RAMAZAN AYINDA CİMA VE
BU HUSUSTAKİ GÖRÜŞ AYRILIĞI
[925] Şafii (Allah'ın
rahmeti ona olsun) dedi ki: Bize Malik b. Enes, İbn Şihab'dan haber verdi. O,
Humeyd b. Abdurrahmandan onun, Ebu Hüreyre'den rivayetine göre, bir adam
Ramazan ayında orucunu bozdu. Nebi (s.a.v.) ona ya bir köle azad etmesini yahut
peş peşe iki ay oruç tutmasını ya da 60 yoksula yemek yedirmesini emir buyurdu.
Ben bulamıyorum, dedi derken Rasulullah (s.a.v.)'a bir arak; zen(m)bil kuru
hurma geldi. Rasulullah (s.a.v.): "Bunu al ve bunu sadaka olarak
dağıt"buyurunca adam: Ey Allah'ın Rasulü! Ben, benden daha muhtaç birisi
olduğunu göremiyorum, dedi. Rasulullah (s.a.v.) azı dişleri görününceye kadar
güldü, sonra: "Onu sen ye" buyurdu.
[926] Şafii dedi ki:
Bize Malik, Ata el-Horasani'den haber verdi. O, Said b. el-Museyyeböen şöyle
dediğini rivayet etti: Bir bedevi Nebi (s.a.v.)'ın huzuruna saçlarını yolarak,
bağrına vurarak ve şöyle diyerek geldi: O uzak olasıca helak oldu. Nebi
(s.a.v.): "o da ne demek oluyor?" buyurdu. Adam: ''Ramazan'da oruçlu
olduğum halde eşimle cima ettim" dedi. Rasulullah (s.a.v.): ''Bir köleyi
hürriyete kavuşturabilir misin?" buyurdu. Bedevi, hayır dedi. Rasulullah
(s.a.v.): "Bir büyük baş kurban kesebilir misin?" buyurdu. Adam
hayır, dedi. Rasulullah (s.a.v.): "Bir otur" buyurdu. Derken
Rasulullah (s.a.v.)'a bir zenbil kuru hurma getirildi. Allah Rasulü (s.a.v.):
"Bunu al ve tasadduk et" buyurdu. Adam: "Benden daha muhtaç hiç
kimse bulamıyorum" buyurdu. Rasulullah (s.a.v.): "Onu ye ve o işi
yaptığın günün yerine bir gün oruç tut" buyurdu. Ata dedi ki: Ben o zenbilde
ne kadar vardı diye Said'e sordum. O: Onbeş sa' ile yirmi sa' arası dedi.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Bundan başka bir hadiste: "Onu ailene yedir"
denilmiştir.
Şafii dedi ki: İşte biz
bütün bunların gereğini kabul ediyoruz. Bu durumda kişi, bir köleyi hürriyetine
kavuşturur. Buna gücü yetmezse, kesintisiz iki ay oruç tutar. Buna da gücü
yetmezse 60 yoksula yemek yedirir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Nebi (s.a.v.)'ın: "Ondan ye ve ailene yedir"
buyurmasının çeşitli anlamlara gelme ihtimali vardır. Bunlardan birisi şudur: O
kişinin hanımı ile cima ettiği o esnada kefaret şekillerinden herhangi birisini
yerine getirebilecek gücü bulunmadığından ötürü, Rasulullah (s.a.v.) da
kendisine getirilen bir şey hakkında ona haydi bunu kefaret olarak öde,
buyurmuştur. Muhtaç olduğunu söyleyince ve henüz adam onu kabzetmeden
Rasulullah (s.a.v.): "Onu ye ve aile halkına yedir" buyurmuş,
böylelikle o sırada onu mülkiyetine vermiş oldu.
Bununla birlikte onu,
onun mülkiyetine vermiş olması ihtimali de vardır.
Adam onu mülkiyetine
alınca kendisi de muhtaç olduğundan ötürü ancak yanında ihtiyacından fazlası
varsa, kefaretle yükümlü olurdu. Yanında fazlalık da olmadığından ötürü, o
vakit onu ailesi ile birlikte yemek onun hakkı idi.
