HACCETMESİ İCAP EDEN
KİMSELERE HACCİN FARZ OLUŞU
Bize er-Rebi' b.
Süleyman el- Muradi, Mısır'da 207 yılında haber vererek dedi ki: Bize Muhammed b.
İdris eş-Şafii (Allah'ın rahmeti ona olsun, Allah ondan razı olsun) haber verip
dedi ki: Özelolarak haccın farzının ispatı yüce Allah'ın Kitabında, sonra da
Rasulullah (s.a.v.)'ın sünnetinde variddir. Aziz ve celil Allah, Kitabında
birden çok yerde haccı söz konusu etmektedir. İbrahim (a.s.)'a: "Ve
insanlar arasında haccı ilan et! Hem yayan hem de uzak her yoldan gelecek
yorgun argın develer üstünde sana gelsinler.'' (Hac, 27) Yine şanı yüce ve
mübarek Rabbimiz:
"Ey iman edenler!
Allah'ın şiarlarına, haram olan aya, hac kurbanına, (bu kurbanlıklara takılı)
gerdanlıklara ve de Rab'lerinden bol nimet ve hoşnutluk isteyerek Ka'be'ye
gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınızda (isterseniz)
avlanın. Sizi Mescid-i Haram'dan alıkoydular diye birtakımlarına beslediğiniz
kin, sakın ha sizi, haddi aşmaya sürüklemesin. İyilik ve takva (Allah'a karşı
gelmekten sakınma) üzere yardımlaşın. Ama günah ve düşmanlık üzere
yardımlaşmayın. Allah'a karşı gelmekten sakının. Çünkü Allah'ın cezası çok
şiddetlidir?' (Maide, 2) buyurmaktadır. Bunlarla birlikte haccın söz konusu
edildiği başka buyruklar da vardır.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Haccın kendilerine farz olduğu kimselere haccetmenin farz
olduğunun açıklandığı ayet-i kerimeye gelince; yüce Allah şöyle buyurmaktadır:
"Oraya yol
bulabilenlerin o Evi haccetmesi, Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır.
Artık kim inkar ederse şüphesiz ki Allah, alemlere muhtaç değildir?' (Al-i
İmran, 97)
Yine yüce Allah:
"Haccı da umreyi de Allah için tamamlayın ..'' (Bakara, 196) buyurmuştur.
Bu ayet - ikerime tefsiri ile birlikte umre hakkındadır.
[932] Şafii (Allah'ın
rahmeti ona olsun) dedi ki: Bize Süfyan b. Uyeyne, İbn Ebu Necih'den haber
verdi. O, İkrime'den şöyle dediğini rivayet etti: "Kim İslam'dan başka bir
din ararsa o, ondan asla kabul olunmayacaktır" (Al-i İmran, 85) ayeti
nazil olunca, Yahudiler: Biz zaten Müslümanız, dediler. Bunun üzerine yüce
Allah, Nebisine: Onlara karşı delil koy, buyurdu. Bunun üzerine Nebi de onlara:
"Haydi haccedin" buyurdu, onlar: Bize farz kılınmadı, dediler ve
haccetmediler. Şanı yüce Allah da: "Artık kim inkar ederse, muhakkak
Allah, alemlere muhtaç olmayandır" (Al-i İmran, 97) buyurdu. İkrime dedi
ki:
Diğer din mensuplarından
kim inkar ederse, şüphesiz Allah, alemlere muhtaç olmayandır. İkrime'nin bu
söyledikleri yüce Allah'ın buyruklarının manasına ne kadar da yakındır -elbette
Allah en iyi bilendir-. Çünkü bu, haccın farz kılınışını - Allah o farziyeti
indirmiş iken-inkar etmektir. Yüce Allah'ın Kitabından bir ayeti inkar ise
küfürdür.
[933] Bize Müslim b.
Halid ve Said b. Salinı'in haber verdiğine göre İbn Cüreyc dedi ki: Mücahit,
aziz ve celil Allah'ın: "Kim inkar ederse" buyruğu hakkında dedi ki:
Bu, haccederse bunu iyi bir iş olarak görmeyen, haccetmeyip oturursa, günah
kabul etmeyen kimsedir. Said b. Salim ise, bunun haccın farz oluşunu inkar
etmek olduğu kanaatinde idi.
Şafii (Allah'ın rahmeti
ona olsun) dedi ki: Allah'ın Kitabından bir ayeti inkar eden bir kimse kafir olur.
