İCTiHAD'TAN SONRA
YANLIŞI FARK ETMEK
Bize Malik, Abdullah b.
Dinar'dan, Abdullah b. Ömer'in şöyle dediğini haber verdi: İnsanlar Küba
Mescidi'nde sabah namazını kılarken birisi gelerek şöyle dedi: Resulullah
(s.a.v.)' e bu gece Kur' an indirilip (ayet inzal buyrulup) kendisine Kıble'ye
(Kabe'ye) yönelmesi emredilmiştir. Kendisi de emre uyarak Kıble'ye (Kabe'ye)
yönelmiştir. Söz konusu emir gelmeden önce yüzleri Şam cihetine yönelmişken
emir geldikten Sonra yüzlerini Kıble'ye (Mescid-i Haram'a) çevirdiler. Tahric: Buhari, Salat, Kıbleye yönelme, 3-4; Müslim,
Mesacid, Tahvilu'I-Kıble, 526
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Eğer kişi, Beyt'i, yani içinde Mescid-i Haram'ın bulunduğu
Beyt'i göremiyorsa içtihat eder. Kıbleyi bir yerde gördükten Sonra namaza
başlamamışsa artık namaza başka bir yerde görünceye kadar başlayamaz. Son
gördüğü yerdenamazını kılar. İlk gördüğü yerde namaza durma hakkı yoktur.
Namaza giriş yapıncaya kadar içtihada devam etmesi gerekir.
Dedi ki: İçtihat
neticesinde namaza başladıktan Sonra kıbleyi başka yerde görmesi/başka cihetin
kıble olduğunu anlaması halinde o zaman iki durum söz konusudur: Birincisi:
Kıblesi doğu tarafında /veya batı tarafında olup gökyüzündeki bulutlardan
dolayı hava kararmış olabilir. Yahut rüzgarın esintisinin deliloluşunda hata
işlemiş yahut başka bir şeyden dolayı hataya düştükten Sonra güneşi, ayı ve
yıldızları örten bulutların açılmasıyla namazı doğuya yahut batıya doğru
kıldığını görürse, kıldığı sayılmayıp selam verir. Sonra kıbleye, olması
gerektiği gibi yönelir. çünkü birinci istikbalinde hata üzere olduğu netleşmiş,
Kabe, namaz kıldığı cihetin hilafına düşmüştür. Ancak bu dönüşünden önce -belki-
Kabe'yi aynıyla isabet ettiremeyecekken, bu dönüşüyle cihetini isabet
ettireceği kesindir. Namaz kıldığı cihetin hatalı cihet olduğu netleşmiştir. Bu
durumda onun hükmü, içtihat neticesinde Beyt'i görüp namaz kıldıktan sonra
hatalı olduğunu öğrenen kişinin hükmü gibidir.
Dedi ki: Eğer doğu
cihetini tamamıyla terk edip istikbalini doğu ile batı arası herhangi bir yere
dönerse de durum aynıdır. Hata yaptığı kesinleşen herkes, hatasından dönmek
mecburiyetindedir.
Hatanın kesinleşmesi,
doğru ciheti bulmakla olur. Hata işlediği kesin olmayan kişinin söz konusu
hatadan dönme yükümlülüğü yoktur. Kim cihet açısından doğru olduğunu, ama
hedefin aynısındanıkendisinden saptığını tespit ederse, bu, sapma hatası bir
kesinlik ifade etmez. Bu da kişinin hataya yaklaşmasını mümkün kılar.
Mesela, kişinin kıblesi
doğu olup istikbalde doğuya döndükten sonra kıblesine yönelirken doğru
istikbalden sağa yahut sola meylettiğini görür. Bu, aynı cihet olan doğu ciheti
olduğundan dolayı namazını kılmışsa, iade etmesi gerekmez. Eğer namazdaysa,
kılmış olduğu kısmı ilga etmeyip doğru tespit ettiği cihete yönelerek namazını
tamamlar. Çünkü bu durumda kesin olan bir hatadan dönüp kesin olan bir
istikamete yönelmeyecektir. Sadece içtihat deliliyle başlamış ve onun muadili
olan başka bir içtihat deliliyle devam etmiştir. Birinci içtihat delili sonraki
içtihat delilinden daha kuvvetli olabilir. Ama kendisi her namaz için kıble
cihetini tayin etmek için içtihat deliliyle hareket etmekle mükelleftir.