Bunda bir başka ihtimal
de şu olabilir: Kefaret yahut kefaretin bir bölümü, gücü ne zaman yeterse
yerine getirmek üzere üzerine borç olurdu. Her ne kadar bu husus, haberde
zikredilmiyorsa da bu bizce daha müstehab ve ihtiyata daha uygundur.
Bir başka ihtimale göre,
adam kefaret şekillerinden hiçbirisini yerine getiremeyecek bir halde idi.
Bundan dolayı bir başkası onun yerine kefarette bulunabilir ve başkası muhtaç
olmaları halinde bu sorumluluğu onun ve eşinin üzerinden kaldırabilir ve onun
bu yaptığı onların adına geçerli olabilir.
Bir başka ihtimale göre,
eğer adam, o durumunda, kefareti yerine getiremiyorsa ve böyle bir çaresizlik
halinde ise, kefaret sorumluluğu ondan düşebilir. Nitekim namaz da kişi onu eda
edemeyecek baygın bir halde ise üzerinden düşer. -Elbette Allah en iyi
bilendir-
Diğer taraftan, kefareti
yerine getirmesi halinde, kefaretin oruçtan bedel olması ihtimali de vardır,
orucun kefaret ile birlikte ifa edilmesi ihtimali de vardır .. Her birisinin de
açıklanabilir bir tarafı vardır.
Dedi ki: Bununla
birlikte, gücünün yettiği zaman kefarette bulunmasını ve kefaret ile birlikte
ayrıca (bir gün) oruç tutmasını müstehab görüyorum.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Bu hadiste kefaretin iki müdd olmayıp bir müdd olduğunu
açıkça gösteren ibareler vardır.
Şam (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Bazıları ise iki müdd demişlerdir fakat bu görüş bu hadise
muhaliftir. Elbette Allah en iyi bilendir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Bir gün cima ederse, kefaretini yerine getirir, sonra bir
gün daha cima ederse, yine kefaretini yerine getirir. Aynı şekilde eğer
kefarette bulunmamış ise, her bir gün için bir kefareti ifa eder, çünkü her
günün oruç farzı önceki günün farzından başka bir farzdır.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Kimisi şöyle demiştir: Kefaretle bulunduktan sonra tekrar
cima ederse, aynı şekilde kefarette bulunur. Eğer ikinci defa tekrar edinceye
kadar kefarette bulunmamışsa, bir tek kefareti ifa eder, Ramazan'ın tamamı
aynıdır.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Bu görüşün sahibine şöyle denildi: - Senin dediğin görüşü
destekleyen bu hususta bir haber yoktur. Rasulullah (s.a.v.)'tan gelen haberde
ise o, bir defa cima eden adama bir kefarette bulunmasını emretmiştir. Ayrıca,
bizim bildiğimiz rivayetler de -Allah elbette en iyi bilendir- şuna delildir:
Eğer bir başka gün cima ederse, ona bir kefarette bulunması emredilir, çünkü
her gün oruç tutması ona farzdır, sen nasıl böyle bir kanaati
benimseyebilirsin? O dedi ki:
- Peki hac esnasında
defalarca cima etse, ona sadece bir kefaretin düşmesi hususunda ne dersin?
Deriz ki:
- Haccın oruçla ne
ilgisi var? Hac, başka bir şer'i ibadettir, oruç bir başka ibadettir. Hacda
yemek içmek mubah olmakla birlikte oruçta haramdır. Oruçta elbise giymek, av
avlamak, hoş koku sürülmek mubah, hacda haramdır. Yani iki ibadet birbirinden
farklıdır.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Hac dolayısıyla bir defa ihrama girmek söz konusudur. Onun
tamamlanmasından önce, kimse o ihramdan çıkamaz, fakat Ramazan ayının her bir
günü başlı başına tam ve yine her gün eksik olursa, başlı başına eksik olur.
Nitekim bir kimsenin Ramazan ayından bir gün oruç tuttuktan sonra gün
tamamlanınca orucunu açıp oruçtan çıktığını, sonra bir başka güne başladığını
görüyoruz. Eğer sonraki günün orucunu bozarsa, bir öncekinin orucu bozulmuş
olmaz, ama hac ise Arefe gününün zevalinden önce fukahaya göre ne zaman fasit
olursa, hacc bütünüyle fasit olur. İsterse onun yapılması gereken işlerinin
çoğunluğu yapılmış olsun.