Bu da yüce Allah'ın izniyle Mücahit'in dediği gibidir. İkrime'nin bu husustaki
açıklaması daha açıktır. Bununla birlikte bu da açıktır.
Şafii dedi ki: Haccın
farz oluşu, oraya gitmeye yol bulabilen baliğ olmuş (buluğ çağına ermiş)
herkesi kapsar. Birisi dese ki:
- Buluğa ermemiş bir
kimse, eğer oraya gidebilecek bir yol bulabilirse, neden haccın kendilerine
farz olduğu kimseler arasında olmasın? Şöyle cevap verilir:
- Çünkü Kitap ve
sünnetten delil bunu göstermektedir. Şanı yüce Allah:
"Çocuklarınız
erginlik çağına geldiklerinde, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi
izin istesinler. İşte Allah ayetlerini size böyle açıklar. Allah, hakkıyla
bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir?' (Nur, 59) buyurmaktadır. Yani
kendilerinden önce bullığa ermiş olanlar arasından izin istemelerini emrettiği
kimseler gibi izin istesinler. Böylelikle onlar hakkında izin istemelerinin
farz olduğunun sabit olduğu buluğa erdikleri zamanda söz konusu olacağını haber
vermektedir. Yine yüce Allah, bir başka yerde: "Yetimleri evlilik çağına
erdikleri zamana kadar deneyin. Şayet onlarda bir reşitlik görürseniz mallarını
kendilerine teslim edin" (Nisa, 6) buyurmaktadır. Onlara beraberinde buluğ
da bulunmadıkça sırf reşitlik ile mallarının verilmesini emir buyurmamıştır. Yüce
Allah, Kitabında cihadı farz kılmış, sonra kesin bilgi bunu pekiştirmiş
bulunmaktadır. Rasulullah (s.a.v.)'a cihad etmek arzusu ile Abdullah b. Ömer
getirildi. Babası da onun cihad etmesini arzu ediyordu. 14 yaşında olduğu için
Rasulullah (s.a.v.) Uhud günü onu geri çevirdi, fakat Hendek senesi 15 yaşına
gelince, Rasulullah (s.a.v.), savaşa katılmasına izin vermişti. Yüce Allah'ın
mücmel olarak indirdiği muradını beyan eden ise, Rasulullah (s.a.v.)'tır. Biz
de böylelikle farzlarm da hadlerin de ancak baliğ olanlara vacip olduğunu delil
gösterdik. Rasulullah (s.a.v.), aynı uygulamayı İbn Ömer'e ve hepsi de onunla
yaşıt on kişiden fazla erkeğe yapmış bulunmaktadır. Şafii (Allah'ın rahmeti ona
olsun) dedi ki:
- O halde hac da baliğ
ve aklı başında kimselere vaciptir. Bütün farzlar da böyledir. İsterse bu kişi
sefıh / işleri akıllıca çekip çevirmeyen kimse olsun. Hadler de böyledir. Buna
göre akil ve baliğ olarak hac yaparsa, bu onun için yeterlidir. Reşit olduğu
zaman ayrıca haccını iade etmekle yükümlü değildir. Baliğa kadın için de durum
böyledir.
Dedi ki: Aklı başından
gitmiş olduğu halde buluğa eren kimsenin üzerine hac farz değildir. Çünkü
farzlar, onları akledip kavrayanlar üzerinde bir yükümlülüktür. Zira aziz ve
celil Allah, farzlarla Kitabında birden çok ayet-i kerimede bunları farz
kıldığı kimseleri muhatap almıştır. Yapılan hitabı akletmeyen kimselere hitap
edilmez. Hadler de böyledir. Rasulullah (s.a.v.)'ın sünneti de bu hususta
Allah'ın Kitabının delalet ettiği ne ise, ona delildir. Rasulullah (s.a.v.)
şöyle buyurdu:
[934] "Kalem, şu üç
kişiden kaldırılmıştır: İhtilam (baliğ) oluncaya kadar çocuktan, ayılıncaya
kadar deliden, uyanıncaya kadar uyuyandan."
Eğer bazen delilik
nöbeti geldikten sonra ayılıyorsa, ona hac düşer. Ayık iken haccederse bu onun
için yeterli olur. Delirdiği hallerde haccederse, onun bu haccı yeterli olmaz.
Baliğ sefıhin velisi, onun için ücretle görevlendirmesi, haccında da onun azık
ve ihtiyaçlarını karşılaması görevidir, çünkü hac sefihe vaciptir. Sefıh bir
kimsenin herhangi bir farzı zayi / ihmal etmemesi gerekir. Buluğa ermiş sefih
kızın velisi için de bu böyledir.
