ŞAFİİ el-UMM

SALAT

 

NAMAZDA KONUŞMA MESELESİYLE ALAKALI İHTİLAFLAR

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Namazda konuşma meselesinde bazı insanlar bize muhalefet ettiler. Bu meselede aleyhimize bazı deliller toplandı. Yemin ve şahitlik meselesinde ve iki ayrı meselede de söz konusu deliller ileri sürülmüştür.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: (Zülyedeyn hadisiyle ilgili) Onu (muhalifi) şöyle derken duydum: Zü1yedeyn hadisi, Resulullah (s.a.v)' den gelen sabit bir hadistir. Resulullah (s.a.v)' den, ondan bu hususta meşhur başka bir hadis rivayet edilmemiştir. Ve hadis, "el-Acma Cuhfir" hadisinden daha sabittir.

 

--------------------

Zekatla ilgili bir hadistir ve sıhhat derecelerini karşılaştırmak için verilmiş bir misaldir.

Hadisin manası şöyledir: "Bağlanmış hayvanm verdiği zarar hederdirl zararı ödenmez, kuyunun verdiği zarar hederdir, madenin de zararı hederdir. Yer altındaki madenihazinenin ise bedeli 1/5'dir." Bkz. Buhari, Zekat, 66. Sahibi tarafından bağlanmış olan hayvanın, bağını kopararak verdiği zarar ödenmez. Kuyu için de kişi, kendi mülkünde veya izinli bir yerde kuyu açsa ve birileri buna düşse kuyu sahibi zararını ödemez, ama ihmali olması hali başka. Devletin izniyle işletilen maden ocağında meydana gelen zarar da ödenmez, ancak ihmal başka.]

--------------------

 

Ama Zülyedeyn hadisi mensuhtur. "Onu nesheden şey nedir?" dedim.

 

Dedi ki: İbn Mesud hadisi (ve sonra başladığım hadisi zikretti). Söz konusu hadis için, "Muhakkak ki, Allah (c.c) istediği şekilde emir verir. Ve Allah (c.c)'ın emirlerinden biri de namazdayken konuşmamanızdır. "

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Ona şöyle dedim: Nesihte eğer iki hadiste ihtilaf edilirse, son hadis alınır değil mi? "Evet" dedi.

Ona şöyle dedim: İbn Mesud hadisi ile alakalı olarak İbn Mesud'un Mekke'de Nebi (s.a.v)'in yanına geldiği hıfzında yok mu?

 

Dedi ki: Kabe'nin avlusunda namaz kılarken buldum.

Ama İbn Mesud, Habeş topraklarına hicret etti. Sonra Mekke'ye döndü. Sonra da Medine'ye hicret etti ve Bedir'e katıldığını bilmiyor musun?

"Evet, biliyorum." dedi.

 

İmam Şafii şöyle dedi: Ona şöyle dedim: Eğer İbn Mesud'un Melle'de Nebi (s.a.v)'in yanına gelişi Nebi (s.a.v)'in Melle'den hicretinden önce ise ve İmran b. Husayn, Nebi (s.a.v)'e mescidin arka tarafında genç yaştayken gitmişse bunu nasıl anlamamız lazım. Ayrıca, Nebi (s.a.v)'in sadece Melle'den hicret ettikten sonra Mescidinde namaz kıldığını bilmiyor musun?

"Evet, biliyorum." dedi.

Dedim ki: İmran b. Husayn hadisi bununla geldiğine göre, o zaman

İbn Mesud hadisi, Zülyedeyn hadisini neshedici değildir.

Ebu Hureyre şöyle diyor: Resulullah (s.a.v) bize namazı kıldırdı. Dedi ki: Ebu Hureyre'nin sahabe olma zamanını bilmiyorum.

 

Dedim ki: Üzerinde şek olmayan İmran hadisinden kafi gelecek kadarıyla başladık. Ebu Hureyre de Resulullah (s.a.v)'e hayırlı bir sahabe olmuştur. Ebu Hureyre şöyle dedi: Resulullah (s.a.v)'e Medine'de üç veya dört yıl sahabe oldum.