Hac ile kıyas edenin bu görüşü;
her ne kadar çeşitli bakımlardan hata ise de bu kişi hac esnasında cima eden
bir kimsenin hükümlerinin de farklılık arz ettiğini ileri sürmektedir. Eğer
Arefe gününden önce cima ederse, bir koyun kurban etmesi gerekir, ama haccı
fasit olur. Şayet zevalden sonra cima etmişse, bir deve kurban etmesi gerekir,
haccı ise fasit olmaz. Yalnız bu durumda oruç meselesinde günün başı ile sonu
arasında ona göre farklılık göstermez. Her iki durumda da o kimsenin köle azad
etmesi (kefaret ödemesi) gerekir ve orucu da bozulmuş olur. Böylelikle bu kişi
bu ibadetlerin her birisinde aralarında fark gözettiği gibi kefaretler arasında
da fark gözetmekte ve bir gün cima etse, sonra da kefarette bulunsa, sonra bir
başka gün cima edip kefarette bulunur. Ama bu kişi ona göre hac sırasında cima
için kefarette bulunup sonra bir başka sefer tekrar cima ederse, kefareti
tekrar etmez. Ona;
- Neden böyle? diye
sorulacak olursa, hac birdir, Ramazan ayının günleri ise ayrı ayrıdır,
diyecektir.
Derim ki: Peki bunların
birini diğeri ile nasıl kıyaslarsın? Çünkü bu kimse hacda cima ederse hac fasit
olur, sonra da fas it olmakla birlikte haccın diğer işlerini de yapmakla
yükümlüdür. Halbuki namaz da oruçta da böyle değildir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Onlarda birisi:
- Ben bunu kefarete
kıyaslıyorum, diyecek olursa; biz de deriz ki:
- Bu, kefaretten daha
uzaktır, çünkü yeminini bozan bir kimse bozma kastı olmaksızın yeminini bozmuş
olur ve kefarette bulunur. Kasti olarak da yeminini bozarsa, sana göre
kefarette bulunmaz ve yine sana göre, kasten cima ederse, kefarette bulunur,
kasti olmadan cima ederse, kefarette bulunmaz. Böyleyken bunu nasıl kefarete
kıyaslamış oluyorsun? Halbuki kefarette bulunan bir kimse, bir ameli bozup o
amelden çıkmadığı gibi bozuluştan sonra da bir şey yapmayıp onu nasıl kaza
etsin? Halbuki sana göre, yemin ettiği bir yalan ile onun dışına çıkar. Bu ise
orucun dışına çıkıp yine çıktığı halin bir benzerine geri döner.
Şafii dedi ki: Buluğa
ermemiş bir küçük kız ile cima etse yahut bir hayvana yaklaşsa, bir tek
kefarette bulunur. Eğer buluğa ermiş birisi ile cima ederse, yine bu ona
kefaret olur, erkeğin üzerine bu kefarete bir şey ilave edilmez. Kefareti ifa
ederse, hem kendisi için, hem eşi için yeterli olur, hac ve umrede de böyledir,
sünnet böylece uygulana gelmiştir. Nitekim Nebi (s.a.v.)'ın kadın da kefarette
bulunur, buyurmamıştır. Hac sırasında cima eden kişi hakkındaki haberde de
kadın da kefarette bulunur, dememiştir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Birisi:
- (Zina yoluyla) cima
halinde, kadına neden had uygulandığı halde kefaretin gerektiği bu yerde ona
kefaret düşmemektedir? Derse, ona şöyle denilir:
- Had, kefarete
benzemez. Nitekim hür, köle, evli ve bekaxa uygulanması gereken had arasında
farklılık olmakla birlikte, Ramazan ayında kasten cima etme halinde
-başkalarında fark bulunmakla birlikte- farklılık yoktur. Mezhebimiz ve
iddiamız şudur: Haberler iki şeyarasında fark gözetmişse, haberlerin fark
gözettiği gibi biz de aralarındaki farkı ortaya koyarız.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Ramazan gününün kaza orucunu tutarken yahut kefaret ya da adak