Şafii (Allah ondan razı
olsun) dedi ki: Erkek, buluğdan önce ve 15 yaşını tamamlamadan haccedip hacdan
sonra da baliğ olarak haccetmeksizin yaşarsa, buluğdan önce yaptığı haccı
İslam'ın farz kılmış olduğu haccın yerine geçmez, çünkü o, hac kendisine vacip
olmadan önce hacc yapmıştı. 0, bu hali ile farz bir namazı böyle bir yerde
kendisine vacip olduğu zamandan önce kılmış kimse gibi olur. Böylelikle o, yaptığı
bu haccı tıpkı bu durumda namaz kılan kimsenin onu tetavvu olarak kılmış olduğu
gibi tetavvu olarak yapmış olur. Buluğa ermemiş kimseler ile haccetmeleri
halinde köleler hakkında, belirttiğim şekilde ve bunlardan herhangi birisine
haccın farz olmadığı hususunda Müslümanlar arasında görüş ayrılığı yoktur.
Köleye haccetmesi için
izin verilse ya da efendisi onu haccettirse, onun bu haccı tetavvu olur ve
hürriyetine kavuşturulacak olup sonra da hac farizası hakkında sabit olduktan
sonra, hac edebilmesi mümkün bir süre daha yaşayacak olursa, bu onun İslam'ın
farz kıldığı hacemın yerine geçmez.
Dedi ki: Baliğ olmuş bir
kafır, haccettikten sonra Müslüman olsa, bu da İslamın farz kıldığı haccının
yerini tutmaz, çünkü Allah'a ve Rasulü'ne iman eden bir kişi olmadığı sürece
bedeni olarak eda etmiş olduğu hiçbir ameli onun lehine yazılmaz, ama Müslüman
oldu mu da ona haccetmesi vacip olur.
Dedi ki: Hac için bir
mali külfet de söz konusudur. Kölenin ise malı yoktur, çünkü Rasulullah
(s.a.v.) şu buyruğuyla (bunu) beyan etmiştir:
[935] "Her kim mal
sahibi bir köleyi satarsa, onun malı satın alanın şart koşması hali dışında
satana aittir."
İşte bu, kölenin malının
olmadığına ve onun sahip olduğu malın aslında efendisinin mülkü olduğuna
delildir. Müslümanlar da köleye, çocuğunun babasının ya da bunlardan
başkalarının mirasından hiçbir şey vermezlerdi. İşte bu bize göre, onların
Rasulullah (s.a.v.)'ın "köle, neye malik olursa, o ancak efendisine
aittir", buyruğunu sünnetten delil göstererek ortaya koydukları görüşlerindendir.
Efendisi ise, onun mirasçısı değildir. Yine Müslümanlar, kölenin efendisinin
haccetmesi için ona izin vermek yükümlülüğünü ön görmemişlerdir. Böylelikle
köle, hacca gitmek için yol bulamayanlardan olur. Bu da kölelerin hacca yol
bulabilme imkanına sahip olmadıkları için haccın farziyetinin kapsamına
girenlerden olmadığı gibi, efendisi ona izin verse dahi yine farzın dışında
olduğunu, haccetse dahi bu haccının onun için yeterli olmayacağının delilidir.
Birisi dese ki:
- Nasılolur da hac onun
için geçerli olmaz? Derim ki:
- Çünkü o, hac yapmakla
yükümlü değildir. Hac da kendisine gerekli / vacip olmadığı için, geçerlilik
arz etmez.
- Peki, bunun örneği var
mı? dese, derim ki:
- Bunun örneği, vakti
girmeden önce farz namaz kılan, Ramazan hilali
görünmeden önce Ramazan
ayı orucunu tutan kimse gibidir. Bunların hiçbirisi vaktinde yapılmadıkça
geçerli olmaz, çünkü hacc beden ile yapılan bir ameldir. Bedenin ameli ise
ancak vaktinde yapılırsa, geçerli olur. Yaşlı ve güç yetiren ihtiyar kimse için
de başkası hakkında da geçerlidir, fakat köle ile hür kimselerden olup baliğ
olmayan için böyle değildir. Bunlar haccedecek olurlarsa, çocuk baliğ olursa,
köle de hürriyetine kavuşursa ve her ikisi de haccetme imkanını bulurlarsa,
İslamın emrettiği Ifarz olan haccın yerini tutmaz.
Sonraki için tıkla:
ÇOCUĞUN VE
KÖLENİN HACCININ AYRINTILARI