Dedi ki: Eğer kendisi
namazdayken kıble cihetinden biraz mey letmeyi, ikinci içtihattan sonra tespit
ederse, meylini düzeltmek üzere doğru cihete yönelip namazını tamamlar. Eğer
beraberinde bir ama varsa, amanın da onun meyletmesiyle beraber meyletmekten
başka bir yolu yoktur. Bu durumda kıble cihetini hatalı tespit ettiğinin
kesinleşmesiyle beraber namaz bozulmuş olur. Beraberinde namaz kılan amaya bu
durumu söylemesiyle amanın da namazı bozulur. Eğer hemen söylemeyip daha
sonraki bir zaman dilimi içinde söylerse, ama söz konusu namazı iade eder.
Gözü gören kişi, içtihat
edip yöneldikten sonra ama olursa, yöneldiği istikamet üzere devam edebilir.
Eğer yöneldiği istikametten kendi isteğiyle ayrılır yahut bir başkası
tarafından namazını tamamlamadan önce istikametten ayrılmaya zorlanırsa,
namazdan çıkıp yeniden içtihat ettikten sonra namazını kılar. Eğer kendisinden
başka kimse yoksa namazını kılar ve kendisinden başka gözü gören birisini bulup
onun içtihadıyla iade eder.
Bir kişi yahut bir topluluk
içtihat ederek kıbleyi bir cihette görüp namazlarını cemaat olarak kıldıktan
sonra imamın arkasından içtihatlarında hata ettiklerini ve kıblenin
yöneldikleri istikametten farklı bir istikamette olduğunu tespit ederse kişi,
doğru gördüğü istikamete yönelip namazını kılar. imamın arkasında olankişi,
daha sonra imam namazını tamamlamadan önce imamın imamlığından ayrılır ve kendi
imamı olursa, namazı geçerli olup kendi namazı üzerine bina etmiş sayılır. Ama
eğer aynı anda imamın imamlığından ayrılıp imam namazı bitirmeden önce kendi
imamı olursa, namazı bozulur ve yeniden namazını kılması gerekir. ihtiyat
açısından doğru olan, namazı kesip doğru bir istikamette kıbleye yönelmesidir.
Dedi ki: Bu durum,
namazın başından yahut sonundan itibaren imamla ters düşen ve namazdan
ayrılmayan kişiler için böyledir.
Eğer imam kıbleyi,
yöneldikleri istikametten farklı bir istikamette görürse, doğru gördüğü
istikamete yönelir. Arkasında duran kişiler, onun gördüğünü görmeden onun
dönmüş olduğu istikamete dönemezler. içlerinden onun gördüğünü görenler onun
yöneldiği istikamete yönelirler. Onun gördüğünü göremeyenler, imamlığından
çıkıp namazları üzerine bina ederek münferiden namazlarını kılarlar. Bu
meselede imam ile cemaat ihtilafa düşmüştür: imamın kendisi bu meseleden dolayı
imamlıklarından çıkmıştır. Bu durumda hiçbir şekilde namazlarını bozmaz. Eğer
imamdan mütevellit bir sebepten dolayı namazı bozulur yahut burnun kanaması
veya başka şeylerden dolayı namazdan ayrılırsa, kendileri kaldıkları yerden
namazları üzerine bina ederler, kıble meselesi de aynen bunun gibidir. Çünkü
onlar değil de imam farklı kıbleye yönelerek kendi kendini imamlıktan
çıkarmıştır. Birinci meselede ise onları imam çıkarmamış, onlar kendi
kendilerini onun imamlığından çıkarmışlardır.
Dedi ki: Kıyas ile
önceki kişiler hiçbir durumda namazları üzerine bina edemezler. Çünkü cemaat
yaptıklarını yapmakla, imam da yaptığını yapmakla yükümlüdür. Yaptığının
üzerinde sebatla durması onu imamlıktan çıkarmasına sebeptir. Biz de bu görüşü
alıyoruz. Yani imam ile cemaat kıble tayininde ihtilaf ederse cemaat, imama
uymaz.