orucunu tutarken cima ederse, orucunu ifsat etmiş olur ve ona kefaret düşmez,
fakat cima ettiği o günün yerine bir gün kaza eder.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Bazıları da böyle demiştir. Bununla birlikte böyle
birisinin bize göre kefarette bulunması daha uygundur, çünkü Ramazan orucu
hususunda bedeL, onun yerini tutmaktadır. Şayet cima sebebiyle kefaret söz
konusu olduğundan ötürü, Ramazan sebebiyle yalnızca kefaret ile yetinip, ondan
bedelolanı ona kıyas etmezse, yemeyi ve içmeyi nasılona göre kıyasladığı halde
bu işten ötürü kefareti ön görmedin? (diye sorulursa)
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Oruçlu olduğunu unutarak cima ederse, kefaret söz konusu
değildir. Şüpheli olduğu halde cima ederse -unutarak yemek yiyip orucu
bozulduğunu sanarak- bu şüpheye binaen cima ederse, yine böyle bir durumda ona
kefaret düşmez.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Bu da aynı zamanda namazda yanılma hususunda onların
aleyhine gösterilecek delillerdendir, çünkü onların iddialarına göre, şüpheye
istinaden cima edenden kefaret düşer. Buna göre namazda konuşmanın kendisine
mubah olduğu görüşünde iken konuşan bir kimse için de bunun mubah olması ve
böylelikle namazının fasit olmasından kurtulması öncelikle söz konusudur.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Şayet sadece baksa ve dokunmaksızın inzal olsa (menisi gelse),
bundan dolayı da zevk dahi alsa orucu tamdır. Ramazan'da kefaret ancak haddi
gerektiren iki sünnet yerinin bir araya gelmesi sebebiyle gerekir, bundan daha
aşağısı ise kefareti gerektiren bir sebep değildir.
Cimadan başka bir yolla
orucun bozulması dışındaki bir halde -yemekten de içmekten de ve başka bir
sebepten ötürü de- kefaret gerekmez. Kimisi ise yer yahut içerse de cimadan
ötürü gerektiği gibi yine (kefaret) vadptir, der.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Bu görüşü dile getirene şöyle denilir:
- Sünnet, cima eden kişi
hakkında variddir.
- Yemek ve içmek hakkında
da (böyle olduğunu) size kim söyledi? Dedi ki:
- Biz, bunu cimaya kıyas
ederek söyledik. Biz deriz ki:
- Yemek ve içmek cimaya
benziyor mu ki onları cimaya kıyas ettin? O şöyle der:
- Evet, her ikisinin de
(oruçlu için) haram ve orucunu bozucu olmaları dolayısıyla bir bakıma benzer.
Onlara şöyle denilir:
- Peki oruçta orucu
bozup haram olduğunu gördüğünüz her şey hakkında mı kefaret hükmünü
veriyorsunuz? Dedi ki:
- Evet, şöyle denilir:
- O halde hoş kokan bir
cismi yahut bir ilacı alan kişi hakkında ne dersiniz? denilir. O:
- Bunda kefaret yoktur,
dedi. Biz,
- Neden? dedik. O:
- Bu, cisim için
besleyici bir gıda değildir, dedi. Deriz ki:
- Sen bunu orucu bozan
haramdır, diye cima ile kıyas ettin. Bu, bize göre de
sana göre de oruç bozan haram
kılınmış bir şeydir. O der ki: - Fakat bu, bedeni besleyen bir gıda değildir.
Deriz ki:
- Bunun bedeni besleyen
bir gıda olmadığını nereden biliyorsun? Hem sen
şöyle demektesin:
Sağlıklı iken bir miktar meyveyi yutsa, orucunu bozmakla birlikte ona kefaret
düşmez ama bu gördüğümüz kadarıyla bazen beden için bir gıda teşkil edebilir.