 

Rebi' şöyle dedi: "Ben şüpheye düştüm." Resulullah (s.a.v) Medine'de kaldığı yıllardan önce Melle'de kalmış. Ayrıca İbn Mesud, Nebi (s.a.v) bu kaldığı yıllardan önce yamna gelmiş ve o zaman henüz Ebu Hureyre sahabe olmamıştı. Bu durumda İbn Mesud'un hadisi, kendisinden so ma gelen bir hadisi neshedebilir mi? "Hayır" dedi.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Ona şöyle dedim: İbn Mesud'un hadisinin, Ebu Hureyre ve İmran b. Husayn hadislerine -dediğin gibi- muhalif olduğunu kabul edelim. Kendini namazda bilmene rağmen konuşman, namazı bitirdiğini yahut namazda olduğunu unutarak konuşman gibi değildir. İbn Mesud'un hadisi mensuh ise, namazda konuşmak mubahtı. Bunun nasih ve mensuh açısından değerlendirilmemesi gerekir. Sonuçta, zikrettiğimiz gibi, kişinin kendinin namazda olduğunu bilmesine rağmen bilereklkasten konuşması caiz olmaz. Bu durumda namaz bozulur. Ama kişi, unutkanlık veya dalgınlık neticesinde konuşur, yani konuşmanın mubah olduğu bir durumda kendini görürse, bu da namazın bittiğini zannettiği yahut namazda olduğunu unuttuğu halde olabilir ve bu durumda da namazı bozulmaz.

 

Muhammed b. İdris şöyle dedi: O (muhalif) şöyle dedi: Siz, Zülyedeyn'in Bedir'de katledildiğini rivayet ediyorsunuz.

 

Dedim ki: Bunu istediğin gibi kabul et. İmran b. Husayn'ın hadisinde, Resulullah (s.a.v)'in namazı, Medine'de ve Mekke'de olan İbn Mesud'un hadisinden Sonra değil mi?

"Evet" dedi.

 

Dedim ki: Bu da -eğer istediğin gibiyse- izah ettiğime delil teşkil etmekte ve Bedir, Nebi (s.a.v)'in Medine'ye gelişinden on altı ay Sonradır.

 

Dedi ki: Kendisinden rivayet ettiğiniz Zü1yedeyn ismindeki şahıs Bedir'de öldürülen şahıs mıdır?

 

Dedim ki: Hayır, İmran, onu el-Hırbak ismiyle isimlendirir. Ve şöyle der: Söz konusu şahısın elleri kısa veya uzundur. Bedir'de katledilen kişi Züşşimaleyn. Eğer ikisi "Zü1yedeyn" olsaydı, birbirinin aynısı olan tüm isimlerin ittifakı gibi söz konusu bu iki isim de birbirlerine benzerlerdi.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Bunun (muhalifin) görüşüne tabi olan bazısı şöyle dedi: Bizim başka bir hüccetimiz var.

Dedik ki: Nedir?

Dedi ki: Muaviye b. Hakem, namazda konuştuğuna dair beyanda bulunmuş. Halbuki Resulullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Namazda iidemoğlunun kelamından bir şeyler konuşulması caiz olmaz'' Tahric: Müslim, Mesacid, Namazda konuşmanın haramlığı babı

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Ona şöyle dedim: Bu zikrettiğin senin aleyhindedir, lehinde değiL. İbn Mesud'un rivayet ettiği gibi, benzerleri de rivayet edilmiştir. Bununla alakalı olarak görüşlerimiz zikrettiğim gibidir.

Dedi ki: Eğer bunun hilafında dersen.

