ŞAFİİ el-UMM

SALAT

 

KIBLE İSTİKAMETİNE DÖNMEDEN NAMAZA DURMANIN CAİZ OLDUGU HALLER: BİRİNCİ HAL

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Kıble istikametine yönelmeden namaza durmanın iki haliyle ilgili yüce Allah (c.c) şöyle buyuruyor: "Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kafirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanlZdan ötürü size bir günah yoktur. Şüphesiz kafirler sizin apaçık düşmanınızdır. (Ey Muhammed!) Cephede sen de onların (mü'minlerin) arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında (bir rekat kıldıklarında) arkanıza (düşman karşısına) geçsinier. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. İnkar edenler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanlZda size bir beis yoktur. Bununla birlikte ihtiyatlı olun (tedbirinizi alın). Şüphesiz Allah, inkarcılara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır." (Nisa, 4/101-102) ayetlerinde yüce Allah (c.c), korku içinde olan insanların, namazlarım korunarak kılmalarım emretmiştir. Burada onlara namazlarım kılmalarım emrederken kıble cihetine dönerek kılmalarım emrettiğine dair delil vardır.

 

Allah (c.c) şöyle buyurdu: "Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah'a gönülden boyun eğerek namaza durun. Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, namazı yaya olarak veya binek üzerinde kılın. Güvenliğe kavuşunca da, Allah'ı, daha önce bilmediğiniz ve O'nun size öğrettiği şekilde anın (namazı normal vakitlerdeki gibi kılın)." (Bakara, 2/238-239) Namazlarını yürüyerek yahut binek üzerinde kılmalarına müsaade etmesi, ruhsata delil olmuştur.

 

Korkudan dolayı yürüyerek yahut herhangi bir bineğe binmiş bir halde namaz kılmalarına müsaade edilmesiyle birbirlerini koruyarak namazlarını kılmalarını emrettiği durum farklıdır. Bundan anlaşılıyor ki iki korku hali aynı değildir. Sonuncusu olan ve yürüyerek yahut binek üzerinde namaz kılınmasına müsaade edilen korku hali, birinci korku halinden daha şiddetlidir. Kuvvetli korkunun hasıl olduğu durumlarda, kendi istikametleri cihetinde -kıbleye yönelmeden- binekleri üzerinde oturmuş yahut ayakları üzerinde durmuş bir şekilde namazlarını kılabilider. Sünnette bunun delili şöyledir: Bize Malik, Nafi'den şöyle haber verdi: Abdullah b. Ömer'e korku namazı sorulunca şöyle dedi: "İmam bir toplulukla ilerler." dedikten Sonra hadisi zikretti. Hadiste İbn Ömer şöyle dedi: "Eğer bu korkudan dalıa şiddetli bir korku varsa, yürüyerek yahut binek üzerinde istikbalinizi/ döndüğünüz yönü kıbleye yönelmeden namazınızı kılın." Malik şöyle dedi: Nafi şöyle dedi: Abdullah, ResuluHalı (s.a.v)'den ancak gördüğünü zikretmiştir. Tahric: Taberi, Korku namazı 1/184 no; 3; Buhari, Tefsir 3/204 no; 4535

 

Bize, İbn Ebi Zi'b, Zühri'den; o, Salim' den; o da babasından benzerini haber vermiştir. Tahric: Marife, Beyhaki: Namaz 2/490; Buhari, Korku namazı 1/299 no: 943; Müs/im, Sefer namazı 1/874 no: 306/839

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Farz namazlarda kıbleye dönmenin terk edilmesi, ancak Müslümanlarla düşmanlar savaşta karşı karşıya geldiklerinde caiz olur. Bu da kılıçla çarpışma anı ve benzer durumlarda olur. Bir yerden bir yere intikal esnasında, yürüyerek yahut binek üzerinde imkan bulurlarsa, kıble cihetine dönerek istikbalde bulunurlar. Ama öyle bir imkan bulamazlarsa, dönme imkanı bulabildikleri cihete dönerek namazlarını kılarlar. Söz konusu durumda rükfı ve secde yapmaya imkan bulamazlarsa, ima yoluyla namazlarını eda ederler. Aynı şekilde eğer düşman onları görebildiği bir yerde bulunuyorsa, namazlarını binekleri üzerinde, düşmanı görecekleri cihete yönelmişken ima yoluyla kılarlar. Hiçbir zaman namazlarını abdestsiz yahut teyemmümsüz ve namaz sayısını eksiIterek kılmaları caiz olmaz.

Su kendilerine yakın olmasına rağmen teyemmümle namazlarını kılmaları caizdir. çünkü onlarla su arasına engel girmiştir. Bu durumda onları gözleyen düşmanın kafirler, hırsızlar, haddi aşan bağiler, yırtıcı hayvanlar yahut insana zarar verecek serkeş erkek develer olması arasında fark yoktur. Çünkü bunların tamamının zarar vermelerinden korkulur. Düşmanın onlara ulaşıp saldırına endişesinden ve korkudan emin olduklarında, yere inip kıble cihetine istikbalde bulunmadan namazlarını kılamazlar. Ama düşmanın ulaşıp saldırmasından endişe ederlerse/ korkarlarsa, binekleri üzerinde namazlarını kılarlar.

 

Bazı namazlarını binekleri üzerinde ve ima yoluyla kıldıktan sonra düşmandan emin olurlarsa, binekleri üzerinden inip kıbleye doğru istikbalde bulunarak geriye kalan namazlarını kılmaları gerekir. Müstehab olan da yere inip yeniden namazlarını kılmalarıdır. Bu durumların hiçbirinde namazlarını kısaltma hakları yoktur. Ancak seferilik hali varsa, namazın seferde kısaltıldığı gibi burada da kısaltılır.

 

Eğer Müslümanlar düşmana karşı saldırı içinde olup düşmanın onlara hücumundan emin değillerse, dediğimiz şekilde namazlarını kılarlar. Ama hücum etmeyi terk eder ve düşmanın hücumundan emin olurlarsa, bu durumda namazlarını kılmak için yere inip hücum işlemini terk etmeleri gerekir. Yere inmeyi, hücumu terk ederek bulma imkanları olmasına rağmen hücumu terk etmeyip devam etmeleri doğru olmaz. Çünkü düşmanı bu durumda takip etmek nafiledir. Onun için farz olan bir ibadet, nafile bir ibadet için terk edilmez.

 

Namazın edası esnasında şiddetli korku varsa, kişi, binek üzerinde ve kıbleye yönelmeden namazını kılabilir; müşriklerle çarpışma halindeyse yahut kendisine saldıran zalime karşı kendini müdafaa ediyorsa, zikrettiğim ruhsatları kullanması mümkündür.

 

Haddi aşan (baği) bir topluluğun veya isyankar bir katilin bunu kullanmahakkı yoktur. Zalim olanlardan, çarpışmada, bu ruhsatları kullanıp namazını kılanlar, kılmış oldukları her namazı iade etmeleri gerekir. Aynı şekilde yol kesmek yahut yeryüzünde fesat çıkarmak maksadıyla çıkan kişi, yırtıcı hayvandan yahut saldırgan deveden korkarak ima yoluyla namazını kılmışsa, iade etmesi gerekir. Farzı eda imkanı bulan bir asinin ruhsat kullanmasına müsaade yoktur.

 

Sonraki için tıkla:

 

KIBLE İSTİKAMETİNE DÖNMEDEN NAMAZA DURMANIN CAİZ OLDUĞU HALLER: İKİNCİ HAL