Yine biz deriz ki:
- Sen, fıkıhtan tıbba
geçtin. Eğer besleyici gıdayı kıyasa geçtinse şunu bil ki cima, bedenden bir
şeyler eksiltir, çünkü bu bedeni eksilten bir şeyi çıkartmaktır. Bedene bir şey
ilave etmek değildir. Sen bunu nasılolur da bedene bir şeyler katan bir şeye
kıyasladın. Cima ise, bedenden eksilmeye sebep olmakta, onu doyurmamakta hatta
cima acıktırmaktadır. O halde sen, huknenin ve enfiyenin gıda özellikleri
olmadığı halde oruç bozduklarını nasıl iddia ediyorsun? Eğer besleyici gıdayı
gerekçe olarak gösterip her ikisinde sana göre de kefaret olmadığına göre, o
takdirde hakkında oruç bozduğu hükmünü verdiğin her bir şeye bakarak onun
kefareti gerektirdiği hükmünü -eğer kıyas yapmak istiyorsanvermen gerekirdi.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Aralarından şöyle diyen çıkabilir:
- Şüphesiz bütün bunları
yapmamız gerekirdi, fakat sen neden bunu cima ile kıyaslamıyorsun? Ben ona
dedim ki:
[927] Bize Malik b.
Enes, Nafi'den haber verdi. O, İbn Ömer'den şöyle dediğini rivayet etti:
Kendini tutamayarak kusan kimseye kaza düşmez, fakat kasten kusan kimse, kaza
etmekle yükümlüdür.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Biz de siz de böyle diyoruz, çünkü biz Nebi (s.a.v.)'ın
ashabından bir kimsenin eğer kasten bir iş sebebiyle orucu bozulacak olursa,
ona kaza gerekir fakat bundan dolayı ona kefaret düştüğü, kanaatinde değildir.
İşte ben de bunu söylüyorum ve cima'dan başka bir sebepten ötürü, kefaret yoktur
ve yine benim görüşüme göre cima, onun dışındaki hiçbir şeye benzemez. Cimanın
sınırlarının / kapsamının onun dışındakinin sınırlarından farklı olduğunu
gördüm. Yine gördüğüm, fukahanın da mramh bir kimse eğer eşi ile cima edecek
olursa, haccının fasit olacağı, haccının geri kalanını tamamlayacağı ve
sonradan onun yerine tekrar hac edeceği, kanaatinde olduklarını gördüm. Aynı
şekilde hac esnasında avlanmak, hoş koku sürünmek ve dikişli elbise giymek de
haramdır. Bunların hangisini yaparsa yapsın, cima'nın dışındaki hiç birisi
haccını ifsat etmez. Diğer taraftan cima eden kimseye gusül etmesinin de kap
ettiğini fakat ondan daha pis olan işi yapanın durumunun böyle olmadığını
gördüm. İşte bu sebeple biz de cima ve başka işler arasında fark görüyoruz.
Şafii dedi ki: Menisi
ininceye kadar hanımı ile zevklenirse orucu bozulur ve orucunu kaza etmesi
gerekir. Bundan daha aşağı derecedeki zevklenmesini de hoş görmem (mekruhtur)
fakat orucu fasit olmaz. Elbette Allah en iyi bilendir.
Hanımına arkadan
yaklaşıp tamamını soksa yahut bir hayvana yaklaşsa ya da Lut kavminin amelini
işlese, orucunu ifsat etmiş olur ve kefarette bulunur. Ayrıca yapmış olduğu bu
haram işinden dolayı orucunu ifsat etmiş olmakla kalmaz Allah'a karşı günahkar
da olur.
Kimisi de bütün bu
hususlar hakkında şöyle demiştir: Kefarette bulunmak yükümlülüğü de yoktur,
orucunu yeniden tutmasına da ancak inzal olursa, kazasını yapar fakat kefarette
bulunmaz.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Fakat bu kimsenin arkadaşlarından kimisi Lut kavminin
amelini işleyen ile eşine arkadan yaklaşan kişinin durumu hakkında muhalefet
ederek orucunun fasit olacağını söylemiş ve şöyle demiştir: Bu, her ne kadar
mubah olan cima türünden olmasa dahi bir cima'dır. Fakat hayvana yaklaşmak
hususunda ona muhalefet ederek şöyle demiştir: Hepsi bir cima şekli olmakla
birlikte bunda iki bakımdan aziz ve celil Allah'a karşı masiyet işlenmektedir.