 

Derim ki: Bu senin lehinde olan bir durum değildir, bu hususta sana açıklama yapacağım. Eğer Muaviye'nin durumu Zü1yedeyn' in durumundan önceyse, mensuh demektir. Bu durumda namazın dışında konuşmak caiz olduğu gibi namazda da konuşmak caizdir. Ama onunla veya ondan sonraysa, namazda konuşmanın haram olduğunu, izah ettiklerinI e alakalı bilgisi olmadan konuşmuştur. Nebi (s.a.v)'in, namazını iade etmesiyle alakalı olarak emrettiğini zikretmemiştir. Bu durumda anlaşılan mana ile Zü1yedeyn'in hadisinde anlaşılan mana aynı veya daha fazladır. çünkü hadisinde bilerek konuştuğu zikredilmiştir. Ancak namazda konuşmanın haram olduğunu bilmeden konuşmuştur.

Dedi ki: Bu durum hadisinde zikrettiğin gibidir.

 

Dedim ki: Aleyhimde zikrettiğin şey, eğer dediğimiz gibiyse lehimde olur.

Dedi ki: Sen ne diyorsun?

      

Şöyle diyorum dedim: Bu, İbn Mesud'un hadisi gibidir. Zülyedeyn'in hadisine de muhalif değildir.

 

Muhammed b. İdris şöyle dedi: O şöyle dedi: Siz Zülyedeyn'in hadisini teferruata boğarak (asılda da, ayrıntıda da) muhalefet ettiniz.

Dedim ki: Ona asılda mı muhalefet ettik?

Dedi ki: Hayır, ona teferruatta muhalefet ettiniz.

 

Dedim ki: Sen ona, nassına/aslına muhalefet ettin. Ve senin yanında nassa muhalefet etmek, görüşü zayıftatmak suretiyle furu'da hataya düşmekten daha kötüdür.

Dedi ki: Hayır, aslında değil, fer'inde muhalefet ettim.

Dedim ki: Sen nassında muhalefet ettin, sana göre nasda muhalefet etmek teferruatta/furuda muhalefet etmekle bir midir?

 

Dedi ki: Evet, hiçbirinde mazur değil.

 

Ona şöyle dedim: Sen aslına ve fer'ine muhalefet ettin. Biz onun aslına da, fer'ine de bir harf dahi muhalefet etmedik. Bunun hilafına, bize düşen şey, sana da düşer. Sen, biz ona muhalefet etmediğimiz halde muhalefet ettiğimizi söyledin.

 

Dedi ki: Muhalefet edip etmediğini söylemek için sana soru sorabilir miyim?

"Sor" dedim.

 

Dedi ki: İki rekat kıldırdıktan sonra namazdan çıkan imama, beraberinde namaz kılanların bir kısmı şöyle dedi: "İki rekat kıldıktan sonra namazdan çıktın." İmam, başkalarına sorunca onlar da "doğrudur." dedi.

 

Dedim ki: İmamın namazını bitirmediğini bilen, imama ikinci rekattan sonra namazdan çıktığını haber veren ve ona şahitlik yapanların namazları fasit olmuştur.

Dedi ki: Ona muhalefet etmiş oldun.

 

Dedim ki: Hayır. Bizim imamımızın namazdan ayrılma hali ile Resulullah (s.a.v)'in namazdan ayrılma hali aynı değildir.

 

Dedi ki: Namaz ve imamlık açısından ikisi arasındaki fark nerededir? Muhammed b. İdris'e şöyle dedim: Allah (c.c), farzlarını Resulullah (s.a.v)'e ardı ardına indiriyordu. Daha önce farz kılmadığı bir farzı farz eder veya bazı farzları hafiffetirdi.

Dedi ki: Doğrudur.

 

Dedim ki: Resulullah (s.a.v)'in namazını tamamlamadan namazdan ayrılmayacağı hakkında ne sen ne biz ne de herhangi bir Müslüman şüpheye düşer mi, yani şüpheye düşmez.

Dedi ki: Doğrudur.

 

Dedim ki: Zü1yedeyn'in "Namazı kasır mı ettin, yoksa unuttun mu?" deyince namazı Allah'tan gelen bir emirle mi kasrettiği, yoksa Nebi (s.a.v)'in unuttuğu mu, durumu da açıkça meseleden anlaşılıyor.

