay hali, rahmin, kanı gözle görülecek şekilde akıtmasıdır. Temizlik hali ise rahmin kanı alıkoymasıdır ki, bu durumda kan görülmez. Temizlik ve kuru, kanın akıtılması değil, alıkonulmasıdır. Dolayısıyla temizlik, bir süreyi ifade ettiğine göre, dilde kuru anlamına kullanılırsa daha uygun olur; çünkü bu, kanı alıkoyma demektir.

 

İmam Şafil (Allah rahmet etsin) şöyle devam etti: Resulullah (s.a.v), Ömer b. Hattab (r.a.)'a, Abdullah b. Ömer, kansını ay halindeyken boşadığında, öyle yapmamasını ve temizleninceye kadar onu alıkoymasını emretmiştir. Sonra da onunla cinsi ilişkide bulunmaksızın onu temizken boşamasını söylemiştir. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:

"İşte kadınların boşanmalarıyla ilgili olarak Allah 'ın em rettiği iddet budur. " Tahric: Muvatta, Talak 2/576 no: 53; Buhari, Talak 9/258 no: 5251; Müslim, Talak 2/1053.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Yani, Allah en doğrusunu bilir, Allah'ın şu sözüne işaret vardır: " ... Kadınları boşayacağınızda, onları iddetlerini gözeterek boşayın ... " [Talak, 65/1]

Hz. Peygamber (s.a.v) de Allah'ın emirine dayanarak, iddetin ay hali değil, ay halinden temizlenme olduğunu bildirmiştir.

Allah (c.c) şöyle buyurdu: "üç kuru" [Bakara, 2/228] dolayısıyla boşanmış bir kadının üç kuru geçirmesi gerekir. Eğer üçüncüsü bir süre gecikirse ay hali görünceye kadar başkasıyla evlenemez. Ay halinden kesilmesi veya ay halinden kesilmiş olmasından endişe edilmesi halinde, üç ay iddet beklemesi gerekir. Kadının temizlenince gusletmesiyle nikahlanmasının bir ilgisi yoktur; çünkü gusül -üçün dışında- dördüncü bir husustur. "Gusül etmiş olması da gerekir." görüşünü ileri süren kimsenin, bir yıl ve daha fazla gusül yapmayan böyle bir kadının nikahı caiz olmaz, demesi de gerekir ki öyle bir şey söz konusunu değildir.

Buna göre "Kuru, temizlik (tulır) anlamına gelmektedir." diyenlerin görüşleri, Kur'an'daki manaya daha fazla benzemektedir. Dildeki beyan da bu manalara delalet bakımından açıktır. Allah en doğrusunu bilir.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Cariyenin bir ay hali ile rahim temizliği olacağına dair Hz. Peygamber (s.a.v)'in emri zahire göredir. Çünkü temizlik eğer ay halinden önce olup cariye tam bir ay hali görürse, temizlik süresinde hamilelikten temizlenmiş olur. Cariye yine kanama görürse de bu, geçerli sayılmaz; çünkü ilk ay halini tamamlamakla geçerli bir ay hali görmüştür. Tam bir ay halinden önceki herhangi bir temizlik hali, zahirde onun beri olması aklanması demektir .

 

Imam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Iddet bekleyen kadın, iddeti iki sebeble bekler: Birisi istibradır, diğeri de istibranın dışında bir şeydir. Kadın, iki ay hali görür ve üç temizlik süresi geçirir. Bunlarla sırf istibra kastedilseydi, iki kere istibra edilmiş olurdu; fakat bunlarla istibranın yanında bir de kulluk (taabbüd) kastedilmiştir.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle,dedi: Dedi ki: Buna benzer ihtilafkonusu olan başka bir örnek verebilir misin?

"Evet" dedim. Belki daha açıklayıcı bir örnek bulabilirim. Bunların bazısını sünnet konusundaki rivayet farklılıklarından söz ederken açıklamıştım. Orada senin sorduğun şeylere ve benzerlerine işaret vardı -inşaallah-o

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Allah (c.c) şöyle buyurdu: "Boşanmış kadınlar, kendi başlarına (evlenmeden) üç ay hali (hayız veya temizlik müddeti) beklerler ... " [Bakara, 2/228]

"Kadınlarınız içinden adetten kesilmiş olanlarla, adet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Gebe olanların bekleme süresi ise yüklerini bırakmaları (doğum yapmaları)dır." [Talak, 65/4]

"Sizden ölenlerin, geride bıraktıkları eşleri, kendi başlarına (evlenmeden) dört ay on gün beklerler ... " [Bakara, 2/234]

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Hz. Peygamber (s.a.v)'in sahabilerinden bazısı şöyle demiştir: Allah, boşanmış hamile kadınların iddetlerinin doğumlarına kadar olduğunu zikretmiş, kocası ölen kadınların iddetlerinin de dört ay on gün olduğunu bildirmiştir. Buna göre kocası ölen hamile kadınların da dört ay on gün ve doğumlarına kadar iddet beklemeleri gerekir. Böylece iki iddeti birden beklemiş olurlar; çünkü sırf doğuma kadar iddet beklemeleriyle ilgili nas, sadece boşanma hakkındadır.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Sanki doğuma kadar iddet beklenmesi rahmin temizlenmesi içindir; dört ay on gün ise kulluk (taabbüd) içindir. Kocası ölen kadın da zifafa girmemişse sadece dört ay on gün iddet bekler. Bununla kocası ölen kadına bir şey, iki yönden vacip olmaktadır: Biri diğeriyle ortadan kalkmaz. Tıpkı bir kadının iki kişiye borçlu olması gibi ... Bunlardan birine olan borcunu ödemesi, ötekisinin hakkını ortadan kaldırmaz. Mesela, iddeti bitmeden birisiyle evlenip zifafa giren kadın, hem birinci kocası için iddetini tamamlayacak, hem de ikinci kocasından dolayı iddet bekleyecektir.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Diğer bir kısım sahabilere göre de kadın, doğum yaptıktan sonra evlenebilir, isterse kocası henüz yatağından kaldırılmamış olsun.

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Ayet iki manayı birden barındırabilir. Makul, zahire göre olan mana, doğumla iddetin sona ermiş olmasıdır.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Resulullah (s.a.v)'in sünneti de iddetin, boşanmada olduğu gibi ölümde de doğumla biteceğine delalet etmektedir.

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Bize Süfyan b. Uyeyne, ezZühri'den, Ubeydullah b. Abdullah'tan, o da babası Utbe'den şöyle haber verdi: "Sübey'a binti el-Haris el-Eslemiyye, kocasının ölümünden birkaç gece sonra doğum yaptı. Ebu es-Senabil b. Ba'kek ona uğrayıp "Sen kocalar için zor bir durum oluşturdun." dedi. Sübey'a da bunu Hz. Peygamber (s.a.v)'e anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu:

"Ebu es-Senabil yalan söylemiştir. Yahut gerçek, Ebu es-Senabil 'in dediği gibi değildir. Sen temizlendin, artık evleneNlirsin. " Tahric: Muvatta, Talak 2/590 no: 85; Buhari, Talak 3/417; Müslim, Talak 2/1122 no: 56/1484.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Muhatabım dedi ki: Bir konuda sünnet olunca, görüşü sünnete muhalif olan kimse asla haklı görülmez. Sen, bana nas ve istinbat yoluyla Kur'an'ın veya kıyasın delalet ettiği şeylerden, hakkında sünnet nassı bulunmayan ihtilaflara örnek verebilir misin?

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin), "Ona şöyle dedim." dedi: AHah (c.c) şöyle buyurmuştur:

"Eşlerine yaklaşmamaya yemin edenler için dört ay bekleme süresi vardır. Eğer (bu süre içinde) dönerlerse, şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. Eğer (yemin edenler yeminlerinden dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (ayrılırlar). Biliniz ki Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir." [Bakara,2/226-227]

Bizim yanımızda, Hz. Peygamber (s.a.v)'in sahabilerinden rivayette bulunanların çoğu, "Dört ay geçince bu şekilde yemin eden koca, ya yemininden döner ya da karısını boşar." demiştir. Hz. Peygamber (s.av)'in diğer sahabilerinden de dört ayın sona ermesi halinde boşamaya karar verilmiş olduğunu göstereceği rivayet edilmiştir.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Bu konuyla ilgili -Anambabam ona feda olsun- Hz. Peygamber (s.a.v)'den herhangi bir şey nakl edildiğini bilmiyoruz.

Dedi ki: Peki, sen bu iki görüşten hangisini benimsiyorsun?

Şöyle dedim: İHi yapan kimsenin karısını boşaması gerekmez. Karısı ondan hakkını isterse, dört ay geçinceye kadar bir şey yapmam. Dört ay geçince kocasına, "Ya yemininden dön ya da boşa!" derim. Yeminden dönme de cinsi ilişkiyle olur.

Dedi ki: Bu görüşü, diğerine nasıl tercih ettin?

"Kur'an'ın ruhuna daha uygun ve akla daha yatkın bulduğum için."

dedim.

"Kur 'an' da buna delalet eden şey nedir?" dedi. Ona şöyle dedim: Allah (c.c) şöyle buyurmuştur:

" ... Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler ... " [Bakara, Z/226I

Bu ayetin zahirine göre Allah, bir kimseye dört ay süre vermişse, bu dört ay geçinceye kadar onu bir şey hususunda zorlamak doğru değildir.

O şöyle dedi: Allah, kocaya yemininden vazgeçebilmek için dört aylık bir süre vermiş olabilir. Senin birine, "Bu evi yapman için sana dört ay daha süre tanıyorum, onu bu süre içinde bitir." demene benzemez mi?

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Ona şöyle dedim: Bu söze muhatap olan kimse, konuşmadan şart koşulmadıkça böyle bir manayı çıkartmaz. Eğer, "Sana dört ay daha süre tanıyorum." derse, ona dört aylık bir mühlet daha verildiğini anlar. Bu dört ay geçmedikçe o kimse evi bitirmedi diye mal sahibinin bir şey yapma hakkı yoktur. Dört aydan bir kısmı kaldığı sürece o kimseye işi bitirmedi, sözünde durmadı, denilemez. Dört aydan hiçbir gün kalmazsa, o zaman o şahsın sözünde durmadığı söylenebilir. Evin dört ayda tamamlanacağı inşaatın durumundan anlaşılabilir. Bazen de kalan süre içinde inşaatın bitirilemeyeceği kesin olarak belli olur. Yeminden dönmeye gelince; dört ayın tamamı geçmedikçe artık dönmeyeceğine dair bir işaret olmaz. Çünkü cinsi ilişki, bir anhk bir meseledir. Bir kimse, belirttiğim gibi, dört ay geçinceye kadar kansından uzak durursa, sonra böyle durmaya devam ederse hukuki bir durum doğmuş olur. Bu da ya yemininden dönmesi ya da kansını boşamasıdır.

Ayetin sonunda benimsemiş olduğum görüşü gösteren ve aksini gösteren bir şey bulunmayınca görüşümüz en doğrusu olmaktadır. Çünkü açıkladığımız ve ayetin zahiri aynıdır. Kur' an, zahirine göre uygulanır; ta ki batıni bir anlamına göre hareket edileceğine dair Kur'an'da bir işaret veya sünnet ya da icma bulunursa o zaman ayetin zahiri terk edilebilir.

Dedi ki: Ayetin siyakında söylediğin hususa işaret eden şey nedir? Dedim ki: Yüce Allah, ila yapan kimsenin dört ay bekleme hakkı olduğunu bildirmiş, sonra da "Eğer (bu müddet içinde) kadınlarına dönerlerse, şüphesiz Allah çokça bağışlayan ve esirgeyendir. Eğer (müddeti içinde dönmeyip kadınlarını) boşamaya karar verirlerse (aynhrlar). Biliniz ki Allah işitir ve bilir." [Bakara, 2/226-227] buyurmuştur. Allah, burada her ikihükmü, aralarında fasıla vermeden beraber zikretmiştir. Bu da hükmün, dört ay sonra gerçekleşeceğidir; çünkü o, ya yemininden dönecek ya da boşanacaktır. Allah onu, aynı anda bu iki işlemden birisini yapmakta muhayyer bırakmıştır. Bunlardan birisi, ötekisinin önüne geçmez; çünkü ikisi de aynı anda zikredilmiştir.

Tıpkı rehin konusunda birine, fasılasız bir şekilde, "Onu borcuna say veya satın alacağıma mahsup edeceğim." demek gibi ... Muhayyerlik ifade eden her şeyde, aynı anda, "Ya böyle yap ya da başka türlü yap." denilir.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Fasılasız bir şekilde zikredilip dört ay içinde yeminden dönülmesi, bu dört ayın bitiminde de boşanmaya karar verilmesi doğru olmaz. Çünkü bu durumda iki hüküm birlikte zikredildiği halde, birinde genişlik, ötekinde de zorluk gösterilmiş olur.

Dedi ki: Sana göre, dört ay bitmeden yemininden dönerse geçerli olur mu?

Ben de şöyle dedim: Evet, bana göre öyledir. Sen, üzerindeki bir alacağı vadesi gelmeden önce ödersen, borçtan kurtulduğun gibi, onu vaktinden önce verdiğin için de iyilikte bulunmuş olursun, bu da böyledir.

Ona şöyle sordum: Sana göre, her gün yemininden dönmeye kararlı olduğu halde, dört ay geçmesine rağmen cinsı ilişkide bulunmaması halinde günah işlemiş sayılır mı?

Dedi ki: Yeminden dönmeye karar vermek, dönmedikten sonra bir şey ifade etmez; yeminden dönmek de gücü yetiyorsa cinsı ilişki ile olur.

Dedim ki: Yeminden dönmenin manası cinsı ilişkide bulunmak olduğuna göre, dönmeye niyet etmeden cinsı ilişkide bulunsa ila talakından kurtulmuş olur mu?

"Evet" dedi.

Dedim ki: Eğen! yemininden dönmemekte kararlıysa ve dönmemek için her gün yemin etse, sonra da dört ay geçmeden önce ( dört ayın bitmesine az kala) cinsı ilişkide bulunsa ila talakından kurtulmuş olur mu? Ve cinsı ilişkide bulunması, yemininden dönmek için olmasa bile, onunla ila talakından kurtulmuş olur mu?

"Evet" dedi.

Şöyle dedim: Yemininden dönmeme karadığı bir şey ifade etmez mi?

Dönmek amacına yönelik olmayan şehvetle yaptığı cinsı ilişki, sizin ve bizim yanımızda onun ila talakından kurtulmasını engeııemez mi?

Dedi ki: Bu, söylediğin gibidir. Cinsı ilişkide bulunması hangi manada olursa olsun, onu ila talakından kurtanr.

Dedim ki: Peki, her gün yemininden dönmeye kararlı olmasına, ama dört ay geçmesine rağmen karar vermediği ve ağzına almadığı halde nasıl talak gerekir? Bu görüşü kim doğru ve akla yatkın bulur?

Dedi ki: Bunda akla yatkın olmayan şey nedir?

Dedim ki: Bir kimsenin, sence kansına, "Vaııahi sana ebedı olarak yaklaşmayacağım." demesi: Bu söz, "Sen dört ay kadar boşsun." demiş gibi olur mu? dedim.

"Evet, dersem ne olur?" dedi.

Ben de "Dört ay geçmeden onunla cinsı ilişkide bulunursa ne olur?" dedim.

Dedi ki: Hayır, bu, "Sen dört aya kadar boşsun." demiş gibi değildir. Dedim ki: ila yapan kimsenin bu sözü kullanması talak değildir. Bu, sadece yemindir. Üzerinden belli bir sürenin geçmesi neticesinde onu talaka çevirmiştir. O zaman ne söylediğinin farkında olan bir kimsenin kesin bir habere dayanmaksızın, böyle bir görüş ileri sürmesi mümkün müdür?

 

imam Şafij (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: O şöyle dedi: Böyle bir itiraz, senin aleyhinedir. Dedim ki: Nasıl?

Dedi ki: Sana göre, dört ay geçince ya yemininden döner ya da boşamaya zorlanır.

Şöyle dedim: Bu, ilanın talak oluşundan değildir. ila sadece yemin olup Allah, bunun için bir süre belirtmiş ve ila yapmak suretiyle kocamn kansına zarar vermesini önlenmiştir. Allah, ila yapan kimsenin ya yeminden dönmesi ya da kansını boşaması hükmünü getirmiştir. Bu hüküm, ila ile ilgili olmayıp dört ayın geçmesiyle ortaya çıkmaktadır. Yani bu yeni bir hüküm olup ila yapan kimse, iki şeyden birini gerçekleştirmek zorundadır. Bunlar da ya yeminden dönmek ya da talaktır. Bunlardan ikisini de gerçekleştirmekten kaçınırsa, yapılması mümkün olam yerine getirmek için zorlanır. Bu da talakına hükmetmekle olur. Çünkü onun yerine cinsı ilişkide bulunmak caiz değildir! !

 

Sonraki için tıkla:

 

MİRASLA İLGİLİ İHTİLAFLAR