O halde ikisinden birisinde fazla bir ceza söz konusu olacaksa o zaman Allah'ın
iki bakımdan haram kılmış olduğu bir işi yapana eklemek gerekir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Sürme -balgamında çıkarsa dahi- orucu ifsat etmez, çünkü
balgam, baştan aşağı doğru indirilir. Göz, başla bitişiktir. Bununla birlikte
bildiğim kadarıyla (sürme) başa ve göze ulaşmaz, sürmenin orucu bozduğunu yahut
-kabul edecek kimse tarafından - mekruh görüldüğünü de bilmiyorum.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Yağı(sürme) de mekruh görmüyorum. Eğer yağda yahut su
içinde ıslansa bir sakınca yoktur. Sakız bana göre mekruhtur, çünkü tükürük
yapar. Sakızı çiğnese dahi orucunu bozmaz. Böylelikle eğer mazmaza da yapsa
istinşak da yapsa, (orucu bozulmaz) bununla beraber başına doğru gitmemesi için
istinşakda mübalağa etmez. Başına doğru gitse dahi bu orucunu bozmaz. Şayet,
mazmaza yaparken başa yahut karna (mideye) vardığından emin olursa, oruçlu
olduğunu bilerek kasten yapmışsa, bu orucunu bozar.
Er-Rebi' dedi ki: Bir
keresinde de Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun), ona bir şey düşmez demiştir.
Er-Rebi' dedi ki: Bu kanaati daha çok benimsiyorum, çünkü bu durumda kişi, bunu
isteyerek yapmamıştır.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Islak yahut kuru misvak ile öğleden önce misvak kullanmayı
mekruh görmüyorum. Öğleden sonra ise mekruh görürüm. Buna sebep ise oruç
tutanın ağzının kokusunun değişmesi müstehab görülmüştür. Yine de misvak
kullansa orucunu bozmaz. Yarasını yaş ya da kuru bir ilaçla tedavi etse ve bu
karın boşluğuna ulaşsa, oruçlu olduğunu bilerek ve karın boşluğuna onu kasten
sokarak bu tedaviyi yapmışsa, orucu bozulur. Kimisi ise yaşsa orucunu bozar,
kuru, orucunu bozmaz demiştir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: İlaç kullanımı esnasında karın boşluğuna ulaşması, yenilen
ya da içilen bir şey durumunda ise, onlara göre yenilen bir şeyin yaş ile kuru olması
arasında bir fark yoktur. İlacı kendisi indirmeyip yeme ve içme yollarından
herhangi birisinde de konulmuyorsa, o takdirde her ikisinin de bozmadığını
söylemesi gerekirdi. Bunlardan birisi orucu bozar, diğeri bozmaz demesi ise bir
hatadır.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Oruçlunun orucunu boş sözlerden, sövmekten tenzih edip uzak
tutmasını severim. Eğer ona sövülecek olursa, ben oruçluyum demelidir. Şayet
kendisi de başkasına sövecek olursa, bu orucunu bozmaz.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Gündüzün bir yolcu gelse ve oruçlu olmayıp hanımı da ay hali
iken temizlense, onunla cima edecek olursa, bunda bir sakınca görmüyorum. Aynı
şekilde yeseler yahut içseler, hüküm böyledir, çünkü her ikisi de oruçlu
değillerdir.
Kimisi ise şöyle
demiştir: Her ikisi de oruçlu değildir, eğer böyle bir işi yapacak olsalar,
onlara kefaret düşmemekle birlikte bunu mekruh görüyorum, çünkü insanlar o
şehirde oruçlu bulunuyorlar.
Şafii dedi ki: Durum
şudur, ya her ikisi de oruçludur, bu durumda bu işi yapmak onlara caiz olamaz.
Yahut her ikisi de oruçlu değildir, bu iş (orucu bozan hal) sadece oruçlu olana
haramdır.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Birisi onu görüp Ramazan'da sebepsiz yere oruç açmış olduğunu
sanmasın diye bundan sakınmasını daha çok severim (müstehab görürüm.)
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Esir bir kimse, ayların hangisi olduğu hakkında şüpheye
düşse ve Ramazan ayını araştırıp ona denk gelse yahut ondan birkaç ay sonrasına
rast gelip bir ay yahut 30 gün oruç tutarsa, bu onun için yeterlidir, isterse
ondan önceki günlerde oruç tutmuş olsun. Fakat birisi şöyle demiştir: Ramazan'a
isabet ettirmedikçe yahut ondan sonra bir ay tutmadığı sürece onun için yeterli
olmaz. İkinci durumda da tuttuğu oruç onun için kaza gibidir. Bu bir mezhep
görüşüdür. Bir kimse eğer Ramazan ayını muayyen olarak bilmeyip onu
araştırırsa, önce olsun sonra olsun bu onun için yeterli olur. Bu da bir
mezheplbir kanaat olur. Çünkü kişi bazen kıbleyi de araştırmak durumunda
olabilir. Namazının tamamlanmasından sonra, kıbleye isabet ettiremediğini
bilirse, o namazı onun için yeterli olur. Arefe gününde ve Ramazan orucunun
bitirilmesi hususunda hata etmesi halinde bu kadarı onun için yeterli olur.