Dedi ki: Doğrudur.

Dedimki: Nebi (s.a.v), Zülyedeyn'in bunu söylemesi üzerine başkasına da sormuştur.

Dedi ki: Doğrudur.

 

Dedim ki: Başkasına sorulunca, onun sözlerini duymayanlara da sormuş olma ihtimali vardır. Bu durum da onun gibi sayılır. Ve kendisini duyan birilerine sormuş olma ihtimali vardır. Nebi (s.a.v)'in ona cevap verdiğini duymayanın durumu, Zülyedeyn'in durumu gibi sayılır. Çünkü (Zülyedeyen), Nebi (s.a.v)'e, bir delile sahip olmadığı için namazı kasır mı ettiğini, yoksa unuttuğunu mu bilmediği için soruyor. Onun bu manada cevap alması, Zü1yedeyn gibidir. Cevap almasıyla farz terettüp etmiştir. Gördüğün gibi, Nebi (s.a.v)'e haber verilince, söylediklerini kabul etmiş ve hem kendisi hem de onlar konuşmadan namazlarını tamamlamışlardır.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Allah (c.c), Resulullah (s.a.v)'in emanetini teslim alınca, farzların indirilmesi bitmiş oldu. Bu sebeple onda/namazda eksilmeye ya da ziyadeye gidilemez, değil mi?

Dedi ki: Doğrudur.

 

İmam Şafii (Allah rahmet etsin) şöyle dedi: Dedim ki: İşte bu, onunla bizim aramızda olan farktır. Kime bariz olan bu emir ulaşırsa -kendisine ulaşan hiçbir alim, beyanının açıklığından dolayı- onu reddedemez.

 

(İmam Şafii Allah rahmet etsin şöyle dedi:) Dedi ki: Sizin

arkadaşlarınızdan bazıları şöy le dedi: "N amazIa alakalı olarak konuşulması, kişinin namazını bozmaz."

 

(İmam Şafii Allah rahmet etsin şöyle dedi:) Ona şöyle dedim: Hüccet bizim dememizle, bir başkasının demesiyle değildir.

 

(İmam Şafii Allah rahmet etsin şöyle dedi:) Dedi ki: Senin arkadaşlarından birden fazla kişiyle konuşmama rağmen hiçbiri bunu hüccet olarak sunmadı. Tersine amelin bizim belirttiğimiz hal üzere olduğunu söyledi.

(Muhammed b. İdris şöyle dedi:) Ona şöyle dedim: Sana daha önce söylediğim gibi, amel için manaiyorum olmaz. [Peygamber (s.a.v.)'in yaptığı bir amel ile ilgili başka mana aranmaz] Ve başkasının söylediğini bize karşı hüccet olarak kullanamazsın.

"Doğrudur" dedi.

Dedim ki: O zaman hüccet olmayan şeyleri bırak.

Muhammed b. İdris şöyle dedi: Ona dedim ki: Sabit olan Zülyedeyn'in hadisine muhalefet etmekle hata ettin. Benim, "namazda konuşmayı, cima ile ilgili görüşlerimi ve teganni yapmanın helalolduğunu söy lediğimi" iddia edenler, kendilerine zulmetmişlerdir. Biz kesinlikle bu türden bir şeyi helal saymadık. Ayrıca sen, "namaz kılan kişi, zikir halinde olsa da namazını tamamlamadan önce selam verirse, namaz tamamlamnadığı için namazı bozulur" dedin. Çünkü senin iddiana göre mahallinde olmayan selam, konuşma hükmündedir. Ama namazının bittiğini zannederek selam veren kişi, namazını tamamlar. Aleyhine bu hüccetten başka bir hüccet olmasa bile bu sana yeter. Siz hadise çokça muhalefet ettiniz. Ve beni hadise ters hareket etmekle (itham etme) ayıbınızdan dolayı Allah'a ham d olsun.

 

Sonraki için tıkla:

 

İMAMIN KONUŞMASI VE SELAMDAN SONRA OTURMASI