Kişi, kıble ciheti
hususunda içtihat ettikten Sonra namaza başlar ve sonra şüpheye düşmesine
rağmen kıbleyi ilk içtihadından farklı bir yerde tespit edemezse, namazına
devam eder. Çünkü istikameti, başka cihette göremediği kıble istikameti
doğrultusundadır. Bu meselede imam ile imama tabi olan arasında fark yoktur.
Ama birine, kıble
istikameti için gören bir şahıs içtihat edip onu yönlendirdikten sonra kıbleyi
kendisini yönlendirdiği istikametten başka bir istikamette olduğunu öğrense de
yöneldiği istikametten başka bir istikamete yönelme durumu yoktur. Çünkü bu
hususta onun görüşünün itibarı yoktur. İkinci bir şahıs ona "Senin için
kıble istikameti hususunda içtihatta bulunan şahıs hata etmiştir." derse
ve o da ikinci şahsa inanırsa, söylenen istikamete yönelir. Namazından kılmış
olduğu kısım da geçerlidir. Çünkü ilk içtihadı ona içtihat etme hakkı olan kişi
içtihat etmiştir.
Dedi ki: Karanlık bir
yerde hapsedilen, kıble istikametini tespit edecek herhangi bir delilden yoksun
olan ve içtihadını doğrulayacağı hiçbir delili de olmayan kişinin durumu, ama
kişinin durumu gibidir. Kendince kanaat getirdiği istikamete yönelip namazını
kılar. Daha sonra da delilsiz olarak kılmış olduğu namazı iade eder.
Şöyle dendi: Gözleri
gören kişinin delillerden yoksun kalması halinde başka bir şahsın içtihadına
uyma imkanı vardır. Kıble yönü batıdayken içtihat eden kişi kendisini doğu
tarafına yönlendirdiği içtihat neticesinde kılmış olduğu tüm namazları iade
eder. Kıble istikametini isabetinden az meyletmiş olsa dahi, namazını iade
etmesini uygun görürüm. İade etmemesi halinde de sorumlu sayılmaz. Çünkü söz
konusu içtihat buna uygundur.
Eğer delile ulaşma
imkanından yoksunsa, kendisi için içtihat eden kişinin içtihadını doğrulaması,
kendi içtihadını doğrulamış gibi kabul edilir.
İmam Şafii (Allah rahmet
etsin) şöyle dedi: Söz konusu (Gözleri gören kişinin delillerden yoksun kalması
halinde başka bir şahsın içtihadına uyan) kişi, bu mevzuda ama olan kişiden
farklıdır. Gören kişi ama için içtihat ettikten sonra bir başkası kendisine
şöyle derse: "Kıble batı tarafında olmasına rağmen senin için içtihat eden
kişi, seni doğu tarafına yönlendirerek hataya düşürdü." amayla bu meselede
şöyle ayrı düşer. Eğer bu iddia sahibinin doğru söyleyip söylemediğinden emin
değilse, iade etmesi gerekmez. çünkü birinci haberi söyleyenle ikinci haberi
söyleyen kişi doğruluk hususunda birbirine denk olduklarından dolayı hangisinin
haberini yalan sayacağını bilmemektedir.
Dedi ki: Gözü gören
kişi, kesin bir bilgiyle yahut kendi içtihadıyla namazını kılar.
Gözüyle kıbleyi görme
imkanı olan kişi, kıbleyi görmeden bir yere dönerek namazını kıldıktan sonra
şüpheye düşerse, iade eder. Bu durumda gözüyle kıbleyi görebileceği istikamete
yönelmeden namazı geçerli olmaz. Aynı şekilde kıble istikameti hususunda iki
yön arasında şüpheye düştükten sonra, iki yönden birisi kendisinde baskın
olmadan namazını bir yöne doğru kılması halinde namazını iade etmesi gerekir.
Yahut namazına bu şek üzere başladıktan sonra başladığı cihette görüp namazını
tamamlaması halinde bile iade gerekir. çünkü namazının geçerli olabilmesi için
doğru istikametteyken başlaması gerekir.
Sonraki için tıkla:
KIBLE iSTiKAMETiNE
DÖNMEDEN NAMAZA DURMANIN CAiz OLDUGU HALLER: BiRiNCi HAL