Çünkü insanlar görülmeyenıbilinmeyen hususlarda zahiridaha üstün, daha güçlü
olanı tespit etmekle yükümlüdürler. Esir bir kimse için de aylar hakkında şüphe
söz konusu olursa, bu tıpkı, kendisi için görünmeyen, bilinmeyen bir husus gibi
olur. Allah elbette ki en iyi bilendir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Fakat şüpheli olduğu ayı (Ramazan orucu diye) tutması caiz
değildir, çünkü (şüpheliyken) kıbleyi isabet ettirse dahi namazını iade etmesi
gerekmekle birlikte bu onun için yeterli olur, çünkü o bu durumda
görülmeyenıbilinmeyen bir şeyle karşı karşıya olan kişi gibidir.
Er-Rebi' dedi ki:
Şafii'nin son görüşü ise, şüpheli olduğu halde o ayı oruçla geçirecek olursa,
muayyen olarak ona isabet ettirmediği yahut ondan sonraki bir ayı oruç tutmuş
olmadığı sürece geçerli olmaz. Onun kıble ile ilgili son görüşü de bu şekilde
geçerli olmayacağıdır. Aynı şekilde gerekli araştırmayı yaptıktan sonra kıbleyi
isabet ettirse dahi, eğer bu araştırmasının bir delaleti yoksa yine namazını
iade etmelidir. Arefe günü, Ramazan orucunu açma günü, Kurban bayramı birind günü
ise onun için yeterlidir, çünkü bunlar herkesin üzerinde ittifak ile yaptığı
işlerdir. Oruç ve namaz ise onun özelolarak kendi kendisine yaptığı bir iştir.
Şafii dedi ki: Eğer şek
günü sabahına varırsa, oruca niyet etmez, yemek yemez, bir şey içmez. Şayet o
günün Ramazan ayından olduğunu öğrenirse, orucunu tamamlar. Ben orucunu iade
etmesi kanaatindeyim. Sabahı ettiğinde Ramazan ayından diye oruca niyet
etmeyecek olursa, bunu zevalden önce öğrenmesi ile sonradan öğrenmesi arasında
da bir fark yoktur.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Yine görüşüme göre -Allah elbette en iyi bilen dir- tetavvu
oruç tutmak niyetiyle o gün sabahı etse, Ramazan orucunun yerine geçmez.
Ramazan günü olsa dahi Ramazan'ı kastederek oruç tutmadığı sürece onun için geçerli
olacağı görüşünde değilim. Elbette Allah en iyi bilendir. Bununla birlikte
bununla namaz kılmayı ve niyet olmadan geçerli olmayan başka şeyler arasında
bir fark olduğunu da bilmiyorum.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Mukim birisi fedrden önce oruç tutmaya niyet etse, fedrden
sonra da yolculuğa çıksa, o gün orucunu açmaz, çünkü o oruca mukim olarak
başlamıştır.
Er-Rebi' dedi ki: Onun
kitaplarından bunun dışındaki bir kitapta ise: Nebi (s.a.v.)'tan Kedid denilen
yerde oruç açtığında o gün için ikamet halinde iken oruca niyet ettiği
hadisinin sahih olduğu sabit olması hali müstesnadır.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Geceleyin oruca niyet edip fecirden önce yola çıkarsa, yola
koyuluncaya kadar oruca hiç niyet etmemiş gibidir ve arzu ederse, orucunu
tamamlayabilir, dilerse orucunu açabilir.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Kişi herhangi bir delilolmadan kıbleyi araştırsa, sabah
olunca da kıbleyi isabet ettirmiş olduğunu bilse namazını iade etmekle
yükümlüdür, çünkü namaz kıldığında şüpheli olarak namaz kılmıştır.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Seferde oruç tutmak nehyedilmiş bulunuyor. Bize göre -Allah
elbette doğruyu en iyi bilendir- orucun nehyedilmesinin sebebi haram kılmak
için de değil, o orucun geçerli olmayışından dolayı da olmayıp insanlar
hakkında bir rıfk / yumuşak muamele olmak üzere yasaklamıştır. Bazı kimseler,
yasağı işitmekle birlikte yasağa sebep teşkil eden manaya delalet eden husus u
işitmeyip o genel bir surette yasak olduğu kanaatini ifade eder.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Benim sana söylediğim oruç açmanın seferde bir ruhsat
oluşunun delili de şudur:
[928] Malik'in bize
Hişam b. Urve'den haber verdiğine göre o, babasından o, Aişe'den rivayet ettiği
üzere Hamza b. Amr el-Eslemi dedi ki: Ey Allanın Rasulü! Seferde oruç tutayım
mı? diye sormuştu. Çokça oruç tutan birisiydi. Rasulullah (s.a.v.):
"İstersen oruç tut, istersen oruç aÇ" buyurdu.
[929] Bize Malik, Humeyd
et- Tavil'den haber verdi. O, Enes b. Malik'den şöyle dediğini rivayet etti:
Ramazan ayında Rasulullah (s.a.v.) ile birlikte yolculuk yaptık. Oruç tutan
tutmayanı ayıplamadığı gibi oruç tutmayan da tutanı ayıplamadı.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: İşte bu benim söylediğime delildir. Bir kimse dese ki: O, oruç
tutan kimselere "isyankarlar" adını vermiş bulunuyor. Böylelikle Nebi
(s.a.v.), düşmana karşı güçlenmek maksadıyla yolculukla oruç tutmayı yasaklamış
bulunmaktadır, çünkü o, yolculukta oruç tutmayı yasakladığı sene, savaşmak
durumunda idi, ama bazı kimseler illa oruç tutmak istediğinden ötürü bu yasağı
işiten bir takım kimselere "günahkarlar" adını verdi. Sebep ise
emrolundukları oruç açmayı terk etmeleri idi. Bununla birlikte bu söz onlara
ruhsatı kabul etmeyerek ondan yüz çevirmiş olduklarından dolayı da onlara
söylenmiş olabilir, bu ise bize göre mekruhtur. Bizim söylediğimiz de şundan
ibarettir: O, kendisi için bu hususta genişlik olduğunu bilerek oruç da
açabilir oruç da tutabilir. Bu caiz olduğuna göre gücü yeten kimsenin oruç tutmasını
daha çok severiz.
Şafii dedi ki: Şayet, şu
rivayet nakledilmiştir denilecek olsa:
[929 M.]
"Yolculukta oruç tutmak iyilik demek değildir'' buyurulmuştur, denilecek
olursa şöyle cevap verilir: Bu, Hişam b. Urve'nin rivayet ettiği hadise muhalif
değildir, fakat bu hadis, nitelendirdiğim şekilde orucu bir iyilik, oruç açmayı
da bir günah, yolculuk halinde ruhsattan yüz çevirerek iyilik olmayan bir şey
görmesi halinde söz konusudur.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Yolcu kimse, kendi beldesine yahut ikamet etmeyi niyet
ettiği beldeye ulaşmadan önce fecire -oruç tutmayı niyet ettiği halde- girecek
olursa, bu orucu geçerlidir. Şayet oruç açmayı kararlaştırıp fecirden sonra
oruç tutma kararını verirse, ister mukim ister seferde olsun onun için geçerli
olmaz. Eğer yolculuğa çıkıp ölünceye kadar oruç tutmazsa ona açtığı orucun
kazasını yerine getirmek yükümlülüğü olmaz, çünkü onun oruç açma hakkı vardır.
Onun kaza etme yükümlülüğü ancak mukim iken oruç açması gerektiği halde orucu
terk ederse, o takdirde kaza yapmakla yükümlü olur. Ölümünden sonra da onun
yerine kefarette bulunur. Ölünceye kadar sağlığına kavuşmayan hastanın durumu
da böyledir. Onun hakkında ne oruç ne de kefaret yükümlülüğü olur.
Sonraki için tıkla: